Makale

‘Birlikçilik’ üzerine – 1

Agir sömürgeci boyunduruk altinda olan ülkelerde, sömürgeci politikalar hemen tüm toplumu etkiler.

Bütün sinif ve tabakalar sömürgeci politikalardan su ya da bu sekilde olumsuz etkilenir.

Sömürgeci baski, asimilasyon, talan ve asagilama politikalarinin yarattigi enerji özgürlük mücadelesini tetikler.

Genellikle bu tür ülkelerde, özgürlük mücadelesini yürütmek üzere, birbirinden farkli sosyal tabakalara/siniflara dayanan, farkli dünya görüsüne, ayri nihai hedeflere, çalisma prensiplerine sahip birden fazla güç (parti-hareket) ortaya çikar.

Isçi hareketleri, köylü hareketleri, yerel egemen sinif veya burjuva hareketleri gibi…

Bölgesel ve uluslararasi baglasiklari da farkli olan bu güçlerin nihai hedefleri ve çok temel konularda ayriliklari olsa da, yakin hedeflerde ortak noktalarinin da oldugu görülür.

Bu durumda sömürgecilikten kurtulma amaciyla, yakin hedeflerde bir araya gelme, is ve güç birligi yapma, hatta tek partide birleseme de gündeme gelebilir.

Toplumda ‘birlik’ talebi yükselir.

Kaliteli, gerçekten anti sömürgeci ruha sahip, ülkesinin özgürlügünü ve halkinin refahini hedefleyen, bunu öncelikli olarak gören siyasi kadrolar bu talepleri uygun bir model ile gerçege dönüstürür.

Ortaya, birlesik yapilar; partiler, cepheler çikar.

Bu konuda çok sayida ülke deneyi, modeli vardir.

Kusku yok ki bu birlesik yapilarda uyumsuzluklar, çatismalar, çekismeler de olur. Hiç bir yapi sorunsuz olmayacagi bilindiginden, yönetici ekip, adina mücadele ettigi toplumun çikarlarini ve birlesik yapinin istikrarini önde tutar, ‘özgürlük’ ideali ve hedefini gözden kaçirmaz. Çogunlukla sorunlari diyalogla, hosgörü ve uzlasmalar yaratarak çözer.

Kuzey Kürdistan’da durum biraz farkli bir seyrediyor; en azindan simdilik durum böyledir.

Kisa bir degerlendirme

Osmanlinin son yüz yillarinda baslayan ve Kürt beyliklerinin tasfiyesi ile sonuçlanan merkezilesme çabalari, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türklügü esas alan, üniter/ulus devlet yapilanmasiyla devam eder.

Türk ve Kürt egemen siniflari arasindaki is birligi, geleneksel Kürt egemen sinifin tasfiyesi ile sonuçlanir.

Bozulan Türk ve Kürt ittifakinin yerini, çatismalar, isyan ve baskaldirilar alir.

Mir, bey, aga, asiret reisi, seyh, dede, seyit gibi geleneksel, mülk ve nüfuz sahibi kesimler tarafindan yürütülen mücadeleler, arkalarinda büyük kahramanliklar ve ihanetlerle dolu dersler birakarak yenilgiyle sonuçlanir.

Katledilen, teslim alinan, nüfuzlari kirilan ve mülksüzlestirilen, sürgünlerle halktan koparilan bu kesimlerin tasfiyesi ulusal mücadelenin de sah damarinin kesilmesi anlamina gelir.

Nitekim bir birini takip eden onlarca isyandan öne çikan,1925 Seyh Sait,1930larda Agri ve nihayet 1938 de Dersim ayaklanma ve baskaldirilari ile devlet bu tasfiye sürecini tamamlar.

Kürdistan’da agir bir suskunluk dönemi baslar.

Dogal gelisim süreci dumura ugratilan, tasfiye edilen Kürt egemen sinifin arta kalanlarinin da; milli, kendi pazarina hâkim olmak isteyen bir Kürt burjuva sinifina evrilmesi engellenir.

Kürdistan’da üretim ve pazar sömürgeci metropolün ihtiyaçlarina göre sekillendirilir.

