|
KÜRDÇENİN RESMİ DİL OLMASI İÇİN SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ ŞART
|
2021-02-26 18:45
|
Latif Epözdemir
|
|
Türkiye dünyada “dilin yasaklı olduğu” çok ender ülkelerin ilk sıralarında bulunuyor. Türkiye’nin bu tutumu Kürdleri “tehdit algısı” olarak görmesinden kaynaklanıyor. Kürd dilinin yasaklanması süreci Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra; kurucu iradenin “Tek” ve Türk” olan bir sistemi, yani Kemalizmi inşa süreci ve ülkenin “Bekaası”nı işaret eden 1924 Anayasasının kabulü ile birlikte başlamıştır.
Türk Siyaset Kurumu “milli şuuru” ve “devlet aklı” ile Kürd dilinde Eğitimi ve Kürd dilinin “Resmi Dil” olması konusunda ciddi bir bariyer oluşturarak, sağı-solu ile “bir milli mutabakat” direnci göstermektedir. Çünkü Kürdçenin resmi dil olması, eğitim dili olması hala meriyette olan” Tevhidi Tedrisat Kanunu”, “Türk Harfleri Kanunu”, “Medrese ve Tekkelerin kapatılması’’ özel kanunlar ile engellenmiş, 1924 yılından bu güne 77 yıldır, tüm TC Anayasalarının ilk üç maddesinde değişmez bir hüküm olarak yer almış hatta “değiştirilme teklifi” ihtimali dahi yasaklanmıştır. Çünkü Kürdçenin eğitim dili olması ve Türkçenin yanı sıra Resmi Dil olarak kabul edilmesi, aynı zamanda mevcut “Tekçi-Türkçü” sistemin dağılarak “çoğulcu” bir yapılanmayı gerektirmektedir. Türk siyaset kurumu “çoğulcu” bir yeniden yapılanmaya rıza göstermemektedir. Hal böyle olunca Kürdlerin “Ana Dilinde Eğitim hakkı” talebi doğal olarak diğer kolektif haklar kümesinden ayrı durmamakta ve hatta dil özgürlüğü için mücadele politik bir mücadele halini almış bulunmaktadır.
Dünyanın birçok yerinde farklı dillerde eğitim talepleri masumane, sivil ve kültürel, insani bazda gelişme gösterirken Türkiye’de durum ne yazık ki, politik mücadele gerektirmektedir. Bu nedenle Kürdlerin bu yöndeki taleplerini isterken zorunlu olarak Kürdlere bir “statü” istemek ve bu “üniter” yapının dağılarak “çoğulcu, çok sesli” bir yapının, yani en azından “özerk” ya da “federatif” bir sistemi savunuyor olmak gerekir. Belki dünyanın kimi ender ülkesinde “üniter” yapı içinde de birden çok dille eğitim yapma ve çok dili “resmi dil” statüsünde görme imkanı vardır. Ancak bunu Türkiye’nin yerleşik resmi algıları ve tekçi zihniyete olan tutku ve bağlılığı ortadan kalkmadan “üniter” yapı korunarak gerçekleştirmek çok zordur, hatta belki de mümkün değildir.
Son zamanlarda Kürdçenin resmi dil olması ve eğitim dili olması konusunda bazı farklı inisiyatifler gelişti. Bunlar “Kürt Dil Platformu”, “ Kürt Dili ve Kültürü Ağı” ile “HEZKURD” adlı platformlar olarak kamuoyuna yansıdı.
“Kürt Dil Platformu”, “ Kürt Dili ve Kültürü Ağı” 22 Şubat’ta Kürdçenin resmi ve eğitim dili olması için imza kampanyasını başlattı. Platformda, Halkların Demokrasi Partisi (HDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP), Kürdistan Demokrat Partisi-Bakur (KDP-B), Kürdistan Demokrat Partisi-Türkiye (KDP-T), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK), İnsan ve Özgürlük Partisi ile Azadî çevresi bulunuyor.
