Yolsuzluk ve çetelesme: Madalyonun iki yüzü*
Türkiye, 17 Aralikta patlak veren, dört bakan ve çocuklarini ve bir büyük bankanin müdürünü de kapsayan yolsuzluk iddialariyla çalkalaniyor. Yolsuzluk ve rüsvet iddialarina iliskin rakamlar ise dudak uçuklatacak nitelikte. Söz konusu yolsuzluk operasyonu daha simdiden siyasetin kimyasini bozmus durumda ve görünen o ki Türkiye’de siyaset kurumu bu sarsintinin etkisinden daha uzun bir süre kurtulamayacak.
Daha çok dört bakanin adiyla gündeme giren son operasyonun hedefinde dogal olarak Ak Parti hükümeti bulunuyor. Bu nedenle süreçten en çok hasar göreceklerin basinda iktidar geliyor. Dogal olmayan sey, hükümetin yolsuzluk operasyonuna gösterdigi refleks biçimi. Demokratik bir ülkede bir hükümetin böyle bir durumda yapacagi sey belliydi; sorusturmanin selameti için yargi sürecine müdahale anlamina gelebilecek girisimlerden uzak durmak ve sorusturmada adi geçen dört bakanin istifasinin önünü açmakti.
Basbakan bunu yapmayarak zanlilari korudugu ve iddialarin üstünü örttügü algisina yol açti. Basbakan Erdogan’in ilk tepkisi yolsuzluk sorusturmasinin arkasinda dis komlolar aramak oldu. Sorusturmanin ortaya çikardigi yolsuzlugun vehameti, sorusturmaya iliskin komik detaylarla gözlerden kaçirilmak istendi. Hükümete göre iç ve dis düsmanlar bir kez daha kendilerine karsi tezgah içinde tezgah pesindeydi.
Kemalist devletten ödünç alinan bu taktik daha önce Gezi’de de bolca kullanilmis ve bu psokolojiyle Mckartizm dönemini animsatan bir cadi avi baslatilmisti.
Hükümet sorunlarin nedenlerine inmeli
Hükümet, karsilastigi her sorun karsisinda komlo teorilerinden medet ummak yerine sorunlarin nedenlerine inmeli. Beylik ifade ile, bir yaraniz varsa baskasinin bunu kasimasini engellemeniz imkansiz. Ayrica iç ve dis sorun kavramlari arasindaki çizginin belirsizlestigi bir dünyada yasamiyor muyuz? Önemli olan sorunlari demokratik mekanizmalar içinde, diyalog ve uzlasi anlayisi içinde çözme becerisini göstermektir.
Bunun için yapilacak ilk sey sistemi kendi içinde dengeleyen ve denetleyen bir tarzda yeniden dizayn etmektir. Etkin bir kamu denetimi bu açidan önemlidir. Basin özgürlügü, demokratik bir sistemin aksaklik ve arizalarinin giderilmesinde hayati derecede bir isleve sahiptir. Bürokratik kurumlar denetlenebilir ve hesap verebilir olmalidir. Iktidarin asiri merkezilesmesi ve burada yogunlasan gücün bir rant kaynagina dönüsmesi, demokrasi açisindan oldukça tehlikeli bir durumdur.
Öte yandan son operasyon ile gündeme giren yolsuzluk boyutlarina ve buna iliskin hükümetin tutumuna dikkat çekmek, devlet içinde devlet iddialarinin vehametini ortadan kaldirmaz.
Geçmis dönemin geleneksel devleti, her türlü evrensel ve nispi yerel hukukun üstünlügü ilkesinden bagimsiz, kendisi için isleyen bir kurumdu. Bu kural devleti olusturan diger sayisiz bürokratik organ için de geçerliydi. Geçmisin devleti, bir bakima her biri birer suç örgütüne dönüsmüs, otonom, kendi basina buyruk sayisiz birimlerden olusmus bir konfederasyona dönüsmüstü.
