Makale

Van Sinirinda Bale

„Belki önemli bir haber vardir’ diye televizyonun önünde oturmus, pür dikkat ekrana bakiyordum. Her zamanki gibi, büyük Türk devlet yetkililerinin abuk sabuk konusmalarini dinlemekten bikmis, televizyonu kapatmak üzereyken, günün flas haberi ekrana çikti. Gözlerimi ve kulaklarimi dört açip, dinlemeye ve seyretmeye basladim.

Ekranda, boylu boslu, oldukça güzel ve alimli bir bayan ögretmen, Kürt ögrencilerine bale dersi veriyor, daha sonra da beraberce bale yapiyorlardi. Spiker hanim ise, Van sinirindaki bir okul önünde yapilan bu gösteriyi, büyük bir heyecanla ballandira ballandira anlatiyordu.

Atatürk ilke ve inkilaplarina candan bagli olan Türk devlet yöneticilerinin verdikleri emir üzerine hazirlanan bu gösteri, Kürt sorununa kapsayici ve kalici bir çözüm umudu tasiyordu.

Kiz ve erkek ögrenciler, okulun bahçesinde toplanmis ögretmenlerine bakip, ayak parmaklarinin üzerine yükseliyor, kendi ekseni etrafinda dönmeye çalisiyorlardi. Çogu sendiliyor, dengesini yitirip yere düsüyordu.

Haberi sonuna kadar izledim. Gülmek mi, yoksa aglamak mi lazim, dogrusu kestiremedim. Bu olayi, sanat literatürüyle „Traj-i komik’ biçiminde nitelemek dogru olur sanirim.

Bu proje, Fransiz sarayinin önünde toplanip „açiz, aç’ diye bagiran halka, „Amma da büyütüyorsunuz ha! Ekmeginiz yoksa, bir kaç gün pasta yiyin.’ diyen Fransiz kraliçesinin durumuna çok benziyor.

Hani Büyük Türk yöneticileri Kürt kardeslirine „özgürlük, huzur, adalet, esitlik yoksa, siz de bale yapin. Terörist olacaginiza balet ve balerin olun’ demek istiyorlar anlayacaginiz.

Oldum olasi Kemalistlerle barisik durumda olmadim. Önceleri onlara çok kiziyor ve küfrediyordum. Bunu illegal yaptigimi bilmem yazmama gerek var mi? Daha sonra, yani „Kart, kurt, Kürt’ projelerinin üretilip piyasaya sürüldügü dönemda, onlara gülmeye basladim. Son zamanlarda, onlara acimaya basladim. Yakin gelecekte ise, onlardan igrenecegimi zanediyorum.

Bu yazimi bir anektotla süslemek istiyorum. Ben Istanbul’un güzide okullarindan sayilan, Haydar Pasa Lisesinde okudum. Ögretmenlerimiz bizlere, Türkiye’nin diger okullarinda pek rastlanilmayan, özel bir egitim veriyorlardi. Bu egitimin ana hedefi, Türkiye’yi ulu önder Atatürk’ün hedef gösterdigi muassir medeniyet seviyesine çikaracak gençler yetistirmekti.

Muassir medeniyette, sapka, pantolon, yelek ve kravat vardi, bizde ise fes, potur ve cepken vardi. O zaman, muassir medeniyet seviyesine çikmamiz için ne yapmamiz gerekiyordu? Elbette ki devrim yapmamiz gerekiyordu. Atatürk Kastamonu’ya gitti, toplanan ahaliye elindeki acaip seyi gösterip „Buna serpûs derler. Bundan sonra bunu giyeceksiniz, anladiniz mi?’ diyerek, en büyük Türk devrimi baslatmis oldu. Fes, potur, cepkenleri atip; sapka, pantolon, yelekler giydik, kravat taktik, böylece çagdas olduk.

Arap harfini atip, latin harflerini kullandik. Rumi takvimi atip, Miladi takvimi kullandik. Bey, beyefendi, hanimefendiyi attik, bay ve bayan demeye basladik. Yani Ata’nin dehasi geregi az zamanda çok devrimler yaptik. Tüm düel-i muazzama parmaklarini isirdi.

Eeee! bizler de bos durmuyor, Haydar Pasa Lisesinde, önemli devrimlere imza atiyorduk. En büyük devrimimiz demokrasi devrimiydi. „o da ne?’ demeyi birakin da, dinleyin.

Sinifa giren fizik hocamiz derse su sözlerle baslardi. „Çocuklar, esas konumuza geçmeden evvel, biraz demokrasi çalisalim.’ Bu günkü tartisma konumuz sudur „Sinifin penceresi açik mi olsun, yoksa kapali mi? Buyurun tartisin’

Bir arkadasimiz söyle konusurdu:

-Arkadaslar! Hava çok soguk, pencereyi açarsak üsütüp hasta oluruz. Pencereler kapali olsun.

Baska biri buna itiraz eder, söyle derdi:

-Esas pencereyi açmazsak hasta oluruz. Pencere kapali olursa, sinifta oksijen azalir, hepimiz verem olur, ölürüz.

-Saçmalama be! Atalarimiz günes girmeyen yere doktor girer demis. O halde pencereyi açalim ki içeriye günes girsin.

-Sen zaten ölmüsün, percere açik olsa ne olur? Kapali olsa ne olur.

-Bana bak, belediye abdeshanesine benzeyen agzini kapat da yerine otur. Sen kim, fikir tartismasi kim?

-Cart kaba kagit.

-Salak.

-Geri zekali.

Kisa bir zaman sonra siniftaki sesler yükselir, demegojiler, mesnetsiz suçlamalar ve hakaretler baslardi. Bu ortama dayanamayan ögretmenimiz, yumrugunu masaya vurur, bagirarak „Susun be! Burayi Dingonun ahirina çevirdiniz. Kesin sesinizi ve yerlerinize oturun.

-Ama hocam.

-Baslarim sizin hocaniza! Sinifta çit sesi duymak istemiyorum anladiniz mi?. Ses çikarani disariya atarim. Iste o kadar….

Ögretmenimizin attigi posta üzerine, hepimiz süt dökmüs kedi gibi pisardik. Hey gidi günler hey! Allah sizi inandirsin, Haydar Pasa Lisesi ögretmenleri ve ögrencileri olarak bizler, günümüzün Türk demokrasinin sekillenmesinde ciddi katkilarda bulunduk. Ögünmek gibi olmasin ama, bizler Büyük Türk Demokrasisinin temelini, iste bu sekilde attik yaaaa.

Yilmaz Çamlibel

Balkêş e ?
Close
Back to top button