|
Silahlar susarsa, sevinçler çoğalır
|
2012-04-26 12:19
|
Latif Epözdemir
|
|
Van depremi ile birlikte önemli bir gerçek de ortaya çıktı. Türkiye değişiyor, Kürtler de değişiyordu. Bu görüldü.
Algıların değiştiği, resmi görüşün gerilediği, ret ve inkarın önemli ölçüde yok olduğu, dostluk ve kardeşliğin önde seyrettiği, barış ve demokrasiye olan güvenin arttığı, önemli bir süreçten geçiyoruz.
Kan ve gözyaşının, şiddet ve savaşın, her şeye karşın, kardeşlik ve dayanışma duygularının önünü kesemediği artık açık-seçik ortada.
Savaş ve şiddette ısrar etmenin ne kadar sonuçsuz kaldığı gerçeğini artık herkes görüyor.
Önemli bir kriter olması bakımından 2011 yılındaki Van depremini anımsayalım: Acılı ve elim bir olayla sınanmış oldu insanların bilinç dünyası. Dört bir yandan yardım ve dayanışma elleri uzadı Van’a. Farklılıklar unutuldu, ayrı görüş ve politik anlayışlar, bir kenara atılarak Türkiye’deki ezici bir nüfus Van’a ulaşmaya, yaraları sarmaya kenetlendi.
Keşke bu kenetlenme hep böyle sürse. Dostluk ve dayanışma hiç eksilmese.
Kuşkusuz gönül ister ki, yalnızca acılarda değil ama tüm yaşam boyunca hep beraber dostluk içinde geçse yaşam. Bu duygusal birlik özgürlük ve demokrasi konusunda da kendini bu biçimde duyurabilse, acılar son bulsa, eşitlik adalet ve demokrasi kucaklasa herkesi.
Algılar değiştikçe, duygular ve düşünceler de değişiyor. Birbirimize, daha bir yakınlaşıyor; dertlerimizi, sorunlarımızı daha net görebiliyoruz.
“Türk olmayanların bu ülkede bir tek hakları vardır: O da köle olmaktır.” Algısı, yerini “ Kürtler vardır ve hakları tanınmalıdır” algısına bırakıyor. Bu önemli bir değişimdir. En azından hoşgörü ve demokrasinin kapısının açıldığının bir işaretidir.
Bu sevindirici bir gelişmedir. Artık Kürtlerin haklı mücadelesi de sadece silahtan ve şiddetten ibaret değil. Keza, bu sorunun savaşla ve askeri yöntemlerle çözülemeyeceği gerçeği toplumun belleğine ve bilincine yerleşiyor.
Bu nedenle diyoruz ki, çözüm uzak değil. Değişimi görmek ve halkı anlamak gerekir.
Halkı halka rağmen kurtarmak hayalini bir kenara bırakmak gerekir.
Kafalardaki saksıları kırma zamanıdır. Sabit ve ezberde kalmış düşünceleri terk etmek gerekir. Kafalardaki karakolları yıkmak gerekir.
Mücadeleyi de, müzakereyi de poligonların dışında, sivil alanlarda ve barışçıl yöntemlerle sürdürmek gerekir.
Bu gün bu olanaklar artık var. Bu nedenle, bu gün ezberlerin bozulma zamanıdır. Anlayış ve hoşgörü zamanıdır. Halklara bu fırsatı vermek gerekir. Kanı su ile paklama zamanıdır. Bu tarihsel olanağı değerlendirmek gerek.
Silahın kibirini bir yana bırakıp barış dilini ortaklaştırma zamanıdır. Silahlar susarsa siyaset konuşabilir, konuşarak, tartışarak sorunların çözümü konusunda adımlar atılabilir.
Silah, siyasetin ve diyaloğun önünü kesiyor.
Türkiye halkları silahlı mücadelede ısrar eden, kandan ve gözyaşından medet uman güçlere seslenerek:” benim için ölme ve öldürme” diyor.
Halklar, silahın onların geleceğini karartmasını istemiyor.
Kürt halkı, kin ve nefretin kabarmasını istemiyor. Düşmanlık olsun istemiyor. Ama silah ve ölüm, kan ve öldürme, nefreti tetikliyor.
