YAKIN DOGU, ORTADOGU VE KÜRDISTAN’DA ABD, AVRUPA VE RUSYA POLITIKALARI-2

Sovyetler 1940 yilina kadar Kuzey Kürdistan’da olaylar olunca, dogrudan ya da dolayli olarak Kürdlerle iliski içindeydiler. 1930’lu yillarin sonlarinda ve 1940’li yillarin basinda Nazi Almanyasi’nin o zamanki Tahran Hükümeti üzerindeki nüfuzu artinca Sovyet Kizil Ordusu ve Ingiliz Ordusu Iran topraklarina girdiler. Sovyetler bu müdahaleyle birlikte Çarlik Rusyasi’ndan beri Iran’daki Kürdlerle olan iliskisini tazeledi.
1931 yilinda Rusya ile Türkiye arasinda saldirmazlik ve tarafsizlik anlasmasi yapildi. 1945 yilinda Stalin, bu ittifakin hukuki olmadigini ve anlasmanin Sovyetler’in zayif döneminde yapildigini ileri sürerek bu anlasmayi geçersiz ilan etti. Stalin bunun ardindan Postdam Konferansi’nda ‘Türkiyenin antlasmalar çerçevesinde olusan Gürcistan ve Ermenistan topraklarini geri vermesini açik bir sekilde talep etti.
Ona göre Türkiye ile Sovyetler arasindaki sinirin 1914 yilinda oldugu haline dönülecek sekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Stalin’in amaci Sykes-Picot anlasmasi ile 1916’da Çarlik Rusyasi’na peskes çekilen Kuzey Kürdistan’i simdi Sovyet topraklarina katmak idi. Bilindigi gibi Rus ordusu 1. Dünya Savasi’nda Kuzey Kürdistan’in içlerine kadar ilerlemisti.
Simdi baktigimiz zaman, Rusya Suriye’ye gelirken ayni zamanda Rusya Türkiye ve Ermenistan sinirinda Ermenistan’da ODKB isbirligi çerçevesinde askeri tatbikatlara basladi. Rusya hem Akdeniz’de hem de Kuzey Kürdistan Ermenistan sinirlarinda Türkiye’ye ‘komsu oldu.’ Bu stratejik açidan Türkiye için tehdit içeren bir sinyaldi. Bundan dolayi Türkiye tekrar (arada bir gösterdigi ikircikli tavirlari birakip) NATO ile yakinlasmaya basladi.
1946 yilinda Sovyetler öncülügünde Kürdistan Mahabad Cumhuriyeti kuruldu. Ikinci Dünya Savasi’ndan sonra Kizil Ordu Iran’dan çekilince Iran Kürdlere saldirmaya basladi. Kürdler bu savasi kaybedince Mahabad Kürd Cumhuriyeti ortadan kaldirildi. Mahabad Kürd Cumhuriyeti baskani Qazi Muhammed ve arkadaslari asildilar. Mustafa Barzani ve Pesmergeleri bu olaydan sonra Sovyet Rusya topraklarina çekildiler.
Barzani ve arkadaslari yaklasik 12 yil Sovyet Rusya’da kaldi. 40’li ve 50’li yillarda hüküm süren Soguk Savas kosullarinda Sovyetler’in amaci, Kürd hareketini kendi çikarlari dogrultusunda Batili ülkelere karsi kullanmakti. Sovyetler’in bir Kürd cumhuriyeti kurma fikri, Ingiltere ve ABD’nin Ortadogu’daki nüfuzunu azaltmayi hedefliyordu.
Sovyet arsivlerindeki belgelere göre Sovyetler Politbürosu 1950’li yillarin sonunda Suslov araciligiyla Barzani’ye Kürdlerin otonomi hakkini taniyacaklarina dair söz vermistir. 1958 yilinda Ingilizlere yakin olarak bilinen Nuri Said hükümeti devrilmisti. Bunun üzerine hemen Irak’a dönen Barzani, Sovyetler araciligiyla Kasim’la görüstü. Kasim Irak cumhurbaskani olmustu. Onun kurdugu hükümetin istikrarli olmasi Sovyetler için önem arz ediyordu.
