2024-10-10
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Latif Epözdemir
 
Türkiye’de bölünme korkusunun aşılması
2013-03-02 11:27
Latif Epözdemir
Geçmişten bu güne Kürtlerin her türlü insani ve doğal reflekslerini bile “bölücülük ve ayrrılıkçılıkla” aynı görmüş olan Kemalist ideolojinin tutsağı durumundaki Türk bilinci ve Türk algısı uzun bir zaman dilimi içinde olgunlaşarak paradigmalara kavuştu. Bu algıları kısa zamanda değiştirmek, bu nedenle kolay değildir. Bilginin dediği gibi” ön yargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur.” Gerçekten de Türk tarafında Kürtlere karşı muazzam bir önyargı oluştu ve bu ön yargının kırılması zaman ister.

Oysa ki, yalnızca Türkiye’de değil belki de dünyanın her yerindeki toplam Kürt nüfusun ezici çoğunluğu ( % 95’ten fazlası) yaşadıkları halklardan ayrılıp “ayrı” bir devlet kurmak istemediklerini her fırsatta dile getirmektedirler. Dahası birkaç marjinal grup hariç, Kürt özgürlük hareketlerinin hiç birinin ne yakın ne de uzak hedefleri ve programlarında “bağımsız devlet” amacına rastlanmamaktadır.

Ne var ki, Örneğin Türkiye’deki yerleşik algıların düşünce dünyası üzerindeki hakimiyeti sayesinde Kürtlerle uzun yıllardır birlikte yaşayan Türklerin ve diğer devşirme azınlıkların ezici bir çoğunluğu Kürtlerin “bölünmek ve ayrı devlet kurmak” istedikleri kanısındadır. Yani özele indirgeyecek olursak Türkiye’de Kürtler birlikte yaşamaktan yana oldukları halde Türkler tarafından hala bölücü olarak algılanmaktadırlar.

Bölünme korkusu sürdükçe Kürt sorunu doğru anlaşılamaz. Bölünme korkusu Kürt sorununu doğru tanımayı da zorlaştırmaktadır.

Gerçekte Kürtler Türklerden ayrılabilir mi sorusuna yanıt aramak için çok derin araştırmalar yapmaya gerek yok. Çünkü bu iki halk ortak bir yaşam sürmekte dil farkı hariç hayatın her alanında sosyal yaşam bakımından bir farklılık göstermemektedirler. Örneğin, Kürdün çarşaflısı var, Türkün de var, modaya uyan ve uymayan guruplar her iki kesimde de aynı zaman diliminde yaşamakta, zevkler ve tercihler konusunda bir ortaklık mevcut, ( örneğin Fenerbahçelilik konusunda bir etnik bölünmeye rastlanmaz.) gelişen ortak ruh hali ile artık Kürtler ve Türkler ağlama ve gülme konusunda ortaklaşabilmektedirler. Bu ortaklıları daha da çoğaltmak mümkün.

Bir diğer durum da şudur ki Türkiye’de Kürt nüfusun yarısından fazlası artık büyük metropollerde yaşamaktadır. Göç ve entegrasyon politikaları Kemalist görüşün zaferi ile sonuçlanmıştır. Keza az da olsa artık Kürt coğrafyasına da yerleşmiş Türk azınlıklara rastlanmaktadır.

Kürtler ve Türklerin bu iç içe karışmış yaşam tarzı sonucunda karşılıklı kız alıp vermeler gerçekleşmiştir. Bu gün en az üç milyon aile ya Türklere kız vermiş ya da Türklerden kız almış vaziyette hayat sürmektedir. Bu durum karşılıklı olarak bir doğal asimilasyonu da beraberinde getirmiştir. Bu durum bile ayrılma ihtimalini önemli ölçüde azaltmaktadır.

Öte yandan beğenelim ya da beğenmeyelim bu gün artık Kürt coğrafyasındaki toplam nüfusun büyük bir kısmı Türkçe bilmekte ya da anlamaktadır. Dolayısı ile Türkçe artık genel ortak bir dil haline gelmiştir. Bu durum bile “ayrılma” hevesini geriletmektedir.

Kürtlerin ayrı bir devlet kurmaları için bir çok sebebin var olduğu diğer üç parçada bile bir ayrılma talebine rastlanılmamaktadır. Örneğin İranda on beş milyondan fazla Kürt yaşamaktadır bu nüfusun yüzde beşi bile İran metropollerinde değildir. İran rejimi Şii Kürtlerin çoğunluğu ise Sunnidir. Kürtler çok nadir durumlarda Farslara kız verirler. Keza Farslar da Kürtlere kız vermek istemezler. Dahası İran rejimi Kürt coğrafyasının bir bölümüne “ Kurdistan Eyaleti” adını vermiştir. Yani özcesi İran’da bir çok bakımdan Kürtler ve Farslar arasında açık farklılıklar görüldüğü halde, Kürtler federal ve özerk bir yapı mücadelesi vermektedirler. İran’daki en güçlü Kürt örgütü olan İran Kürdistan Demokratik Partisi kurulduğu günden bu yana “İrana demokrasi, Kürdistana Özgürlük” şiarı ile hareket etmektedir.

Bu durum Irak ve Suriye’deki Kürtler bakımından da benzerlik göstermektedir. Iraktaki Kürdistan federe bölgesi defakto bir devlet gibi halkın yaşamını “milli” tandasta şekillendirdiği halde ve pek ala da ayrılmak ve bağımsız bir devlet kurmanın orada maddi ön koşulları var olmasına rağmen güneyli Kürtler federatif yaşamda karar kılmış ve ayrı devlet kurmaya yönelmemiştir.

Durum böyle iken Türklerin “bölünme” korkusu yersiz bir korkudur. Metropollerde yıllardır kendine yeni bir iş ve yeni bir yaşam kurarak bu kentlere entegre olmuş Kürt nüfus kurulacak bağımsız bir Kürdistan devleti bile tümden geri çekemez. Buralarda doğup büyüyen gençler kendilerini Türklerden farklı görmemektedir. Dolayısı ile bilinçlerinde ayrılma fikri asla yoktur.

Ayrı devlet fikri ancak fikir planında kimi “milliyetçi” Kürtlerde hala varlığını koruyor olabilir. Ancak yeni kuşakların bilinci birlikte yaşamak doğrultusunda evrilmektedir. Ayrılma düşüncesi eyleme dönüşüp ete kemiğe bürünmeden de ayrılma olmaz.

Ayrılmayı ancak Türkler isterlerse bölünme gerçekleşebilir.

Ayrı devlet kurmanın en geçerli tetikleyici etmeni ötekileştirmedir, ulusal dıştalamadır. Şayet Türkler Kürtlerin farklı ulus gerçeğini kabul edip buna karşın onlarla ortak bir geleceği asgari demokratik adil ve eşitlikçi bir sistem içinde arzuluyorlarsa Kürtleri daha yakından tanımaları ve anlamaları gerekmektedir.

Bölünme korkusu aşılmadan birlikte yaşama düşü ebedileşemez. Kürtlerin de birlikte eşit bir biçimde bu ülkede yaşa isteğinde olabileceğini kabul etmek gerekmektedir. Kürtlerin de kendi coğrafyalarının yanı sıra Türkiye diye tabir edilen coğrafyanın her santimini ortak vatan olarak gördüğünü akıldan çıkarmamak gerekir.

latifepozdemir@gmail.com
Print