2024-11-22
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Latif Epözdemir
 
DEVLET KÜRDLERİN CAN VE MAL GÜVENLİĞİNİ KORUMAK ZORUNDADIR
2021-08-01 17:35
Latif Epözdemir


Konya Meram’da on gün içinde, Kürdlere karşı iki ırkçı saldırı düzenlendi. İlkinde aynı aileden bir ölü iki yaralı vardı. İkincisinde ise bir aile tümden katledildi, ardından yok edilen ailenin yaşadığı ev de ateşe verildi.

Bu canavarca bir his ile işlenmiş bir katliamdır.

Konya Meram’daki bu düşmanca saldırıların ikisi de organize saldırılardır. Bu saldırıları “aileler arası husumet" olarak yorumlamak ırkçı-faşist güçleri cesaretlendirmektedir.

Kuşkusuz ki, eğer ortada bir “husumet” varsa o da Türk ırkçılarının Kürdlere karşı sürdürdüğü etnik husumetten başkaca da bir şey değildir.

Konya’daki son olayda katil ve katillerin hiçbirisi de söz edilen önceki “husumete” bağlı olarak “mağdur” ya da “şüpheli” sıfatı taşıyan değil tam tersine önceki olaylarla alakası olmayan bir canavardır. Şimdi savcılık hangi gerekçe ile bu olay için “ırkçı ve fanatik bir olay değil” diyebiliyor. Yetkili makamların beyanatları açıkça bu olayın mahiyetini manipüle etmek anlamına gelmektedir.

Keza Türk siyaset kurumu koro halinde “bu olayı etnik bir çatışmaya yöneltmeye yönelik tahrikler”den söz ediyor.

Bu olayın oluş biçimi bile başlı başına bir tahriktir ve Türk etnik kimliği adına Kürdleri hedef almıştır.

Bir olayın tanısını doğru koymazsanız çözümünü ve tedavisini de doğru yapamazsınız. Böyle bir tanımlama yaparak “aba altından sopa” gösteren Türk siyasetinin kendisi bu anti-Kürd katillere cesaret servis etmektedir.

Konya Meram"daki ilk organize olayda yaklaşık elli kişi birlikte ve planlayarak saldırıya geçmişti. İlk etapta otuz beş kişi gözaltına alındı, şimdi bu olaya ilişkin bir kişi tutuklandı. İkinci olayda yedi kişi öldürüldü, ama on kişi gözaltında. Üstelikte eşkali tespit edilen katil daha önceki anlaşmazlıklardaki karşı aileye mensup bir kişi de değil. Bu nedenle bu “aileler arası husumet” asla değildir.

Konya Meram"daki yargılamalar Kürdlere karşı sürdürülen hukuksuzluğun ve adaletsizliğin vardığı boyutu göstermektedir. Adeta iktidarın emir eri olarak görev yapan savcıların, kolluk kuvvetlerinin ve idari amirlerin hükümete hoş görünmek için hukuk ve adaleti nasıl ayaklar altına aldıklarının açık bir örneğidir.

Türk hukuku ve adaleti Konya Meram’da katledilen Kürd aile ile birlikte mezara gömülmüştür.

Türk siyaset kurumu yarattığı anti Kürd politikaların vardığı boyut karşısında hala gerçekleri savsaklamakla meşguldür.

Yüz yıldır Türkiye’de İktidarı-muhalefeti; sağcısı solcusu ile hangi siyasal organizasyonun üzerindeki tozu kaldırırsanız altından Türk ırkçılığı çıkmaktadır.

Bu gidişata dur denilmezse ülke etnik bir çatışmaya sürüklenecektir. Bu durumun sorumlusu da Kürdler değil, ama Kürdlere karşı sürdürülen düşmanca politikalara göz yuman, destekleyen ve cesaretlendiren siyaset kurumu olacaktır.

Açıktır ki, bu ırkçı-faşist saldırıların nedeni, Kürd düşmanlığından beslenen Türk ırkçılığıdır. Türk siyasetinin yıllardır yürüttüğü ötekileştirme ve anti Kürd politikalardır.

