Yargilanan Gazetecilik
‘Basin özgürlügünün her azalisini medeniyetin de azalmasi takip eder.’ Victor Hugo
Tutuklu Gazetecilerle Dayanisma Platformu’nun (TGDP) 10 Mart 2017 itibariyle açikladigi verilere göre bir kismi imtiyaz sahibi ve yazi isleri müdürü, bir kismi hem yazar hem akademisyen bir bölümü de muhabir, editör olmak üzere 158 gazeteci tutuklu bulunmakta. Tutuklu gazetecilerden Ahmet Altan, Mehmet Altan, Mümtazer Türköne, Nazli Ilicak, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Sahin Alpay, Hanim Büsra Erdal, Murat Sabuncu, Musa Kart, Kadri Gürsel, Ahmet Sik, Gültekin Avci, Mehmet Baransu, Murat Aksoy, Mustafa Ünal, Tunca Ögreten benim bildigim, tanidigim, panel ve toplantilarda birlikte bulundugum bazisiyla dostluk gelistirdigim isimler. Isimlerini bu nedenle saydim. Diger tutuklu gazeteciler de ayni magduriyeti yasamakta. Kuskusuz tutuklu olmayip, yurtdisinda yasamaya zorlanan gazeteciler bu sayinin disina.
New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) 2016 yili Aralik ayinda yayimladigi raporda, Türkiye’nin dünyada en çok sayida gazeteciyi hapse atan ülkeler siralamasinda 2016 yilinda da birinci oldugunu açikladi. Dünyada 259 gazetecinin yaptiklari is nedeniyle hapiste olduklari açiklanan raporda Türkiye’yi Çin, Misir, Eritre ve Etiyopya izledi. Durumun üç ay içinde daha da vahim hale geldigi açik.
Basina baski ortaminin Temmuz ayindaki basarisiz darbe girisiminden sonra ivme kazandigi, 100’ün üzerinde medya organinin kapatilarak medyaya esi görülmemis bir baski uygulandigi belirtilen raporda, ‘Bu üç ülkede de, devlet karsiti cürümlere iliskin muglak yasalar muhalif görüsleri susturmak için kullaniliyor. 2016 yilinda dünya çapinda gazetecilere karsi en sik kullanilan devlete karsi islenen cürüm suçlamalari, terörizm, vatana ihanet ve darbecilik girisimi oldu. CPJ sayimina göre dünya çapinda birçok gazeteci bu tip suçlamalar sonucu hapiste bulunuyor’ saptamasi yapildi.
Askeri darbe dönemlerine göre daha agir bir tablo ile karsi karsiya oldugumuz açik. Söz konusu durumun bir boyutu ifade ve medya özgürlügünü kisitlayan Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu gibi temel ceza kanunlari ve siyasi iktidar uygulamalariyla ilgili oldugu gibi önemli bir boyutu da yargi ile ilgili. Özellikle adil yargilanma hakkinin unsurlari olan tabii hakim, hakim bagimsizligi ve tarafsizligi ilkeleri ve tutuklama konusundaki yargi pratigiyle..
HAKIM BAGIMSIZLIGI VE TARAFSIZLIGI
Hakimin gözü hatta kulagi kapali olarak elindeki terazinin tam tartmasinin en önemli kosulu tüm etkilere ama özellikle siyasi iktidara karsi korunmasidir. Buna hakimin tarafsizligi ya da objektifligi denir. Hakimin özlük islerinde yürütme gücünün etkili olmasi ise hakim bagimsizligini ortadan kaldirir. Özellikle siyasi iktidarin sözcülerinin yaptigi gibi hakimleri etkileyecek tarzda konusmalarin yapilmasi anayasa ihlalidir ve yargiya olan güveni sarsar.
Insan hak ve özgürlükleri konusunda kisitlamalar getiren gözaltina alma, tutuklama, elkoyma, hak ve alacaklara elkoyma, arama gibi koruma tedbirlerine tek hakimden olusan sulh ceza hakimlikleri karar vermekte. Bu hakimler, Adalet Bakaninin baskani, müstesarinin da üye oldugu yani iktidarin etkili oldugu Hakimler ve Savcilar Yüksek Kurulu’nca atanmakta olup, yargi pratiginde de tarafsizlik ilkesinden uzaklasmaktalar. Nitekim tek ve sablon gerekçelere dayanilarak tutuklamalar yapilmakta, devam kararlari ayni sekilde verilmekte, itirazlar gerekçe yazilmadan ret edilmekte. Üstelik hak ve özgürlükleri kisitlama yetkisi verilen bu hakimliklerin kararlarina bir üst mahkemede itiraz edilebilmesi imkani kaldirilarak hak ve özgürlüklerin yok edilmesi sonucunu doguran kapali devre sistemine geçilmis bulunmakta.
Gücü ele geçirenlerin muhaliflerini ya da ötekilestirdiklerini hukuk disina çikarak ve yargiyi araçsallastirarak etkisiz hale getirdikleri tarihsel bir tecrübe. Bu nedenle tabii hakim, hakim bagimsizligi ve tarafsizligi ilkeleri sahih bir demokrasinin, hukukun üstünlügünün ve adil yargilanma hakkinin insanlik hak ve hukuk mücadelesinden süzülüp gelen vazgeçilmezleridir.
Ifade ve medya özgürlügünün ve insanlarin hakikati ögrenme ve haber alma haklarinin en önemli uygulayicilari olan gazetecilerin adil yargilanma hakkindan mahrum birakilmasi sahih bir demokraside ve hukukun üstünlügünün bulundugu bir yerde yasamadigimizi göstermekte.
