Uludere travmasi ve politik zik-zaklar
Kurum ve kurallariyla demokrasinin tam anlamiyla yerlesmedigi ülkemizde birbiri ardina gelisen ve birbiri ile çelisen süreçler yasiyoruz. Demokrasi açisindan hem tavan, hem de taban yapan olaylara ve söylemlere tanik oluyoruz. Birbiri ile çelisen süreçlerin bu kadar sik yasandigi bir politik cografyaya ancak demokrasi ile yönetilmeyen, sivillesme ve çogulculugu içine sindirememis ve bunu pratige geçirmemis ülkelerde rastlamak mümkün. Geçmis iktidarlardan farkli bir konsept izleyen bugünkü yönetimin sadece iyi icraatlarini abartili bir sekilde övmek ne kadar dogru bir tavir degilse, yalnizca yanlislarini isaret ederek onu yerden yere vurmak da bir o kadar hatalidir.
Son iki ay içinde demokratiklesme açisindan olumlu gelismeler olarak degerlendirilebilecek olaylarin basinda süphesiz darbe girisimleri ile ilgili tutuklamalar ve yeni yargilamalar-sorusturmalar gelmektedir: Basbug’un tutuklanmasi, Kenan Evren ve Tahsin Sahinkaya’nin hâkim karsisina çikacak olmalari, Büyükanit’in ifadeye çagrilmasi vs. Bunlar kadar önemli diger bir gelisme de Diyarbakir’da JITEM tarafindan katledilen (ya da bir baska unutturulmaya çalisilmis zulmü isaret eden) insan kemiklerinin bulunmasi ve bu konuda arastirmalarin ve sorusturmalarin devam etmesidir. ‘Milli güvenlik’ dersinin kaldirilmasi, ’19 Mayis kutlamalari’na sinirlandirma getirilmesi ise irkçi Kemalist yapinin duvarlarindan tuglalarin birer birer çekilmesi anlamina gelir. Bu sürecin ‘gençlige hitabe’nin duvarlardan indirilmesi ve daga tasa yazili olan ‘ne mutlu Türküm diyene’ yazilarinin silinmesi ile devam edecegi gözüküyor.
Ancak demokrasi açisindan olumlu sayilabilecek bu gelismelerin yani sira hükümetin demokrasi ile bagdasmayan, hatta Kemalist paradigma ile örtüsen söylemlerine de tanik oluyoruz. Bu söylemlere karsi tavir almak her demokrat aydinin görevi olmali. Gerek Batili kurum ve kisilerin dile getirdikleri ve gerek içeriden yapilan elestirilere karsi Basbakan’in azarlayici bir tutum takinarak demokrasi konusunda birlikte hareket etmesi gereken unsurlar ile sürtüsme içine girmesi en çok darbe özlemcilerini sevindirir. Kemalizm’in tek tip adam yetistirme politikasinin bir versiyonu olan ‘dindar’ adam yetistirme alternatifini dillendirmek ise tüm farkliliklari temsil etme iddiasina tamamen ters, tekçi bir anlayistir. Muhafazakâr demokrat bir politikaci olarak takdir edilen Bülent Arinç’in ‘Kürtçenin medeniyet’ dili olmadigini söylemesi de insana Kemalist paradigmayi hatirlatiyor.
Ergenekon’a ve tüm darbe girisimcilerine üs olanagi, ada konusunda izledigi politika ile Türkiye’yi dünyadan soyutlayan, irkçilik ve militarizmi kutsayan Denktas’in cenazesinin arkasinda hükümet üyelerinin saf tutmasi iyi bir fotograf degildi.
Bir diger ürkütücü gelisme ise Hrant’in katledilmesinin bireysel bir olay oldugu kararidir. Devlet içinde örgütlü çetelerin rolünü görmezden gelen bu kararin elestirisi epeyce yapildi. Umarim Yargitay süreci bu ayibi ortadan kaldirir.
