YENI DÖNEMDE YENI ÖRGÜT VE MÜCADELE BIÇIMLERINE GEREK VAR

Kemal Burkay’la Söylesi
YENI DÖNEMDE YENI ÖRGÜT VE MÜCADELE BIÇIMLERINE GEREK VAR
ÖN NOT:
Bu söylesi, 1999-2000 yillarinda, Istanbul’da yayinlanan haftalik Roja Teze (Yeni Gün) adli gazeteyle yapildi ve iki bölüm halinde gazetenin 24. ve 25. Sayilarinda yayinlandi. Öcalan’in bir yil kadar önce yakalanip Türkiye’ye getirildigi ve ilk günden itibaren rejimin hizmetine girdigi, politikalarini 180 derece degistirdigi, PKK’nin da onu izledigi, böylece Öcalan’i lider bilen, PKK’dan kurtulus bekleyen kitleler ve kesimlerde büyük bir saskinligin olustugu, bunun genel olarak Kürt ulusal hareketi üzerinde bir moral bozuklugu yarattigi bir ortamdi. Bu söylesi ile PKK’nin yeni politikalari konusundaki görüslerimi dile getirdim; bu asamadan sonra artik silahli mücadele döneminin sona erdigini belirttim ve yeni örgüt ve mücadele biçimlerinin geregini dile getirdim; bu konudaki görüslerimi açtim.
Özellikle 2. Bölümde, PKK’nin içine düstügü bu olumsuz durumu ve PKK politikalarini onaylamayan yurtsever kesimleri bir araya getirip kitlelere umut verecek, mücadeleyi dogru kanallarda, dogru yöntemlerle sürdürecek yeni bir kitlesel, legal partiye olan ihtiyaci dile getirdim.
HAK-PAR iste bu ihtiyacin ve iki yila yakin süren çabalarin ürünü ve bir birlik projesi olarak 2002 yilinda kuruldu. HAK-PAR olusurken, yillardir var olan, seçimlere katilan, nispeten iyi örgütlü olan yoldaslarimizin yönetimindeki Demokrasi ve Baris Partisi (DBP) de birlik hatirina kendisini feshedip ona katildi.
Ama HAK-PAR, ‘PKK’ya yandas ve tüm olup bitenlere ragmen onun ardindan gitmeyi tercih eden kesimleri bir yana birakalim- PKK politikalarindan sikayetçi olan, ona mesafeli duran yurtsever kesimleri büyük ölçüde bir araya getirmeyi basardi mi? Ne yazik ki hayir. Bu kesimlerin büyükçe bir kesimi bu birlik çabasina uzak durdular. Birlige evet deyip gelenlerin bir bölümü ise su ya da bu bahane ile, süreç içinde HAK-PAR’i terk ettiler.
Buna ragmen HAK-PAR yoluna devam edip bugünlere geldi. Son iki yilda yapilan üç seçime katildi ve küçümsenmeyecek bir gelisme ivmesi kazandi.
Söz konusu röportajin üzerinden 16, HAK-PAR’in kurulusunun üzerinden ise 14 yildan fazla bir zaman geçti. Bugün de hala yurtsever güçlerin birligi üzerine çagrilar ve istemler sona ermis degil. Zamaninda israrli çagrilara ragmen birlige gelmeyen, ya da su veya bu bahaneyle HAK-PAR’dan ayrilip giden bazi kisiler ve gruplar, son dönemde bir yandan kendilerine yeni yeni partiler kuruyor, ya da kurmaya çalisiyor, diger yandan da birlik söylemini dillerinden düsürmüyorlar.
Peki bu kisi ve çevreler birlik konusunda gerçekten samimi ve istekliler mi? Bir baska deyisle bundan bir sey çikar mi? Yoksa bunlarla birlik adina masaya oturmak bir kez daha zaman yitimi ve kitlelerin oyalanmasi mi olur?
‘Ayni seyi yapip farkli sonuçlar almaya çalismak ancak aptallara özgüdür’ diye bir söz var ve sanirim Einstein’a (Aynstayn) ait.
Sevgili okurlar, bizim bu konuda epeyce deneyimimiz var, en azindan ben ve arkadaslarim 1978 yilindan baslayarak yaklasik 30 yilimizi birlik çalismalarina verdik. Ve iyi niyetle, ‘bu kez belki sonuç aliriz’ diye, Aynstayn’in deyisi ile aptal olarak nitelenmeyi de göze alarak ayni seyi tekrar tekrar denedik.
