|
Burkay: Doğru partideyiz, doğru yoldayız; Partimize güvenelim, başaracağız |
2014-11-06 20:42 |
|
Burkay: Doğru partideyiz, doğru yoldayız; Partimize güvenelim, başaracağız
Kemal Burkay ile Hak-Par’ın 6. Kongresinden sonra yapılan söyleşi Necla Çamlıbel
Sayın Burkay, 26 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirdiğiniz kongrede neden görev almadınız? Bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Bunun nedenlerini kongre öncesi çeşitli vesilelerle ve son olarak kongrede yaptığım konuşmada dile getirdim. 50 yıldır örgütlü siyasi mücadelenin içindeyim. Bu süre boyunca genellikle yönetici olarak ön planda görevler yaptım. Yöneticilik ise ağır bir iştir, desen demesen kişiyi yorar. Bu nedenle 2003 yılında da, kurucusu olduğum ve 29 yıl boyunca genel sekreterliğini yaptığım Kürdistan Sosyalist Partisi’nde söz konusu görevi bırakmıştım. Yurda döndükten sonra HAK-PAR Genel Başkanlığı görevini, parti tabanının isteği üzerine ve bir dönem için almıştım. O dönem de sona erdi. Ben 77 yaşında bir insanım ve sürekli koşturmayı gerektiren böylesi bir görev benim için ağırdır. Partiye katkıda bulunmak için ille de genel başkan olmam gerekmiyor; bundan böyle de bir üye, aydın ve yazar olarak konuşur ve yazarım. Eğer dediklerimin bir değeri varsa arkadaşlarım da yararlanırlar.
İki yıl süren genel başkanlığınız sürecinde karşılaştınğınız en önemli parti sorunları nelerdi? Bunları çözüme ulaştırabildiniz mi? Sizce bu sorunlar nasıl çözülür?
Partilerin sorunları da ülkelerin sorunları gibi bitmez; çözümleri ise bazen yöneticilerin ustalığına, bazen de koşullara bağlıdır.
HAK-PAR’ın sorunlarından biri mevcut parti örgütünü aktifleştirmek, yönetim ve üyeler planında mobilize etmek, partiye güven kazandırmak ve parti çalışmasını canlandırmaktı. Ülkeye dönüşümle birlikte, yani daha genel başkan olmadan bunun için çalıştım. Partiye üye oldum ve il kongreleri dahil, çeşitli toplantılarda bu konunun üzerinde durdum. Genel Başkan olduktan sonra da buna yönelik çabamı sürdürdüm. Her şey sihirli bir değnekle dokunmuş gibi bir anda değişmese de, bu çabamın örgütsel çalışmanın canlanmasında katkıları olduğunu düşünüyorum.
Partinin sorunlarından biri de kitlelerle bağ kurmak ve örgüt ağını genişletmekti. Bu alanda somut adımlar attık ve iki yıl içinde küçümsenmeyecek bir başarı sağladık. Mardin, Batman, Antep, Adıyaman, Dersim, Manisa ve Malatya il örgütlerini kurduk. Konya il örgütünü yeniledik. Cizre ve Tatvan’da, İstanbul’un, Mardin’in, Elazığ’ın ve Dersim’in bazı ilçelerinde örgütlendik. Parti olarak 55 ilde 2014 Mart yerel seçimlerine katıldık, iyi bir seçim çalışması yaptık. Ben son üç yıl içinde üniversitelerin ve değişik kurumların düzenlediği toplantılarda Kürt sorunu ve çözüm üzerine birçok konferans verdim. Medyayı ve sosyal medyayı mümkün olduğunca iyi biçimde kullandık; böylece partimizin tanınmasında, görüşlerimizin kamuoyuna yansımasında bir hayli mesafe aldık.
Ülkede yürütülen mücadele anlayışıyla yurtdışında yürütülen arasında ne tür farklılıklar ve zorluklar var?
