Vatana Ihanet Etmeyene Gazeteci Denmez!
Basbakan yine kükredi. Her kükrediginde 7,8 siddetinde bir deprem yasiyor Türk siyaseti. Ve uzayip giden artçi sarsintilar
Çogu zaman oldugu gibi, bu kez de hedefinde yine bir gazeteci vardi. Ayni gazetenin yazarlarindan Murat Belge´nin ifadesiyle Taraf´in Golcüsü’ Mehmet Baransu…
Baransu, son günlerin gündemine damgasini vuran iktidarla Gülen Cemaati arasindaki güç savasinda, altinda hükümet üyelerinin imzalarinin da bulundugu 2004´teki cemaati bitirmeyi amaçlayan Milli Güvenlik Kurulu karari’ni Taraf´ta yayinlayarak hükümetin kalesine bir gol’ daha atti. Bu ise Baransu´nun suç isledigini iddia eden, hatta hizini alamayarak bu suçu vatana ihanet’ boyutuna tasiyan basbakanin savcilari göreve çagirmasina yetti.
Basbakan´in bundan sonra yapmasi gereken, idam cezasini geri getirerek suçun karsiligi olan cezanin verilmesini saglamak. Isinden-gücünden olan gazeteciler yatip kalkip dua etmeli, verilmis sadakalari varmis
Baransu gerçekten suç islemis mi? Kimi hukukçulara göre evet! Zira yasalar MGK kararlarini yayinlamayi açik bir biçimde yasakliyor. Ama bir gazetecinin meslegine olan saygisinin sinirlarini ne o ülkenin kanunlari, ne milli çikarlari, ne de basbakanlari çizer.
Baransu´nun haberinin zamanlamasi, verilis tarzi ve amacinin gazetecilik etigi açisindan tartismali oldugunu düsünenler ise, siyasi görüslerinin ve iliskide oldugu çevrelerin gölgesinin Baransu´nun mesleginin üzerine düstügünü söylüyorlar; ki bu bir gazeteci için vatan hainligi’ suçlamasindan çok daha agir bir ithamdir.
Bunun sadece gazetecilik tutkusuyla patlak vermis bir tartisma oldugunu elbette düsünmüyorum. Ama ne de olsa isi vatan hainligine kadar götüren problemli bir üslubun varligidir sözkonusu olan. Ve daha da önemlisi bunun bir basbakan tarafindan ifade ediliyor olmasi.
Beni bir gazetecinin vatanina degil meslegine ihaneti korkutur. Bu tür bir gazetecinin’ yapamayacagi sey yoktur; ki bunlardan da bu ülkede bir hayli çoktur.
Nerede simdi 92´de kendisine verilen Atatürk Baris Ödülü´nü reddeden Mandela için çirkin adam’ mansetini atan vatanperver gazeteciler?
12 Eylül öncesinin o atesten günlerinde, egitimine kelle koltukta devam ettigimiz Istanbul´un en hareketli’ fakültesinin koridorlarini ayni günlerde arsinladigim Ahmet Kaya´yi, milliyetçi bir histeri ile okuduklari onuncu yil marslari, attiklari mansetlerle linç eden tetikçi gazeteciler ne alemdeler?
Derinlerden’ aldigi bilgi/direktiflerle gazeteci andiçlari’nin aleti olup bir insan haklari kurulusunun baskanini hedef gösterip kursunlatan Basin Konseyi’ baskani, bas yazar’lar neredeler?
Bunlar bir dönemin basin dünyasinin önde gidenleri. Biraz daha geriden gelenler ise ben de bir Sirp öldürdüm’ diye manset atacak kadar ileri gitmislerdi, bu kirli iliskiler agi içerisinde abileri gibi daha iyi bir yer kapabilmek için
90´lar cumhuriyet döneminin basin da dahil, Takrir-i Sükun‘dan sonraki en kirli ve karanlik dönemidir.
Bir süreden beridir bir baska dönemin kapilari açiliyor. Açilan o kapilardan eski dönemden tanidigimiz sesleri yeniden duymaya basladik: Vatana ihanet’.
Emekli askeri hakim, bir hukuk adami Ümit Kardas´in Taraf´taki yazisi tam da buna isaret ediyor: Bu ülkede bir türlü anlasilamayan konu su: Derin devlet diye bir sey yok. Devletin kendisi derin kurulmus ve bu yapi, bütün ideolojisiyle, kurumlariyla, zihniyetiyle ayakta. Iktidara gelen bir süre sonra derin hâle geliyor. Öyle olmasaydi bu yapiyi besleyen 1982 Anayasasi baslangiç metni, felsefesi ve kurumlariyla halen yasiyor olabilir miydi?’
Bir gazeteci vatanina nasil ihanet edebilir? Onlarin bir ülkenin kaderini belirleyecek imkanlari, yetkileri, güçleri mi var? Yoksa bunlar daha çok devlet yetkililerinin elinde mi? Kisa sürede katlanan kisisel servetleri bize, demokrasisi gelismemis 3. Dünya ülkelerinin despot liderlerinin yaptiklarinin tam da bu oldugunu gösteriyor: Bal tuttuklari parmaklarini’ yalamak
Gazetecilerin suçu ise bu yetkilere sahip olanlarin imzaladiklari gizli anlasmalari, kendi halklarina karsi aldiklari savas kararlarini, simsiki kapilarin arkasindan gelen pis kokulari arastirmak ve elde ettiklerini, siyasi ve kisisel çikarlari dogrultusunda kullanmak yerine, bizlerle paylasmak
Eger onlarin vatanlarina ihanet’ sayilan gazetecilik basarilari olmasaydi, biz ne Eddie Adams´in, General Nguyen Ngoc Loan´in bir mahkumu infaz eden o ünlü fotografindan, ne de AP foto-muhabiri [/b>Nick Ut’a Pulitzer Ödülü kazandiran, napalm bombalarindan kaçan kiz çocugu Kim Phuc´in fotograf karesinden ögrenebilecektik Vietnam Savasi´nin çirilçiplak’ gerçegini.
Sayin Erdogan´in basbakanliginin bile biraz da bugün vatan hainligiyle suçladigi o gazetenin geçmiste vatana ihanet’le suçlanmak, hatta hayatlarini riske atmak pahasina yaptiklari yayinlar sayesinde oldugu da bir gerçek.
Neyse ki hayat, mahkemelerin ve basbakanlarin söylediklerini fazla önemsemiyor.
Iyi ki de önemsemiyor.
Eger öyle olsaydi Recep Tayyip Erdogan´in isminin yaninda Türkiye Cumhuriyeti basbakaninin degil, okudugu bir siirden ötürü ülkesinin kanunlarina göre ceza yemis bir yurttasin portresiyle karsilasacaktik.
Tarihin algisinin bir basbakanin ya da yasalari tartisma konusu olan bir ülkenin kanunlarindan daha adil oldugunu herhalde sayin basbakandan daha iyi hiç kimse bilemez.
Ziya Laçin