Makale

Yeni Bir Yüzyilin Basinda: Ortadogu, Kürtler ve Türkiye

Komsu topraklarda yasayan Kürt halkinin bagimsizlik arayislari karsisinda yapilmasi gereken, onlarin, hayat yollarini kesmek degil,Türkiye’nin ekonomisini ve demokrasisini güçlendirmektir.

Geçen yüzyilin basinda imparatorluklarin çöküsü ile birlikte, dünya büyük ölçüde yeniden sekillendi. Osmanli Imparatorlugunun yanisira Avusturya/Macaristan Imparatorlugunun da çöküsü, Birinci Dünya Savasi öncesi bu iki imparatorlugun sinirlari içinde kalan cografyalarda yeni tartisma ve çatismalarin dogmasina, yeni devletlerin olusmasina yol açti.

Ortadogu’nun -bugün neredeyse her tarafindan zedelenmis olan- haritasi da bu süreçte sekillenmeye basladi. Yaygin bilgiyle -tartismali da olsa- 1916 Sykes-Pickot Anlasmasina dayandigi kabul edilen bu harita, 1920’ler, 30’lar ve nihayet Ikinci Dünya Savasi sonrasinda Israil’in kuruldugu 1948’e kadar- kismen degiserek- adim adim tamamlandi.

1915’te Çanakkale Muharebelerini kaybetmelerinin ardindan, Ingilizlerin igvasiyla -misilleme gibi- Osmanli’ya karsi ayaklanan Serif Hüseyin’in ogullari, Abdullah ve Faysal, yeni olusan Irak ve Ürdün’ün basina geçirilerek, Ortadogu’yu güç bölgeleri olarak aralarinda paylasan savas galipleri tarafindan ödüllendirildi.

Serif Hüseyin, 1908’de Sultan Hamid-i Sani (Abdülhamid) tarafindan Mekke Emiri olarak atanmis, fakat Osmanli’nin bir anlamda beka savasi verdigi Birinci Dünya Savasinin en zor aninda, 1916’da Ingilizlerle isbirligi yaparak tüm Arap’larin Krali ve Halife’si olmak hayaline kapilmisti. Bu hayali gerçeklesmedi; Ingilizlerin baska bir isbirlikçisi olan Suudlar, Arabistan’i ele geçirip, Hüseyin’i Hicaz’dan çikardilar. Ama Ingiliz’ler, ‘böl/yönet’ yöntemiyle Arap topragini paylastirirken Serif Hüseyin’in ihanetini ödüllendirmeyi ihmal etmediler.

SADECE KÜRTLER…

Sadece Kürtler, Dünya Savasi sürecinde kaderlerini büyük ölçüde Türklerle birlestirdikleri için -bu topraklarin kadim halklarindan biri olmalarina karsin- savas sonrasi paylasimda herhangi bir yeni statü ve ayricalik elde etmediler. Osmanli tebasi olarak Dünya Savasinda bütün cephelerde savunmaya katildiklari gibi, Istiklal Harbi sürecinde de ayni anlayis ve davranisi sürdürdüler.

20. Yüzyilin ilk yarisinda olusan dünya haritasi, daha yüzyil sona ermeden delinmeye, degismeye basladi. Önce, dünyanin en büyük güçlerinden sayilan ve güçlü bir ideolojik birlige dayandigi sanilan Sovyetler Birligi (SSCB) dagildi; üç çeyrek yüzyil süren bu zoraki birligin topraklarinda -Dogu Avrupa’dan Asya içlerine kadar- sayisiz yeni ve bagimsiz devlet kuruldu.

Sovyetler’in ideolojik hegemonyasinin sona ermesiyle, onun etki alanindaki ülkelerde de dagilmalar, ayrismalar yasandi. Çek ve Slovaklar bu bosanmayi suhuletle basarirken, Güney Slavlari (Yugo-Slavya) koyu milliyetçiligin taassubuyla ayrilmayi kanli bir savasa dönüstürdüler.

