|
DEVLETİNİZ YOKSA CAN VE MAL GÜVENLİĞİNİZ TEHLİKEDEDİR
|
2019-11-08 21:29
|
Latif Epözdemir
|
|
Devlet aygıtı vatandaşların can ve malını teminat altına alır,devlet, mal varlıklarının ve servetlerin güvencesi durumundadır. Bu nedenle eğer bir devletiniz yoksa can ve mal varlığınızın hiçbir güvencesi yoktur.
Kürtler bulundukları coğrafyada son yüzyıla girmeden önce, yani eski çağlardan son yüzyıla kadar bir çok devlet kurmuş, son dönemlerde de beylikler ve aşiretler biçiminde kendi can ve mal varlıklarını koruyup geliştirmek için ulusal ve bölgesel düzeyde yönetimler oluşturmaktaydılar. Ancak Kürt ülkesi önce 1689 yılında Kasri Şirin antlaşması ile kuzeyden güneye bölündü. Daha sonraları Skes PİCOT ve Lozan ile birlikte dörde bölündü.
Birinci dünya savaşı sonrasında Afrika ve Asya da elliden fazla yeni ulusal devlet ortaya çıkmasına rağmen uluslar arası Kürt karşıtı dünya düzeni her iki savaş sonrasında da Kürtlerin kendi devletlerini kurmasına olanak vermedi. Kürdistan dört devlet arasında bölüşülerek sömürgeleştirildi.Bu bölüşüm,bir birine sınırı olmayan dört devleti “komşu” haline getirdi.Aslında dört devletin arasında kalan Kürdistan’da Kürtler birbirlerine komşu haline getirilen bir ulus olarak varlıklarını sürdürdüler.
BM örgütü sömürge tanımını sadece “deniz aşırı” ülkeleri kapsayacak şekilde yapınca,uluslar arası bir sömürge olan Kürdistan ülkesi “sömürge” statüsü ve kavramı dışında da kalmış oldu. Bu bağlamda özünde “uluslar arası bir sömürge “ olan Kürdistan ülkesi ve halkına BM herhangi bir “statü” de belirlemedi. Böylece Kürtler ve Kürdistan bu parçalanmış yapısı ile orta doğuda “statüsüz” kalmaya devam etti.
“Eğer bir devletiniz yoksa,servetinizin hiçbir güvencesi yoktur.”(T.Hez.)
Yakın çağlarda Kürtler kendilerine ait olmayan devletlerin egemenliği altında yaşadılar.Kürtlerin son yüzyılda hiç devletleri olmadı. Kürtlerin son yüzyılda iki üç kez devletleşme girişimi oldu ama emperyal ve bölgesel Kürt karşıtı nizam Kürtlere devletleşme olanağı tanımadı. Şex Said hareketi, ihsan Nuri Paşa kıyamı, Mahabat Kürdistan Cumhuriyeti, 1971 otonomi ilanı ve en son Güney Kürdistan referandumu. Aslında bu referandum yüzyıldan fazla bir gecikme ile yapılmıştır. Buna rağmen hala “erken” dir diyen devletler oldu. Kürtlerin bir devlet kurma hakkı en az bir asırdır bilerek geciktirilmektedir.
1.Dünya savaşı ve öncesinde dünya çapında bir Kür karşıtlığı söz konusu iken 2.dünya savaşı ve sonrasında günümüze kadar bir “bölgesel” Kürt karşıtlığı sürmektedir.
Birinci dünya savaşı dünyada önemli İmparatorlukların ve sömürgeci devletlerin toprak ve egemenlik kaybetmesi ile sonuçlandı. Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan ve Alman imparatorluğu sona erdi.Savaştan galip çıkan devletler yenilmiş devletlerin egemenliğindeki devletleri kendilerine bağımlı hale getirdi.Fransa, İtalya ve İngiltere savaşın galipleriydi.Yeni paylaşım sonucunda Fransa’ya Suriye ve Lübnan,İngiltere’ye Irak ve Filistin düştü. Daha da önemlisi, Kürdistan’ı kendi aralarında bölüşmüş olan dört devletin ikisi, Irak ve Suriye devletleri 1920 yılından sonra kuruldu.Keza Türkiye Cumhuriyetinin de –Osmanlıyı saymazsak-kuruluşu bu tarihlerdedir.
