2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Latif Epözdemir
 
KEMALİZMİN TÜRKLÜĞÜ İNŞA UĞRUNA YAPTIĞI İNKAR, TAHRİFAT VE MANİPÜLASYONLAR -2.BÖLÜM
2020-05-30 20:43
Latif Epözdemir
RESMİ GÖRÜŞÜN ”ARABESK” VE KÜRTÇE MÜZİK TEDİRGİNLİĞİ

Osmanlı coğrafyası inanç temelinde şekillenmiş bir toplumdu. Hal böyle olunca müzik de diğer etkinlikler gibi büyük ölçüde halkın dinsel inanç kültüründen etkilendi. Mûsikî eserleri İslam kültürünü zenginleştirmeye ve yaşatmaya yönelik olarak hazırlandı. Örneğin, ayinler, kasideler, mersiyeler ve yakarışlar; hatta mevlit ve ezan dahi müziksel bir anlayışla icra edilmiştir. Saba makamında ezan okunmuştur. Keza aruz ölçüsü ile yazılmış olan tüm şiirlerde ölçü ve kafiye ve aruz kalıplarına harfiyen uyulmuştur. Dinin dili Arapça olduğu için de Arap dil kalıpları edebi ürünlerde de kendini göstermiştir.

Tasavvuf müziği Osmanlının vazgeçemediği hatta çok önem verdiği bir müziktir. Dergahlarda icra edilen bu müzik devlet tarafından beslenerek ciddi şekilde önemsenmiş ve hatta bu müzik eğitimi müfredata alınarak medreselerde öğretimi yapılmıştır. Öyle ki Osmanlı padişahları kendi haremlerinde cariyelerine bile müzik dersleri verdirmişlerdir. Osmanlı sarayında bizzat bu konuda öğretmenlik yapmış bestekarlar arasında önemli simalar da var.

Saray müziğinin en önemli kurucuları ve icracılarının en başında Dede Efendi ve Hacı Arif Bey gelmektedir. İstanbul’da doğup büyüdükleri halde bilinmektedir ki bu ikisi de Kürt’tür. Ancak bu gün hiç bir “ Türk” tarih belgesinde bu iki üstadın Kürt olduğuna dair bir bilgiye rastlanmıyor. Bu iki zatın “Türk Musikisine” katkılarından ve hizmetlerinden söz ediliyor ancak iki bestekar da “ Türk” olarak lanse ediliyor.

Türk sistemi bunu hep yapıyor. Selehedinê Kurdi ;Selahaddin-i Eyubiolarak Mewlana Xalidê Şehrezorî , Halit Bağdadî; Seîdê Kurdî ise Said-i Nursi olarak tarihe kayıt edildi. Yalnız bu kadar da değil bir çok Kürt kimlikli tarihi şahıs hep “Türk” olarak gösterilmiş ve Türklük adına övünç kaynağı olarak ifade edilmişlerdir.

Geçmişte Kürt bilge Ehmedê Xanî için önce Türk denildi, olmadı. Sonra Azeri dediler bu da tutmadı. Ehmedê Xanî her durumda Kürt izlerinden izole edilemediği için bu kez de, yok sayıldı , hiç bir Türk kaynakta sözü bile edilmedi.

Kemalist rejimin tehdit algısı olan Kürtlere ait yaşamsal her şey ret edilmiş, ya da manipülasyona ve asimilasyona uğratılmıştır. .Kürt dili, kültürü ve edebiyatı alanındaki “özünden uzaklaştırma” harekatı aynı kararlılıkla Kürt müziği alanında da kendini göstermiştir.

Rejim Osmanlı saraylarında büyük bir değer görmüş olan saray müziğine “arabesk” diyerek kendi sistemine “laik” görmemiştir.

Araplar ve Farslar Osmanlıdan ayrılıp kendi devletlerini kurdu. Doğal olarak bir üst yapı kurumu olan sanatlarını da asimilasyon ve manipülasyondan kurtarmış oldular. Ancak Kürtler bakımından durum farklıydı. Kürtler ne Osmanlı zamanında ne de cumhuriyet döneminde devlet olma, ya da kendi kaderini özgürce belirleme şansı bulamadılar. Kökü tarihin derinliklerine varan Kürt dili ve kültürü ise, otantik, etnik ve oryantal değerlerine uygun gelişemedi. Zengin bir hazineye sahip olan Kürt müziği ise yağmalandı, tahrif edildi, manipüle edilerek aidiyetinden ve özünden koparıldı. Kuşkusuz tüm bunlar bilinçli olarak yapıldı ve bu uygulama bir planın parçalarıydı.

Kürtçe konuşmaya para cezası verilen bu dönemde yoksul halk kendi şarkısını da söyleyemez oldu. Kemalistler böylece Kürt müzik dağarcığını yok etmeye çalıştılar. Ne var ki tam anlamı ile amacına ulaşamayan rejim bu kez de Kürt Müzik eserlerini yörelerine göre tasnif etmek sureti ile halka arz etti. Muş yöresi, Erzurum yöresi, Bitlis yöresi vb. gibi. Erzurum ve Diyarbakır TRT radyoları bu konuda ciddi dejenerasyonlar yaptılar.

Kürt müziği alanında bu yağma ve talan devam ederken diğer yandan da rejim, Arabeski bir suç, bir kabahat ve kusur gibi gösteriyordu. O var olan müzikten Osmanlı izlerini silmek için çok çaba gösterdi. Müzisyenlerin tasavvuf ve ayin müziklerinden vazgeçmeleri için ciddi çabalar harcadı. Öyle ki neyzenler müzisyen olarak bile görülmediler. Çünkü Ney ayinin ve dinsel müziğin temel enstrümanı olan nefesli bir çalgıdır. Osmanlı döneminde daha çok dergahlarda ve Mevlevihanelerde Ney eşliğinde “ sufi” müziği yapılmaktaydı.

Print