Daha çok siyasi partilerin öncülüğünde ilerleyen “Kürt Dil Platformu” bu nedenle “politik” bir platform görüntüsü vermekle birlikte, bileşenleri arasında bulunan kimi siyasi parti ve kurumların Kürdler için ‘’hiçbir statü” öngörmediği ve “anadilinde eğitimin” hangi koşullarda ve nasıl yapılması gerektiği konusunda tutarlı bir programlarının olmadığı bilinmektedir. Örneğin kampanyaya ilk imzayı atan kişi HDP Genel Başkanı Mithat Sancar olduğu halde HDP’nin “ortak vatan, dil,bayrak vs.” daha da önemlisi “üniter” yapıya bağlı “Türkiyelileşme” sevdasında olduğu, programlarında Kürdlere yönelik hiçbir talebin bulunmamış olmasına rağmen bu kampanyada başı çekmesi manidardır. Daha da önemli olan bu platformdaki farklılıktır. “Statü isteyenler” ve istemeyenler kervan olup yola dizilmişler. Statü isteyenlerin kimileri “bağımsızlıkçı” olduğu halde “Türkiye’yi böldürmemek için kurulduğunu” her seferinde dile getiren HDP ve türevleri ile iş birliği içinde. Demek ki bu işin arka bahçesinde başka bir şey var ve dil gibi “masum” ve “duygusal duyarlılık” gösterilen bir konu başka amaçlar uğruna yurtsever kamuoyuna gerçek amaç gizlenerek servis edilmektedir.
HDP 110 belediye ve 80 parlamenter ile güçlü bir biçimde Kürdlerin desteğini aldığı halde hiçbir zaman Kürdçenin resmi dil olması ve eğitim dili olması konusunda bir girişimde bulunmadı. Bugün hızla güç kaybeden ve gözden çıkarılmış olan; bu nedenle de kapatılma sürecine girmiş olan bu partinin meclise “tüm halkların dilinde eğitim hakkı” önergesi vermesi, ardından da sözde 9 partiyi de arkasına takarak Kürdçe dili için kampanyalara aktif olarak katılmaya bugünlerde karar vermiş olması manidar ve bir o kadar da samimiyetsiz bir girişimdir. Kaldı ki HDP’nin Kürd dili için değil “tüm anadilleri” için verdiği ve “eğitimi” konu edinerek “resmi dil” olmayı talep etmeyen önergesi Meclis’te anında reddedildi. (Red edenlerin bir kısmı HDP’nin bağlaşıklarıdır.) Bu gelişme bile yukarıda yaptığımız tespiti doğrulamaktadır.
Özcesi, buradan bakıldığında “Kürt Dil Platformu” sanıldığı gibi masum bir sivil girişimden ziyade siyasal bir platformdur. Bu platformun bileşenleri olan siyaset kurumları belli ki siyaset üretmek konusunda bir beceri geliştiremedikleri için sivil alanı denetim altına almaya yönelmişlerdir. Bu kesimler sivil ve masum olan bir talebi kendi siyasetlerine nefes aldırma, bu yolla toplumun beğenisini yeniden elde etme ve sivil alanları siyasetlerinin arka bahçesi yapma eğilimindeler. Bu girişim siyaset üretmekten yoksun güçlerin sivil alanı da tüketme girişiminden başka bir şey değildir.
Bu nedenle diyoruz ki, bu “siyasetçilerin öncülük ettiği bu çalışma sorunlu ve tartışmalıdır. Çelişkilerle doludur. Bu Kürd dilinin masumiyeti üzerinden siyaset devşirme girişimidir, kendi siyasetlerine alan açmaktır ve içtenlikten uzaktır. Bu kampanyanın bugün başlatılmış olması da ayrıca anlamlıdır. Bize göre bu kampanya “zevahiri kurtarma” kampanyasıdır. Yurtsever Kürd kamuoyu bu konuda duyarlı olmalıdır.