Görünen o ki, Almanlar, İngilizler ve Fransızlar Kürdistan’ın parçalanması konusunda tam bir uzlaşma göstererek,Kürdistan’ı kendi aralarında direk olarak bölüştürmekten ziyade kendilerine bağımlı devletler oluşturmak sureti ile endirekt olarak paylaşmışlardır.
Dünyadaki toplam Kürt nüfus 50 milyondan fazla.Bu nüfus var olan ve bağımsız olan, hatta,BM de; AB de ve Ortadoğuda önemli birer aktör sayılan kimi devletler de dahil BM tarafından bağımsız statüleri garanti altına alınmış 52 devlettein toplam nüfusundan daha fazla bir nüfusa denk gelmektedir.
Ne varki Kürtler “anti Kürt” bir kuşatma ve abluka altında, hiçbir statüye sahip olmadan ülkeleri paylaşılmış bir biçimde yaşamaktadırlar. Bu son derece dramatik bir durum.Oysa ki Bugün, 47 üyeli Avrupa Konseyi’nde, 55 üyeli İslam Konferansı’nda, 22 üyeli Arap Birliği’nde, 193 üyeli Birleşmiş Milletler’de, nüfusu 10-15 bin olan, 50 bin olan devletler bile var. Bunlar,BM ve mensup oldukları uluslar arası kurumlarda Kürdlerin geleceğini belirleme konusunda söz ve karar sahibidirler. Ama, 50 milyondan fazla bir nüfusa sahip olan Kürtlerin siyasal bir statüsü bile yok..
Bu son derece vahim bir durumdur. BM örgütü,sanki bu durumu onaylamış,tercih etmiş bir durum sergiliyor.
İki dünya savaşı arasında bağımsız devlet hakkı elde etmiş olan ülke sayısı elliyi geçmektedir. Bu sayının sadece birkaç tanesi “silahlı mücadele” sonucu bağımsız devletlerini oluşturdu. Diğer ülkeler uluslar arası nizam çerçevesinde “barışçıl” yollarla devlet sahibi oldular.
Birinci dünya savaşından bugüne dünyada yüze yakın yeni “devlet” oluştu. Bunlardan Cezayir,Angola,Mozambik, Eritre,ve birkaç Asya ve Afrika sömürgesinin dışında kurulan devletlerin tümü uluslar arası antlaşmalar ve sözleşmeler doğrultusunda barışçıl yollarla oluşturuldu.BM örgütü ise bu yeni devletleri tanıdı ve uluslar arası güvence altına almış oldu.
Son çeyrek yüzyıl içinde dünyada 30’a yakın devlet oluştu. Bu devletler BM tarafından tanındı. Kimileri ayağının tozu ile AB bile üye oldu. Bu yeni devletleri hatırlamakta fayda var.: Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra 15 yeni devlet ortaya çıktı. Bu devletler şunlardır: Estonya,Letonya, Litvanya, Belarus, Moldavya, Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Rusya Federasyonu
Eski Yugoslavya federasyonundan 7 yeni devlet doğdu.. Bu devletler de, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Makedonya, Kosova, Karadağ, ve Sırbistan devletleridir.
Çekoslovakya iki devlet haline geldi; bunlar Slovakya ve Çekya ,yani Çek Cumhuriyetidir.
Bu devletlerin yanı sıra Afrika ve Asyanın çeşitli yerlerinde bir takım yeni devletler de BM’ler topluluğuna dahil olarak yeniden doğdu. Filistin Arap Devleti…Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Cibuti, Eritre, Yeni Kaledonya, Güney Sudan devletleri bunların başında gelmektedir.
Bu süreçlerde oluşan devletlerin kimisinin nüfusu 50 bin kadardı. Hala dünyada nüfusu beş milyondan az bir çok devlet var ve bunların bir kısmı AB üyesi olmakla beraber hatta AB de söz ve karar sahibi durumunda.
Kürtlerin nüfusu 50 milyonu aşkın ve hala bir devletleri yok,devlet bir yana hala bir statüleri yok. Çünkü siyasal statü demek sınır demek. Kürdistan coğrafyasının uluslararası toplum nezdinde kabul görmüş bir sınırı da yok.Örneğin geçmişte Kenya Hindistanın sömürgesiydi ve ama sınırları belliydi. Sınır aynı zamanda statüko anlamına geldiği için sınırları belli olmayan ve güvence altında olmayan Kürdistan’ın statüsü de belli değildir.
