|
HAK-PAR üzerine
|
2012-09-26 23:31
|
Latif Epözdemir
|
|
Hak ve Özgürlükler Partisi, Kürt demokratik muhalefetinin en önemli renklerinden biridir kuşkusuz. HAK-PAR’ın önemi onun yüklendiği misyondan gelmektedir.
HAK-PAR Kürtlerin kendi kaderini tayın hakkı konusunda çözümün adil eşit ve demokratik bir federasyondan geçtiğini dile getirmiş, dile getirmekle de kalmamış, bunu programına koymuştur. Yakın tarihimizde ilk kez bir legal parti, Kürt sorunu konusunda böylesine cesur adımlar atmıştır.
Nicelik bakımından yeter oranda bir örgütlülüğe sahip değilse bile, HAK-PAR’ın Türkiye’de hissedilir düzeyde bir ağırlığı olduğunu kabul etmek gerekir. Nitelik olarak o önemli işlevleri yerine getirebilecek durumdadır.
Özü ve sözü bir olan, kadrolarının hemen tümü geçmişin yurtsever ve demokratik geleneklerinden gelen, savunduğu görüş ve düşüncelerinde istikrar olan, vicdanı temiz, şiddete ve silaha bulaşmayan, gerilimden yana olmayan, demokratik bir parti olarak HAK-PAR, bu nedenle önemli bir misyona sahiptir, bu nedenle Türkiye’de siyaset alanında ciddi bir ağırlığı olan bir partidir. Bu açıdan baktığımızda HAK-PAR’ın gerçek bir sorumluluk ve görev partisi olduğunu görürüz.
Bu gün ülkemizde, ne yazık ki silahın yarattığı kibir, barutun çıkardığı duman; kan, gözyaşı ve acıdan ileri gidemedi. Son otuz yılda,öldürülen 50 bine yakın insanın otuz binden fazlası Kürt halkının evlatlarıydı.Bu süre zarfında, bir o kadar da, sivil-savunmasız insan sakat kaldı ya da yaralandı. Binlerce köy yakıldı-yıkıldı. On binlerce insan yerinden, yurdundan oldu. Sadece yurtsever oldukları için ağır bedeller ödemeye mahkum bırakılan Kürt halkına mensup insanlar, yıllarca iki disiplin arasında kıvrandı durdu. Oysa ki halkımız, tüm bunları hak etmiyor.
Kürt Halkı, “Özgürlüğüm olsun, ekmeğim olmasa da olur” demişti.Bu nedenle geçen süre içinde “doru ve hayırlı görmese bile” silahlı harekete güç vermişti. Ama ne var ki, bu soylu ve masum dilekleri için çok ağır bedeller ödedi, ve hala da ödüyor. Bu kanlı süreçte Türkiye’de Kürtlerin ne özgürlüğü oldu ne de ekmeği. Halk ateşin içine atıldı, ülke yangın yerine döndü. Halkın zaten özgürlüğü yoktu, bu sürede halk ekmeğinden de oldu.
Başlangıçta çok ileri taleplerle Kürtler adına silahlı mücadeleyi başlatan gurup, süreç içinde giderek halkın soylu ve masumane taleplerinden uzaklaştı. Bu gün artık neredeyse Kürtlerle hiç alakası kalmayan bir hareket haline geldi. Her şeye rağmen Kürt Halkının bir bölümü, vefa duygusundan ötürü, bu örgüte desteğini sürdürdü ve ona sahip çıktı, bu gün de bu desteğini hala da sürdürmektedir. Ama bu durum halkın tümü ile silahlı mücadele veren örgüt politikalarını benimsediği anlamına gelmez.
İtiraf etmeliyiz ki bu gün silahlı örgüt kendisine inanan ve ona bağlanmış bir kısım Kürtleri temsil edebilir. Ama o tüm Kürtleri asla temsil edemez. Bu nedenle sorunun çözülmesi konusundaki yegane muhatap savlandığı gibi silahlı hareket değil, tersine o bu gün artık var olan sorunların bir parçası durumuna gelmiştir.
