Beklenen durus
Ertugrul Özkök dünkü yazisinin basliginda ‘Sayin Basbakan, sizden bekledigimiz durus budur’ diye yazmis.
Özkök, Basbakan Tayyip Erdogan’in Uludere faciasindan sonraki durusunu ve ‘orduya sahip’ çikisini övüyor.
Aslinda buna eklenecek çok fazla bir sey yok.
Tayyip Erdogan siyasi serüvenine, sonunda Özkök’ün ‘bekledigi durusu’ sergilemek için çiktiysa amacina ulasmis demektir.
Kendisini Ertugrul Özkök’le ayni ‘durusta’ bulustugu için kutlariz.
Biz onun baska bir amaç, baska bir ‘durus’ için yola çiktigini sanmistik.
Biz saniyorduk ki; ‘öldürülen çocuklarla’ ‘öldüren generaller’ arasinda bir taraf tutmasi gerektiginde, Basbakan kendi halkindan, milletinden, köylüsünden, çocugundan yana çikacak, onlara taraf olacak.
Biz saniyorduk ki; ’35 Türk askeri’ öldürüldügünde ne hissediyorsa ’35 yoksul Kürt köylüsü’ öldürüldügünde de öyle hissedecek.
Biz saniyorduk ki; bu halkin insanlari kurban oldugunda, Basbakan onlari öldürenlerden hesap sormak için kükreyecek.
Biz saniyorduk ki; Basbakan devleti seffaf bir hale getirecek, degistirecek, çagdaslastiracak.
Biz saniyorduk ki; Basbakan bu ülkede esitlige, hakkaniyete, adalete dayali bir düzen kurulmasi için mücadele edecek.
Biz saniyorduk ki; otuz bes çocuk öldürüldügünde Genelkurmay Baskani’na ‘hassasiyetinden ötürü’ tesekkür etmeyecek.
Biz saniyorduk ki; Basbakan böyle korkunç bir olayda devletin kurbani olan insanlarin ailelerinden samimiyetle özür dileyecek.
Biz saniyorduk ki; Basbakan, insani devletten daha çok sevecek.
Biz saniyorduk ki; Basbakan, insani devlete karsi savunacak.
Biz öyle saniyorduk.
Herhalde, Basbakan’in çok övündügü ‘yüzde elli oyu’ kendisine verenlerin çogu da öyle saniyordu.
Bilmiyorum, Basbakan Erdogan seçim meydanlarinda açik yüreklilikle ‘ben alti ay sonra Ertugrul Özkök’ün bekledigi durusu sergileyecegim’ deseydi ayni oranda oy alir miydi.
Ya seçimlerde gerçek düsüncelerini sakladi ya da seçimlerden sonra ‘durusunu’ degistirdi.
Çünkü öldürülenlerin ailelerinden bir özrü bile esirgeyen bu Basbakan ile ‘biz yaratilani severiz yaratandan ötürü’ diyen Basbakan ‘ayni durusun’ insanlari degiller.
Askerle köylüyü ölüm karsisinda birbirinden ayiriyorsan, birisi için duydugun kederi öbürü için duymuyorsan, birisinin acisini içinde hissederken öbürünün ölümüyle ilgili açiklamaya devleti savunarak basliyorsan, ‘yaratilanlar’ arasinda bir ayirim yapiyorsun demektir.
Bu, gönül kirici, incitici, hakkaniyetsiz ve adaletsiz bir ayirimdir.
Bu, milletin bagrindan çikip usul usul devletin koynuna giren bir durusun sergiledigi ayirimdir.
Aslinda bunun isaretleri uzun zamandir vardi.
Erdogan ‘devleti degistirmek’ vaadiyle geldi iktidara.
Bu eski devletle çok mücadele etti.
Önemli degisiklikler de yapti.
Ama kendisini ‘devletin tek hâkimi’ sanmaya basladigi andan itibaren devleti degistirmeyi birakip kendisi devletlesmeye basladi.