BAASÇILARIN SONU

Ortadogu’da Ingiliz ve Fransiz’larin atadigi yönetimler de uzun süre kalici olamadi. 20.Yüzyilin ikinci yarisinda Misir, Irak ve Suriye’nin kukla yönetimleri, ülkelerini daha bagimsiz çizgide kalkindirma umut ve hayali tasiyan subaylarin çekirdegini olusturdugu askeri darbelere maruz kalarak devrildiler. Ancak, imparatorlugun ‘Ittihatçi’ yöntemlerinden esinlenmis görünen bu ‘Baasçi’ yönetimlerin de, içsellestirilmis bir demokrasi ve adalet projeleri olmadigindan kisa sürede yozlastilar; birer parti devletine ve baski rejimine dönüstüler.

Bu süreçte zengin petrol rezervlerine sahip olan Ortadogu, dünyanin dogal enerji kaynaklarina artan ihtiyaci açisindan, Birinci Büyük Savas sirasinda tasidigindan daha önemli hale geldi. Bu önem ve kaynaklarin kontrolünün aciliyeti 20. yüzyil sona ererken bu topraklara Batililarin açiktan ve kaba yöntemlerle müdahalelerde bulunmasina yol açti. Irak ve Suriye’de yasananlarin -baska birçok açiklamasi yaninda- bir anlamda özeti budur.

Bu kaba müdahaleler, bölgede öngörülmemis yeni sorunlar ve düsmanliklarin dogmasina neden olurken, basta Irak olmak üzere, müdahalelere maruz kalan devletlerin de eski bütünlüklerini korumalari imkansiz hale geldi. Zaten büyük ölçüde zora ve merkezin asiri otoritesine dayali olan önceki yapay bütünlükler siyasi, etnik, dinsel ve benzeri nedenlerle parçalanmaya, kaçinilmaz ve önlenmez biçimde dagilmaya basladi.

BAGIMSIZLIK YOLUNDA ILK ADIM

Irak’in kuzeyinde, Kürt nüfusunun yogun biçimde yasadigi ve Irak Anayasasi’nin da kabul ettigi adiyla “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi” bölgesinde 24 Eylül’de yapilan halk oylamasini, bu çerçevede ve bu tarihi ve güncel gelismeler isiginda degerlendirmek gerekiyor. Böyle bir bakis açisi, olaylari daha sakin ve gelecek açisindan daha anlamli biçimde degerlendirmemize yardimci olabilir.

24 Eylül referandumunun yeterince kapsayici olmadigi, IKBY’nin güncel siyasal sikintilarini asmak amacina yönelik bir siyasi hamle yaptigi, Irak’in zaten parçali olan yapisinda ve ülkeyi yönetmekte zorluk çeken Bagdat’in otoritesinde ve Selefi cihatçi yapilarla mücadelede daha da zafiyet yaratacagi, bu çagda etnik temelli bir devlet kurmanin dogru olmadigi vb söylenebilir ve bunlarda haklilik payi da olabilir.

Bunlar ayrintidir. Esas olan, Ortadogu cografyasinda tarihten beri yasayan ve iki büyük dünya savasi sonrasinda görmezden gelinen bir halk, bölgedeki yapay devletlerden birinin içine itildigi kaderden farklilasmak ve ‘kendi kaderini tayin etmek’ konusunda önemli ve radikal bir adim atmaktadir.

Türkiye bu adimi, bir komsu devlette yasanan önemli bir gelisme olmanin ötesinde, kaygiyla, daha da önemlisi kendisi için olasi bir tehlikenin isareti sayarak tepkiyle izliyor. Siyasetin geleneksel kanatlari, neredeyse. aralarindaki ayrimlari erteleyerek, hatta unutarak dil birligi içinde ‘tehlikenin büyüklügüne’ isaret etmekte yarisiyor. Muhalefetin bu söylemde iktidari astigi, gelismelerden iktidari sorumlu tutmak gayretiyle giderek radikallestigi ortada.