Aslolan elbet yurt içindeki mücadeledir. Ama hem yurt dışında, Avrupa ülkelerinde ve diğerlerinde önemli bir göçmen kitlemiz olduğu, hem de 12 Eylül rejimi kadrolarımızın bir bölümünü göçmen durumuna düşürdüğü için, ister istemez siyasal çalışmalarımızın bir bölümünü yurt dışında sürdürdük. Bu çalışmaların elbet yurt içindeki mücadeleye önemli katkıları oldu.
Yurt içi ve yurt dışı bakımından içinde bulunduğumuz ortamın farklı özellikleri vardır. Örneğin 12 Eylül sonrası, yaklaşık 20 yıl süren ağır baskı döneminde yurt dışında daha özgür koşullarda çalışma olanağı vardı. Öte yandan, içte ve dışta verilen mücadelenin etkisiyle yurt içinde ortam giderek yumuşadı, militarist rejim geriledi, örgütlenme ve özgür tartışma ortamı bakımından elverişli bir ortam oluştu. Legal ve demokratik bir parti olarak HAK-PAR da bu koşullarda ortaya çıktı.
Bundan sonraki yaşamınızı ülkede mi geçireceksiniz, yoksa Avrupa’ya geri dönecek misiniz?
Avrupa’ya 1980 sonrası zorunlu olarak gitmiştim. Yurda dönüş için koşullar elverince ise döndüm. Bundan böyle elbet yurt içinde olacağım. Ama bazı çocuklarım İsveç’te yaşıyor. Onların bazısı İsveç’te büyüdü, bazısı orada doğdu, okudu ve iş sahibi oldular. Hem onları görmek için hem de gerekli olduğu zaman başka nedenlerle, dost ve arkadaşlarımı görmek, bazı toplantılara katılmak için birkaç günlüğüne veya bir süre için yurt dışına çıkabilirim.
Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorunuz. Aktif siyaset yapmayı devam ettirecek misiniz?
“Aktif siyaset” eğer parti yöneticiliği olarak anlaşılıyorsa, hayır, onu bıraktım ve bir daha dönmeyi düşünmüyorum. Ama siyaset yapmak eğer, hiç değilse bir yanıyla, ülke sorunlarına ilişkin görüşlerimi söyleyip yazmaksa bunu bundan böyle de sürdürürüm. Açıktır ki benim gibi ömrü siyasetle yoğrulmuş biri köşesine çekilip salt başka şeylerle oyalanamaz.
Elbet bundan böyle olup biten her olaya, her konuya, ya da bunların birçoğuna laf yetiştirmek zorunda olmam; siyaset kapsamında söyleyip yazdıklarımda daha seçici olabilirim. Yine bundan böyle sevdiğim başka işlere, yakınlarıma, dostlarıma ayıracak daha çok zamanım olur. Örneğin kitaplarımın basımı-dağıtımıyla ilgilenebilirim.
İki yıllık genel başkanlığınız sürecinde, legal alanda Kürt sorununun çözümünü isteyen HAK-PAR ile Kürt sorununun çözümü konusunda öne çıkan diğer parti ve hareketlerle ilişkileriniz hangi temeller üzerine oturttunuz. HAK-PAR dışındaki demokratik kesimlerle nasıl bir diyalog geliştirdiniz ve bu konuda ne tür zorluklar yaşadınız?
Bu örgütlerden etkin ve kitlesel olan, bu nedenle de bazı çevrelerin yanlış bir şekilde, bizi ve başkalarını yok sayarak, biricik “Kürt siyasi hareketi” diye adlandırdıkları BDP-HDP kesimiyle ilişkilerimiz hiç de iyi yürümedi. Bunun sorumlusu ise biz değiliz. Malum, PKK hattını izleyen bu kesim öteden beri diğer devrimci, yurtsever örgütleri yok saymakta, onlarla demokratik ilişkileri reddetmekte, onları kendi içinde eritmeye çalışmaktadır. Bu yüzden kişilikli bir politika güden parti ve liderleri sevmezler. Yurda döndüğümde bana karşı açtıkları kampanyanın nedeni de buydu. Buna rağmen onlara karşı hasımane bir tutum izlemedim. Diyaloga açık olduk.
