Makale

Yeni Salvo

Hükümet, birkaç gün içinde ortaligi allak bullak etmeyi basardi. Taksim’deki çatismanin boyutlari ne genel üslûbu kabul edilir gibi degil. Köprünün adinin tartismasi, kendisinin tartisilmasinin önüne geçmis oldu. Bunlarin gerisinde ne gibi anlamsiz itismelere yol açacagini simdiden yeterince kestiremedigimiz içki düzenlemesi kapi gibi duruyor zaten. Bunlar birbirinden uzak ve farkli sorunlar degil. Baslica ortak noktalari ise, onlari böyle birer ‘sorun’ olarak karsimiza diken zihniyet. Dolayisiyla asil anlami ‘içki yasagi’ demek olan yasa kadar, ‘iki ayyasin çikardigi kanun’ lakirdisi da önemli. Yeni köprünün adinin Yavuz Sultan Selim olmasi kadar, ‘Istanbul’un fethinin 560. yildönümü kutlamalari’nin mahiyeti de önemli. Yavuz Sultan Selim ve agaç sökmek, içki yasagi ve alisveris merkezi, mehter takimi ve biber gazi, Fatih Sultan Mehmed ve eklektik mimarisiyle Topçu Kislasi, son analizde ayni zihnî dünyanin ürettigi bir resim olusturuyorlar. O dünyada birbirlerini tamamlayabiliyorlar, aralarinda (baskalarini anlamakta zorlayan) bir uyum da kurabiliyorlar. Tabii ‘Baskanlik sistemi’ de bu resmin, bu uyumun çok uzaginda degil. Uzaginda olmadigi gibi belki temelinde yatiyor, resmin nihaî anlamini da o veriyor.

Sözgelisi bir ay kadar önce, Türkiye’de çok baska türlü bir hava vardi. Bütün gündemlerin bütün maddelerinin üzerinde, ‘Baris Süreci’ dedigimiz baslik yer aliyordu. Topluma bir iyimserlik isigi, bir yumusama, esneme kazandiran bir baslikti o.

Bir de simdiki duruma bakin. Basta Taksim olmak üzere, yeni bir savas atmosferine girdik.

Toplumsal tepkiler olur, olmasi yalniz normal degil, ayrica sagliklidir. Yöneticiler bu tepkiler karsisinda bunu bir inatlasma, cedellesme vesilesi haline getirirlerse, bu yoldan hayirli bir sonuca varilmaz.

‘Baris Süreci’nin yarattigi yumusamaya, iyimserlige degindim. Türkiye’deki cephelesme hepimizin malûmu; öyle bir havadan söz ederken, bundan hiç hazzetmeyen, dis gicirdatan ve firsat bekleyen birilerinin varligini unutmuyorum. Ama etkisizdiler. Baris söylemi egemendi.

Ya simdi?

Hükümet kendi eliyle, kavga çikmasini isteyenlerin önüne, kendi baslarina hayal edemeyecekleri kavga nedenleri ve firsatlari sundu. Yaptigi ve yapmayi planladigi islerin kendi dogrulugu, yanlisligi bir yana (hiçbirinin dogru oldugunu düsünmüyorum), ‘politika yapmak’ çerçevesinde ne kadar ‘rasyonel’ bu davranis? ‘Raison d’état’ bu mu?

Basbakan, bütün Türkiye’yi ilgilendiren yapisal- tarihî sorunlarla mücadele etti. Bunlari, bu ülkede demokrasinin kurulmasini isteyen herkes destekledi. Bunlar olurken, bu adimlari atan kisi ve kisilerle dünya görüslerinin nereden nereye kadar uyumlu oldugunu kurcalamadik.

Simdi Basbakan kendi projelerini yürürlüge koyma asamasina geçmis gibi görünüyor. Bu projelerin ‘memleket için hayirli’ olduguna inaniyordur herhalde. Ama bunlar ‘demokrasi’, ‘özerklesme’ ve benzerleriyle türdes konular degil. Olmadigi gibi, en genel düzeyde, ‘günlük hayat’, ‘yasama üslûbu’ gibi alanlarda, bu ülkede yasayan insanlarin azimsanmayacak sayida bir kesimini somut bir biçimde rahatsiz eden uygulamalar getiriyor. Bunlara ‘evet’ demek mümkün degil. ‘Gelir geçer’ gözüyle bakmak da mümkün degil. Türkiye, olacaksa, simdi demokratik olacak. Bunun genel ilkeleri var, kurallari var. Demokrasi, Tayyip Erdogan’a tahsis edilmis bir otobüs degil.

Basbakan hizla gündeme getirdigi bu uygulamalarla, bu söylemle, bu tavirla, ayni otobüste yolculuk etmek istemediginin isaretlerini veriyor. Olabilir, elbette böylesini tercih edebilir.

Ama ben kendi hesabima, ‘Jakoben vesayet’ten kurtulmayi, ‘plebisiter diktatörlük’e geçis olarak degerlendirmiyorum. Bu otobüsler, benim varmak istedigim duraktan (ya da güzergâhtan) geçmiyor

———————————-

Taraf-1 Haziran

Murat Belge

Balkêş e ?
Close
Back to top button