Görünen o ki ayni durum belirli ölçülerde bu gün de geçerli. Bu gerçegi, 12 yildir ezici bir çogunlukla ülkeye hükmeden, hükümet olmak kadar iktidar oldugu iddiasinda da bulunan Basbakan Erdogan’in agzindan duymak oldukça ögretici. Ancak Basbakanin mevcut tabloyu gerekçelendirme biçimi saglikli görünmüyor. Surasi bir gerçek ki; yolsuzlugun bir virüs gibi toplumu etkisi altina almasi ile çetelerin devleti ahtapot gibi ele geçirmesinin nedenleri ayni: demokrasi yoklugu. Demokratik, seffaf, katilimci ve ademi merkeiyetçi bir devlette ne yolsuzluklar bu derece boy verebilir ne de devlet içinde çetelesme bu denli kök salabilir.
Devleti siyaset disi odaklardan temizlemek hükümetin görevi
Demokratik devletler, demokratik seçimlerle ve halkin oylariyla belirlenen hükümetler-iktidarlar tarafindan yönetilir, kendini devlet yerine koyan grup, cemaat ya da odaklar tarafindan degil. Demokratik seçimlerle iktidara gelen hükümetler, geldikleri gibi yine demokratik prosedürlerle görevi birakirlar. Oysa siyaset disi odaklar bakimindan ne demokratik bir denetim imkani ne de halk nezdinde bir onaylanma söz konusu. Demokratik bir devlette iktidar yetkisi, hesap vermekten muaf, mesruiyet kaygisi olmayan hiçbir güç odagi ile paylasilmamali.
Öte yandan mevcut tablonun olusmasinda hükümetin izledigi keyfi, partizan ve yararci politikanin payi yok mu? Hükümetin, kadrolasma politikasinda objektif, tarafsiz ve esitlik ilkelerine uygun davrandigi söylenebilir mi? Görüldügü kadariyla can damarlarina basmadigi sürece hükümetin bu tür bir yapilanmadan sikayeti olmadi. Örnegin hükümet, yarginin KCK davasinda siyasal süreci istikrarsizlastirici inisiyatifler kullanmasindan fazla rahatsizlik duymadi. Roboski’de -üstelik basbakani zora sokmak için yapildigi düsünülen- 34 Kürt köylüsünün katletledilmesiyle sonuçlanan operasyonu yapan odaklara, bu gün gösterilen tepkinin binde biri bile gösterilmedi, aksine katliami yapanlarin sirti sivazlandi. Ya da daha birkaç gün önce Yüksekova’da büyük bir provokasyonun fitilini yakan güçlere karsi, hükümetin ne tür tedbirler aldigini sormak yerinde olmaz mi?
Hükümetin her seye ragmen devlet içindeki kontrol disi odaklari gündeme getirmesi olumlu. Elbette ekonomik kaynaklarin basini tutmus çeteler de bu kapsama dahil edilmeli. Ne var ki bu konuda atilacak adimlar, sistemin topyekün demokratiklesmesi yönünde atilacak eszamanli adimlarla anlam kazanabilir.
Baska bir ifade ile Türkiye’de yasanmakta olan son krizi bir firsata çevirmek hükümetin elinde.
Yolsuzluk sorusturmasinin ortaya çikardigi kirlenmeden arinmak, devlet içindeki çetelesmeden kurtulmak, Türkiye’in içine girdigi kasvetli siyasal tikanikligi asmak için yapilacak daha önemli bir sey var: Kürt sorununun çözümü konusunda yeni bir atak yapmak… Türkiye, sözü geçen sorunlarin yol açtigi enerji kaybini, Kürt sorununun çözümü yönünde atacagi adimlardan ortaya çikacak yeni enerji ile telafi edebilir.
Bunun için bu yilin basinda baslatilan çözüm süreci, kisir bir döngüden çikartilarak somut adimlarla ilerleyen kapsamli bir çözüm projesine dönüstürülmeli.
Kürt sorununu barisçil yöntemlerle, özgürlük ve esitlik temelinde çözen bir Türkiye, hem içerden hem de disardan gelecek müdahalelere karsi bünyesini daha güçlü kilabilir.
Türk ve Kürt halklarinin gelecegi kadar Basbakan Erdogan’nin kaderi de esas olarak buna bagli.
*Bu yazi 24.12.2013 tarihli Taraf gazetesinde yayinlandi.