Bu nedenle diyoruz ki: “Bu katiller kimden cesaret alıyorsa, katliamın sorumlusu da onlardır.”

Konya Meram’da bir katliam yapıldı. Fail belli. Hedef belli. Öldürülenler Kürd olarak hayata geldikleri için ırkçılar tarafından öldürüldüler.

Ne yazık ki, etnik Türk İslamcılığı bu ırkçılık karşısında da sesiz kaldı. Türk siyaset kurumu yine “milli mutabakat” ruhu ile olayı saptırmaya devam ediyor. Türk solcular da hala “halkların kardeşliği” teranesini sürdürüyor. Bu “kardeşlik” de bir türlü oluşamıyor. Oluşamaz da. Çünkü mevcut tekçi Türkçü sistem buna cevaz vermiyor. Kimse de bu sisteme toz kondurmuyor. Bu tekçi sistem içinde “demokrasi” mücadelesi verdiklerini sananlar ise bulanık suda balık avlamaya devam ediyorlar.

Gelinen noktada Türkiye"de ırkçı saldırıların katliam boyutuna sıçramasının en önemli nedenlerinden biri de kuşkusuz ki son otuz yılda sözde “Kürd Özgürlük” hareketi olarak ortaya çıkıp başta Kürdistan olmak üzere ülkeyi savaş ve yangın yerine çeviren silahlı mücadeleyi temel amaç edinmiş olan güçlerdir. Bu güçler başlangıçta “Kürdleri Özgürleştirmek için” yola çıktıklarını söylemiş olsalar bile, bugün bu güçlerin esas amacı net olarak ortaya çıkmıştır. Bu şiddet ve terör heveslisi güçler Kürd ulusal hareketini demokratik rayından saptırıp terörize etmek; Kürdistan"da hayatı zindana çevirerek yaşamı çekilmez hale getirip Kürdleri “mülteci” konumuna düşürmek, Kürd miletinin meşru demokratik haklarına kavuşmasını önlemek ve Türk siyaset kurumuna politik malzeme sağlamak, alan açmak, etnik kin ve nefreti pompalamak, Kürd enerjisini heder etmek, Kürd potansiyelini ve mücadele enerjisini yok etmek, Kürd gençlerini sarf malzemesi yapmak, Kürd milletini hedef haline getirmek, Kürd sorununun “terör” sorunu olarak anılmasını sağlamaktan başka bir amacı olmayan şiddet, terör ve savaş politikalarından beslenen zihniyete sahip güçlerdir.

Türk solcuların kutsayarak lanse ettiği bu ”Kürt Özgürlük Hareketi” ne yazık ki Kürdlere özgürlük getirmek için kurgulanmış bir hareket değildir. Bu hareket “derin” odalarda kurgulanmıştır. Onların sürdürdüğü politika sonucu Kürdler yaşadıkları kentleri terk ederek batı illerine göç etmek zorunda kaldı. Bu durum Türk ırkçılar için de iyi bir fırsat oldu.

Kürd katilleri onlara sığınan Kürdlere “sizi burada istemiyoruz” diye bağırıp duruyorlar. Bu nedenledir ki Kürd aileler boş hayaller peşinde koşmaktan vazgeçip bir an önce kendi kentlerine geri dönmelidir. Çünkü batı illerinde Kürdlerin yaşam güvencesi bulunmamaktadır. Türk devleti “vatandaşım” “Kürt kardeşlerimiz” dediği Kürdlerin can ve mal güvenliğini korumamakta / koruyamamaktadır.

Türkiye’de Kürdlere karşı yürütülen ayırımcı zihniyetlerin, hukuksuzluğun ve düşmanlaştırıcı politikaların karşısında olmayan, Kürd halkının haklı özgürlük davasının yanında yer almayana demokrat denmez, denmemelidir.