Daha sonra Kürdlerle Bagdat’in iliskileri bozuldu ve iki taraf arasinda savas basladi. 1966’ya gelindiginde Sovyetler araciligiyla Kürdler ve yeni cumhurbaskani Arif arasinda görüsmeler basladi. Sovyetler’in bölgedeki çikarlari Irak’ta istikrar olmasini gerektiriyordu. Bu nedenle Kürdleri ve Bagdat’i anlasmaya zorluyordu. Sovyetler’in araciligiyla 11 Mart 1970 tarihinde Irak anayasasinda Kürdler için otonomi hakki açik bir sekilde beyan edildi.
Denilebilir ki, 1950’lerin sonuna kadar Sovyetler’in Yakindogu’da tek müttefiki Kürdlerdi. Sovyetler Irak’taki Ingilizlere yakin olan Nuri Said hükümetini Kürdlerin yardimiyla devirdi. Nuri Said hükümetinin devrilmesiyle birlikte Sovyetler Yakindogu’da Suriye ve Misir gibi ülkelerle de ittifak kurdu. Bu gelismeler Sovyetler’e bölgede belirgin bir siyasi nüfuz saglamisti. Bu nedenle artik Kürdlere ihtiyaci kalmamisti. 1970’ten 1990 yilina kadar Kürdler ile olan iliski açik bir sekilde kesildi, Kürdler görmezlikten gelindi.
Saddam Hüseyin’in 2003’te devrilmesinden sonra Kürdler yeniden Rusya’nin gündemine geldi. Rusya’nin Sesi radyosunun Kürdçe bölümü Kurmanci ve Zazaca lehçeleriyle açildi (2008). Rusya dünyanin güçlü devletleri arasinda Erbil’de ilk konsolosluk açan ülkelerden biri oldu.
Avrupa Birligi ve Kürdler
Avrupa Birligi (AB), dünyanin en önemli ekonomik güçlerinden biri oldugu için uluslararasi politikada da küresel bir rol oynamak istiyor. Ancak etkin bir askeri gücü olmadigi için bu rolü oynayamiyor. AB ülkeleri dis politika konularinda ortak tavir almakta da ciddi zorluklar çekiyor. Kürd sorununa yaklasimlarinin politik olmaktan daha çok insan haklari baglaminda oldugu da söylenebilir.
AB Kürd sorununu ulusal ve politik bir sorun olarak görmemektedir. Bu nedenle Kürd sorununu Kürdistan’i parçalayan ülkelerle olan ekonomik iliskilerinde kazanç saglamak için bir kart olarak kullanmaktadir. Mülteciler sorununu da buna ekleyebiliriz.
2. Dünya Savasi öncesi uluslararasi egemen güç olan Ingiltere, Fransa, Almanya gibi AB ülkeleri, özellikle de Fransa ve Ingiltere, Kürdistan’in parçalanmasinin mimarlaridir.
Bu devletler, 2. Dünya Savasi’ndan sonra Sovyet Rusya ile ABD çekismesinin arasinda kaldilar. Bir yandan Sovyet Rusya’yla iliskileri iyi tutmaya çalisirken öte yandan fazlasiyla ABD’nin etkisi altina girdiler. Son dönemlerde uluslararasi politikada yeniden basrol oynama çabalari görülmektedir.
ABD baslangiçta açik bir sekilde Avrupa Birligi’nin olusmasina karsiydi. Rusya ise böyle bir birlige stratejik olarak daha olumlu bakiyordu. Çünkü Avrupa böylece ABD’nin karsisinda ayri bir güç faktörü olacak ve ABD’nin uluslararasi dengelerdeki etkinligi azalacakti. ABD hâlâ belirgin bir sekilde AB’nin varligindan pek hosnut degil. Bu nedenle Rusya’nin zorlamasi halinde AB dagilabilir.