Aslinda bir tür sürrealist roman gibi bu macera, kendi halkina zulmeden düsmaniyla mücadele ederek hayatina baslayan bir genç adamin, romanin sonunda düsmanina benzemesini izliyoruz.
Ölenleri degil öldürenleri savunmaya çabaliyor, devletten hesap soracagina ‘devletini’ aklamaya ugrasiyor.
Devletini koruyabilmek için bu çocuklarin nasil öldürüldügünü kendi halkindan sakliyor.
Saniyor ki böyle yaparsa devleti kazanacak, egemenligini sürdürecek.
Devleti degistirmekten bunun için vazgeçiyor, bu devletin hâkimi olabilmek için.
Hâlbuki onun temsilcigini yaptigi halkin mesru iktidarinin yegâne yolu, bu devleti, hiç kimsenin tek basina hâkim olamayacagi demokratik bir devlet haline getirmektir.
Basbakan, ‘tek basina’ devlete hâkim olma hayalini sürdürdügü sürece halkindan uzaklasacak, devletle yakinlasacak ve sonunda ikisini birden kaybedecek.
Özkök’ün ‘bekledigi durusu’ sergileyen epeyce insan oldu bu ülkede, Basbakan’a o insanlarin siyasi sonlarina bir bakmasini öneririm.
Tabii bir de Erdogan disinda kocaman bir AKP tabani ve bu partiye oy veren milyonlarca insan var.
Onlara da sormak isterim:
Bu muydu istediginiz, Basbakaninizin Özkök’ün bekledigi durusu sergilemesi miydi?
Eger öyleyse, o ‘durusu’ çok önceden sergileyen 28 Subatçilari, Demirelleri neden biraktiniz da AKP’ye geldiniz?
Ahmet Altan
Devlet yardakçiligi ve ahlak
Devletin içindeki zehri temizlemeden o devleti on yil boyunca yönetmeye kalkarsan, o devletin en tepesine tirmanabilmek için kendi halkina arkani döner, devletin yardakçiligina soyunursan, o zehir kaçinilmaz olarak senin damarlarina da akar.
Sen de zehirlenirsin.
Zehirlenmis bir devletin zehirlenmis bir parçasi haline gelirsin.
O zaman baslarsin tehditlere, yalanlara, saptirmalara, iftiralara.
O yönettigini sandigin devlet senin emrinde halkini bombalar, sen devlete sahip çikarsin.
Bir özür bile dilemezsin.
Senin basbakanligini yaptigin devlet bu ülkenin 35 çocugunu bombalarla parçaladi.
Ya seni kendi yönetimindeki devlet tuzaga düsürdü…
Ya sen bile bile öldürttün.
Hangisi?
Biz senin ‘tuzaga düsürüldügünü’ düsünüyorduk ama sen bombacilara sahip çikarak, gerçekleri halkindan saklayarak, olaylari saptirarak, ‘tuzaga düsmedigini’ anlattin bize.
O zaman öldürülen çocuklarin hesabini ver.
‘Devlet halkini bombalamadi’ diye tepinecegine, devlet halki nasil bombaladi onu anlat.
O insanlarin ölüm emrini kim verdi?
Niye verdi?
‘Tugay komutanimla konustum’ diyorsun, tugay komutanin sana ‘bir dakika basbakanim, sinir karakoluna bir sorayim, orada gerçek kaçakçilar var mi’ demedi mi?
Demediyse niye demedi?
Niye bombardiman baslamadan önce durumu kontrol etmedi?
Sordun mu bunu o senin ‘tugay komutanina’?
Sen milletin bir parçasiydin isbasina geldiginde, devletin bu millete yaptiklarina karsi çikiyordun, gidip milletinle konusuyor, milletine danisiyordun, devletin suçunu saklamaya çalismiyor, devletin suçlarini aydinlatmaya, engellemeye ugrasiyordun, simdi devlet yardakçiligina soyununca sadece istihbaratçinla, generalinle, ‘komutaninla’ konusuyorsun.
