Haber

Burkay:Kobani firsatti, Türkiye degerlendiremedi

Yurt Gazetesi’nden Mehmet Akpinar’in Kemal Burkay’la yaptigi söylesiyi okurlarimiza sunuyoruz.

13 Kasim 2014 Persembe

AKP Hükümeti’nin Kobani ile eline geçen firsati iyi degerlendiremedigini söyleyen Kemal Burkay: ‘Kürt sorununun çözümünü ve barisi konusuyorsun, Suriye’de Kürt halkinin -PYD’li veya PYD’siz- bir statü elde etmesinden neden ürküyorsun?’

Kemal Burkay birçok kisinin ‘sürgündeki Kürt siyasetçi ve yazar’ olarak tanimladigi biri. Burkay henüz kimsenin konusamadigi dönemlerde Kürt meselesiyle kafa yoran, mücadele eden, bu alanda eserler veren, gerek mesleki hayatinda gerekse siyasi hayatinda bu yüzden büyük bedeller ödeyen biri. Burkay, federatif bir yönetimden yana oldugunu her seferinde dile getiren ve bu yüzden ömrünün yarisini (31 yil) sürgünde geçiren bir edip ve siyasetçi. Iste bu yüzden ‘sürgündeki Kürt siyasetçi ve yazar olarak tanimlaniyor. Burkay’la Kobani kusatmasiyla ile sekteye ugrayan ve birçok kisinin ‘bitti bitiyor’ dedigi çözüm sürecini konustuk.

Türkiye Kürtleri kazanmak için Kobani ile eline geçen firsati ABD’ye kaptirdi diyebilir miyiz?

Firsati ABD’ye kaptirdi demekten çok, iyi degerlendiremedi diyebiliriz. Kobani ve Sengal’i birlikte degerlendirmeliyiz. Çünkü ISID Kobani’den önce Sengal’e saldirdi ve orada da büyük bir trajediye yol açti. Her iki olayda da Türkiye ve ABD’nin yaklasimi farkli oldu. ABD Güney Kürdistan’a silah destegi sagladi ve hizla bir koalisyon olusturup hem Güney Kürdistan’da hem de Kobani’de ISID’i bombaladi. Oysa Türkiye her iki olayda da ISID’e karsi tavir almadi, koalisyona katilmadi. Güney Kürdistan’a yönelik saldiri sirasinda Türkiye’nin Musul Konsoloslugu mensuplari ISID’in elinde rehine olduklari için Türkiye’nin sessiz kalmasinin gerekçeleri vardi. Ama Kobani saldirisi sirasinda bu da söz konusu degil; çünkü rehineler hemen saldiri öncesi sinira getirilip teslim edildiler.
Türkiye ISID’e karsi tavir almadigi gibi ABD’nin ve müttefiklerinin ona yönelik hava bombardimanindan da rahatsiz oldu. Hem Basbakan Davutoglu hem de Cumhurbaskani Erdogan bunu birkaç kez açik biçimde dile getirdiler. Erdogan bu ‘pahali’ bombardimanin petrol için oldugunu açik açik söyledi. Oysa ABD ve Avrupa ülkelerinin bu tutumu salt petrole yönelik olarak açiklanamaz. Onlar El Kaide, El Nusra, ISID gibi radikal Islamci örgütlerin hem bölge hem de kendileri için yarattigi tehlikenin farkindalar.

Ya Türkiye bunun farkinda mi?