Ayni adamlarla, ayni seyi bir kez daha deneyelim mi?
16 yil önce Roja Teze’ye verdigim röportaji iki bölüm halinde yayinlamayi bu nedenle gerekli gördüm. Kanimca bu röportaj hem daha o günden bugün olup bitenlere, PKK politikalarinin vardigi çikmazin nedenlerine isik tutuyor, hem de yurtsever güçlerin birligi sorunu ile ilgili olarak bizim ve baskalarinin tutumunun ne oldugunu açik biçimde gösteriyor, böylece okurun bundan böyle yapilabilecekler ve yapilmasi gerekenler konusunda saglam bir yargiya varmasina yardimci oluyor.
Biliyorum, söylesi biraz uzunca ve herkes uzun metinleri okuyacak kadar sabirli degil. Ama biz birlik için en azindan 30 yilimizi harcadik ve Kürt yurtsever hareketinin birligini isteyen okurlar ve dostlar da geçmiste ne olup bittigini anlamak ve saglam bir kaniya varmak için en azindan bir saatlerini harcamalilar…
Simdi 1. Bölümü yayinliyorum. Iki gün sonra da 2. Bölümü verecegim.
Kemal Burkay
2 Aralik 2016
1. Bölüm:
“SILAHLI MüCADELE DöNEMI SONA ERDI”
Gazetemiz Roja Teze, PSK Genel sekreteri Kemal Burkay’la, son yil içinde Kürt politikasinda yer alan gelismeleri, Türkiye’nin AB’ye aday üyeligi ve bunun Kürt sorununa etkilerini, yeniden gündemde olan legal parti konusunu da kapsayan bir söylesi yapti. Burkay, bu söyleside PKK’daki degisimi degerlendirdi, yeni dönemde Kürt hareketine düsen görevler konusundaki görüslerini, legal partiye iliskin önerilerini daha da açti. Ilginç bulacaginizi umdugumuz bu söylesiyi iki bölüm halinde yayinliyoruz.
Roja Teze: Sayin Burkay, son dönemde yaptiginiz kimi açiklamalarda, Kürtler için silahli mücadele döneminin artik sona erdigini söylüyorsunuz. Nedenlerini açiklar misiniz?
BURKAY: Ben bunu Kuzey parçasi, yani Türkiye Kürdistani’ndaki Kürt hareketi bakimindan söylüyorum. Yani tüm parçalar için bir genelleme degil. Her bir parçanin kosullari degisik. Yarin öbür gün, Güney ve Dogu Kürdistan’da neler olacagi kestirilemez.
Bildiginiz gibi biz, Kuzey bakimindan daha bastan, yani yillarca önce, silahli mücadelenin basari sansinin olmadigi kanisindaydik ve mücadeleyi silahli olmayan yöntemlerle yürütme yanlisiydik. Bu konuda görüslerimi birçok kez dile getirdigim için yeni bir tekrara gerek duymuyorum. Gelinen durum ise ortada. Stratejisini silahli mücadele üzerine kuran PKK’nin geldigi nokta ve yolaçtigi durum üzerine fazla söze gerek yok.
Roja Teze: Bu sonuca öcalan’in Suriye’den çikarilisinin, ya da yakalanmis olmasinin yol açtigi söylenebilir mi?
BURKAY: Hayir. PKK da, Kürt halki da 15 yildir süren savastan çoktandir yorulmustu. 1990’li yillarin basinda bir ara PKK’nin eylemleri yayildi ve kitlesellesti. Bu, taraftarlar arasinda zafer yönünde bir umut yaratti. Ancak çok geçmeden, devletin çok daha azgin siddeti karsisinda PKK’nin silahli gücündeki gelisme durdu ve kirsal kesimin bosalmasi, köylülerin birçok yerde koruculasmasi ya da göç etmesi nedeniyle partizan güçlerinin beslendigi kaynaklar büyük ölçüde kurudu ve hizla küçülme basladi. Salt savasla bir yere varamiyacagini kavrayan Öcalan, 1993’ten bu yana üç kez tek yanli ates kesti, diyalog yollari aradi, ama bulamadi. Türkiye herhangi bir uzlasmaya hep kapali oldu. Öcalan’in Suriye’den çikarilmasi elbet süreci hizlandirdi. Yakalandiktan sonra ise, bildiginiz gibi, geçmisteki tüm iddialarini, görüslerini bir yana birakti ve PKK da onu izledi. Bu, baslica silahli eyleme ve siddete dayanan, liderini putlastiran PKK stratejisinin iflasi oldu.