Halkın büyük bir bölümü “Gelecek kuşaklara övünülecek bir geçmiş bırakmak için, vaz geçin silahtan, bombalardan ve kurşunlardan.” diyor.
Gelin ellerinizdeki silahları toprağa gömün ve bir daha çıkarmayın o silahları, öldürmeyin hiç kimseyi. Gömün silahları ki o gömülerden barış fışkırsın.
Onurlu ve soylu ortak bir gelecek için, barış, eşitlik ve kardeşlik için gömün silahları, özgür ve demokratik bir toplum için, elveda deyin silahlara. Silahlar susmadan, operasyonlar durmadan, sorunlar özgürce tartışılamaz. Sorunlar tartışılmadan çözümlenemez.
Analar ağlamasın, daha çok “şehitler mezarlığına” dönmesin bu ülkenin acılı toprakları. Güller yeşersin geçmişin karanlığından, bu kadim topraklarda. Gülmeyi unutmuş yüzler sevinçle tanışsın. Tüm metinlerin başlangıç bölümü hoşgörü ve kardeşliği temel alsın. Tek renklilik, tekçilik yerini çok renkliliğe ve çoğulculuğa bıraksın. Tabutlar, ölüm haberleri, ateş düşürmesin hanelere.
Gelin poligonlardan uzak zeminlerde mücadeleyi sürdürelim.
Özgür bir geleceği kurmak eskisi kadar zor değil artık. Özgürce haykırın taleplerinizi. Haklılığınızı haykırın. Duysun sesinizi her kes. Ortak vicdanlara havale edin zulmü ve baskıları. Artık yanmasın anaların yüreği. Ocaklar sönmesin.
Çünkü silahlar, tartışma ve görüşme ortamını ortadan kaldırıyor. Namluların imha edici kurşunları, barışı vuruyor, çocuk ölüleri çıkıyor bombaların enkazının altından ve kimse bu duruma sevinmiyor. Ağlıyor, üzülüyor, nalinleri (ağıtları) çoğaltıyor analar.
Bombalar yaraları kaşıyor, geçmişten beri devleşen kini uykudan uyandırıyor.
Artık “kurtuluş namlunun ucunda” değil. Geçti o dönemler, o heyecan yaratan sloganlar, belgiler, geçmişte kaldı. Halk savaş istemiyor çünkü. Silahların çare olmadığı herkesçe biliniyor.
Çünkü silahlı mücadele kini ve öfkeyi tetikliyor, geçmişteki düşmanlıkları körüklüyor. Çünkü silah yaşama hakkına kast etmenin aracıdır. Çünkü silah şiddetin tırmanmasının bir aracıdır.
Bu gün artık toplum Kürt sorununun çözülmesi için daha çok istekli. Ama silahları bırakmadan, kan ve gözyaşı durmadan müzakere ortamı oluşmaz, kurşunların yağdığı bir ortamda müzakerelerden sonuç alınmaz.
Farklı olanın kendini “ait” his etmesi için şiddete dur demek gerek.
Devlet toplumun kendi tanımlamasına saygılı olmak zorunda. Kuşkusuz bu tutum ancak karşılıklı hoşgörü ile yaşam bulabilir.
Sevinçleri çoğaltmalı, acıları ortaklaştırmalıyız. Başka bir yol yok.
Bombaları çoğaltmazsanız sevinçler çoğalır, daha çok güler çocukların gözleri.
Öldürmek kolay, asıl olan yaşatmaktır. Hiç bir amaç öldürmeyi, silahlı savaş vermeyi gerekli kılmaz. Hiç bir amaca öldürerek varılmaz.
Çare yok öyle ya da böyle, bu ülkede birlikte yaşayacağız. Gelin bu birlikteliği soylu ve onurlu kılmak için şiddetten vaz geçin. Vaz geçin ki, yarın çocuklarınıza anlatabilecek güzel öyküleriniz olsun. Güzel öyküler, içinde kan ve göz yaşı olmayan öyküler. Sevgiye ve dostluğa dair öyküler.
Bu ülke çoktan hak etti güzel günleri. Aydınlık ve mutlu günleri.
latifepozdemir@gmail.com
|
|
|
|