Oysa ki, dünyadaki Kürt nüfus bu gün devlet sahibi 52 ulusun toplam nüfusuna eşit. Buna rağmen hala Kürt ülkesi parçalı ve Kürtler bağımsız değiller.
Afrika kıtasında bugünkü sınırlar 1885 yılından sonra çizildi. O yıla kadar kıta işgal altındaydı. Bu tarihte bağıtlanmış olan (1885) Berlin Antlaşması aynı zamanda Afrika kıtasının sınır tanımı ve belirlemesi antlaşmasıdır.
Hatırlanacağı gibi,Birleşmiş Milletler, bir süre önce, önemli bir karar verdi. BM, Filistin için, “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü kakarı verdi. Bu karar yıllardır Türkiyede Filistinle yatıp Filistinle kalkan ama yanı başındaki Kürtlerin “Statükosuz haline” asla ses çıkarmayı düşünmeyen, sağcılar, solcular, liberaller, iş ve sanat çevreleri hatta STK lar ve siyasi partiler hep birlikte tıpkı “milli bir koro” olarak alkışladı, ilgili kişi ve kurumlar bu karardan duydukları memnuniyeti dile getirdiler
Ne garibtir ki Kürtleri sömürgeleştirmiş olan dört devlet, devleti kutsayan bir anlayışa sahiptirler. Onlar için devlet her şeyin üstündedir. Devletin bekası ve bölünmez bütünlüğü en temel “ulusal” meseledir. Ama Kürtler söz konusu olduğunda tümü birden Kürtlerin devletleşmesi önünde ortak barikatlar kurmakta tereddüt etmezler. Kendi aralarındaki çelişkileri bir yana bırakıp tez elden “anti Kürt” bir nizam içinde davranırlar.
Bu devletlerin çoğu despot,anti-demokratik, totaliter ve muhafazakar-sağcı anlayışlarla idare edilmektedir.Çoğu terörden beslenip terör üreterek yaşamını sürdürmektedir.Demokratik ve çağdaş,uygar, hoşgörülü bir yönetime, çoğulcu, çok sesli ve çok uluslu bir yapılanmaya, özgürlük ve bağımsızlığa tahammülleri yoktur.
Bu ülkelerin sol hareketlerinde ise aynı sonuca varan bir anlayış söz konusu. Onlar da “ulus-devlet” miadını doldurmuştur diyerek Kürtlerin devlet arayışına karşı gelmektedirler. Sömürgecilerin vekaletlerini almış olan ve Kürdistan’ı sömürgeleştirmiş olan ülkelerdeki sol anlayışların egemenliğine girmiş olan kimi “Kürt gövdeli” yapıların Kürtlerin devletleşmesine karşı gelmesi ise tam bir akıl tutulması ve kendi halklarına yaptıkları en büyük kötülüktür.Bu anlayışlar “devleti” çağdışı bir örgüt olarak lanse ederken bölgesel devletleri koruma ve kollama konusunda ise hiçbir çabadan geri kalmamaktadırlar.Bunlar hizmet ettikleri devletşerin “bekaa”sını korumak için vekalet savaşları bile yapmaktadırlar.
Görülüyor ki ne bölgesel-totaliter ve muhafazakar anti Kürt devletler ve nede bu devletlerdeki çoğunluk sol anlayışlar Kürtlerin devlet kurma hakkına saygıları yok ve bu hakkın tecelli etmemesi için farklı yollardan geliyor olsalar bile vardıkları tek ortak nokta Kürtlerin devlet kurmasına karşı olmaktır.
Bilindiği gibi Kürt nüfusunun büyük çoğunluğu Müslümandır. Kürtler İslam dinine büyük katkılar sunmuş bir milletir. Selehaddinê Eyubi, Bediuzzeman Saidê Kurdi,Mevlana Halid ve bunlar gibi onlarca din uleması İslam dinine büyük katkılar sağladılar.Mevcut tarikatların çoğu Kürt ulemalar tarafından kuruldu. En yaygın tarikat olan Nakşibendi tarikatını Kürtler kurdu.Bu tarikata mensup bir çok ulema Kürt kökenlidir.Kısacası Bu bölgede İslama en büyük katkıyı sunan, İslam’ı koruyup kollayan, geliştirip yaygınlaştıran, İslamiyet söz konusu olunca kendi etnik ve ulusal farklılıklarını bir yana bırakan Kürtler olmasına karşın; Kürtlerin İslam dünyasında yalnız yaınız bırakılmış olması manidar değilmidir..?