Bu asamadan sonra Kürdistan’in bu parçasi bakimindan silahli mücadele dönemi, kapanmistir ve örnegin Irak’in ya da Yugoslavya’nin karsilastigi türden olaganüstü degisiklikler olmadikça artik gündeme gelemez. Mücadele bundan böyle ister istemez siyasal kanallarda ve daha çok barisçi, legal yöntemlerle yürüyecektir.
Roja Teze: Ancak PKK silahli güçlerini tümden dagitmis degil; onlari sinir disina çekti. O, sözkonusu “Baris ve demokrasi programi” ile rejimden bir beklenti içinde. Umdugunu bulamazsa yeniden silahli eyleme dönemez mi?
BURKAY: PKK’nin sözkonusu beklentileri hiç de karsilanmayacak türden degil. üzerine onca gürültü koparilan “baris ve demokrasi programi”nin içi bos. Tam da rejimin istedigi türden. Kürt halkinin tüm temel istemleri bir yana birakilmis. Üniter devlet ve Kemalist ideoloji savunuluyor. Bu program gerçekte PKK tabanini ve Kürt halkini aldatmaya yönelik bir yalanci mama.
PKK’nin asil beklentisi Öcalan’in idamdan kurtarilmasi. Bu ise oldu sayilir. Rejimin bu saatten sonra Öcalan’i asmasi kendisi açisindan en aptalca sey olur. Rejim, tam da PKK’yi diledigi çizgiye çekmis ve istediklerini ona dikte ederken bu süreci tersine çevirecek bir hata yapmaz. O Öcalan’i degerli bir rehine gibi elinde tutacak ve böylece onun ve PKK’nin eliyle Kürtlere yönelik uslulastirma ve düzene entegre politikalarini hayata geçirmeye çalisacaktir.
Öcalan’in asilmasi AB’ye giris sürecine de ters düsüyor. Öcalan’i Türklere teslim eden Batililar, simdi onun canini koruyarak öfkeli Kürtlere de bir jest yapiyorlar.. Bu da bir yatistirma politikasi. AIHM infaz’in durdurulmasi yönünde bir karar verdi. Türk hükümeti buna uyarsa (ki uyacagi yönünde güçlü isaretler var) 1,5-2 yil bir zaman isleyecek demektir. Türkiye’nin Avrupa Birligi aday üyeligine alinisinin ardindan yapilacak ilk islerden biri ise idam cezasinin kaldirilmasi olacak.
Özetle söylersek, Öcalan’in gözü aydin, artik yirtti sayilir!. Bundan sonrasi Mandela olmaya kalmis! Ancak Mandela, irkçi rejimin önünde dize gelerek degil, 28 yil agir zindan kosullarina direnerek, tas kirip görüslerini savunarak Mandela oldu. Bunu da unutmamali..
Öte yandan, PKK istese de, bütün bu olup bitenlerden, devleti güçlendirme çagrilarindan, silahli eylem döneminin artik sona erdigine dair bunca söylemden, savasçilarin ve taraftar kitlenin yasadigi düskirikligindan sonra yeniden eskiye dönmesi ve silahli eylemi sürdürmesi oldukça güç.
Roja Teze: Iran, Irak, Hatta Rusya, Türkiye ile sorunlari olan baskalari, bundan böyle de Kürt kozunu oynamak istemezler mi. PKK’nin dagilip gitmesi onlarin isine gelmez. Bu yönde telkinler oldugu ve örnegin, Kafkasya ve Ortaasya’da ABD ve Türkiye ile çekisen Rusya’nin, PKK kozunu oynamak istediginden söz ediliyor..
BURKAY: Bu elbet mümkün. Kürt kozunu oynamak Iran, Rusya ve baskalarinin isine gelir. Onlar, bundan sonra da ellerinin altinda PKK veya benzeri bir örgüt olsun isteyeceklerdir. Ama degisen Ortadogu dengelerinde bu da zorlasmistir. Herseyden önce de Kürtler bu oyuna gelmemeli. Kürtler kendi güçlerine dayanarak mücadele etmeli ve kendilerini oyun masasinda bir koz gibi kullanmak isteyenlere degil, gerçek dost güçlere dayanmali. Iran ve Irak’in kendileri Kürtlerle savasiyor. Rusya ise Kürtlere dostça bir destek verecek idiyse simdiye kadar verebilirdi. Oysa Öcalan’a siginma hakki bile tanimadi. Kürdistan yikilip yerle bir olduktan, Öcalan ele geçip, PKK silahlara tövbe ettikten sonra mi yardim edecek?..