AB’nin birlesik bir askeri gücü olmadigi için uluslararasi dengelerde ve özellikle de Ortadogu’da tayin edici bir taraf olamamaktadir.
AB ülkeleri arasinda bölgede önemli bir rol oynamak isteyen iki ülke vardir: Ingiltere ve Fransa. Ingiltere burada ABD ile isbirligi halinde hareket etmektedir. Fransa daha bagimsiz davranmakta, ancak ABD ve Rusya ile asik atma gücüne sahip degildir.
Bilindigi gibi Fransa’nin geçmiste Suriye’de önemli bir rolü vardi. Osmanli’nin parçalanmasindan sonra Suriye koloni olarak Fransa’nin yönetimine verildi. Fransa, Suriye’yi etnik ve dini farkliliklara göre 1920 yilinda 4 otonom parçaya böldü: Büyük Lübnan, Alevi Devleti, Sam Devleti ve Halep Devleti. 1921 yilinda Dürzü Devleti, Cebel-i Dürzi ve Iskenderiye Sancagini kurdu 1925’de bunlarin hepsi kaldirilarak önce Sam ve Halep devletleri Suriye Federasyonu adi altinda birlestirildi.
Sonra da bu federasyonun adi Suriye olarak degistirildi. Bir yil sonra da Lübnan’da Hiristiyan çogunluga dayali ve Fransa’ya bagli bir Cumhuriyeti kuruldu. 1936 yilinda Alevi ve Dürzü devletleri de Suriye’ye baglandi. O dönemde Fransa’nin Levanten (Troupes du Levant) ordusunda Alevi, Dürzü, Çerkez ve Kürd azinliklarindan olusan bir birlik kuruldu.
Suriye 1946 yilinda bagimsizligina kavustu. Kisa bir süre sonra da birçok askeri darbe birbirini izledi. Darbelerle birlikte ordunun en üst kademelerini Aleviler olusturdu. Bu durum hâlâ devam etmektedir.
Kürdler ve Yeni Durum
Kürdlerin Rusya ile olan iliskisi, ABD ile olan iliskisinden hem daha eskidir hem de daha zengin bir tecrübeye dayanmaktadir. Rusya’nin 300 yil boyunca Imparatorluk olmasi ve Sovyet Rusya döneminde Rusya’nin dünyanin iki askeri ve politik kutbundan biri olmasi bunun baslica nedenidir. ABD’nin uluslararasi gücü 2. Dünya Savasi’ndan sonra artti. Kürdlerin Rusya ve sonra da Sovyetler’le olan iliskisi, yaklasik 150 yildir sürmekte. ABD’yle iliskiler ise 1960’li yillarin sonu ve 70’lerin baslangicinda baslamistir. Fakat bu görece yeni olan iliski, son 20 yilda ABD’ye Kürdler hakkinda çok tecrübe kazandirmistir.
Ikinci Dünya Savasi’ndan sonra NATO ve Varsova Pakti’nin kurulmasiyla dünya, Rusya-ABD ekseninde ikiye bölünmüstür. Iki tarafin egemenlik alanlari belliydi ve kimse kimsenin sinirina müdahale edemiyordu. Fakat taraflar bazi bölgelerde rekabet içindeydiler. Ortadogu, Yakindogu, Latin Amerika bu rekabet bölgelerinin en önemlileriydi. Bu rekabet Sovyetler’in 1991’de dagilmasina kadar devam etti.
Sovyetler’in ardili olan Rusya güçsüzlesti ve uluslararasi arenada tek süper güç olarak kalan ABD, Ortadogu ile Yakindogu’ya yeni bir düzen getirmek istedi. Ancak ABD’nin bu yeniden dizayn etme projesi, bölgedeki yerlesik güçlerin çikarlarina uygun degildi.
