Makale

Y. Haluk Aytekin’in üç romani: Son Kurtlar, Son Pars ve Amik Gölü’nün öyküsü…

Arkadaslarim ve okurlarim bilirler, seyrek de olsa zaman zaman çevre sorunlarinin ve dogal hayatin korunmasinin önemi üzerine yazarim.

Çünkü topragi, suyu, havasi, bitkisi ve hayvani ile dogal zenginligi korumak insan hayatinin kalitesinin iyilestirilmesiyle bire bir baglantilidir. Dogayi korumak insanligin, bir baska deyisle çocuklarimizin ve torunlarimizin gelecegini güvenceye almaktir.

Doga ve çevre bilinci, kanimca uygar insan olmanin temel ölçütlerinden biridir.

Bu nedenle televizyonlarda dogal hayati, doganin güzelliklerini anlatan, çevrenin korunmasina önem veren programlari ve bu tür programlari yapan kisileri severim. Zaten siyasetin iyice bunalttigi, TV’leri isgal eden kimi ‘önemli’ ve ‘büyük’ adamlarin yüzünü görüp sesini duymak istemedigim su günlerde ya televizyonu hiç açmamayi, ya da doga belgesellerini izlemeyi tercih ediyorum…

Bu yazimda çevreci bir yazar dostun, Y. Haluk Aytekin’in bana hediye ettigi üç kitabindan söz etmek istiyorum: ‘Son Kurtlar’, ‘Son Pars’, ‘Ve Bir Göl Vardi Bir Zamanlar’…

Sayin Aytekin bir doga dostu. Çevre sorunlarina dikkat çekmek, insanlarda çevre bilincini gelistirmek için çaba göstermeyi belli ki kendine is edinmis. Öykülerini dogadan seçmis. Onun kahramanlari kurtlar, parslar; baliklari, kuslari, çevresinde yasayan ve varliklari bu dogal çevrenin varligina bagli olan insanlariyla göller, irmaklar, sulak alanlar…

‘Son Kurtlar’ adli romani (Kitap Saati Yayinlari, Subat 2015) Kars-Sarikamis yöresindeki bir kurt sürüsünün öyküsünü anlatiyor.

Her ne kadar köylüler ve öteki hayvan besleyicileri, bir yirtici olan ve zaman zaman hayvanlarina saldiran, kendilerine zarar veren kurtlari sevmeseler de, onlar da dünyamizda milyonlarca yildan beri var olan bir canli türü ve kuskusuz dogal zenginligin bir parçasi. Ve yine, bu ülkede kendilerini kurt soylu olarak niteleyen bazi örgütler ve çevreler, bu hayvani irkçiligin ve fasizmin bir simgesi haline getirip onunla ilgili olumsuz bir imaj yaratmis olsalar da, bu, dogada yasayan ve bu isten haberiz bu hayvanlarin suçu degildir.

Isveçliler, Rusya’dan gelen ve kuzeyde, Kula Yarimadasi üzerinden Isveç’e geçen kurtlari korumaya aldilar. Onlar kaç kurtlari oldugunu biliyor ve onlari izliyorlar. Bu kurtlar dogal olarak zaman zaman ren geyiklerine veya diger hayvanlara saldirip çiftçilere zarar verseler de onlari vurmak yasaktir. Çiftçilerin zararlarini devlet karsiliyor…

Aytekin’in romanini okurken, günümüz kosullarinda yasam mücadelesi veren ve tükenise dogru giden bu kurt sürüsüne aciyorsunuz. Deneyimli bir kurdun agzindan kurt-insan iliskileri söyle anlatiliyor:

‘Insan denen canlidan mümkün oldugunca uzak kalmaniz sizlerin yasamaniz için çok önemli yavrularim. Bu iki ayakli yaratik kendini bizlerden akilli sandigindan bu dünyanin efendisi oldugunu iddia ediyor ve diger varliklara çok kötü davraniyor. Ayni zamanda çok açgözlü bunlar… Her seye sahip olmak istiyorlar, hep kendi çikarlarini ön planda tutup diger canlilari yok sayiyorlar. Oysa yasadigimiz dünya ne kadar cömert ve kollayici bagrinda yasayan canlilara… Bir tek insan bütün bu uyumu bozuyor. Böyle devam ederse kendi soylarini da yok eder bunlar. Dünya ana, bir gün onlara öyle bir darbe vuracak ki ne o güvendikleri akillari ne de bu akilla yaptiklari aletler onlara yardimci olacak…’

Gerçi kurt ana, ya da baba, ‘insanin insana ettigini kurt etmez’, ya da ‘insan insanin kurdu’ özdeyislerinden söz etmemis, isin bu tarafina deginmemis…

‘Son Pars’ romani da Toroslarda yasayan, neslinin son temsilcisi bir parsin öyküsü (Efil Yayinevi, 2013).

‘Ve Bir Göl Vardi Bir Zamanlar’, hoyratça yok edilen Amik Gölü’nün, onunla birlikte bir dizi canlinin aci hikâyesi. (Gece Kitapligi, Aralik 2017-Ankara).

Gölün suyu, kaynaklari hoyratça kullanilarak kurumaya yüz tutunca, hayatta kalmak için çirpinan göldeki canlilarin çigligi söyle yansitiliyor:

‘Yilan baliklari ‘Su, ne olur biraz su!’ diye feryat figan ediyorlardi. Bütün göl canlilari ‘su…su!’ diye bagiriyorlardi. Onlarin sessiz çigligi kalpleri mühürlü insanlar tarafindan duyulmuyordu. Günes ortaligi kasip kavurdukça gölde yasayan bütün canlilar ‘baliklar, su kaplumbagalari, yengeçler, kerevitler, salyangozlar, kurbagalar, midyeler, su yilanlari ‘ölüyoruz’ diye bagiriyorlardi. Feryatlari arsa ulasti, burunlarinin dibindeki insanlara ulasamadi…’

Ne var ki kulaklarini tikayan insanlar da sonunda tüm canlilariyla birlikte güzelim bir gölü yitirdiler.

Son Kurtlari okudum, ötekilere göz gezdirdim ve zaman buldukça onlari da okuyacagim. Y. Haluk Aytekin bu eserleriyle güzel bir is yapmis, kendisini kutluyorum.

16 Temmuz 2018

Kemal Burkay

Back to top button