|
Sorunlarla yüzleşmek ve çözüm geliştirmek
|
2015-10-20 22:51
|
Latif Epözdemir
|
|
Kürdü, Türkü, Lazı , Çerkezi Arabı ile hepimiz bir arada, adı “Türkiye” olan bu ülkede yaşıyoruz. Ne var ki yerleşik algılar bu ülkede Türkün dışında kimseye egemenlik hakkı tanımıyor. Topluma "Türkiye sadece Türklerindir" gibi bir algı ezberletilmiş durumdadır. Oysa ki, Türkiye sadece “Türklerin” değildir. Türkiye Türklerindir algısı inkarcı ve yok sayıcı bir algıdır, bu anlayış “ halklar” a ve “demokratik” liğe dost değildir. Türk olmayanları hiçe sayan bu anlayış halkların dostu değildir.
Türkiye’de yaşayan her kes Türk değildir ve Kürdü ile Türkü ile biz hepimiz kardeş değiliz. Ayrıca “bin yıldır” birlikte yaşıyor olsak da,990 yıldır Kürtler ret, inkar ve asimile edilmiştir. Türk kimliği ” makbul” kabul edilmişken Kürtler “tehdit algısı” olarak görülmüştür.
Hepimizin ait olduğu bir toplumsal ve ulusal kimliğimiz var. Hepimiz bir ulusal-etnik geçmişe sahibiz. Kimimiz asimile olmuş olsa da, kendini “Türk” ad etse de Kürtler hala ulusal varlıklarını korumakta ve ulus olmaktan kaynaklanan haklarında ısrar etmekteler.
Hepimiz din kardeşi değiliz. Aramızda farklı din ve inançlardan kesimler de var. Ama herkesin nüfus cüzdanında “Türk” , “İslam” yazıyor. Bu “Türk” ve “İslam” olmayanlara yapılmış en büyük haksızlıktır. Bu adalet ve eşitlik ilkelerini, evrensel hukuka aykırı bir durumdur.
Lozan"da kendilerine tanınan uluslararası hukukun gözetimindeki haklar çerçevesinde kimi azınlıkların dışında - onlara da aynı tekçi ve Türkçü eğitim -öğretim müfredatı dayatıldığı için örneğin ruhban okulları ve kimi okullar gönülsüzlük anlamında ana dil dersi vermemektedirler- Türkiye"de 30 dan fazla azınlık, ulus, kültür ve etnik kesim var. Türklerin dışında kimin ana dilde eğitim hakkı var. ?Ana dilde eğitim hakkının tanınmaması bir hak gaspıdır ve kültürel soykırıma, ulusal yok olmaya yol açar. Çünkü bir halkın eğitim dili ana dili değilse o dilin yaşaması mümkün değildir. Bir halk dilini kaybederse düşüncesini de benliğini de, psikolojik karakterini de kaybeder ve ulus olarak varlığını idame etmesi zorlaşır.
Örneğin Kürt varsa Kürdün dili de vardır. O dili konuşan çocukların o dilden konuşma, okuma, yazma, eğitim ve öğretim alma hakkı da vardır. Bu dilin adı Kürtçedir. Ama Kürt dili resmi dil değil ve eğitim dili değil. Kürt çocuk kendi ana dilinde eğitim-öğretim alamıyorsa bu ona yapılacak en büyük kötülüktür. Çocuk böylece kendi dilini gereksiz, işe yaramaz ve değersiz kabul eder,kendi dilini konuşma gereği duymaz ve dilini unutur, düşüncesi iğdiş olur ve benliğini de yitirir.
Türkçe resmi dilse Kürtçe de olmalıdır. Türk dil kurumu, Türk tarih kurumu vs. başında “Türk” ve “Milli” olan her şeyin muadili olarak diğer halklara ve Kürt ulusuna da aynından sağlanmalıdır.
Yineleyecek olursak, kendi dilinde eğitim alamayan çocuk, kendi benliğine yabancılaşır, başarısız olur, kendi dilini, aidiyetini, ulusal karakter öğelerini gereksiz görür, işe yaramaz görür ve benliğinden uzaklaşarak başka bir kültüre özümlemeye başlar.
Neden Kürt çocukları için ana dilde eğitimin gereğini vurgulamıyor kendine aydın diyen bir dünya insan. ? Sistem izin vermiyor da ondan. Biat ettikleri disiplin tedirgin oluyor da ondan. Aydın olan susar mı bu soykırım karşısında. ?