ABD bu girisimini baslangiçta Renkli Devrimler adi altinda uygulamaya soktu. Fakat, isin ‘rengi degisince’ bu kez askeri güce basvurdu. Ne var ki, 20 yil sonra yeniden bir süper güç olarak sahneye çikan Rusya, simdi ABD’nin bölgede istedigi gibi at kosturmasina izin vermiyor. Rusya simdi ‘yeni düzenin kurulmasi benden de sorulur’ diyor.
Uluslararasi güçler Ortadogu ve Yakindogu’ya özellikle Kürdistan’a ‘Makroregion’ konteksinde bakmaktadirlar. Kürdistan’in büyük bir cografyada parçali olmasini ve nüfusu en büyük ‘transnationale’ -uluslararasi- bir ulus olmasini bir sorun olarak gündemlerinde tutuyorlar. Kürdistan’in bu parçali durumu uluslararasi güçlerin ve bölgede çikarlari olan ülkelerin isine geliyor.
Bu ülkeler Kürd sorununa her zamanki gibi jeoekonomik, jeostratejik ve askeri çerçeveden bakiyorlar ve Kürdistan’i parçalayan ve Kürdistan’a yakin olan ülkeleri Kürd sorunu araciligiyla hizaya getiriyorlar.
Süphesiz ki, büyük ülkeler Kürd sorununa kendi çikarlari dogrultusundan bakiyorlar, ama bu yeni dönem, Kürdler açisindan amaçlarina ulasmak için elverisli kosullar yaratmistir.
Özellikle ABD’nin son 20 yilda tek uluslararasi süper güç olmasi ve dünyaya hükmetmesi Kürdlerle olan iliskilerini derinlestirip iyilestirmistir. Kürdlerin onlara oldugu kadar, onlarin da Kürdler’e muhtaç oldugu belirgin bir biçimde ortaya çikmistir. Kürdlere aslinda amaçlarina ulasmak için bu altin firsati biraktilar.
Simdi dünyada ve bölgede yeni bir düzen olusmus durumda. Dünya artik tek kutuplu degil. Rusya yeniden uluslararasi bir süper güç konumuna geldi. ABD artik Rusya’yi da hesaba katmadan Ortadogu ve Yakindogu’da kendi basina hareket edememektedir. Bu da Kürdistan Ulusal Kurtulus Hareketi için yeni bir durumdur.
Eger dikkatli bakilirsa bu yeni durumun Kürdistan için çok olumlu oldugu görülecektir. Iki süper güç de Kürdistan sorununa pozitif bir sekilde yaklasmaktadir. Her ne kadar Suriye, Irak, Türkiye ve Iran politikalarinda çeliskiler olsa da Kürd sorununda ciddi bir çeliskileri yoktur. Bu yeni durum Kürdler için ustalikla degerlendirilmesi gereken tarihi bir firsattir.
Süphesiz simdiki durum Kürdler için geçmis 20 yila oranla daha karmasiktir. Çünkü bu dönemde ABD bölgede tek egemen güçtü ve Kürd Hareketi’yle yakinlasmisti. Kürdistan’i parçalayan Türkiye ve Iran gibi ülkelerle iliskileri pek iyi degildi. Ancak simdi Iran’la yapilan uluslararasi atom anlasmasindan sonra Iran’in Avrupa ve ABD ile ekonomik ve siyasi iliskileri canlanmaya basladi.
Türkiye’nin Incirlik Hava Üssü’nü ABD’ye açmasi ve ISID’e karsi uluslararasi koalisyona katilmasiyla ABD ve Türkiye’nin arasi da yeniden düzelmeye basladi.