Sorsana o köydeki insanlara o gece neler oldugunu.
Bak BDP Esbaskani Demirtas sormus: ‘Son bir aydir her gün gidiyorlar. Son bir aydir karakol izin vermis durumda. 50 ve 100’er kisilik gruplar her gün katirlarla gidiyorlar. 28 aralikta öglen saatinde devletin karakolunun önünden gidiyorlar. Kaç kisinin gittigini karakol biliyor. Iki yol var, ikisi de karakolun önünden geçiyor. Bunlarin hepsi tanik anlatimidir. Alisverisini yapiyorlar, geri geliyorlar. Öglen geçtikleri iki yol da aksam saatlerine dogru köyün girisinde askerler tarafindan kapatiliyor. Ilk köylü grubu köye girmek üzereyken onlara kilavuzluk yapan bir kisi ‘Askerler köyü kapatmislar, bekleyin’ diyor. Askerler mallarina el koyarlar diye bekliyorlar.’
Sana ‘komutanlarin’ bunlari anlatmiyor, degil mi?
Anlatiyorlarsa da sen bize anlatmiyorsun.
Biz senin dün yaptigin konusmadan Uludere ile ilgili ne ögrendik?
Hiçbir sey.
Bir sürü bos laf.
Manasiz bir bagiris çagiris.
Bu devletin zehrini yutan, milletiyle böyle konusur zaten, korkutmaya çalisir, tehditler yagdirir, iftiralar atar.
Senin ‘komutanlarin’ bunlari daha önce çok yapti, simdi onlarin yerine sen yapiyorsun, yasadigimiz ‘büyük degisim’ bu oldu, gerçek generaller yerine ‘sivil postuna bürünmüs generaller’ çikiyor artik karsimiza.
Bize, o sinir karakolunun varligindan haberdar oldugu 35 çocugu nasil, neden, kimin emriyle öldürttügünüzü anlatmiyorsun, o aksam sinir karakoluna neden danismadiginizi anlatmiyorsun, danistiysaniz karakolun size gerçegi niye söylemedigini anlatmiyorsun, yanlis istihbaratin nereden geldigini anlatmiyorsun, o istihbarati neden ‘çek edemediginizi’ anlatmiyorsun, sen bize hiçbir sey anlatmiyorsun bu katliamla ilgili.
Bu çocuklari niye öldürdünüz, bize bunu söyle.
Niye bir özür bile dilemediniz?
Bu umursamaz, aldirmaz, devlet yardakçisi hallerinizle bütün bir Kürt halkini da kurban haline getirdiniz, sadece o çocuklari bombalayarak degil, o bombardimandan sonraki o korkunç umursamazliginizla bu ülkeyi hiç kimsenin beceremeyecegi biçimde böldünüz.
Ölenler Türk askeri olsa o kürsüde öyle mi konusacaktin?
Askeri sivilden, Türk’ü Kürt’ten üstün gördügün için öyle konustun, senin gibiler yillardir öyle gördügü için zaten bu ülkenin acilari hiç dinmiyor.
Yazik sana, su düstügün hale bak, milletin yigidiydin, devletin oyuncagi oldun.
Bir de kalkmis hiç yüzün kizarmadan bizim gazeteye laf ediyorsun, ‘bizim gazetenin arkasindakileri, emelleri, amelleri biliyormussun’.
Bu gazetenin ‘arkasindakilerle’, gizli emelleriyle, amelleriyle ilgili ne biliyorsan dürüst bir adam gibi lafi dolastirmadan açikla.
Açiklayamazsin çünkü yalan söylüyorsun.
28 Subat’in andiççi generalleri gibi iftira atiyor, kendi ahlakindan da hepimizi kuskuya düsürüyorsun.
Deger miydi bir Kösk için bu zillete?
Deger miydi gidip devletin zehrini içmeye?
Bak sen de zehirlendin sonunda.
————————————————–
Taraf Gazetesinden
Ahmet Altan