Ak Parti Hükümeti’nin tutumuna bakilirsa hiç de degil veya önemsemiyor. Çünkü o, Esad’i devirmeyi bir takinti haline getirmis ve bu ugurda, radikal Islamcilar dahil, Suriye muhalefetine gözü kara biçimde destek vermekte. Ama Türkiye’nin ISID’e karsi tavirsizliginin diger önemli bir nedeni daha var: Kürtlerin Suriye içinde de bir statüye kavusmalari ihtimali… Bu Türk Hükümeti’ni ürkütüyor. Gerçi hükümet sözcüleri ve Erdogan, politikalarina PKK-PYD’yi gerekçe gösteriyorlar. Ama hem Suriye Kürtleri PKK-PYD’den ibaret degil, hem de AK Parti Hükümeti, sözde baris ve çözüm için PKK ile, hem de sadece onunla görüsüyor. O zaman sormak gerekir: Madem PKK ile Türkiye sinirlari içinde Kürt sorununun çözümünü ve barisi konusuyorsun, o zaman Suriye’de Kürt halkinin -PYD’li veya PYD’siz- bir statü elde etmesinden neden ürküyorsun? Tam da böyle bir durumda, soykirimci, barbar bir güce karsi topraklarini savunan Kobani halkina destek olarak, bu ‘kardes’ halkin, Kürtlerin gönlünü kazanmak dogru bir tutum olmaz miydi? Ama görünen o ki Türkiye’nin beklentileri ve hesaplari baska.

Kürt Halki için birsey istemiyor

Açilim bitti, bitiyor sözlerini nasil degerlendiriyorsunuz?

Bence zaten ortada ciddi bir açilim yoktu. ‘Çözüm ve baris süreci’ denen sey nedir? Hükümetin Kürt sorununun çözümüne yönelik projesi ne? Ortada böyle bir proje yok. Ben bunu sürecin daha basinda yazdim ve daha sonra da pek çok kez dile getirdim. Hükümet PKK’ye silah biraktirmak istiyor. Buna karsi degilim. Ben de PKK’nin silah birakmasi geregini yillardir dile getiriyorum. Çünkü bu silahlarin Kürt davasina bir faydasi yok. Isin garibi, özellikle Öcalan yakalandiktan bu yana PKK Kürt halki için bir sey istemiyor. Öyle olunca bu silahlar ne için? Öte yandan, PKK’nin silah birakmasi Kürt sorununun çözümü degildir. Çözüm, Kürt halkinin temel haklarinin taninmasidir.

Bir musibet bin nasihat

Güney Kürdistan Parlamentosu’nun 15 Ekim’de Rojava ile ilgili aldigi karar ve ardindan Pesmergenin Kobani’ye gitmesi, Sivan’in deyimiyle Kürtler, aralarindaki kavganin ‘xerap mali’den ibaret oldugunun bilincine mi vardi; yoksa sadece gelisen sartlar mi onlari buna sevk etti?

Güney Kürdistan Parlamentosu’nun böyle bir karar almasi bir sürpriz degil. Barzani öteden beri makul bir politika izliyor. Bugüne kadar iliskileri zehirleyen PKK ve PYD’nin sekter politikasidir. PKK; Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne, özellikle de Barzani’ye karsi hep suçlayici bir pozisyonda oldu. PKK-PYD kesimi Suriye Kürt bölgelerinde de diger örgütlerle ittifak politikasi izlemedi; tersine onlarin çalismalarini engelledi, onlara baski uyguladi. Bu yanlis siyaset Suriye Kürtlerinin birligini engelledi ve bu yüzden PKK’nin yani sira PYD de uluslararasi planda soyutlandi. Ama bir musibet bin nasihatten yegdir derler. Kobani olayi hem Kürt birliginin hem de uluslararasi destegin önemini gösterdi. Bundan ders almasi gerekenler ise en basta PKK-PYD kesimidir. Alirlar mi, o da ayri mesele…

ISID’in Kobani saldirisi Esad için uluslararasi alanda bir mesrulasma karti mi?

Sadece ISID degil, El Nusra ve benzeri El Kaide türevi radikal Islamci örgütlerin güçlenmesi, daha önce Esad’in gitmesini isteyen uluslararasi güçleri kaygilandirdi; gelecek olanlarin Esad’i aratacagini gördüler ve Suriye muhalefetine destegi kestiler. Bunu görmeyen veya önemsemeyen AK Parti Hükümeti oldu.

Geldigimiz noktada ‘çözüm süreci ne kadar gecikirse Kürtler o kadar radikallesir’ denilebilir mi?