Yukarida bahsettigimiz olumlu ve olumsuz gelismelerin hiçbirisi uygar toplumlarda yüz yilda bir bile yasanmasi mümkün olmayan Uludere’deki katliami gündemden düsüremez. 34 Kürt insaninin ölümünün yarattigi derin aci unutulmayacaktir. Bu katliamin romani yazilacak, filmi yapilacak ve Kürt halkinin kültürel gelenegi olan agitlar-stranlar ile canli tutularak olayin failleri hep lanetlenecekler. Ancak bu olayin yarattigi öfke ve üzüntü birilerine politik malzeme olamaz. Kendisini bu sürecin ‘taraf’i olarak göstermeye çalisan bazi makyavelistlerin bu tavirlarinin toplumda karsilik bulmasi mümkün degil.
Tek basina maddi tazminatla ne bu olay geçistirilir ve ne de acilar hafifler. Katliamin acisini hafifletecek tek sey sorumlularin bulunup hukuk karsisina çikartilmalaridir. Ne yazik ki sorumlular hakkinda gerekli islemleri yapmak konusunda simdiye kadar yetkililer tarafindan toplumu tatmin edici bir adim atilmis degil. Insanlarin katledilisi bir ‘operasyon kazasi’, ‘yanlis istihbarat’ veya bazi ‘odaklarin provokasyonu’ olarak degerlendirilip geçilemez. Ayrica olayin sorumlularinin tesbitini uzun bir zaman dilimi içine yaymakla toplumun duyarliligi azaltilamaz. Ama çigirtkanlik yapip insanlarin acilarini istismar ederek politik rant elde etmeye çalisanlarin etik disi halleri de teshir edilmeli.
Kürtlerin yasadigi cografyada ölümler devam etmektedir. Unutmamak gerekir ki siddet ile bir yere varilamayacagi bilindigi halde PKK’nin Kürt gençlerini düzenli ordunun önüne sürerek ölümlerine neden olmasi da, PKK eylemleri sonucu ölen her bir insanin drami da Uludere olayi kadar üzüntü vericidir. Bunlari görmezden gelen BDP yöneticilerinin Uludere katliami ile ilgili tavirlarinin samimi olmadigi ve aslinda timsah gözyasi döktükleri üç ismarlama ‘Kemalist-Stalinist’ milletvekilinin gülme krizine yakalanmalari ile de görülmüstür. Korucu sisteminin yerlesmesinde rolü olanlarin ve firsat buldukça koruculari öldürenlerin, korucularin ölümlerine üzülmelerini kim samimi bulabilir?
Hükümet yetkililerine Uludere’ye gelmemeleri için tehditler savuran BDP, vesayet rejimi ile isbirligine yatkinligini, Ergenekon zihniyetinin destekçisi oldugunu Basbug’un arkasinda aslanlar gibi durarak bir kez daha ifade eden CHP genel baskani Kemal Kiliçdaroglu’nu bagrina basarak somut bir biçimde gösterdi. Aslinda Kemalizmin sadik savunucusu CHP’ye 2011 seçimlerinde de destek veren BDP’lilerin bu tutumlari sasirtici degil. Zira uzun yillar CHP’ye hizmet ettiler, orada milletvekili olmayi basaramadilar. Bu emellerine ‘biji’ diyerek BDP’de kavustular. Basin toplantilarinda Ergenekon karsitlarini ve sivil toplum yanlilarini ‘silahlara boru, darbe belgelerine ise kâgit parçasi’ diyerek tehdit eden Basbug’un ve diger Ergenekoncularin hamiligine soyunan CHP ile fotograf verenleri Kürt halki iyi tanimali.
12 Eylül generallerinin ve darbecilerin sivil mahkemelerce yargilanmalari kismi Anayasa degisikliginin referandumla kabul edilmesi sayesinde olmustur. Siyasi partilerin kapatilmasini zorlastiran düzenlemeye destek vermeyen ve referandumda vesayetçiler ile ayni çizgide bulusan BDP’nin parti kapatmalari yeniden gündeme geldigi zaman buna karsi söylemlerini bir daha kim ciddiye alir? Tüm politikalarini AK Parti karsitligi üzerine kurgulayan BDP’nin bir kez daha Kemalist, Stalinist ve Ergenekoncular ile ittifakina tanik oluyoruz. Kürtlerin gündeminin demokrasiden yana olanlar tarafindan degil, diktatörlükler ve zorbalar (Iran, Suriye, Kemalist ve Stalinistler) tarafindan belirlenmesi Kürt halki için bir talihsizliktir.