Roja Teze: PKK’nin gelecegini nasil düsünüyorsunuz? Silahli eyleme tümden son veren bir PKK’dan geriye ne kalir? Öcalan PKK’nin programinin, hatta adinin da degisebilecegini söyledi ve bu yolda hazirliklar oldugundan söz ediliyor.
BURKAY: PKK’nin programi zaten çoktandir ki, öcalan’in kisisel tercihlerine uygun olarak habire degismekteydi. Hedef önce bagimsiz bir devletti ve onun disinda hersey ihanet ve reformculuktu. Sonra siyasal hedef federasyon oldu, öcalan Italya’ya ayak basinca da otonomi.. Imrali’da ise otonomi bile kalmadi.. Yöntemler degisti: temel alinan silahli mücadele gitti, yerini barisçil siyasal mücadele aldi. Ideoloji degisti: Kürt yurtseverliginin, marksist söylemin yerini Kemalizm ve içi bos bir “demokratik cumhuriyet” söylemi aldi.. Su anda PKK’dan geriye ne kaldi ki zaten?..
PKK açisindan süreç islemeye devam ediyor. önümüzdeki aylarda daha neler olur, adi kalir mi, nasil bir biçim alir, görecegiz. (*)
Roja Teze: PKK çevreleri, sik sik partinize suçlamalar yöneltiyorlar. PKK’nin mirasina göz koydugunuzu söylüyorlar. Son olarak, yurt disinda çikan Özgür Politika gazetesinin 7 Aralik 1999 tarihli basyazisinda, KDP ve KYB ile birlikte PSK da suçlaniyor. KDP ve KYB’nin, maddi çikarlar karsiliginda PKK’yi güney Kürdistan’dan çikarip tasfiye etmek istedikleri, Avrupa’da ise ayni seyi PSK’nin yaptigi ileri sürülüyor.
BURKAY: PKK çevreleri bu konuda ve baska konularda bize sik sik haksiz, uluorta suçlamalar yöneltiyorlar. Iliskilerimizin iyi oldugu dönemlerde bile, yilda birkaç kez bize karsi kampanya açmasalar rahat edemiyorlar. PKK bizi, is ve güçbirligi yapilabilecek bir yurtsever örgüt olarak degil, hep bir rakip gibi gördü. Bu PKK’nin bir huyudur ve ayni zamanda kendisine güvensizlikten kaynaklaniyor. Bu bir fobidir. PKK hiçbir zaman, en güçlü oldugu dönemlerde bile kendisine, savundugu politikalara güvenmedi. Kendisini bekleyen “son”la ilgili olarak kaygi ve endiseden hiç kurtulamadi.
Hem PKK herseydir diyorlar, bizi küçümsüyorlar, hem de PKK’nin mirasinda gözümüz oldugunu söylüyorlar. PKK’nin yerine göz diktigimizi ileri sürüyorlar.
Öncelikle, birisinin mirasini bölüsmek için ortada bir ölü, ya da ölüm döseginde bir hasta olmali. PKK böyle mi?. Bu kisiler, bu tür sözlerle, farkinda olmadan PKK’nin hazin durumunu sergiliyorlar.
PKK ortaya çiktigi günden beri kendisinin disindaki Kürt örgütlerini düsman gibi gördü, ortadan kaldirmak için çalisti. Dogal olarak baskalarini da kendisi gibi saniyor. Sormak gerekir: PKK gibi kuzeyli bir örgütün Güney Kürdistan’da isi ne? Hele hele, Türkiye’ye karsi mücadeleye son verdikten, artik Türk devletini güçlendirmeyi kendisine görev edindikten sonra?.
Yine sormak gerekir: PKK’yi görülmemis bir hizla tasfiye etmekte olan kimdir, bizzat Öcalan ve bugünkü PKK yönetimi degil mi? öyleyken, bu tasfiye sürecine kilif biçmekten, alkis çalmaktan baska birsey yapmayan Özgür Politika’nin yazari neden baska örgütleri suçluyor?
Öte yandan, biz PKK’nin mirasina talip miyiz bakalim?. Bu miras nasil bir seydir? Kardes kavgasi, komploculuk, yalan ve iftira, makyavelizm, baski ve tehdit, acimasiz eylemler, halka ve ülkeye yikim getiren yanlis politikalar ve benzeri nice olumsuz unsurdan olusan bu mirasi biz ister miyiz?..