Kuşkusuz hala silahlı örgütün saflarında olduğu halde özgürlükten, bağımsızlıktan yana olan, binlerce kişi var. Onlar hala silahlı mücadelenin onları kurtaracağını sanıyor. Hala silahların Kürt halkının kurtuluşu için patladığına inanıyor.
Silahlı mücadele saflarındaki kimi insanlarda ise bir vefa duygusu egemen. Kimileri de geçmiş ile nostalji alışverişinde. Umarım ve dilerim ki bu insanlar kısa zamanda doğrularla buluşur ve halkın bağrına geri dönerler.
Öte yandan, halkın bir bölümü de, “benim için ölme ve öldürme” diyerek şiddet ve gerilimin çözüm olmadığı konusunda diretiyor. Bu nedenle barışsever demokratik güçlerin daha gür bir sesle, halka “silahlar artık zarar veriyor” demesi gerekiyor. Vefa bir yere kadar. Artık kan dökmek, ölmek ve öldürmek çare değil. Tersine, bu gidişat halklar arasında kin ve düşmanlığı körüklemekte, etnik çatışmaların kapısını aralamaktadır.
Bu gün bu gerçekleri cesaretle söyleyebilen yegane kuruluş HAK-PAR’dır. HAK-PAR, Türkiye’de barışın ve özgürlüğün teminatıdır. Bu yüzden HAK-PAR önemli bir değerdir, bu nedenle HAK-PAR gereklidir, yaşatılmalıdır. Bu hepimiz için, tüm Türkiye halkları için çok önemlidir.
HAK-PAR, kan ve gözyaşından, şiddet ve gerilimden beslenen kesimlere rağmen cesurca barış ve demokrasiyi savunuyor. Ne yazık ki sesi yeter oranda kitlelere ulaşamıyor, ulaştırılmıyor. Ülkede savaş ve şiddette karar kılmış olan her iki taraf da büyük iddialar ve emeller peşindeler. Her biri, ötekini alt edip savaşı kazanacağını sanıyor.
Oysa ki bu savaşın bir kazananı olmayacak. Bu kan, bu göz yaşı, bu ölümler çözüm getirmez. HAK-PAR böyle düşünüyor. Bu nedenle taraflara her fırsatta çağırıda bulunuyor. Gelin silahları bırakın, diyalog ve müzakerelerle sorunlara çözüm arayalım diyor.
Kuşku yok ki, bu savaşta kim kazanırsa kazansın, sonunda halk kaybedecek. Bir gün gelecek ki savaşta ısrar edenler halkı da kaybedecek; savaşı da kaybedecek.
HAK-PAR’ın düşünceleri, silahlı tarafları tedirgin ediyor. Bu yüzden her iki taraf da HAK-PAR’ı bir tehdit algısı gibi görüyor. Silahlı mücadelede ısrar edenler bu yüzden HAK-PAR’ın güçlenmesinden kaygı duyuyor, rahatsız oluyor.
Olsun biz onları kızdırmaya devam edeceğiz, onları halka şikayet etmeye devam edeceğiz. Onların yarattığı bunca acılardan ötürü halka hesap vermeleri gerektiğini ısrarla dile getireceğiz.
Kürt halkının önemli bir kısmı da süreci gözlemeyi sürdürüyor. Bu sessiz bir çoğunluk. HAK-PAR bir bakıma, bu sessiz çoğunluğun duygu ve düşüncelerine de tercümanlık yapmaktadır.
Kürt Ulusal Demokratik Muhalefeti 100 yıla yakın bir zamandır erken gelen doğumlar sonucunda çok acı kayıplar verdi. Buna karşın; o, hala özgür değil.
Bu gün dünyada, Kürtlerin nüfusu 50 milyonu aştığı halde hala bir devletleri yok. Dünyadaki Kürt nüfusun toplamı; var olan elliden fazla bağımsız devletin toplam nüfusundan daha fazla. Ama Kürtler hala kendi ülkelerinde, acı çekmektedirler, çocukları mutlu ve huzurlu değil. Kürt ülkesi hala dikenli tellerle, parçalı olarak duruyor. Kürt halkının maküs talihi olarak, hala kan ve gözyaşı akmaya devam ediyor.