Dünyada 52 Müslüman ülke var, 250 milyondan fazla Müslüman var.HALEPÇE katliamında siyanür gazı ile beş bin Müslüman Kürt katledildi.Dünyada bir tek Yahudi- İsrail devleti bu olaya tepki göstererek kınadı.52 Müslüman devletin hiç biri, büyük emperyal devletlerin hiç biri, “özgürlükçü” Avrupa devletlerinin hiç biri bu insanlık dramı karşısında Faşist Saddam rejimine karşı bir yaptırımda bulunmadı. Daha önemlisi bu zehirli gazları Irak Baas rejimi Rusya ve Almanya gibi ülkelerden temin ederek Kürtleri katletti. Belgelerle ispatlandı ki, 1971 jenosidinde Rusya, Enfalde zamanında ise Almanya; Irak Baas rejimine Kimyasal gaz ve silah sattı.
Dünya Kürt soykırımları konusunda sessiz kalmayı yeğledi.Çünkü Emperyal devletlerin Kürt karşıtı nizam içindeki devletlerle ciddi bölgesel çıkarları ve bağlaşıkları vardı.Kürtler emperyal emellere kurban edildi.52 Müslüman devletin 17 tanesi Araptı ve bu on yedi Arap devletinin büyük çoğunluğu yüz yıl öncesinde yoktu.Onlar Emperyal güçler tarafından oluşturulmuş devletlerdi.Birleşik Arap emirlikleri, Irak, Katar, Bahreyn,Lübnan,Kuveyt,gibi bir çok körfez devletleri yakın tarihte oluşturuldu.Emperyal güçler ve bölgesel küresel güçlerin bu devletçiklerle çok sıkı ilişkileri vardı.Bu devletler emperyal güçler bakımından muazzam bir Pazar oluşturmaktaydılar.Bu 17 Arap devleti Müslüman Kürt halkı katledilirken etnik ve milliyetçi sayiklerle davranarak Arap Baas rejimine tepki göstermediler.Tersine çoğu Saddam’a arka çıktı, yardımda bulundu.Üç bin Filistin gerillası Süleymaniyedeki “Emne Sureke” zindanında gönüllü olarak Kürtleri işkence tezgahlarından geçirdi
O dönemlerde; Kürt karşıtı nizamın başını çeken Baasçı-milliyetçi Arap akımını karşıya alamayan Avrupanın “uygar” ve “demokratik” devletleri de Kürtleri emellerine kurban ettiler.
Halepçe’de Kürd soykırımı 16 Mart 1988’de gerçekleşti. O günleri hatırlayalım.Enfal sonucu 16 Mart’ta, Halepçe ve çevresinde 6000’den fazla Kürd bir çırpıda zehirli gazlarla boğuldu. Bu insanlığa karşı işlenmiş suç karşısında , dünyanın hiçbir yerinde bir tepki gelişmedi. Ne Paris’de, ne Londra’da, ne Roma’da, ne Berlin’de, ne Washington’da, ne Moskova’da, hiçbir tepki, protesto olmadı. Çünkü herkes Saddam Hüseyin’i destekliyordu.
“Dünya’da, insanlığa karşı işlenmiş bu büyük suç konusunda, sadece Tel Aviv’de bir gösteri oldu. 17 Mart 1988 de, Yahudiler, Kürdler, Tel Aviv’de, Saddam Hüseyin rejiminin Kürdlere karşı gerçekleştirmiş olduğu bu soykırımı protesto eden, dünyaya duyuran büyük bir gösteri yaptı."(İ.Beşikçi)
“Eğer bir devletin yoksa malının, canının ve servetinin hiçbir güvencesi yok.”
Günümüzde Kürt Karşıtı bölgesel nizamın baş aktörü olan Sömürgeci İran rejimi her gün onlarca Kürt insanı idam ediyor.Ne bölgede ne de dünyada bir tepki yok.BM görmezden geliyor.