Kürt siyasetindeki öteki örgüt ve gruplara gelince, onlarla diyaloga da açık olduk. Yerel seçimler sırasında seçimlere giremeyen parti ve gruplara seçim ittifakı önerdik, listelerimizin kendilerine açık olduğunu söyledik; ama onlar buna yanaşmadılar, BDP’nin çevresinde dolaşmayı tercih ettiler.
Sizce, Kürtler arasında bir ulusal birliğin kurulma şansı var mı?
Malum, Kürdistan parçalanmış bir ülke ve her parçanın koşulları farklı. Bu nedenle ulusal güçlerin birliği dendiği zaman, öncelikle her parçanın kendi içinde ulusal güçlerin ortak bir cephede bir araya gelmesi akla gelir. Biz kuzey parçası için yıllar boyu bunun için çalıştık, ne yazık ki bir sonuç alamadık. Bunun bir nedeni PKK’nin, başından beri başka örgütlere karşı hasımane tutumuydu ve yıllar içinde değişmedi. Ama onun ötesinde de, diğer örgütler kendilerine düşeni yapmadılar, ya da yapamadılar. Hem yeterince kitlesel ve istikrarlı değillerdi, hem de yeter sorumluluk göstermediler. Zaten bu örgütlerin çoğu zaman içinde dağıldı, eridi gitti. Anılarımın 2. Cildinde bu konuda bir hayli bilgi var.
Eğer ulusal birlikten dört parçanın yurtsever güçlerinin birliğini kast ediyorsanız, bu da bir ulusal kongre biçiminde olabilir. Kürt partilerinin bir bölümü 1970’lerden bu yana bunun için çaba gösterdiler, ki biz de bunun içinde idik; ama bir ulusal kongrenin toplanması gerçekleşemedi. Kürdistan’ın bölünmüşlüğü ve örgütlerin Kürdistan’ı aralarında bölüşmüş bölge ülkeleriyle var olan ilişkileri, örgütler arasındaki rekabet ne yazık ki bu konuda engelleyici oldu. Anılarımın 2. Cildi’nde bu konuda da bir hayli bilgi verdim. Bundan sonra ne mi olur? Fazla iyimser değilim. Özellikle PKK gibi bir klinik vaka varken Kürt örgütlerinin hem Kuzey parçasında bir cephe kurmaları, hem de Kürdistan’ın dört parçası bakımından ulusal bir kongrede bir araya gelmeleri çok zor.
Son yıllarda birçok yeni Kürt kimlikli partiler kuruldu. Bunların kitleleşme şansları var mı?
Partiler kendilerine ihtiyaç varsa, programları mevcutlardan farklıysa ortaya çıkarlar ve böyle partilerin yaşama ve büyüme şansı olur. Yoksa aynı görüşte, aynı programı paylaşan birden çok partinin yapabileceği fazla şey yoktur; bu kendi kulübesini kurma çabasından öteye gitmez. Yeni kurulan partilerin ne olacağını ise zaman gösterecek.
Bildiğiniz gibi, uzun yıllar genel sekreterliğini yaptığınız PSK, legale çıkma kararı aldı. Bu partinin legal alanda nasıl bir şansı olabilir? Kitleselleşme şansı var mı?
Ben PSK’nin legale çıkmasını daha 20 yıl önce, 1994’te önermiştim. O zaman ülkede legal partiler vardı ve PSK’nin söyleyip yazdıklarını pekâlâ legal olarak yapmakta idiler. Söylediğimiz, yazdığımız her şey, ülkede çıkan Azadi, Deng gibi haftalık gazetelerde, aylık dergilerde kamuoyuna yansıyordu. Öyle olunca gizliliğe artık gerek yoktu.