Bu alandaki bir diğer çalışma gurubu ise HEZKURD. Kendisini sivil bir platform olarak tanımlayan Kürd Dil Hareketi (Komeleya Tevgera Zimanê Kurdî ) HEZKURD, Fevzi Bulgan Koordinatörlüğünde, Azadi çevresinden bir grup yurtsever tarafından kuruldu. Ancak HEZKURD, kuruluş bildirgesinden kısa bir süre sonra, kendi içinde bir ayrışma yaşadı. İstanbul’da, Av. S.Özgen öncülüğünde “Kürt Dil Hareketi Derneği” (Komeleya Tevgera Zimanê Kurdî) adı ile bir dernek kuruldu. Şimdiye dek her iki kesim de aynı adı ve amblemi kullanıyor ancak farklı yerlerde farklı etkinlikler yapıyor. Aralarındaki bu sorun henüz çözülmüş değil. Örneğin “Tevgera Zimanê Kurdi” inisiyatifi adı ile imza kampanyası,10 Ekim 2020’de başlattı. Ayrıca HEZKURD inisiyatifi UNESCO’ya konu ile ilgili bir mektup da göndermiş bulunuyor. Komela adlı HESZKURD ise daha çok toplantılar ve alan çalışmaları ile göze çarpıyor.
Bu konuda uzman görüşleri değerlidir. Prof. Aziz Yağan’ın bu konudaki görüşlerini de değerli buluyor ve şu görüşlerine katılıyoruz: ‘’Siyasisi partilerin, sivil girişimlerin taleplerini desteklemesi ve etrafına tavsiye etmesi başkadır, siyasi partilerin merkezde yer alması başkadır. Siyasal zihni, siyasal refleksi, siyasal beklentisi olanlar sivil çalışmalar yapamaz. Anadili sivil bir alandır. Siyasal bir platform yerine sivil bir dernek ya da vakıf, kampanyayı başlatabilir ve bu siyasi partiler destek verebilirdi ya da HEZKURD’un başlattığı ve sürdürdüğü kampanyaya katılabilir ya da destek verebilirlerdi. Elbette böyle olması onların kararıdır…”
Elbette ki biz HAK-PAR olarak Kürd dilinin eğitim dili olması, Türk dilinin yanı sıra resmi dil olması konusunu programımızın önemli bir amacı halinde deklere etmişiz ve bu konudaki anlayışımız da devam etmektedir. Bunu yaparken de Kürdlere federal bir statü talebini ileri sürmüşüz. HAK-PAR dil konusundaki sivil girişimlere öncülük yapmayı veya bu eğilimde olan siyasetçilerle aynı yerde olmayı uygun görmez. Ancak biz parti olarak sivil inisiyatifleri destekleriz. Örneğin HEZKURD inisiyatiflerini önemsiyor ve destekliyoruz. Parti olarak sivil inisiyatiflere destek vermeye hazırız ancak onları yönetmeyi, kontrol etmeyi doğru bulmuyoruz. HAK-PAR, kapsayıcı ve evrensel değerler taşıyan sivil alanın, toplumun tüm kesimlerini güvenle bir araya getirmesini, farklı kesimlerin hak arayışlarına toplumun odaklanmasını sağlayacak olan bu çalışmaları desteklemenin daha doğru olduğuna inanıyoruz. Biz sivil toplum kuruluşlarımızın ve sivil bireylerimizin bu alandaki çalışmalarını takdirle karşılıyoruz. Onların amaç ve hedefleri olanaklı kılan her türlü girişimlerini destekliyoruz.
Son olarak belirtmek isterim ki bu yazı aynı zamanda Kürt Dil Platformu sözcüsü Sayın Şerefxan Ciziri’ye de bir cevap niteliğindedir. Sayın Ciziri’ye sözümüz şudur: HAK-PAR’ın neden sizin inisiyatifinizde olmadığının açık nedenleri yukarıda sayılmıştır. Başkaca da size vereceğimiz bir yanıt yoktur. Size başarılar dileriz, kampanyanızın parçası olmayı doğru görmüyoruz ama engel de olmuyoruz.
Latif Epözdemir HAK-PAR Genel Başkanı
|
|
|
|