Kürt halki çözüm beklentisi içinde. Iç ve dis kosullar da bunu Türkiye’ye dayatiyor. Türkiye Kürt sorununu adil bir sekilde, esitlik temelinde çözmeden ülke barisa ulasamaz. Yapilmasi gereken ileri görüslülük ve cesaretle bu sorunun çözümü için gerekli adimlari bir an önce atmak. Oyalama, zaman kazanma çabalari dogal olarak güveni yok eder ve tepkilerin radikallesmesine yol açar.

Bugün Bati’nin Kürtlerle yürüttügü ittifak devam edebilir mi, yoksa bu ittifak sadece ISID tehlikesiyle mi sinirli?

Ittifak denen sey taraflar bakimindan çikarlara tabidir. ISID bugün ortak düsman. O yalniz Kürtleri degil, bir bütün olarak insani degerleri, uygarligi tehdit ediyor. Öyle olunca Batililarin Kürt halkina gösterdikleri dayanisma normaldir, olmasi gerekendir. Ilerde baska durumlarda ilgili taraflarin nasil davranacagi ise ayri bir konu. ABD, her olayda Kürtleri destekler diye bir güvence olamaz. Nitekim Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Bagdat’in onayini almadan petrol ihracina ABD karsi çikti. Bagimsizlik ilani konusundaki girisime de olumlu yaklasmadi.

Gümrük ve Ticaret Bakani Nurettin Canikli bir TV programinda ‘ISID bahane, amaç büyük Kürdistan’i kurmaktir’ dedi.

Bu tür genellemeler olan biteni açiklamaya yetmez. Kürt halki elbette bulundugu her ülkede dogal olarak özgürlük istiyor, haklarina kavusmak istiyor. Bu ‘Büyük Kürdistan’ istemek degildir. Elbet bunu isteyenler de olabilir. Ama Kürt siyaseti de hayal dünyasinda yüzmüyor. Her parçanin kosullarinin farkli oldugunun bilincindeyiz. Suriye’de Kürt halki özerklik istiyor. Türkiye sinirlari içindeki kuzey parçasinda bazilari özerklik istiyor, biz federal çözüm istiyoruz. Öte yandan Kürt halki, su anda Sengal yöresinde ve Kobani’de oldugu gibi, vahsi ve saldirgan bir güce karsi varligini ve topraklarini savunuyor ve tüm hümaniter çevrelerden destek bekliyor. Peki ne yapmasi gerekirdi? Olup bitenleri ‘ISID bahane, amaç Büyük Kürdistan’i kurmaktir’ diye yorumlamak çok kolayci ve soven bir tutumdur.

Ankara Kobani’den ders çikardi mi?
Gerçi Kobani’ye pesmergenin geçisine izin vermis olmak önemli ve olumlu bir degisim; ama Kobani’den ders çikarildigini söylemek için erken. Bu, politikalarda köklü bir dönüsüm gerektiriyor.

Selahattin Demirtas ‘ süreç Imrali’yla basladi Imrali’yla biter’ diyor. Imrali da baslayip biten bir süreç Kürtlerin geneli için bir çözüm olabilir mi?

Eger iki yildir söylendigi gibi, bu bir çözüm ve baris süreci ise tek kisi ile veya tek örgütle görüsmekle bir yere varilmaz. Bazilari iradelerini Öcalan’a teslim etmis olabilirler. Ama Kürt halki iradesini ne bir örgüte ne bir kisiye teslim etmis degil. Varsayalim ki Imrali’daki adam Kürtler için bir sey istemedi -zaten istedigi de yok!- o zaman ne olacak?.. Sorun Kürt halkinin temel haklarinin taninmasidir. Bunun için pazarliga gerek yok. Çözüm niyeti varsa bu haklar taninir.

Hükümet çözüm sürecinde bir politika degisikligine mi gidiyor? Gerek Kürtler, gerekse Türkler için bu saatten sonra çözüm sürecinden vazgeçmek söz konusu olabilir mi?