1990’da Halkın Emek Partisi’nin (HEP), 1993’te Demokrasi Partisi’nin (DEP) kuruluşunda önemli payımız vardı ve yurt içindeki arkadaşlarımız bu örgütlerde çalıştılar. 1994’te ise Demokrasi ve Değişim Partisi’ni (DDP) kurmaya hazırlanıyorduk ve ben arkadaşlarıma artık tarihi misyonunu tamamlamış olan Kürdistan Sosyalist Partisi’ni (PSK) sonlandırıp legal planda DDP içinde çalışmayı önermiştim. 1995 yılında yapılan 4. Kongremizde bu konuyu tartıştık. Ne var ki Kongre’nin çoğunluğu bu öneriyi benimsemedi ve kanımca, zamanı gelmiş adımı atamadı.
Ben 1994’te başında bulunduğum örgüte bu öneriyi yaptığım zaman sosyalizmden vazgeçmiş değildim, bugün de değilim. Yalnızca çalışma tarzımızı değiştirmeyi önermiştim. Ama legal, demokratik bir partide, yalnız sosyalistlerle değil, özgürlük ve demokrasi hedefini paylaşan başka insanlarımızla birlikte çalışmanın mümkün ve daha yararlı olduğunu düşünmüştüm, bugün de öyle düşünüyorum.
Çünkü şu anda ülkemiz, 1970’li yıllardaki beklentilerin aksine, özellikle de 1980’li yılların sonunda sosyalist sistem bir çöküşe uğradıktan sonra, bir sosyalist devrim eşiğinde değil. Böyle bir beklenti yok. Ama ülkenin ve toplumun gerek duyduğu ve günümüz koşullarında gerçekleşme şansı olan bir demokratik devrimdir.
PSK bu adımı, yani legale geçmeyi şimdi, yani 20 yıl sonra atıyor. Çok geç de olsa iyi. Tabi bunu nasıl yapacağı önemli. Önünde iki yol var: Ya PSK’nin adıyla ve programıyla legal bir parti kurmak; ya da legal çalışmayı hazır örgüt HAK-PAR’da sürdürmek. Ben doğru olanın ikincisi olduğu kanısındayım. Zaten yurt içindeki PSK kadrolarının nerdeyse tamamı HAK-PAR’dalar. Yurt dışındakiler de KOMKAR’da çalışmayı sürdürür ve HAK-PAR’la dayanışma içinde olurlar, hatta HAK-PAR’a üye olur, dayanışma dernekleri oluştururlar.
HAK-PAR’ın programı bir demokratik devrim programıdır ve şu anda ülkemizin ve halkımızın acil ihtiyacı özgürlük ve demokrasidir.
HAK-PAR hangi nedenlerle kitleselleşemiyor. Bu nedenleri aşmak sizce mümkün mü?
12 Eylül sonrası oluşan yeni koşullarda dengeler değişti, toplum savaşanlara göre kutuplaştı. Türk toplumunda militarizm, Kürt kesiminde PKK güçlendi. Ama 12 Eylül sonrası oluşan bu militarist denklem sorunları çözemedi, çözemez. Bu gerçek son yıllarda iyice anlaşılır oldu. Öyle olunca silahların susması, barışçı ve siyasal yöntemlerle sorunun çözümü gereği gündeme girdi. Kaldı ki PKK ve onu legal planda izleyenler Kürt halkının temel taleplerini de bir yana bırakmış durumdalar. HAK-PAR’ın rolü-önemi buradadır. Ama kitlelerin gerçekleri görüp kavraması, yanlışı bırakıp doğruya yönelmesi, bu anlamda dengelerin değişmesi zaman alır ve olumsuz konjünktür hâlâ son bulmuş değil. Bize gerekli olan partimize güven, sabırlı ve kararlı çalışma, uzun soluktur.
6. Kongre sonrası kamuoyunda yansıdığı kadarıyla HAK-PAR’ın güçlenme ve büyüme şansı olmadığı konusunda propagandalar yapılıyor. Sizce HAK-PAR yeni yönetimi bunu başarabilir mi?
