|
Kudüs, Kerkük, Filistin ve Kürdistan
|
2017-12-10 01:39
|
Latif Epözdemir
|
|
Kudüs kenti, bugünkü İsrail ve Filistin ’in ortasında yer almaktadır. Kudüs, Arapça El Kuds, İbranice Yeruşalayim (Jarusalem) olarak adlandırılmaktadır. Kudüs kenti, dünyanın en eski kentlerinden biridir. Bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan kent, ”multi-kültürel” bir yapıya sahiptir. Kudüs kentinde , semavi dinlerin simgesi sayılan bir çok eseri barındırmaktadır. Eski Kent, dört mahalleden oluşuyordu. Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ve Ermeni mahalleleri olarak sıralanıyor.
Kudüs kenti, Yahudiler, Ermeniler ve Hırıstiyanların yanı sıra, Müslümanlar bakımından da önemli bir kent olarak algılanmaktadır. Kent, tarihsel bir öneme sahip bir kenttir. Müslümanlar içinde manevi değeri olan Mescidül Aksa Kudüstedir. Ancak Kudüs, sadece İslam izlerini taşımıyor.
Hz. Muhammed zamanındaki var olan mescitler arasında, Mekke"ye en uzak yerde bulunduğu için, Mekke kentine en uzak Mescit olduğu için bu mescite “Mescidül Aksa” denilmektedir. . Kimi tarihçi ve İslam yazarları buraya “Beyt-ül Makdis ya da “Beyt-ül Mukaddes”de demektedirler. Bu ibadethane, islamiyetten önce, Hz. Davud döneminde yaptırılmıştır. Kenti her fetheden kesim bu tapınağı kendi dinsel değerleri ile bezemiştir. Mescidül Aksa’yı, haçlılar döneminde Hırıstiyanlar kiliseye, Seleheddin zamanında Müslümanlar ise camiye çevirmişlerdir.
“İbrani olarak bilinen Yahudilerin dayandığı boyun, Hz. İbrahime uzandığı bilinen bir gerçektir. “Beni İbrahimler” yani “İbrahim oğulları” diye bilinen İsrailin , sanıldığının tersine eski bir kavim oldukları ve bir coğrafyaya sahip oldukları tartışılmaz bir gerçektir. Ancak bu coğrafyanın Arap coğrafyası ile ortak olduğu, Yahudilerin ve Müslümanların bu coğrafyada komşu oldukları da başka bir gerçektir. Bazı kişilerinin savunduğunun tersine o bölgede İsraile ait bir coğrafya vardır. Esasen Filistin toprağının önemli bir kısmını işgal altında tutan (Golan tepeleri vs. ) Suriye ve Lübnandır.
Haçlılar 1099 yılında Kudüs kentini işgal etti. Kürt olduğu kendi itiraflarından da anlaşıldığı gibi ( ölmeden önce kendi eli ile yazdığı mektupta Kürt olduğunu kabul etmektedir. Mektup İskenderiye kütüphanesinde saklanmaktadır. ) Seleheddin bu kenti 1187 yılında haçlı egemenliğinden çıkardı. Yerleşik Yahıdiler, o zaman kenttin bir İslam komutanı tarafından ele geçirilmesi nedeni ile Kudüsü terk etmeye başladılar. Seleheddin, bu Yahudileri geri çağırarak onlara güvence verdi. Kudüsün onların da kenti olduğunu kabul etti.
20 Temmuz 1980 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine, üye ülkelerin tümü oy birliği ile ( 14) Kudüs"ü İsrail"in başkenti olarak tanıdı. BM’nin beş daimi ülkesinden biri olan ABD bu kararın hayata geçirilmesi konusunda bu güne dek gevşek davrandı. Geçtiğimiz günlerde ABD başkanı Kudüsün BM’ ce “başkent” kabul edilmiş olması hesabı ile büyükelçilik binalarını bu kente taşınması talimatı verdi. ABD Başkanı Trump"ın, bu talimatının haklı gerekçeleri var. Lakin İsrail Meclisi, İsrail Yüksek Mahkemesi, Cumhurbaşkanı ve Başbakanlık resmi konutu da zaten öteden beri Kudüs’tedir.
Arap ve Türk İslamı başta olmak üzere etnik İslam, Trump’ın açıklamasının ardından fırtınalar koparmaktadır. Bu güne dek Kudüsün BM tarafından başkent olarak kabul edilmesine sessiz kalmış olan sözüm ona İslam ülkeleri şimdilerde Kudüsü gerekçe göstererek sokaklara sürüklenmektedirler. Esasen kaygı uyandıran davranış budur. Çünkü bu davranış dünyada olası bir “Hıristiyan/Yahudi-Müslüman” çatışmasını körükleyebilir.
İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanı, Türkiye Cumhurbaşkanı Receb Tayib Erdoğan Kudüs’e ilişkin olarak verdiği demeçte şöyle demektedir. ” Bölgemizle birlikte tüm dünyada vicdanın, adaletin, karşılıklı saygının tesisinin ve sürdürülebilmesinin mihenk taşı, Kudüs"e sahip çıkabilmektir. Tarihte Kudüs"ün özel dini yapısına ve bundan kaynaklanan mahremiyetine saygı duyulmadığında ne kadar acılar çekildiğinin pek çok örneği vardır. ""
Türk parlamentosunun “Türkçü” mutabık partileri olan AKP, CHP VE MHP ise Kudüse ilişkin olarak” ortak bir basın açıklaması yaptılar. Açıklama şöyledir. :“Ortadoğu’da bir dizi istikrarsızlık yaşanacaktır. İsrail ve Filistin arasında adil, kalıcı, dengeli, tarihi ve manevi haklara riayet eden bir barış gerçekleşmeden insanlığın huzur ve selamete ulaşmasının mümkün olmayacağı unutulmamalıdır. Bu kabul edilemez gelişmeler karşısında, Türkiye Cumhuriyeti"ni oluşturan 80 milyonun her bir ferdinin, BM kararları hilafına Kudüs’ün tarihi statüsünü değiştirme yönündeki maceracı girişimleri kesin ve tartışmasız bir şekilde reddetme iradesini TBMM olarak dünya kamuoyuna ifade ve ilan ederiz. ”
Şimdi burada düşünmek lazım. Saddam Hüseyn, 1989 yılında Halepçede kimyasal silahlar kullanarak 5000 insan öldürdü. ”Enfal”esnasında Güney Kürtistan"da 182 bin kişi öldürüldü. Bunlardan 8 bin kişi Barzani ailesine mensuptu ve Basra"da diri dir çöl kumlarına gömüldüler. Vesayet altındaki BMM ve etnik İslam tek kelime ile sesini çıkarmadı. Bu olayı kınayan tek ülke İsrail oldu.
Keza, Ekim 2017"de Kerkük Irak devleti tarafından işgal edildi. Bu kent de en az Kudüs kadar kadim bir Kürt kentidir ve üstelik Müslüman topluluk en çok nüfusa sahiptir. Bu işgale İslam ülkeleri sessiz kaldı. Kurdistanı kuşatan “İslam” ülkeleri mutabakatla Kürtistanın bağımsızlık referandumuna karşı çıktılar. Yıllarca uğruna can vermeye hazır olduğumuz Filistin"in devlet başkanı” Bir Kürtistan devletinin kurulması, vahim sonuçlar doğurur” diyerek karşı çıktı. Saddam zamanında Filistinli askerler Irak"taki Kürt katliamlarında “gönüllü” olarak yer aldı.
Bilinçli olarak Ortadoğu barışı Filistin sorununa bağlandı. Bizzat Filistinliler, başta Yaser Arafat olmak üzere uluslar arası toplum nezdinde Kürt sorununun üstünü örttü.
Mevlana Halid"in torunları olan ve İslamiyeti etnik temele indirgemeyen Kürtler, etnik İslamcılar tarafından hep “ötekileştirildi”. Çünkü İkinci paylaşım savaşı sonucunda ortaya çıkan kimi “İslam” ülkeleri ( Irak, Lübnan vs. ) Kürtistan"ın paylaşılmasına rıza gösterdiler. Lozan ile birlikte dört parçaya bölünen Kürtistan’ın her bir parçası kendileri de Müslüman olan dört ülkenin egemenliğine girdi. Kürtler tarih boyunca özgürlük için çokça direndi ve en acımasız bir şekilde bastırıldı ama “etnik İslam” Müslüman olduğu halde Kürtlerin acılarına seyirci kaldı.
Filistin devletinin kurulmasını ısrarla savunan 52 İslam ülkesi Kürtistan devletine karşı çıkmaktadır. Uluslararası İslami kuruluşlarının tümü ( İslam Kalkınma bankası, İslam işbirliği konferansı, İslam İşbirliği Teşkilatı) Filistiletinden yana. Kürtistan devletine karşı. Bu örgütler Kudüs için fırtınalar koparırken Kerkük için sessiz kalmaktadır. Neden acaba bu böyle. ? Nedeni açık Kürtleri Müslüman saymak onlara sahip çıkmak bu ülkelerin işine gelmiyor. Çünkü onlar “önce Arap, sonra Müslüman” “önce Türk sonra Müslüman” önce Fars sonra Müslüman” olmayı ilke olarak benimsemişlerdir.
Kürtistan’ı aralarında paylaşmış olan “İslam Ülkeleri”inde, kıyas, merhamet ve adalet duyguları ”ırkçı-şöven” duygulara teslim olmuştur. Kürtler konusunda çifte standard uygulaması onların “etnik” İslam anlayışının bir sonucudur. Manipülasyon ve “etnik İslamcılık” anlayışının orta doğudaki yansımalarının sonucunda Kürtistan halkı kendi kaderini tayin etmekte zorlanmaktadır.
Sonuç olarak Kerkük ve Kürtistan için sessiz kalıp, Kudüs ve Filistin için “İslamiyet” adına çığırtkanlık yapanlar, inandırıcı olmaktan uzaktır. Kürt halkını Kudüs için galeyana getirmek isteyenler samimiyetten uzaktır. Ortadoğunun barışa kavuşmasını savunanların Kürtistan devletine de taraf olması gerekmektedir.
|
|
|
|