Ayrica Rusya’nin tekrar bölgeye gelmesiyle Türkiye’nin ABD’yle isbirligi daha da artti. Açiktir ki, bu durum Kürdler’in çikarlarina uygun düsmüyor. Rusya’nin Suriye’deki askeri varligi sorunu daha da karmasiklastiriyor.
Ancak simdi var olan bu geçeklik çerçevesinde bile Kürdler kazanabilir. Çünkü bu dönemde hem dünyada hem de Ortadogu ve Yakindogu’da siyaset çabuk degisim göstermektedir. Dün dost olanlar bugün birden bire düsman olabiliyorlar. Son zamanlarda Kürdlerin arasinda yayilan sözde ‘taraf tutma’ lar yanlis egilimlerdir ve böyle bir tavir almak için çok erkendir. Kürdlerin pragmatik bir siyaset uygulayip açik bir sekilde taraf tutmasi gerekmiyor.
Yapilacak olan sey, her iki tarafla da iyi iliskiler gelistirmektir. Ne Rusya’nin ne de ABD’nin Kürdleri taraf tutmaya zorlamasi söz konusu degildir. Iki taraf da böyle bir zorlamanin kendi çikarlarina uygun olmayacaginin farkindalar. Böyle bir durumda Kürdleri tamamen kaybedeceklerini görmektedirler. Kürdler bu dengeyi iyi degerlendirmeli ve bu nedenle taraf tutmaktan kaçinmalidirlar.
Her iki taraf da zaten en az Kürdler kadar Kürdlerin ne istedigini biliyorlar. Rusya’nin bölgeye gelmesi hakkinda Mesud Barzani’nin ‘Biz ISID’e karsi uluslararasi koalisyonun içinde yer aliyoruz. Fakat Rusya’nin da ISID’e karsi savasmasindan memnuniyet duyariz’ demesi olumlu bir söylemdir. Mesud Barzani bu yeni durumda ne bir tarafi tutmak ne de bir tarafin karsisinda olmak istiyor. Bu realist, yararci ve ulusal bir siyasettir. Bu yeni durumda Kürdlere tarihi firsatlar doguyor.
Kürdistan sorununu çözmek için 3 alternatif
1-Güney Kürdistan’in bagimsizligi
2-Güney ve Bati Kürdistan’in bagimsizligi (birbirine baglanmasi)
3-Büyük birlesik (4 parça) Kürdistan’in bagimsizligi (Kuzey Kürdistan’in bazi bölgeleri olmaksizin. Örnegin Antep, Sivas, Adiyaman vb.)
Kürdistan Ulusal Kurtulus Hareketi kendini bu degisimlere hazirlamalidir. Kürd Haraketi uluslararasi siyaseti izlemek ve ulusal bir politika gelistirip uygulamak için bir koordinasyon ve danisma merkezi olusturmalidir. Özellikle ABD ve Rusya’nin politikalari çok yakindan izlenmelidir.
Kürdistan sorunun çözümünde Güney Kürdistan, hem tek parçada hem de birlesik Kürdistan sorununun çözümünde motor rolü oynayabilir. Bunun uluslararasi güçler tarafindan makul görüldügünün isaretleri vardir.
Bu son birkaç yilda Kürdistan’da gerçeklesen olaylar her ne kadar Kürdistan’a büyük tahribatlar vermis olsa da çok olumlu bir sonuç da yaratmistir: Kürdlerin bilinçaltinda Kürdistan’i parçalayan düsmanlarla ayrilma fikri güçlenmis ve bu düsmanlara hiçbir sekilde inanmamalari fikri yerlesmistir. En küçük firsatta onlardan kopma istegi pekismistir.
Her ne kadar Kürdlere düsmanlarini hos göstermeye çalisanlar olsa da (Stockholm Sendromu) artik bunun hiç yarari yoktur. Kobanê ve Sengal’deki katliamlardan sonra Siyasi Islam’in maskesi de yere düsürüldü. Siyasi Islam’in oynadigi Truva Ati rolü Kürdler için gözbagi olmaktan çikti.