Ey akademik unvanları metreleri bulan “aydın”lar? Bu sorun “Türban” meselesi ya da yeni yapılan köprüye “Yavuz” adının verilmesi kadar da mı önemli değil sizce. ? Yıllarca bu sorunu tartıştınız, çözümüne yardımcı oldunuz. İyi de oldu. Kuşkusuz bu da bir hak ihlaliydi ve düzeltilmesi gerekiyordu. Turban serbestisini elbette Kürtlerde destekledi ve savundu. Aynı enerji ve direnç Kürt dilinin resmi dil olması için de gösterilmesi gerekmez mi? Şoven duygulara sahip kimilerin dışında her aydın her demokrat bu hak gaspına karşı gelmeli ve çözüm için çaba göstermelidir. Bu asla bölünmeye götürecek bir şey değildir.
Dilin düşüncenin evi olduğu gerçeği tartışmasız bir gerçek. Ana dilde eğitim hakkını savunmak çok mu haksızlık olur Türk halkına. ? Hayır. Tersine müthiş bir zenginlik sağlar. Bu hakkın kullandırılması için, bu hakkı savunmak çok mu zor. ?
Aydın kişi için zor değil ana dilde eğitim hakkını savunmak, tersine zorunluluktur. .
Kıbrıs’ta, Bulgaristan ve Yunanistan’da az sayıda Türk için ana dilde eğitim hakkını savunmak hak da, Türkiye’de 20 milyondan fazla Kürt nüfus için neden kabahat ?
Bu düalist tutum aydın duruş olabilir mi. ? Irak Kürt Federe Devletinde Türkmenlerin ana dilde eğitim hakkı var. Türkiye’de Kürtlerin bu hakkı yok. Biraz vicdan, biraz adalet ve merhamet, kıyas u nefis lazım, biraz empati lazım.
Aynı durum Türkiye’de Türk çocuklarına yapılsa ben şiddetle karşı çıkardım.
Ben Türk aydını olsam Kürtlerin bu gasp edilmiş hakkının iadesi için mücadeleyi görev bilirdim. Razı olmazdım bu haksızlığa.
Türkiye’de kimi kavramların başında ısrarla “milli” kelimesi var. Örnek olarak Milli Eğitim, Milli Emlak, Milli Ahlak,Milli Takım, Milli Spor,Milli içecek vs. Bu tekçi ve total bir anlayıştır. . Bu inkarcı bir mantık içermektedir. Bu mantık ayrılıkçıdır,köleleştiricidir.
Bu mantık Türkiye’de Türk olmayanları, farklı soylardan olanları görmezden gelen ve farklılıkları “tehdit” sayan bir anlayışın yansımasıdır. Milliden kasıt Türklüktür çünkü. Çünkü Türkiye tek bir ulustan oluşmuyor ve “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış bir toplum” da değiliz. Bu resmi ideolojinin bir yalanıdır ve artık bu yalan miyadını doldurmuştur. Çünkü Türk egemen algısı hala “teb’a” ( tabi olma) anlayışını hala sürdürmektedir. Bu kompleksten kurtulmak gerekir.
Yerleşim adları ulusal özüne rucü edilmeli ve tüm kamusal alanlara, belge ve bilgilere esas şekli ile girmeli. Coğrafya Kitaplarında Doğu ve Güneydoğu yerine Kürdistan adı konulmalı, Diyarbakır’a Amed, Tunceli’ye Dersim “Şanlı” Urfa’ya Ruha vs. denmeli ve coğrafya kitaplarına yerleşim birimleri esas adları ile geçmelidir. Trabzon’a, İzmir’e ve diğer tüm yerlere de aynısı yapılmalıdır.
Ben Türk aydını olsam bunun için caba harcardım.
Kürdün nüfus cüzdanına Kürt, Lazınkine Laz, Ermenininkine Ermeni, kısaca herkesi mensup olduğu etnisite ile kayda geçmek doğru olan, hak olandır, olması gerekendir. Müslümanı İslam, Yahudiyi Yahudi, Hırıstıyanı Hırıstıyan yazmak en doğrusudur.
Aydın olmak bu durumdan, bu doğrudan yana olmaktır.
Bunlara benzer onlarca örnek vermek mümkün. Amaç tüm bunları saymak değil kuşkusuz. Amaç bu ve benzer eşitsiz ve adaletsiz durumlar karşısında aydın duruşunu sorgulamak ve tartmaktır. Herkesin kendini gözden geçirmesine katkıda bulunmaktır amaç.