Yer alti ve yer üstü kaynaklara Devlet eliyle yapilan yatirimlar ile talan ekonomisi uygulanir ve ciddi anlamda, ulusal mücadeleye kaynaklik edebilecek bir sermaye birikimine müsaade edilmez.

Gelisen bu çarpik kapitalizm Kürdistan’da tam anlamiyla sömürgeci sermayeye eklemlenmis, onun yerel bayisine dönüsmüs, is birlikçi, görece zengin, ara bir tabaka yaratir.

Politik olarak da bu tabaka, egemen sömürgeci partilerin yerel uzantilari, sömürgeci partilerin

Il, ilçe baskanlari veya onlara hizmet eden vekillere dönüserek sömürgeci egemenligin yerel dayanagini olusturur.

Kürt zenginlerinin, sermayedarlarin, geleneksel sinifin arta kalanlarinin çok az istisna disinda CHP-DP-AP-ANAP-DYP- REFAH-AKP ve benzeri partilerde yer almalari, kitleleri bu partilere kanalize etmeleri bu sosyal zeminden kaynaklanir.

Bu gün Kuzey Kürdistan’da ulusal taleplerle ortaya çikan ve bu sinifa/tabakalara dayanan bir politik Kürt hareketi yoktur.

1960 li yilardan itibaren Kürt ulusal mücadelesini, gelisen kapitalizm sartlarinda sekillenen avukat, doktor, mühendis, ögrenci, küçük esnaf, isçi gibi sinif ve tabakalardan gelen aydin, okumus kesimlerin üstlendigine taniklik ediyoruz.

Sömürgecilige itiraz eden, Kürt halkinin ulusal taleplerini dillendiren, Kürdistan’in özgürlügünü hedefleyen ama nerdeyse ayni sinifsal zemine oturan (kentli-okumus) çok sayida hareket gün yüzüne çikar.

Sömürgeci rejim, 1960-1980 yillari arasinda görece dogal, demokratik ve çogulcu bir seyir izleyen Kürt özgürlük hareketine müdahale ederek bu günkü çarpik yapinin zeminini yaratir.

12 Mart ve 12 Eylül Askeri Darbeleri ile Kürt hareketlerinin önder kadrolarini öldürerek, hapsederek, sürgüne tabi tutarak kitlelerle baginin koparilmasi, Kürt hareketinin siddete yönlendirilmesi çogulcu, demokratik, barisçil kanallari da tikadi.

Devlet, siddet politikalari ile ortami, PKK’nin geliserek egemen hale gelmesine uygun bir hale getirdi.

(PKK’nin ortaya çikisinda devletin rolü, sonrasinda ortaya konan mücadelenin, çatismalarin yaratigi sonuçlari, yaklasik son 40 yillik çatisma ortaminin muhasebesini, ‘bagimsiz Kürdistan’ hedefinden ‘Türkiyelilesme’ politikasina evrimleserek öne çikan HDP/BDP projesini bir baska yazida degerlendirmek üzere bir yana birakip asil konumuz olan; ‘yurtsever kesimler arasindaki birlik’ sorununa göz atmayi sürdürelim. Zira PKK ‘derin’ bir konudur. O baska bir zamana kalsin…)

Burada su tespiti yaparak devam edelim; Bu gün, Kuzey Kürdistan’da diger sömürge ülkelerde rastladigimiz gibi farkli sinifsal zemine oturan, bu nedenle farkli kanallarda akan ve ‘birlik sorunu’ ortaya çikmis, ulusal mücadele görülmemektedir.

Yani, ulusal taleplerle ortaya çikmis örnegin; geleneksel tabaklarin içinde yer aldigi bir köylü hareketinin yani sira, kentlerde fabrikalarda bas gösteren isçi hareketi ya da kendi pazarina sahip olmayi hedefleyen bir burjuva hareketi yoktur. Simdilik durum budur.

2. Bölümde Kuzey Kürdistan kamuoyunun hep gündeminde olan ve bir türlü gerçeklesmeyen ‘birlik’ sorununa deginecegim.

‘Birlikçilik’ üzerine – 2

Arif Sevinç

Back to top button