Yolu devletten geçen herkes….
‘Konusulmayan, bu ülkenin giderek ama hizla totaliter bir sisteme kayisi. Maalesef ülke, bütün iktidarin tek elde toplandigi, tek kisinin veya bir yönetici zümrenin elinde toplandigi bir sisteme kayiyor….Ayrica bu ülkedeki barolar da suskun. Özellikle tasra barolari Adalet Bakanligi karsisinda nedendir bilinmez daha sessiz… Farkli görüslere, iktidari elestiriye tahammül yok. Insanin iktidarla iyi geçinmek gibi bir zorunlulugu olur mu?’
Bugün bu cümleleri kim kurmus olabilir diye sorulsa akillara uzun bir isim listesi gelir. Ama herhalde o listelerin hiçbirine Metin Feyzioglu’nun adi giremez.
Halbuki bu iddiali sözleri, 10 yil önce Demokratik Sol Grubu’nun adayi olarak Ankara Barosu baskanligina seçildiginde Cumhuriyet gazetesine verdigi röportajinda Prof. Dr. Metin Feyzioglu söylemisti.
Röportaj, Cumhuriyet gazetesine ‘Kurumlar susturuldu’ diye manset olmustu.
Aslinda tam da ‘Kurumlar Susturuldu’ o günlerde Feyzioglu’nun itirazini özetleyen bir ifadeydi.
2010 yiliydi. 12 Eylül referandumu yapilmisti. O gün ‘Susturulan kurumlar’ derken herkesin aklina iki kurum geliyordu: Ordu ve HSYK.
Atatürkçülügüyle meshur bir siyasetçinin torunu olmak disinda adi pek duyulmamis bir Ankara Hukuk Fakültesi ceza hukuku profesörü olan Feyzioglu’nun sesi de bu dönemde yükselttigi itirazlar sayesinde duyulmustu.
O günlerde Yassiada Mahkemeleri, Yedikule zindanlarina benzettigi Ergenekon davalari vesilesiyle sik sik televizyonlara çikip tutuksuz yargilanma, masumiyet karinesi gibi temel hukuk ilkelerini hatirlatiyor, ‘Korku ve endise hukuk devletinin ve demokrasinin en büyük düsmanidir. Bir süre sonra insanlar düsündüklerini söylemekten çekinirler, düsündüklerini yazmaktan korkarlar, sonunda düsünmekten korkar hale gelirler’ gibi ifadelerle iktidara karsi ifade hürriyetini, muhalefeti savunan konusmalar yapiyordu.
Zaten Ergenekon davalari ve referandum paketine karsi yükselen sesiyle muhalefetin önde gelen sözcülerinden biri olarak Ankara Barosu baskanligina seçilmisti.
Dün verdigi röportajda baro baskanlarinin yürüyüsü için ‘Dogru bir yöntem degil’ demesine ragmen 10 yil önce Ankara Barosu baskanligi sirasinda toplanti ve yürüyüs hakkinin da güçlü bir savunucusuydu.
2011 seçim kampanyasi sirasinda Hopa’da Erdogan’i protesto gösterisinde çikan olaylarda atilan gaz bombalarinin etkisiyle kalp krizi geçirerek hayatini kaybeden Metin Lokumcu’yu anmak için Ankara’da düzenlenen izinsiz gösteride tutuklanip, dört saat boyunca polis otobüsünde dövülen iki solcu üniversite ögrencisini, otobüse girip kurtaran Ankara Barosu baskani oydu.
Yine 2012 yilinda yine Ankara’da Cumhuriyet Bayrami’nda partiler ve sivil toplum örgütlerinin düzenledigi Birinci Meclis’ten Anitkabir’e Seferberlik Yürüyüsü’ne izin vermeyip, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye bagiran büyük kalabaliga gazla ve tazyikli suyla müdahale eden Ankara polisi hakkinda suç duyurusunda bulunan da oydu.
Aralarinda Öcalan’in avukatlarinin da oldugu KCK davasinda tutuklanan 50 avukata destek için Paris ve Berlin Barosu’ndan gelenlerle birlikte Çaglayan Adliyesi önünde ‘Savunmaya Özgürlük’ pankartini tutanlardan biri de oydu. ODTÜ olaylari sirasinda gözaltina alinan gençlerin, Gezi olaylari sirasinda protestocularin yanindaydi
O günkü sartlari ’12 Eylül’de yasamadigimiz kadar büyük bir baski altindayiz’ diyerek anlatiyordu.
Bu muhalif hukuk adami performansiyla kisa sürede yildizi parlamis, CHP Kurultayi’nda Parti Meclisi’ne en çok oyu alarak girmis, 2013 yilinda da Türkiye Barolar Birligi’nin baskanligina seçilmisti.