Eşitlik, özgürlük ve adaleti savunmadan ve bunların hayata geçmesi için çaba göstermeden aydın olunur mu. ? Şimdi kendini aydın sayan her kes elini vicdanına koyup kıyas yapmalı. Ben aydın mıyım diye kendini sorgulamalıdır.
Eşitlik nedir diye soranlara cevabımdır. Örneğin Türkün neyi varsa Kürdün de aynısından olmalıdır. Cumhuriyetten bu güne Türk’e tanınmış tüm hak ve ayrıcalıkların istisnasız hepsi diğer halklara da tanınması durumunda ancak toplumsal eşitlik gerçekleşebilir. Dahası, her etnik kesimin hak ve özgürlükleri anayasal güvence altına alınmalıdır. Hak ve ayrıcalıkların anayasadaki dağılımı da eşitlik ilkelerine dayanmalıdır. Eğer Türkler kamusal alanda ırksal çağrışım yapan “Türk” ve “MİLLİ” sözcüklerinden feragat ederlerse Kürtlerde bu taleplerini yeniden gözden geçirir. Amaç eşitlikse bu da bir ara çözüm olabilir.
Aydın olmak tüm bunlara evet demektir bana göre. Yanılıyor muyum acaba. ? Yoksa cahil miyim, ya da Kürt milliyetçisi,Irkçı mı, bölücü mü yoksa. ?
Ne yazık ki bazı kişiler bakımından yerleşik algılar, olguların canına okumuş.
Bu nedenle Türkiye’de aydın duruş sefalet içine çekilmiş durumdadır. .
Tüm bu anlatılanlar bir anda mı olur. ? Elbette ki hayır. Kürt halkı bu değişimi isterse gerçekleşmesi gerekir. Ben irademi Kürt halkının iradesinin yerine ikame edemem. Bu saydıklarım benim işaret etmekle yükümlü olduğum olumsuz olgular.
Tüm bunların gerçekleşmesi ve hayata geçirilmesi için de, Türkiyenin idari ve siyasi bakımdan yeniden yapılanmasını gerektirir. Çünkü tüm bu olumsuzlukların yegane nedeni “Üniter” tekçi ve Türkçü yapılanmadır. Bu yapı üzerinde inşa edilen devlet artık toplumsal gereksinmelere çağdaş bir karşılık sunmaktan uzaktır. Anayasalar ve yasalar uluslar arası normlara ve çağdaş uygarlık düzeyine uygun hale gelmelidir. Sorunların kaynağına inmeden çözümlerini bulmak ve sorunları çözmek olanaklı değildir.
Dünyanın yarısına yakın çok kültürlü ülkeleri bu sorunlardan kurtulmak için, “Birleşik Krallık” “ Birleşik devletler” “Federatif Cumhuriyet” “Federasyon” gibi yönetim tarzlarına yönelmiş ve halen de sorunsuz olarak bu yapılanmalar devam etmektedir. ABD ( Amerika Birleşik Devletleri) Rusya Federasyonu, İsviçre Kantonları, İspanya,Biritanya Birleşik Krallığı,Birleşik Arap Emirlikleri, Federal Almanya,İtalya , İspanya ve daha bir çok ülkede idari sosyal ve siyasal yapılanma,ülkedeki mevcut olgulara yanıt verecek tarzda yapılanmıştır. Bu çok uluslu coğrafyalarda etnik çatışma,boğazlaşma ve kapışma da yaşanmıyor. Dıştan bakıldığında tek ama iç işleyişte herkes özerktir.
Federal Cumhuriyet modelini aydınlar, siyasetçiler ve bilim kurumları tartışmaya açmalı ve yaşadığımız coğrafyaya uygun bir biçimini yaratmalıdırlar. Doğru olan budur ve bu siyasetin en önemli sorunudur. Siyaset kurumu, bunu demokratik zeminde çözmelidir. Çünkü siyasetin görevi ve amacı var olan sorunlara çözüm bulmak, halkın yaşam kalitesini ve mutluluğunu arttırmaktır.
Sorunların etrafında dönerek, onları teğet geçerek bir yare varılamaz. Ülke sorunlarının kökenine inmeden, bu sorunlara çözüm bulunamaz. Çözüm yönünde adımlar geliştirmek elbette ki cesaret ister, kararlılık, niyet ve istekli olmayı gerektirir.
Ve cesaret bütün silahlardan üstündür.
*Hak ve Özgürlükler Partisi / HAKPAR Genel Başkan Yardımcısı
|
|
|
|