Ya sorun çözmek ya da selde sürüklenmek

Bazen bir evde-odada, ya da kirda-ormanda, doga içinde bir basina olmak, kösesine çekilmek, olup bitenleri, dünyanin manzaralarini derinligine duymak, düsünmek için gereklidir.
Gürültü patirtinin egemen oldugu bir ortamda neyi nasil duyup düsünebilirsiniz ki?
Bir firtinanin ortasina düsen ya da sele kapilan birinin duyup düsünmeye zamani olur mu?
Siyaset de böyledir. Örnegin Türkiye’nin siyaseti Ankara’nin, hele hele Istanbul’un sokaklari gibidir. Bu sokaklarda yürüyen, ya da araba kullanan birinin sel ya da firtina içindeki adamdan farki yoktur. Her an birine çatmamak, ezilmemek, ezmemek için insanin tüm sabrini, dikkatini harcamasi, ip üstünde bir cambaz ustaligi göstermesi gerekir.
Çünkü yaya geçidinde, kaldirimin ortasinda, hatta çiçekçi dükkaninizda veya yol kenarindaki bahçenizin içinde bile sizi ezebilirler
Her an biri ‘kör müsün, önüne baksana!’ diye azarlayabilir
Bir baskasi zuladaki sopasini, biçagini, pompali tüfegini çekip caniniza okuyabilir
Olur olmaz korna seslerinden bunalirsiniz. Sokaklarin bos oldugu gece yarilarinda bile ambulanslarin aci siren sesleri sizi yatak odanizda rahat birakmaz
Kimsenin kural diye bir seyi dinledigi yoktur. Trafik kurallari Avusturya’nin, çok çok Bulgaristan’in sinirlarinda biter.
Yayalarin da kurallara aldiris etmemekte sürücülerden farki yoktur. Kirmizi isikta caddeyi geçmek için gözü kara biçimde atilir, hizla akan trafigin içinde yilankavi yürürler.
Yani tencere yuvarlanip kapagini bulmustur.
Evet, böyle bir ülkede siyaset de ülkenin sokaklari gibidir. Kuralsizdir ve her an pompali-pompasiz bir tüfekle kesilebilir
7 Haziran seçimlerinden sonra kesildigi gibi.
Bizim ‘heval’lere sorarsaniz kavgayi AKP ve Erdogan baslatmistir
Peki siz niye ‘basim gözüm üstüne!’ deyip bu kavgaya baliklama daldiniz?..
Kaldi ki kavgayi kimin baslattigi tartisilir. Örnegin daha 7 Haziran seçimleri öncesi, Duran Kalkan ve Besê Hozat’in agzindan yapilan halk savasi edebiyati neyin nesiydi? Ya kentlere yigilan onca silah ve patlayici?..
Ve kavga bir kez basladiktan sonra kendi hükmünü icra eder. Kavga içindeki kisi ‘ne yapiyorum?’, ‘bununla nereye varirim?’ diye düsünemez. Siddet ortamindaki kisi çogu zaman sele kapilmis biri gibidir, düsünmeye, ölçüp biçmeye vakti yoktur. Siddet sagduyuyu yok eder.
Su günlerde, kavganin taraflari olan Türk devleti ve hükümeti ile PKK’nin içine düstügü durum budur.
Türk devlet adamlari ve hükümet sözcülerinin dili bir kez daha, baris ve diyalogdan uzaklasarak tümüyle siddet yoluysa sonuç almaya odaklanmistir.
Bir kez daha Kürt sorunu teröre indirgendi. ‘Tek vatan, tek devlet, tek bayrak, tek dil!’ söylemi bir kez daha en üst düzeyde sorumlu politikacilarin agzinda sakiza dönüstü. Böylece tümüyle eski hale rücu edildi.
Bu çikmaz bir sokaktir. Bununla ne Kürt sorunu çözülür ne de Türkiye’ye baris ve demokrasi gelir. Tüm yasananlardan, onca aci deneyimden, ödenen agir bedellerden sonra bir kez daha bu noktaya gelinmesi talihsiz bir durumdur.
Bu durumun bir sorumlusu sorun çözemeyen devletse, digeri de sorunun çözümünde siddeti baslica yöntem sayan ve siddet döngüsünden kopamayan PKK’dir.
Öte yandan sorunlari çözmek en basta devletin görevidir. Türk devleti basindan bu yana Kürt sorunu gibi büyük bir sorunu çagdas ve uygarca yöntemlerle, adalet ve esitlik temelinde çözmeye yanasmadigi için sorun süregeldi ve baskinin, zulmün dogal bir sonucu olarak zaman zaman Kürt halkinin direnislerine yol açti.
PKK’nin kendisi de bu yanlis, baskici politikanin ürünüdür. Hatta PKK, zulme karsi bir direnis hareketi olarak da degil, bizzat sistem tarafindan Kürt hareketine karsi kullanilmak üzere bir paravan örgüt olarak olusturuldu, sahneye çikarildi.
Bunu bu ülkede artik bilmeyen yoktur.
Devletin PKK içindeki eli ve yönlendirmesi zaman içinde ortadan kalkmadi ve bugün de çesitli biçimlerde, özellikle de Öcalan ve KCK eliyle sürmekte.
Öyle olunca da söz konusu savas ve baski politikalari için PKK’yi bir bahane olarak kullanmanin hiçbir hakli yani yoktur. Kürt sorununun çözümünde bas sorumluluk devlete düsüyor. Çözüm ise ancak Kürt halkinin tüm temel ve mesru haklarini taniyarak olur.
Biz buna federal çözüm diyoruz. Bu çagdas ve uygarca bir çözümdür. Türk devleti ve hükümeti daha fazla zaman yitimine, daha fazla aciya ve bedele yol açmadan buna evet demeli.
Öyle ki bu ülke bir an önce barisa, özgürlüge ve demokrasiye ulassin.
Bunun için kavganin ve siddet ortaminin aptallastirici etkisinden siyrilmak, basini avuçlari içine alip düsünmek gerekir.
Bunu yapanlar ülke insaninin ve dünyanin saygisini kazanir ve tarihe geçerler. Yapamayanlar ise sel içinde bilinçsizce çirpinip sürüklenen adam gibi yok olur ve tarihe iyi bir iz birakmazlar.
Trafigin kurallarini egemen kilmadan, bunu basarmadan bugün yasanan trafik kaosunu önleyemezsiniz. Ki bu kaos her gün yol açtigi kazalarla bir savastan fazla can aliyor, sakatliklara, acilara ve maddi kayiplara yol açiyor.
Kürt sorununu da barisçi yöntemlerle, esitlik temelinde çözmeden Ankara’nin siyasetini düzeltemez ve ülkeyi bugünkü kaostan kurtaramazsiniz.
9 Mayis 2016
Kemal Burkay