Yoksullar
Televizyonda ‘çocuklarim içerde’ diye çirpinan kadini gördüm.
Çocuklari ölmüstü.
Ama henüz bunu bilmiyordu.
Gelismis bir ülkede yasasaydi, çocuklarini ‘devletin dere yatagina yaptigi’ bir binanin bodrum katinda ölüme birakmayacakti.
Baska ülkelerde de insanlar dogal afetler nedeniyle ölür ama ‘devletin yanlis yere yaptigi’ binada bogularak ölmez.
Ölen o kapici ailelerinin o evlere yerlestiklerinde duyduklari sevinci düsündüm, ‘devletin yaptigi saglam ve güvenilir evlere’ yerlestiklerine, ‘hayatlarini kurtardiklarina’ inanmislardi herhalde.
Devlet, onlari öldürdü.
Biliyorum ki bunun siyasi bir bedeli olmayacak, devleti yönetenlerin fevkalade piskince açiklamalarini dinleyecegiz, belki bir iki mühendis suçlanacak, olay kapatilacak.
Burada, yoksullari öldürürler.
Samsun’da evleri ‘dere yatagina’ yaparak öldürdüler.
Uludere’de bombalayarak.
Yoksullari öldürürler burada.
Hesabini bile vermezler.
Aldirmaz, geçer giderler.
‘Ortadogu’da kuracagimiz büyük imparatorlugun’ hayallerini dinleriz, olmazsa bir tepe bulur oraya Ortadogu’nun en büyük camiini dikerler, çabuk unuturlar ölüleri, kimse onlara hatirlatmaz.
‘Insanlari öldürmüstünüz, ne oldu’ demez.
Devlet
Insanlarin canini emniyete almak için bulunmus bir yapi bu, insanlarin içinde bogularak ölecegi evler yapiyor.
Niye dere yatagina yaptilar acaba binalari?
Dere yatagina yapilan binalarda insanlarin ölecegini bilmemeleri imkânsiz, bunu bile bile niye yaptilar?
Niye baska bir arazide degil de orada?
Dere yataklarindan en az yüz metre ötede olmasi gereken binalar niye yatagin içine insa edildi?
Bakanin ilk açiklamalarini okudum, ‘devletin hiçbir suçu olmadigini’ ögrendim.
Suç, tasan derede herhalde.
Suç, devlete güvenip de o evlere yerlesen yoksullarda belki de.
Ama devlette degil, hükümette degil, bakanda degil, bakanlikta degil.
Yoksullar ölür bu ülkede.
Öyle birer ikiser degil, yüzer yüzer ölürler.
Son alti ayda 366 isçi, is kazalarinda öldü.
Her gün ortalama iki isçi ölüyor.
Her gün.
Dünya kendi çevresindeki dönüsünü her tamamladiginda biz iki isçiyi ölümün kucagina birakiyoruz.
Yillardan beri sürdürüyoruz bu düzeni.
Atölyeler patliyor, tersaneler yaniyor, madenler çöküyor.
Devlet aldirmiyor.
Yoksullar ölür çünkü.
Düzeni böyle kurmuslar, degistirmezler, yoksullari öldürmekte büyük para var çünkü, yoksullar ölüme, paralar zenginlerin cebine akiyor.
Devlet yönetenlerin umurunda mi yoksullar?
Uludere’de bombalayarak öldürdüler de hesabini vermediler, dere yataginda bogduklarinin mi hesabini verecekler?
Kapici çocuklarinin bogularak öldügü o binalarin açilisini bizzat bugünkü bakan yapmis, açilistaki konusmasi, ‘Dünyayla kucaklasan Türkiye’ diye basliyor.
Nasil kucaklasiyorlarsa dünyayla arada yoksul çocuklar ezile ezile ölüyor.
Büyük bir propaganda sistemi kurmuslar, ruhunu satmaya hazir olanlari sistemlerinin içine toplamislar, insanlar öldükçe sistemleri tef çalip ‘yok bir sey, yok bir sey’ diye türkü söylüyor.
Uludere’de ‘yok bir sey’, Tuzla tersanelerinde ‘yok bir sey’, dere yataginda yapilan evlerde ‘yok bir sey’, patlayan atölyelerde ‘yok bir sey’, çöken madenlerde ‘yok bir sey’.
Ne var peki?
‘Türkiye büyük devlet’ var, Osmanli imparatorlugu var, ‘Ortadogu’ya biz nizam verecegiz’ var, ‘ecdadin yaptigindan daha büyük’ cami gösterisi var, fiyakali nutuklar var, dalkavukluk edebiyatinin en yaglanmislari var, piskinlik var, yüzsüzlük var.
O kadin nasil çirpiniyordu orada
Nasil agliyordu.
‘Çocuklarim içerde’ diye bagiriyordu.
Korkunç bir gürültüyle gelen sel sularina kapilan o çocuklarin hesabini verecek mi kimse?
Vermeyecek.
Güzel nutuklar dinlersiniz.
Bir iki acikli siir belki.
Devletin verecegi budur.
Bir de tazminat öderler belki ölenlerin ailelerine, daha sonra ‘sorumlularin’ bulunmasini isteyen insanlari azarlamak için, ‘parasini verdik ya daha ne söyleniyorsunuz’ demek için.
Yoksullari öldürürler burada.
Yoksul ölümlerinden nutuklarina süs yaparlar.
Çocuklarinin hesabini soran çikarsa önce azarlar, sonra mahkemeye verir, sonra hapse gönderirler.
Bir iki güne kalmaz, ‘kabahatin ölenlerde oldugunu’ okuruz.
Devlet kabahatli olacak degil ya, elbette ölen yoksullar kabahatli, yoksul olduklari için kabahatliler, öldükleri için kabahatliler.
Evleri dere yatagina yapmislar.
Törenlerle açmislar.
Övünmüsler.
Karadeniz’de ‘yagmur yagacagi’ hiç akillarina gelmemis nedense, derelerin tasacagini hiç düsünmemisler.
Niye oraya yaptilar acaba, devletin arazisi miydi orasi yoksa birisinden mi satin aldilar, niye dere yatagini seçtiler?
Kendileri oturmayacagi için herhalde.
Onlar oturmayacak, pasalar oturmayacak, zenginler oturmayacak, yoksullar oturacak orada, ‘yap gitsin o zaman.’
Yoksullari öldürürler burada, bazen bombalarlar, bazen madenlere gömerler, bazen atölyelerde yakarlar, bazen de sel sularina atarlar.
Bir imparatorluk kurmaya hazirlaniyorlar, en büyük camiiyi yapiyorlar, daha ne yapsinlar?
Bir de yoksullari mi kurtarsinlar?
Yoksul onlar, yoksullar ölür burada.
—————————————————————-
Taraf-5 Haziran
Ahmet Altan