Silahlı Mücadele veren hareket, onca kana ve gözyaşına rağmen Kürt Halkına en ufak bir özgür ortam sağlayamadı. Halkın taleplerinin gerisine düştü. Halkı oyaladı. Halka verdiği sözleri tutmadı. O bunca yıldır halkın kafasını bulandırmaktan, halkı oyalamaktan başka bir şey yapmadı.
Gerilim ve şiddeti tırmandırmayı tek siyaset olarak algılayan değişik kesimlerin yolları kesişiyor. Onlar HAK-PAR’ı sevmiyor, ona öfkeleniyorlar. Çünkü HAK-PAR onların planlarını bozuyor. Çünkü HAK-PAR gerçekçi ve halkçı siyasetinde ısrar ediyor.
HAK-PAR, ciddi ve prestij sahibi bir partidir. Geleceği kucaklamayı bu nedenle hak ediyor. HAK-PAR mazlum halkın umudu olma yolunda ilerliyor.
Şimdi yeni bir döneme giriyoruz. Bölgede hızlı değişimler yaşanıyor. Türkiye ve orta doğuda sıcak gelişmelerin ardı arkası kesilmiyor.
Türkiye askeri operasyonlarla bölgeyi kasıp kavuruyor. Savaş çığırtkanlığı yapıyor. Güvenlikçi politikalardan medet umuyor, sorunu poligonların içinde çözmeye çalışıyor.
Bir yandan dağdaki silahlı gençlere silahlarınızı bırakın gelin demokratik yollardan siyaset yapın diyor; diğer yandan da demokratik yollarla siyaset yapan, parti mensuplarını, gazetecileri, bilim adamlarını, sendikacı ve belediye mensuplarını, öğrencileri ve gençleri toplayarak tutukluyor.
Bu gün KCK operasyonları adı altında tutuklu kişiler artık binlerle ifade ediliyor. Türkiye bu ikircikli tutumu ile ciddiyet ve samimiyetten uzaklaşıyor. Hükümet kendisine umutla bağlanmış insanları hayal kırıklığına uğratıyor.
Türkiye devleti açık sözlü olmalı, içten ve samimi olmalıdır. Devlet tuzak kurmaktan vazgeçmelidir.
Türkiye’de Kürt kimliğinin serbest bırakılması ve bu alandaki kimi iyileştirmeler olumlu adımlardır ve elbette ki Kürt halkının yararınadır. Ne var ki Kürtlerin sorunlarının tamamen çözülmüş olduğundan söz edilemez. Başta ana dilde eğitim hakkı olmak üzere hala çözüm bekleyen Kürt ulusal haklarının yeni bir anlayışla anayasal güvence altına alınması kaçınılmazdır.
Şimdi yeni bir anayasa hazırlanıyor. Yurtsever ve demokrat kesimler çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa olsun istiyor. Darbe anayasası tümden kalksın istiyor, sivil anayasada karar kılıyor.
Yeni anayasa insan haklarına saygılı olmak bir yana en başta insan haklarına dayalı olmak zorundadır. Tam demokratik ve eşitlikçi bir anayasa olmadan, Türkiye kamburlarından kurtulamaz. Aynı şekilde Türkiye ayıplarından kurtulmak istiyorsa geçmişi ile yüzleşmeli ve iadeyi itibar yapmalıdır. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını tanımalıdır. Unutulmamalıdır ki, kendi kaderini tayin hakkı en temel insani haktır. Bu hak asla engellenemez.
Gündemde yeni anayasa tartışmaları var. Bu önemli bir fırsat. Türkiye’de başta Kürt halkı olmak üzere tüm etnik kimliklere ve halklara tam özgürlük ve eşitlik sağlamayacak olan bir anayasa halkın onaylayabileceği bir anayasa olmaz.
Türkiye kanun devleti olmaktan çıkıp gerçekten hukuk devleti olmak zorundadır. Daha özgür ve daha mutlu bir yaşam için daha çok demokrasiye ihtiyaç var.