Kürdlerin temel hak ve özgürlüklerini içermeyen hiçbir mücadele demokrasi mücadelesi sayılmaz, sayılmamalıdır. Yani sayın Sancar tekraren söyleyelim: Ne İzmir"deki katliam girişimi ne de Konya katliamı “Karanlık güçler Türkiye"deki demokrasiyi yok etmek için gerçekleştirmiştir” belirlemeniz doğru değildir. Bu katliamlar Kürdleri ve onların ulusal varlığını hedef almaktadır.

Keza HÜDA-PAR yayın organı olarak bilinen “Doğru Haber” ajansının yaptığı haberde ”Konya Meram da bir evde Kürt asılı bir aileye ait yedi kişinin cansız beden bulundu” haberi bu canileri saklamaya yöneliktir. O cansız bedenleri bir katil öldürdü ve hepsini “ibret” olsun diye bir araya topladı. Yani sizin “Doğru Haber”iniz de yalan haber oldu.

Daha da önemlisi Konya İl Emniyet Müdürü olan Engin Dinç, Hrant Dink öldürüldüğünde Trabzon İstihbarat Şube Müdürü"ydü. Dink davasında "ihmali davranışla öldürme" suçundan beraat, "kamu görevini ihmal" suçundan hakkındaki dava dosyasının zaman aşımı nedeniyle düşürülmesi kararı verilmişti. Şimdi böyle sabıkalı bir kişiden nasıl tarafsızlık bekleyebilirsiniz. Bu ve bunun gibi ırkçı-buduncu kişilerle nasıl adalet sağlanabilir.?

Kısacası bu saldırıları “ırkçı” saldırılar olarak görmemek, ırkçılara cesaret vermek demektir. Bu da tehlikeli bir geleceğe davetiye çıkarmak anlamına gelir ki bu durumun kimseye bir yararı olmaz. Türk siyaseti vicdan, hukuk, adalet ve merhametten ayrılmamalıdır.

Eğer batı illerine sığınmış Kürdlere yapılan bu ırkçı saldırılar Kürdistan illerinde bulunan Türklere karşı yapılmış olsaydı şimdi iktidar taş üstünde taş bırakmamıştı. Bu çifte hukuk ve adalet anlayışı iflah olmaz bir anlayıştır.

Belirtmek gerekir ki, Kürdler Türklere karşı canavarca hisler beslemiyor, barbarlık ve ırkçılık yapmıyor. Kürdler konukseverlik duygusu ile davranıyor, kimseye haksızlık yapmıyor, kimsenin hukukunu çiğnemiyor. Zaten doğru olan da budur. Kürdler kendilerine zulüm yapanlara karşı bile merhametli davranabiliyor.

Kürdleri “eşkıya, cani, terörist” olarak gösteren zihniyet Türk resmi algısının ürünüdür. Bu nedenle eski tarz Türk siyaseti yerleşik algılarının esaretinden kurtulamadığı sürece ülkede gerçek bir huzur sağlanamaz.

Diğer yandan Kürd demokratik muhalefeti ve Kürd miletinin ulusal demokratik haklarının mücadelesi ekseninde örgütlenmiş olan Kürd yurtsever güçlerine düşen en önemli görev de bu ve buna benzer saldırılar karşısında birlikte tavır koymaktır. Kürd yurtsever güçleri kendi aralarındaki sorunları bir tarafa bırakmalı, yurtsever bir çerçevede Kürdlerin kolektif ve ulusal haklarının korunup geliştirilmesi için birikim ve enerjilerini birleştirmelidir.

Bu katliam sıradan bir olay değildir. Bu katliam infial uyandırmaya son derece uygundur. Her şeye karşın sakin ve metin olunmalı, tahriklere kapılmamalı ama ırkçılığa karşı da sessiz kalınmamalıdır.

Çünkü ırkçılık her şeyden önce bir insanlık suçudur.

Konya katliamını yapanları, onlara arka çıkanları, alkışlayanları, nefretle kınıyorum.

Bu ırkçı barbarlık karşısında sessiz kalanları da, insanlıktan nasibini almamış kabul ediyorum.

Print