Uludere katliamini yapanlarin veya yapilmasini tesvik edenlerin bilinmez oldugunu sanmiyorum. Her ne kadar ‘deliller henüz net degilse de’ bu olayin Türkiye’deki derin yapilanmalarin isi olabilecegini öne sürmek yanlis olmaz. Bu katliam hükümet ile ciddi sorunlari olan kesimlerin ortak operasyonu olabilir. Özellikle giderek etkisiz hale gelen darbecilerin AK Parti hükümetini zora sokmak ve kamuoyunda yipratmak için bu olayi bir biçimde tezgâhlamis olmalari ihtimal dahilidir. Kismen de olsa bundan basarili olduklarini söyleyebiliriz. Hükümet olma sorumlulugu tasidigi için AK Parti tüm elestirilerin hedefi oldu. Sorumlular yargi önüne çikarilmadigi sürece de AK Parti ve yöneticileri her zaman hedef tahtasinda olacaklar.
Uludere’de birçok insanimizin geçimlerini kaçakçilikla saglamalari Türkiye devleti yöneticilerinin büyük bir ayibidir. Bu vatandaslarimiza insanca yasama kosullari yaratmayip, onlari yeterli bir biçimde sosyal güvence semsiyesi altina almayarak yasamlarini idame ettirebilmek için kaçakçilik yapmalarina göz yummak, Türkiye’yi ‘büyük ve çagdas bir sosyal devlet’ haline getirmek isteyenlere yakisir bir tutum degil. Bu yolla kazanç elde etmenin mesru kabul edilmesi ancak korsan devletlerde olur. Her türlü karanlik iliskiyi barindiran bu tür ‘ticari’ faaliyetleri görmezden gelen geçmis hükümetlerin bu uygulamasini AK Parti hükümetinin aynen devam ettirmesi büyük bir hata. Uludere olayindan çikartilacak önemli derslerden biri tüm vatandaslarimiz için yasal güvenceler, is olanaklari ve sosyal politikalar çerçevesinde iyi yasam kosullarinin yaratilmasinin zorunlu oldugudur.
Derin yapilar eskisi kadar etkili olmasalar bile, tümüyle tasfiye edilmis de degiller. Eski konumlarina dönebilmek için ellerine geçecek tüm firsatlari kullanacaklarina hiç süphe yok. Bazi siyasi partilerin destekleri de bu güçlerin arkasindadir. Böyle olumsuz bir tablonun en büyük acisini AK Parti yöneticilerinin çekecegi göz ardi edilmemeli ve sivillesme konusunda ‘AK Parti’nin hantal davrandigi’ elestirisine kulak verilmeli. Bu elestirileri yapanlarin niyetleri sorgulanmamali. Karanlik iliskilerin, yolsuzluklarin, cinayetlerin ve kargasa ortaminin önüne bireylere karsi önlem alarak veya o bireyleri kendi saflariniza çekerek geçemezsiniz. Devlet yönetiminin mutlaka seffaf hale getirilmesi, hukuki bir düzenlemeye kavusturulmasi ve devletin bütün kurumlarinin denetlenebilir kilinmasi gerekli. Darbeler konusunda sabikasi olan silahli kuvvetlere kesinlikle ayricalik taninmamali.
AB kriterleri ve demokratiklesme ile ilgili ‘bir adim ileri iki adim geri’ tavri terk edilmeli. Kürt halkina demokrasi ve özgürlük getirmeyecek yapilara Kürt halkini mahkûm etmenin vebali ülkeyi yönetenlerindir. Bu vebali tasimamak için ‘esitlik temeli’ üzerinde daha cesur ve radikal kararlar alinmali. Hükümet bünyesinde bu konuda yetkin kadrolarin az, buna karsin ‘Türk ulus kültüne’ dayali geleneksel devlet refleksini savunanlarin sayisinin ise çok oldugu bir gerçek. Bu AK Parti’nin en büyük handikabidir. Bu yüzden AB kriterleri hayata geçirilmeli, demokrat Kürt aydinlarina ve siddeti dislayan tüm kurum, kisi ve yayinlara destek ve kulak verilmeli.
Nizamettin Baris