Katildigi ilk Adli Yil töreninde Basbakan Erdogan’in yüzüne karsi yaptigi sert hukuk devleti elestirileryle yildizi iyice parlamis, hatta 2014’de Danistay’in kurulus yildönümü töreninde yaptigi konusmadaki elestirine kizan Basbakan, Cumhurbaskani’ni da yanina alip salonu terk etmisti.
Sirf Basbakan, Feyzioglu’yla bir daha karsilasmasin diye yargi yili açilis töreni kanunundaki madde dahi degistirilmis, Yargitay 2015 yilindaki adli yil açilisina Türkiye Barolar Birligi Baskani Feyzioglu’nu davet etmemis, bunun üzerine o da kendi adli yil açilis törenini düzenlemisti.
Adinin Sözcü yazarlari tarafindan CHP genel baskanligi için önerildigi, hakkinda Eksi Sözlük’te sayfalarca ‘delikanli, yigit, cesur, korkusuz, gözü kara, dobra, dürüst adam gibi adam’ maddelerinin yazildigi zamanlardi. Bu rüzgarla 2017 yilindaki seçimlerde 420 oydan 419’unu alarak yeniden Türkiye Barolar Birligi baskanligina seçildi.
Peki ne oldu da 2017 yilinda onu oy birligiyle baskanlari seçen barolarla bugün karsi karsiya geldi, artik Cumhuriyet’te, Sözcü’de, Eksi Sözlük’te yerden yere vuruluyor, yandaslikla suçlaniyor?
Hikayenin sonunun böyle bitmesini anlamak kolay degil.
Hatta Facebook’ta esinin basörtüsü takmaya basladigiyla ilgili fotomontajlar dolastirarak bu degisim açiklanmaya çalisiliyor
Anlamak için hikayenin basina dönüp eksik parçalari tamamlamak gerekecek.
Ergenekon davalarinda hukuku savunan, iktidara karsi çikan sol muhaliflerin hak mücadelelerine destek veren, Türkiye’nin korku cumhuriyetini dönmesini elestirip, ifade hürriyetini savunan Prof. Feyzioglu madalyonun bir yüzüydü.
Madalyonun diger yüzünde ise 2007’deki 367 krizi sirasinda, AK Parti kapatma davasinda ve basörtüsü yasaginda hukukun ve özgürlüklerin degil devletin, askeri-sivil bürokrasinin yaninda duran bir Prof. Fevzioglu vardi.
2007 Cumhurbaskanligi krizi sirasinda Ankara Hukuk Fakültesi Dekani olarak ‘Ya millet egemenligini ya da teokrasiyi seçecegiz. Çünkü ikisinin uzlasmasi mümkün degil. Ya laik devlet olacak ya da din devleti” diye konusmalar yapmisti.
2008 yilinda AK Parti kapatma davasi açildiginda Hukuk Fakültesi dekanlarinin, davayi açan Cumhuriyet Bassavcisi’na yönelik elestirileri kinayan açiklamasinin imzacilari arasindaydi.
2010 yilinda Ankara Barosu Baskani iken basörtüsü meselesiyle ilgili ‘Siyaset kurumu türbani çözmeden, yargi kararlarinda hiçbir degisiklik olmadigi bir ortamda YÖK Baskani’nin üniversiteye türbanlilari alacaksin seklindeki yazisini üzüntüyle karsiliyorum, kiniyorum. Siyaset bu çözümü üretmeden dayatmayla, diretmeyle çözüm olmaz. Türbana özgürlük diyen nereye kadar özgürlük diyor? Kamu hizmeti veren açisindan da türban taksin diyor mu demiyor mu? Örnegin bu görüsteki kisiler devlet hastanelerinde türbanli doktor, adliyede türbanli hakim istiyor mu? Ben kamu hizmeti veren kisiler türban takmasin diyen bir kisiyim. Yani bu adimi kabul ettirdikten sonra arkadan ikinci adim gelecek endisesini tasiyorum’ demisti.
Baro Baskanligi sirasinda, aralarinda Saadet Partisi’nin hukuk profesörü genel baskani Mustafa Kamalak’in esinin de oldugu basörtülü avukatlara mazbata vermemisti.
Peki nasil oluyor da daha yeni bir basörtülü bassavci atamis, 10 yil önceki elestirilerine benzeyen bir tek adam yönetimi kurmus iktidarla iliskileri çok iyiyken, iki yil önce onu oy birligiyle seçmis barolar istifasi için bagiriyor, sirtlarini dönerek onu protesto ediyor, eylem yaptiklari alana sokmuyor?