Bugün Kürdler için en büyük tehlike, dört parçada Kürdler adina olusturulmus olan örgütlerden geliyor. Bu örgütler ‘Halklarin Kardesligi, Demokratik Cumhuriyet’ sloganlariyla Kürdleri oyalamakta ve Kürdler için hiçbir statü istememektedirler. Bu sloganlar, Kürdlerin bilinçaltina asimilasyon ve entegrasyonu kabullenme teslimiyetini yerlestirmektedir.
Ortadogu ve Yakindogu’da bugün gerçeklesen olaylar, açikça bölgenin tekrar parçalanacagi sinyallerini vermektedir. Ama bu parçalanma Birinci ve Ikinci Dünya Savasi’ndaki gibi jeopolitik bir parçalanma olmayacak. Bu parçalanma ulusal ve mezhepsel ‘ethnoconfessional’ bölünme biçiminde olacak. Bölgenin bu temelde yeniden yapilandirilmasi halinde bu stratejinin en büyük favorisinin Kürdistan oldugu görülmektedir. Son 20 yilin ardindan gelinen bu asamada bölgede ‘mezhepler ve halklar arasi’ düsmanlik net bir sekilde bas göstermis ve bunlarin bir arada saglikli bir sekilde yasayamayacagi ortak bir görüs haline gelmistir.
Rusya ve ABD görünürde bölgedeki ülkelerin formel birligini resmi dille savunurken, gerçekte bölge ülkelerinin parçalanmasini ve paylasilmasini öngören bir siyaset yürütmektedirler. Eger bu büyük devletler bölgenin paylasimini birlikte ve bu temel üzerinde insa ediyorlarsa, Kürdler adina hareket ettigini ileri sürüp aslinda Kürdlerin devletlesmesini engellemeye çalisan örgütler, ileride çok rahat bir sekilde Rusya ve ABD ile de savasabilirler.
ABD ya da Rusya, Kürdistan’in bir parçasinin ya da Büyük Kürdistan’in kurulmasini isterse, bu güçlerle karsi karsiya gelebilir. Böyle bir durumda bu örgütler, ya savasmadan kurulacak bir Kürd devletini kabul edecek ya da bu ülkeler ikinci bir yol izleyerek Kosova, Asetya ya da Abaza devletleri örnegi ortadadir.
ABD ve Rusya gibi ülkeler stratejilerini küçük gruplar için degistirmezler. Rusya bölgeye girerek AB ve bazi bölge ülkelerini, örnegin Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’i Suriye sorunundan uzaklastirdi. Bir yandan ABD Türkiye ve Suudi Arabistan’i Suriye sürecine sokmak isterken, öte yandan Rusya da AB’yi, Misir, Iran ve Ürdün gibi ülkeleri bu sürece sokmaya çalismaktadir.
Bölgedeki gelismeler böyle devam ederse, Kürdlerin bölgede SANGAY, BRISK, Avrasya Birligi Ülkeleri ve ODKB’ye üye ülkelerin de dahil olabilecegini bilmesi gerekir. Eger yarin Çin’in uçaklari, Rusya’nin Suriye’deki Tartus üssüne inerse kimse sasmasin. Sürpriz olmaz!
Kürdistan Ulusal Kurtulus Hareketi, bu tarihi ve siyasi çalkantili dönemde gözünü açmali ve ulusal bir politika yaratmalidir. Politika imkânlar sanatidir. Politikada daimi dost ya da düsman yoktur, daimi çikarlar vardir. Kürdler de pragmatik bir politika izlemeli ve kararli bir biçimde kendi ulusal çikarlarini savunmalidir.
***Konuk Yazarlar bölümünde ifade edilen görüsler Dengê Kurdistan’in politikalarindan bagimsiz, yazarin kendisini baglamaktadir***
Doç. Dr. Ekrem Önen