Hayir, PKK sözcüleri pek yaniliyorlar. Bizim bu mirasta hiç mi hiç gözümüz yok. Bizim kararlica savundugumuz kendi politikalarimiz, kendi degerlerimiz, mücadele içinde dogan kendi geleneklerimiz var. Hiçbir zaman PKK’nin yerinde olmak, onun yaptiklarini yapmak istemedik. Ne siddete tapindik, ne kardes kavgasina karistik, ne de birtakim iliski, çikar ve destekler karsiliginda politikalarimizi baskalarina ipotek ettik. Yanlislarla büyüyen, ama gelecegi olmayan bu güce hiç özenmedik. Biz örgütsel bagimsizligini titizlikle koruyan bir partiyiz.
Ama eger söz konusu olan PKK’yi terk eden ve daha da terk edecek olan aydinlarin, kadrolarin veya ondan uzaklasan kitlenin bize yönelecegi ise, bu farkli bir konu. Bunlar yurtsever, devrimci insanlar. Bunlar kimsenin mirasi degil, mal degil. Bizim saflarimiz politakalarimizi dogru bulan, programimizi onaylayan tüm yurtseverlere açik. Geçmiste bizden ayrilip PKK çevresine gidenler de oldu; bu dogal birsey. Herkes diledigi yerde politika yapmali. Simdi sözde önlerine Türkiye’nin demokratiklesmesini koyduklarini söyleyenler, Kürt siyasal yasamanin, örgütler arasi ve örgüt içi iliskilerin demokratiklesmesi için de çaba göstermeli, buna alismalilar.
PKK çevreleri sik sik, bizi Avrupalilarin adami olmakla, onlardan para almakla suçluyorlar. Özgür Politika’nin 7 Aralik tarihli sayisinin basyazisinda da bu suçlama var. Hayir, bu tam bir yalandir. PSK bugüne kadar hiçbir Avrupa ülkesinden, bu ülkelerin kuruluslarindan, siyasi partilerinden tek kurus almamistir. Baska ülkeler veya kuruluslar bize dostça yardim etseler almaz miyiz? Aliriz elbet. Bu ayip degil. Bizim halk ve örgüt olarak böylesi dostça yardimlara ihtiyacimiz da var. Ama Avrupa ülkelerinin hükümetleri bizim degil, Türkiye’nin dostlaridir. Onlar Türkiye’ye silah ve para verirler.
Bize bu suçlamayi yapan PKK çevreleri acaba dediklerine gerçekten inaniyorlar mi? Kimbilir, belki de kendi uydurduklari, yillardir sakiz gibi çignedikleri bu yalana kendileri de inaniyordur.. Belki bizi de kendileri gibi saniyorlardir.
PSK baska ülkelerden yardim alabilse, Kürt halkini içerde ve disarda haraca baglasa, ya da bu baylarin çok iyi bildigi türden baska güçlü gelir kaynaklari olsa, onun da yurt içinde ve disinda günlük gazeteleri, televizyonu, Bati’nin baskentlerinde dayali döseli onlarca bürosu, yüzlerce profesyonel kadrosu olurdu. Oysa PSK mücadelesini tümüyle kendi üye ve sempatizan çevresinin özverisi, destegi, bagislari ile sürdürüyor. Biz kendi yagiyla kavrulan ve olanaklari dar bir örgütüz. Akli ve vicdani olan herkes bunun böyle oldugunu bilir.
Roja Teze: Türkiye 10-11 Aralik’ta Helsinki’de yapilan doruk toplantisi ile Avrupa Birligi aday üyeligine alindi. Bunun Kürt sorununa etkileri ne olur?
BURKAY: Bildiginiz gibi Avrupa Birligi daha önce, kendisinden istenenleri yerine getirmedigi için Türkiye’yi genisleme halkasinin disinda tutmustu. Ancak son doruk toplantisinda tavrini degistirdi ve Türkiye’yi aday ülke olarak kabul etti. Buna karsilik, Kopenhag Kriterlerini yerine getirme kosulunu sürece birakti. Türkiye’nin tam aday olmasi bu kriterlerde belirtileni yerine getirmeye bagli.