TÜRKIYE’NIN KAYGISI

Türkiye’nin bu kaygilarinin ve olaylari sogukkanliligin ötesinde tepkiyle karsilamasinin -siyasetin ve hamasetin disinda- tarihi nedenleri var.

Osmanli Devleti 1699’dan buyana, yaklasik üç yüzyil boyunca sürekli toprak kaybetti. Bugünkü Türkiye halkinin büyük çogunlugunun yakin atalari, koca imparatorluk topraklarinin terk edilmek zorunda kalinan birer kösesinden gelmis. Bütün evlerde bu zorunlu göçlerin anilari kusaktan kusaga aktariliyor Benim ailemin kökleri de Kafkasya’ya ve Makedonya’ya kadar uzaniyor; büyüklerimiz o topraklari terk ederken nice acili anilarina taniklik etmis.

Kurtulus Savasi ile sahip oldugumuz ‘vatan’, o yüzden bir harita, bir cografya olmanin ötesinde -bir kutsal emanet gibi- özel anlam tasiyor. Bu emanete bir yeni tas ekleyebilmenin tek örnegi, Dünya Savasi öncesinde büyük bir basariyla vatana katilmis bulunan Hatay!

Türkiye, bu tarihi hafizanin etkisinde tasiyor; çevresindeki olaylari bu bilinçaltiyla degerlendiriyor. Irak’taki gelismenin bir vadede Suriye’ye de yayilacagi, güneyimizde olusacak bir Kürt Devletinin -yine bir vadede- kaçinilmaz olarak Türkiye’ye de yansiyacagi, bizden topraklarimizi ve yurttaslarimizi koparmaya kalkacagi endisesini tasiyor. Tepki bundan.

Böyle bir olasilik kuskusuz var. Üstelik, siddeti yöntem olarak seçtigi için sorunun sagduyu ile tartisilmasinin hep önünü kesen -12 Eylül artigi- bir yapilanma (PKK) da, bu kaygilari sürekli körükledi, körüklüyor.

Ama bu olumsuz olasiliklardan sakinmanin yolu IKYB’de yapilan referanduma herkesten daha fazla tepki göstermek, yakin zamana kadar müttefik oldugumuz Bölgesel Yönetime düsmanca tavir almak, suyunu, ekmegini, hayat yollarini kesmek olamaz. Böyle bir tavir bekledigimiz sonucu vermeyecegi gibi, Türkiye’deki iyi niyetli Kürt yurttaslarimizin gönül kirikliklarina, giderek -zaten çok zedelenmis olan- duygusal kopuslara neden olur.

BÜTÜNLÜGÜN YOLU: EKONOMI VE DEMOKRASI

Yapilmasi gereken, olayi bir komsu devlette barisçi yöntemlerle ve esenlik içinde devam etmesi gereken bir süreç olarak karsilamak, yeni gerginliklere yol açmaktan, asiri ve ileride telafisi imkansiz tepkilerden sakinmaktir.

Türkiye’nin birligini, bütünlügünü saglamanin yolu, ekonomisini ve demokrasisini güçlendirmektir. Her yurttasin is ve as buldugu, dilini, kültürünü, egitimini gelistirdigi, inancini ve düsüncesini özgürce ifade ettigi, hakka, hukuka, adalete dayali Türkiye, komsuda referandum yapilsa degil, top atilsa yikilmaz.

Bölgesinde ve dünyada sayginligi artan, baris içinde yasayan, insanlarini dil, din, etnik köken ve benzeri her türlü ayrimciliga karsi koruyan bir ülkeden, degil bir yurttas, bir tek tas bile kopmaz!

Ama adaletin, hakkaniyetin, merhametin, hukuk önünde esitligin, yurttaslar arasinda dayanismanin, kardesligin olmadigi yerde de, zorla güzellik olmaz.

———————————————————

Arti Gerçek- 28 Eylül 2017

Ertugrul Günay

Balkêş e ?
Close
Back to top button