Hükümet 2007’den beri bir ‘açilim’dan söz ediyor. Bu süreçte TRT 6’in açilmasi, bazi üniversitelerde Kürt dili bölümleri açilmasi gibi bazi olumlu adimlar atildi; biz de bunlari olumlu bulduk, destekledik. Ama bu tür adimlar sorunun büyüklügü yaninda devede kulaktir. Sorunun kökten çözümü içinse ortada bir niyet, bir proje yok. Öyle olunca süreç ister istemez tikaniyor. PKK yanlis seyler yapiyor ve hükümet sertlesiyor. Bu durum yeni bir çatisma ortamina yol açabilir.

Sorunun çözümünden vazgeçmek elbet iki taraf için de felaket olur. Ama çözüm için iki taraf da tutarli olmali. PKK’nin silah birakmasi sorunun çözümünde bir ön adimdir ve elbet önemlidir. Bunun için devlet gecikmeden yasal zemini olusturmali. Ama asil yapilmasi gereken, yani temel adim Kürt halkinin, her halk için de geçerli olan mesru haklarinin taninmasidir. Bunun için yeni bir anayasa ile Türkiye ademi merkeziyetçi bir siyasal sisteme geçmeli ve Kürtlere esitlikçi bir statü taninmali (bize göre bu federal çözümdür). Kürt dili egitim dili ve resmi dil olmali.

AKP’nin tabani çözüm sürecine hazir mi? Yada AKP tabanini çözüm sürecine inandirabilmis mi?

Yalnizca AK Parti tabanini degil, tüm toplumu çözüm konusunda hazirlamak gerekir. Hükümet isterse bunu yapabilir; çünkü önemli bir kitle destegi var. Halka gerçekler anlatilirsa ben daha büyük bir kitlesel destegin olusacagina inaniyorum. Bence Kürdü ve Türkü ile toplum artik bu sorunun çözümünü istiyor, baris istiyor.

Siyasetten tamamen çekildiniz mi?
Son kongrede yöneticilikten çekildim. Artik bu planda bir görev düsünmüyorum. Ama siyaset sadece parti genel baskani olarak yapilmaz. Bir aydin ve yazar olarak görüslerimi söylerim.

Bugün Kürtleri bir çati altinda birlestirebilecek bir güç, bir olusum, bir lider var mi?

Kürt halkinin üzerinde yasadigi cografya, yani Kürdistan dört devlet arasinda (Türkiye, Iran, Irak, Suriye) bölünmüs durumda. Her parçanin kosullari farkli; her parçada Kürt halkinin özgürlügü için mücadele eden, öne çikan örgütler ve liderler de ayri. Bu kosullarda tüm Kürtler için tek bir örgüt, tek bir lider gerçekçi degil. Zaten önemli olan kisilerden çok, prensipler ve politikalardir. Kürtlere her parçada gerekli olan asgari müstereklerde birlikte hareket ve dayanismadir. Yine diger parçalarin islerine karismamak, ama o parçalardaki mücadeleye dayanisma göstermek… Gerekli olan budur.

Kemal Burkay kimdir?

Kürt yazar ve politikaci Kemal Burkay, 1937’de Tunceli’nin Mazgirt Ilçesi’nde dünyaya geldi. Burkay, egitimine Tunceli’de basladi. 1960’ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1965 yilinda Türkiye Isçi Partisi’ne katildi. 1966’da ‘Yeni Akis’ Dergisi´nde çikan bir yazisi yüzünden tutuklandi. 1969 ve 1971 yillarinda üç kez daha tutuklandi, iskence gördü.
Burkay, Lübnan üzerinden Türkiye’yi terk etti. 1974’te genel aftan yararlanarak Türkiye’ye döndü. Bu dönemlerde Türkiye’de Kürdistan Sosyalist Partisi’ni kurdu ve 2003’e kadar 29 yil süreyle genel sekreterligini yapti. 31 yildir yasadigi Isveç’ten Türkiye’ye 30 Temmuz 2011’de döndü. 4 Kasim 2012’de Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Baskanligi’na seçildi. 26 Ekim 2014’te yapilan 6. Kongre’de Hak-Par genel baskanligi görevinden ayrildi.

Dengê Kurdistan

Back to top button