Yiktim perdeyi eyledim viran…

Tayyip Erdogan yurtdisindayken Abdullah Gül ile Bülent Arinç’in gösteriler karsisinda benimsedikleri ilimli tutum, Türkiye’de demokrasinin köklerinin tutmaya basladigini gösteriyordu. Döndügü günkü davranislariyla, Basbakan’in da bu gelismeye saygi göstermeye niyetli oldugu izlenimini edinmistim. Dünkü performansiyla, bunun sözkonusu olmadigini kanitladi. ‘Yangina körükle gitmek’ deyiminin ne demek oldugunu bol bol sergiledi.
Taksim’de, parki ve agaçlarini korumak için baslayan ve bildigimiz boyutlara erisen hareket, kendi sinirlari içinde hakli bir harekettir. AVM’si olsun ya da olmasin, ‘Topçu Kislasi’ fikri iyi bir fikir degildir.
Ama sözkonusu hareket ‘Gezi Parki’ sorununun sinirlari içinde kalan bir hareket degil. En kisa özetiyle, Tayyip Erdogan’in ‘basbakanlik yapma’ üslûbuna karsi uyanan tepkinin sonucu. Bu, Gezi Parki tartismasiyla ortaya çikmadi; basindan beri, daha dogrusu Erdogan topluma ‘Söyle ol, böyle yap’ diye direktifler vermeye basladiktan sonra olusan bir birikimden söz ediyoruz.
Bunun bir dökümünü çikarmamiz iyi olur.Muhtemelen kürtajla ilgili itirazlari ve herkese kaç çocuk sahibi olmalari gerektigini söylemesi, erken örnekler arasindadir. Bir heykeli (yani isinin ehli bir sanatçinin elinden çikmis bir sanat ürününü) ‘ucube’ diye niteleyip paldir küldür yikmasi da ayni kategoriye girer.
Istanbul baska Akdeniz kentleri gibi bir ‘açik hava kenti’ olmaya baslamisti. Ama Beyoglu’ndan baslayan bir ‘masa- sandalye toplama’ harekâtiyla yeniden büyük ölçüde ‘iç mekân’a tikildi. Burada Basbakan adi pek geçmediyse de herkesin zihninde, böyle seylere husunetle bakan, asik yüzlü bir adam imgesi var.
Nitekim bu yakinlarda orada burada parlayip sönerek devam eden bu sürecin arkasi geldi ve Tayyip Erdogan kendine özgü ‘alkolik’ tanimlariyla, her seyin dogrusunu bilen adam edasiyla ve diliyle, yeniden sahneye çikti.
Hayatin her köse bucaginda Tayyip Erdogan’i görmeye baslamistik. Gece yatarken yatagin basinda belirse ve ‘Disini firçaladin mi’ diye sorsa pek de yadirgamayacak hale gelmistik. Hayatin her kösesinde zuhur ettigi gibi otoritenin her basamaginda da o yer aliyordu. Iste, su son olay: Taksim meydaninda ne olacagina dair son söz Basbakan’in. Su halde Istanbul Belediye Baskani aslinda fuzulî bir kisi. Isi, Basbakan’in Istanbul’la ilgili projelerini yerine getirmek. Basbakan ile Belediye Baskani arasinda böyle bir iliski kurulunca, Belediye Baskani ile belde halki arasindaki iliskinin hiçbir anlami ya da geregi kalmiyor.
‘Sizin üniversitenizde içki içiliyormus’ diye rektöre telefon eden de bizzat Basbakan.
‘Yerinden yönetim’ kavramini anlasilan böyle yorumluyor.
Her neyse, bu ‘one-man-show’ sonunda yüz bin kisiyi sokaga döktü. ‘Parkimi elimden alma’ kismi var bunun elbette. Ama temelde ‘Hayatima burnunu sokma’ protestosu geçerli. Ve hiç süphesiz, bir ‘üslûp’ sorunu sözkonusu. O mütehakkim, her seyin dogrusunu bilen, kirici durus ve o monoton, hamasî, lirik bir siir okusa insanda askerî mars dinledigi izlenimini birakan ses. Bunlar, Taksim’de sabahlayan o gençlerin hayatta en sevmedikleri, en dayanamadiklari seyler.
Simdi, is bu noktaya varmisken, Tayyip Erdogan da bütün bunlara yol açan üslûbunu birkaç doz büyüterek, damarlarini sisirip sesini çatlatarak sürdürüyor ve olayi bununla, bu sekilde bastiracagini umuyor.
Yedi düvelle kavgali Tayyip Erdogan’in vazgeçemeyecegi anlasilan bu üslûbunun dogurabilecegi sonuçlari iyi düsünmek gerekiyor.
————————————
Taraf-11 Haziran
Murat Belge