Türkiye pistin kenarına gelmiş uçak misali havalanıp uçmak üzere. Şayet kamburlarından kurtulamazsa, yüklerini atmazsa havalanamaz, uçuşa geçerek yükselemez. Türkiyenin kalkınması ve ilerlemesinin önündeki en önemli engel Kürt sorunudur. Türkiye bu sorun konusunda cesur adımlar atarak çağdaş ve demokratik yöntemlerle bu sorunu çözmelidir.
Bölgemizde önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu süreç Kürtler bakımından da çok önemlidir. Kuşkusuz Kürtler kendi bölgesindeki gelişmelere kayıtsız kalamazlar. Suriye ve İran’daki halkımızın ne acılar çektiği gözler önünde.
Güneydeki Kürdistan özerk bölgesi son siyasal gelişmeler karşısında bir karar vermek durumunda. Ya Irak’ın yeni despotlarına boyun eğerek eski acı dolu günlerine geri gidecek, ya da kendi bağımsız devletini kurarak uygar dünyadaki yerini alacak. Başka bir yol yok. Ama Güneydeki Kürtler o eski karanlık günleri tekrar yaşamak istemiyor, aydın ve mutlu bir gelecek kurmak istiyor.
Güneyde bağımsız bir devlet kurma eğilimleri daha şimdiden bir çok kesimi korkutmaya başladı. Irkçı ve şoven güçler yine kürsülere çıkıp kinlerini kusmaya başladılar.
Ne yazık ki kendini “Kürt özgürlük hareketi” olarak tanıtan ve temsil egemenliği tesis etmeye çalışan bir gurup da, benzer bir tutum içindedir. Onlar da Güneyde olası bir Bağımsız Kürdistan’a şiddetle karşı çıkıyor, bunun olmaması için pazarlıklar yapıyor, çırpınıp duruyor.
Ama akan suya kilit vurmak mümkün mü.? Kürt halkı er ya da geç her parçada kendi ulusal demokratik haklarına kavuşacak, ülkesini özgürleştirip parçalanmış coğrafyasını birleştirmeyi başaracaktır. Bunu önlemek mümkün değildir. Bu anlamda, halkın kendi kaderini tayin hakkı soylu ve kutsal bir haktır . HAK-PAR kendi kaderini tayin hakkına ve halkın iradesine saygılıdır ve saygılı olmaya da devam edecektir.
Kendini “ Özgürlük mücadelecisi” “ Kürt halkının temsilcisi” gibi halka kabul ettirmeye çalışanlar her şeyden önce kamu vicdanında aklanmadan, geçmişindeki şaibeli ilişki ve işlerinden ötürü Kürt halkından özür dilemeden, kendi geçmişi ile yüzleşmeden gerçek anlamda özgürlükçü olamaz, özgürlük hareketi olarak kabul göremez.
Kürt halkı gelecekte kendisini özgürlüğe götürecek yolun, vicdanı temiz bir yol olduğunu artık biliyor. HAK-PAR Kürt demokratik hareketinin kirlenmeden, kötü yollara bulaşmadan, kendi soylu yolunda ilerlemesi için gereken çabayı harcamalıdır. Parti, olanakları ölçüsünde, ortalığın tozdan, dumandan, kan, gözyaşı ve baruttan kurtulması için ne gerekiyorsa yapmak durumundadır.
Yeni dönemde, yeni bir şevkle, yeniden umutları yeşertmeye, hep birlikte, özgür ve demokratik bir yaşamı kurmaya kararlı olan HAK-PAR’ın cesur ve kararlı taraftarlarına bu süreçte büyük görevler düşmektedir.
Bu gün her zamandan daha çok birliğe, kenetlenmeye ve dostluğa ihtiyaç var. Çünkü başarının yolu birlikten ve mücadeleden geçer.
Halkımızı özgürlük gibi değerli bir meyveden yoksun bırakma hakkımız yok.
Halkımıza özgür ve demokratik bir yaşam kurmak için daha çok özveriye ihtiyacımız var.
Unutmayalım ki, HAK-PAR Kürt halkının geleceğinin teminatıdır.
|
|
|
|