Bu propagandayı yapanlar kim? HAK-PAR’a öteden beri karşı olanlar, onun büyümesini, güçlenmesini istemeyenler… Kürt hareketinin sağlıklı bir kanalda toplanması için çaba göstermeyip, birlikten kaçınıp kendi kulübelerini kurmayı tercih edenler…
PKK ve onu legal planda izleyen kesim Kürt hareketine yanlış yol gösterdiği, Kürt halkının taleplerini bir yana bıraktığı için HAK-PAR 12 yıl önce bir seçenek olarak kuruldu. Özgürlük ve demokrasi isteyen tüm yurtsever güçleri saflarında birleştirmeyi hedefledi. HAK-PAR, gelinen aşamada HDP ve HUDA-PAR’ın yanı sıra, Kürt kesiminde seçime girebilen üç partiden biri. Belli bir örgütlenmeyi başarmış ve kamuoyunda epeyce tanınmış. Bu nedenle, özgürlük ve barış isteyen yurtsever insanlarımıza düşen, “HAK-PAR”a yönelik umutsuzluk yaymak değil, onun saflarında birleşmek, ona güç katmaktır.
Bir parti açısından elbet liderin kişiliği ve kadroların niteliği önemlidir. Ama şu anda Parti yönetimine seçilen arkadaşlar da yıllardır siyasette olan deneyimli arkadaşlar. Bundan da önemlisi partinin hedefleri, temel politikalarıdır. Bunlar doğruysa, yani yol doğruysa, o yolda yürüyenler mesafe alırlar ve parti zamanla büyür, kitleselleşir. Yol yanlışsa zaten o yolda yürüyenlerin az ya da çok olmasının bir önemi yoktur. Ben HAK-PAR bakımından iyimserim. Doğru partideyiz, doğru yoldayız. Partimize güvenelim, başaracağız.
Kamuoyunda tartışılan bir başka konuda yeni başkanın seçilmesine sizin katkı sunduğunuz söyleniyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz? HAK-PAR’ın yeni Genel Başkanı Fehmi Demir’in diğer başkan adaylarından farkı nedir sizce?
Fehmi arkadaşın öteki aday arkadaşlarımızdan farkını söylemek, böylesi bir değerlendirme yapmak, hele şu aşamada doğru olmaz. Öte yandan, ben özel olarak bir arkadaşı işaret etmedim. Aksine, bana göreve devam etmemi isteyen bazı arkadaşlara, bu görevi yapacak birden çok arkadaş olduğunu söyledim. En az 5-6 isim saydım ki bunlar arasında Fehmi arkadaşın da adı vardı. Sonra aday olarak üç arkadaş sahneye çıktılar: Fehmi Demir, Mehmet Celal Baykara ve Bayram Bozyel. Bazı arkadaşlarım bu durumdan tedirgin oldu, benden adaylarla konuşup tek bir başkan adayı ile seçimlere girilmesi için müdahil olmamı istediler. Böyle bir müdahaleyi yanlış ve anti demokratik buldum. “Her üçü de deneyimli ve emektar arkadaşlarımız, onların bazısına çekil deme hakkım yok; eğer üçü de sonuna kadar aday olmakta ısrarcı olurlarsa demokratik süreç işler ve başkanı Kongre belirler,” dedim. Öyle de oldu.
Yine daha Kongre öncesinde, bir ekibin organlar dışında ve örgüt dışı bir odak adına aday belirleyip bunu HAK-PAR delegelerine empoze etmeye çalıştığını gördüm ve bunu herkes de biliyor. Bu tavrı yanlış bulduğumu il başkanlarıyla yaptığım toplantıda açıkça belirttim. HAK-PAR’ın legal ve demokratik bir parti olduğunu, hiç kimsenin dışarıdan bu tür müdahalelerle delegelerin özgür iradesine ipotek koyamayacağını vurguladım.
Sonuç olarak, benim Genel Başkan olarak yaptığım bir şey varsa, o da Kongre’nin demokratik biçimde yapılması ve delegelerin özgür iradesinin Kongre’ye yansıması için gösterdiğim çabalardır ve bu da zaten benim görevimdi.
Ben Kongre’de ortaya çıkan iradeye saygılıyım ve herkesin de öyle yapması gerekir.
|
|
|
|