TUTUKLAMA UYGULAMALARI
Bir bireyin özgürlügü yalnizca çok ciddi nedenlerle sinirlandirilabilen çok önemli bir hukuksal degerdir. Bunun için kanuni dayanaklar yaninda, adil yargilanma hakki, maddi gerçegin arastirilmasinin asgari ölçütleri ve hukukun üstünlügüne özgü gerekliliklerin bulunmasi gerekir. Bu nedenle kisisel özgürlügü kisitlayan tutuklama kararinin yeterli özgürlük güvencelerini içermesi ceza muhakemesinin vazgeçilmez kosuludur. Tutuklamanin kanunda öngörülmeyen amaçlar için kullanilmasi, kararlarin yeteri derecede gerekçelendirilmemesi, tutuklama sürelerinin orantisiz biçimde uzun tutulmasi hukukun üstünlügünün bulundugu bir rejimde kabul edilemez. Orantililik prensibine göre tutuklamanin bütün somut etkileri ve kisinin sagligina, ailesine, isine, ticari varligina ve imaji da dahil olmak üzere hayatinin bütün alanlarina etkisi degerlendirilmek zorundadir. Gazeteci tutuklamalarinda bu prensiplerin ihlal edildigi açik.
Tutuklama, sartlari gerçeklesmis olsa bile basvurulmasi zorunlu olmayan bir koruma tedbiridir. Kural, sorusturma ve kovusturmanin tutuklama olmadan yapilmasidir. Hakim tutuklamada öncelikle kuvvetli suç süphesi olgularinin bulunup bulunmadigina bakacaktir. Bu olgular muhakeme sonucunda kisinin mahkum olma olasiliginin yüksek oldugunu göstermelidir. CMK 100/3’te yer alan suç listesinde sayilan suçlar bakimindan dahi tutuklama zorunlulugu yoktur.. Hakim bu suçlarda bile suçun islendigine dair delillere dayanan kuvvetli süphe sebebinin varligiyla yetinmemeli, ayrica kaçma süphesi veya delil
karartma süphesinin var olup olamadigini da incelemelidir. Listede yer alan suçun isnat edilmesi sadece bir karinedir ve bir karineden yola çikilarak tutuklama yapilamaz. Somut olayda süpheli kimsenin kaçacagina veya delilleri karartacagina yönelik somut delillerin bulunmasi, tutuklama nedeninin karar gerekçesinde açikça belirtilmesi, elde edilen delillerin kuvvetli suç süphesini ve tutuklama nedenlerinden birinin varligini göstermesi gerekir. (AIHM, Boicenco/Moldova, Memedova/Rusya kararlari)
Kaçma süphesinin kabulü somut bir takim olgularin varligina baglidir. Mesela kisinin pasaport almasi, ikametgahinin veya sabit bir isinin bulunmamasi, uçak bileti almasi gibi olgular kaçma süphesi uyandirabilir. Hakim kararinda bu olgularin neler oldugunu göstermek zorundadir. (AIHM, Labita/Italya,Punzelt/Çek Cumhuriyeti kararlari) Kaçma süphesi, sadece süpheli ve sanigin ileride mahkum edilebilecegi cezanin agirligina göre varsayilamaz. Süpheli veya sanigin karakteri, meslegi, dis dünyaya yansiyan davranislari, aile baglari gibi faktörler ile somut deliller birlikte degerlendirilmelidir. (AIHM,Neumeister/Avusturya karari)
Anayasa, CMK düzenlemeleri ve AIHM içtihatlariyla’gerekçeli karar hakki’ kabul edilmistir. Söz konusu kararlarda gerekçesizlik olarak degerlendirilebilecek ‘kuvvetli suç süphesinin devam ettigi’,’suçun önemi’,süphelinin tutuklu kaldigi süre’,’kaçma süphesinin devam ettigi’ gibi somutlastirilmamis,basmakalip (stereo-type), genel, soyut ve hukuka aykiri tabirler kullanilmasi, savunmanin taleplerine yönelik nedenlerin irdelenmemesi ve bu hususlara cevap verilmemesi bu hakkin ihlalidir.. Nitekim AIHM, Türkiye’yi bu nedenlere bagli olarak tahliye talebiyle ilgili kisiye basari sansi ve umudu sunmamasi sonucu AIHS’nin ‘özgürlük ve güvenlik’ baslikli 5/4 hükmünü ihlal ettigi gerekçesiyle mahkum etmistir. (AIHM Kosti ve digerleri-Türkiye, Mehmet Özcan ve digerleri-Türkiye kararlari)
Sulh ceza hakimlikleri, kurulma amaçlari ve uygulamalariyla objektif tarafsizliklarinin sorgulanmasina neden olmakta, bu durum hakimler bakimindan da Birlesmis Milletler ve Avrupa Konseyi’nce benimsenen ve HSYK’ca da hakimlere teblig edilen BM Bangalor Yargi Etigi ilkelerine de aykirilik olusturmakta.
OHAL ve KHK uygulamalari ile birlikte bir çok hak ihlali yasandigi gibi özellikle tutuklu gazeteci sayisinin fazlaligi dikkat çekmekte. Gazetecilerin kanunen ve hukuken muglak ‘terör’ tanimi üzerinden tutuklanmasi ve haklarindaki iddiayi ve delilleri bilmeden aylarca cezaevinde tutulmasi adil yargilanma hakkinin tipik bir ihlalidir. Ifade özgürlügü, medya özgürlügü, hakikati arama ve haber alma haklari baglaminda ise antidemokratik-totaliter bir uygulama ve medeniyet kaybi.
———————————————
Taraf-15 Mart
Ümit KARDAS