Tabii ki herkes zamanin sartlarina, sahsi beklentilerine göre degisebilir, tecrübelerden ögrenebilir.
Ama bu kez galiba degisen kisi Metin Feyzioglu degil.
Feyzioglu, Prof. Dr. Turhan Feyzioglu’nun torunu. Dogum sirasinda annesini kaybedip, babasi da evi terk ettigi için dedesi tarafindan yetistirilmis. Sadece dedesinin soyadini tasimiyor, onun siyasi mirasini da güçlü biçimde temsil ediyor.
Güçlü bir Atatürkçü olan Turhan Feyzioglu’nun siyaseten tek bir pozisyonu vardi; Her zaman devletin yaninda olmak.
27 Mayis darbesinin ardindan bakan olurken, ortanin soluna kayan CHP’yi komünistlikle suçlayip ayrilarak Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni kurarken, Deniz Gezmis ve arkadaslarinin idami için el kaldirirken, ‘anarsik olaylara’ karsi Erbakan’la yan yana gelme pahasina Milliyetçi Cephe hükümetlerine katilirken de hep devletin yanindaydi. O yüzden 12 Eylül’de darbe yapan Kenan Evren’in aklindaki ilk Basbakan adayi oydu.
Aslinda Metin Feyzioglu da dedesi gibi her durumda devletin yaninda duruyor.
10 yil önce Ergenekon operasyonlarina karsi askeri ve sivil statükonun yani devletin yanindaydi, bugün de bekasinin tehlikede oldugunu söyleyen yeni statükonun yani yine devletin yaninda.
Bu pozisyona da bir günde gelmedi. 17/25 Aralik’tan sonra Basbakan Erdogan’i ziyaret etmis, Ergenekon ve benzeri davalardaki tutuklu asker ve sivillerin tahliye edilmesine etkili bir rol oynamisti. Hendek olaylari ve 15 Temmuz darbesinden sonra iktidara daha fazla yaklasmis, bir yil önce o katilamasin diye kanunu degistirilen Adli Yil’in Bestepe’deki açilisina katilmisti.
10 yil önce askeri ve sivil bürokrasi yani devlet tehlikede oldugu için sesini yükselmis, ifade hürriyetini, muhalifleri, sokaklarda gösteri hakkini, hukuk devletini, tutuksuz yargilanmayi savunmustu.
10 yil sonra yine devletin tehdit altinda oldugunu düsünerek bu kez sokaklarda yürüyüs yapan kendi barolarinin karsisinda ve iktidarin yaninda duruyor.
Artik onu hukukun temel ilkelerini hatirlatirken degil, savasta sivilleri öldürmenin mesru gerekçelerini açiklarken, fikirleri yüzünden içeride olan insanlarin ne kadar suçlu olduklarini anlatirken, sokaklarda gösteri yaparak degil, külliyede Cumhurbaskani hararetle alkislarken görüyoruz.
Aslinda degisen Feyzioglu degil, degisen devletin sahipleri.
Degisen 10 yil önceki devleti degistirmeye, demokratiklestirmeye çalisirken çözüm süreci, Alevi, Kibris, Ermenistan açilimlari yaparken bugün statükoyu, devleti temsil eden AK Parti iktidari.
Fevzioglu yalniz da degil, bir zamanlarin siki muhalif ulusalci pasalari, Kemalist siyasetçileri, gazetecileri de ya tamamen ya da çesitli meselelerde iktidarin yaninda duruyor. 10 yil önce savunduklari hukukun temel ilkelerini, tutuksuz yargilanma hakkini unutmusa benziyorlar.
Iki yil önce oybirligiyle baskan seçtikleri Fevzioglu’yla bugün karsi karsiya gelen barolarin ve muhaliflerin kaçirdigi nokta tam da burasi. Onlar hala tartismanin Kemalist resmi ideolojiyle, Islami iktidar arasinda oldugunu zannediyor, hala bu iktidara karsi Anitkabir’den mesaj verebileceklerini düsünüyorlar.
Halbuki Türkiye’deki en büyük ideoloji devlettir. Iktidarin yaninda durmak milli bir spordur. Kemalist, solcu, Islamci, milliyetçi olup her kriz aninda devletin yaninda saf tutmak mümkündür. Bugün her ideolojinin devletperestleri bir araya geliyor. Kayahan’in meshur sözündeki gibi.
Yolu devletten geçen herkes bir gün bir yerde bulusur.
Esas soru sizin nerede duracaginiza karar vermenizdir…
———————————————————–
Karar-24 Haziran
Yildiray Ogur