Suriye’de Kürt illeri işgal ediliyor, Kürtler yerinden yurdundan ediliyor.Dur diyen yok.Başka ülkelere ait askeri birlikler Suriye toprakları olarak adlandırılan ve ama özünde Kürt coğrafyası olan ama Suriyenin kontrrol dışında kaldığı topraklara aylar süren kara ve hava harekatı düzenliyor,yüzlerce kişi öldürülüyor, yine ses seda yok.
Türkiye’de Kürtler ana dilde eğitimden yoksun,hiçbir kolektif ve ulusal haklarını kullanamıyor.Kimsenin umurunda değil. Kürt dili ve kültürü açık bir “asimilasyon” ve “soykırımla” karşı karşıya. Kimse ilgilenmiyor.
Irak’ta Kürt gümrüklerine el konuldu, ses çıkaran olmadı.Ortadoğu da Kürtlerin can ve mal güvenlikleri tehlike altında. Irak’ta anayasa ihlali var, 140. Madde uygulanmıyor, Kerkük ve Şengal işgal edildi,ses seda yok. “Bağdat’ın Kerkük için A veya B planı aynı şey. Örneğin Bağdat Kerkük’te tapu müdürünü değiştirdi. Tapu belgelerinde oynama en belirgin müdahale şeklidir. Böylelikle Kerkük’te Kürt, Arap ve diğer kesimlerin mal varlığı konusunda sorun çıkartılacak. Kürtlerin sorunlarını şahsi bir konu haline getirerek, mallarına el koymaya çalışıyorlar. Kerkük’ün Kürtlere ait olmadığını söylemek istiyorlar. Tarık Aziz zamanında Mam Celal’e şöyle demişti: Kerkük’te sadece bir hakkınız var; o da içinden geçmektir. Bunun için de ağlayın.”(Rudaw Türkçe/ Azad Cundiyani röportajı 6 kasım 2017)
İran ve Türkiye uçakları canları sıkıldıkça Güney Kürdistanının çeşitli yerlerini bombalarla yerle bir ediyor.Irak devleti başta olmak üzere BM mensubu hiçbir ülkeden ses çıkmıyor.En son İrandan atılan füzelerle Erbil yakınlarında Koysancak’ta bulunan İKDP ve KDP-İ yerleşkelerine isabet etti ve otuza yakın kişi yaşamını yitirdi,100 den fazla yaralı var. Ses yok, seda yok.
Ortadoğu"da devletler arasında bir antlaşma sağlandığı zaman, pazarlık masasında her zaman Kürtler olmuştur. Yapılan tüm anlaşmalar Kürtlerin aleyhine sonuçlanmıştır.Bölgede taraflarca varılan tüm antlaşmalar (Kasri Şirin, S.Picot,Lozan,Cezayir, Cento,Bağdat Paktı, Ankara antlaşması vs.) Kürtlerin aleyhine sonuçlandırılmış, devletler kendi aralarındaki sorunları bir tarafa iterek” Kürt Devleti” tehditi ya da “Bekaa” sorunu nedeni ile her zaman mutabakat sağlayarak Kürt Karşıtı Nizamı korumuş ve güçlendirmişlerdir. Esasen her bir ülke kendi içinde de “Kürtler” söz konusu olunca “milli nutabakat” kurmakta gecikmezler. Bu Milli Mutabakatın bir başka adı “Anti Kürt” birliktir.
İşin özü şu: Kürdistan’ı aralarında paylaşmış olan , bu sayede birbirine komşu durumuna gelen devletlerin hiç birisi mevcut statünün devamı durumunda, Kürtlere zor kullanmadan,onları yönetemez, yasalarına, kurallarına razı edemez.Kürtleri kendilerine biat ettiremez.Söz konusu devletler demokratik yollarla ve demokratik bir duruşla bu statüyü koruyarak Kürtleri yönetemezler. Belki de bu nedenle söz konusu ülkelerde demokratik yaşama geçilemiyor, buralarda demokrasi tüm kural ve kaideleri ile tesis olamıyor.
Yahudi düşünür Teodur Hez:” Eğer bir devletin yoksa, servetinin hiçbir garantisi yok”derken devletin ulusa sunduğu katkı ve güvencelerin önemine dikkat çekiyor.
.
|
|
|
|