Bu süreç belli ki uzun sürecek. Türkiye bilinen aliskanligi ile, özellikle insan ve azinlik haklari ile ilgili konularda, Kibris ve Yunanistan’la ilgili sorunlarda ayak sürüyecek. Bay Ecevit daha adaylik imzasini attigi gün, ayaginin tozuyla bir Kürt sorunu olmadigini tekrarlamaktan geri kalmadi. Bay Demirel de kisa süre önce, Kürtlere televizyon verirsek bu bagimsiz devlete kadar gider demisti. Görülüyor ki, Avrupa yolunda atilan önemli adima karsilik, Türkiye’yi yönetenlerin kafa yapisinda bir degisim yok.
Biz Parti olarak ötedenberi, Türkiye’nin aday üyeliginin Koperhag Kriterlerine uyulmasi kosuluyla kabulünü savunduk. En azindan bu dogrultuda güven verici adimlar atilmasini istedik. Ne var ki AB, Türkiye’yi itmemek, ona yolu açik tutup etkilemek ve böylece degisimi kolaylastirmak için daha önce öne sürdügü kosullari kaldirdi ve Türkiye’yi aday üye yapti. En azindan, bu kararin alinmasinin temel nedenleri Avrupa’nin stratejik çikarlari olsa da, görünürdeki gerekçeler bu. Bundan dolayi üzgün degiliz. Kürdistan’in bir parçasi da böylece Avrupa Birligi’nin yolunu tutmustur. Öte yandan, Türk yöneticiler ne denli ayak direseler de Türkiye, bu adimla birlikte dönüsü zor bir yola girmistir ve ister istemez etkilenecektir. Türkiye tam üye olmak için AB’nin öngördügü demokratik degerleri benimsemek, yasal sisteminde gerekli degisimleri yapmak ve bu arada Kopenhag Kriterlerini hayata geçirmek zorundadir. Bütün bunlar bizden yanadir ve mücadelemize kolayliklar saglayacaktir.
Türkiye, baris ve demokrasi güçlerinin gelisecegi bir döneme giriyor; bu olumludur. Böylece Kürt ulusal mücadelesi için, siyasal ve kültürel planda daha elverisli bir ortam olusacaktir.
Roja Teze: AB Kürt sorununun çözümü için Türkiye’yi zorlayacak mi?
BURKAY: Dogal olarak etkileyecek. Çünkü Türkiye’nin istikrar kazanmasi ve çözülmemis Kürt sorunu nedeniyle Avrupa’nin basinin agrimamasi buna bagli. Kopenhag Kriterlerinin yerine getirilmesi bile Kürtlerin kültürel, yönetsel ve siyasal planda önemli haklar elde etmelerini saglayacak. Ama elbet, bu is kolayca ve kendiliginden olmayacak. Türkiye’nin Kürt inkarina kosullanmis yönetimi, soven kafalari buna karsi direnecek, bu kriterleri de dejenere etmek, sulandirmak için çalisacak. Çözüm bundan sonra da asil olarak Kürt halkinin mücadelesine bagli. Yeni dönemin kosullarina uygun olarak mücadeleyi örgütlemeli ve karalica sürdürmliyiz.
Roja Teze gazetesi, sayi 24, Istanbul
————————————————————
(*) Öyle de oldu. PKK çok geçmeden adini degistirip KADEK yapti, daha sonra da ‘Kongra Gel’ adini aldi. Yine 4-5 yil süreyle silahlari susturdu, tek kursun atmadi. Öcalan, PKK’nin tümden dagdan inip silah birakmasi için de kanallarin açilmasini istedi; hatta biri Güney Kürdistan’dan, digeri Avrupa’dan olmak üzere iki PKK grubu gelip teslim oldular. Ama devlet bunlari hapse atti ve agir cezalar verdi. Yani devlet PKK’ya silah barikmasi için yolu açmadi. Onu gerektiginde kullanmak üzere dagda tutmayi tercih etti. 2004 yilindan sonra ise AK Parti hükümetini yikmak için ordu içinde bir dizi cunta hareketlenmesinin basladigi ortamda PKK, Imrali’dan gönderilen direktiflerle yeniden savas pozisyonuna sokuldu ve silahli eylemler yeniden baslatildi. (O dönemde Imrali ordunun denetiminde idi, AK Parti ancak 2010’dan itibaren Imrali’yi denetler hale geldi.) Amaç, ortami gerip darbe için zemin hazirlamakti. Bu arada PKK adi da yeniden canlandirildi. Diger bir deyisle PKK’nin yeniden silahli eylemlere baslamasi ve adini geri almasi kendi tercihi degil, darbe yapmaya hazirlanan cuntalarin, diger bir deyisle derin güçlerin tercihi idi.
Kemal Burkay