Makale

Degisim süreci ve görevlerimiz (*)

Iran-Bati gerginligi çok kritik bir noktaya dogru ilerliyor. Savas tamtamlarinin sesi giderek yakinlasiyor.

ABD’nin Irak’i terk etmesinin üzerinden günler geçmeden, Bagdat’taki iktidar savasi bugüne degine hiç olmadigi kadar alevleniyor, basta intihar eylemleri olmak üzere terör saldirilarinin sayisinda patlama yasaniyor.

Suriye’deki gösteriler, giderek bir iç savas haline geliyor.

AK Parti hükümeti giderek devletlûlasiyor. Kürd sorunun çözümü ve demokrasinin güçlenip köklesmesine yardimci olacak adimlar atma yerine, 1990’li yillari animsatan söylemleri yineliyor. Kürd sorununda, bugüne kadar basarili olmadigi gibi sorunu daha da karmasik hale getiren ‘güvenlik’ anlayisina yöneliyor. Demokratiklesmeye hizmet edecek ve ayni zamanda yeni anayasaya iliskin tartismalarin verimli olmasina yardimci olacak yasal degisikliklerin yapilmasini yeni anayasa endeksliyor, bir baska ifade ile erteliyor, yan çiziyor.

Türkiye ve Ortadogu’da yasanan bu gelismeler, biz Kürdlerin oturup süreci sogukkanli bir biçimde degerlendirip gerekli sonuçlari çikartmamizi zorunlu hale getiriyor.

Bölgenin kaderi kisa dönemde Suriye’de belirlenecek

Degisim süreci, iletisim teknolojisindeki dev gelismelerin sonucu olarak büyükçe bir köy haline gelen dünyayi etkisi altina almis bulunuyor. Süreç kendini, ABD ve Güney Amerika’dan, basta Ispanya ve Yunanistan olmak üzere birçok Avrupa ülkesiyle, Ortadogu ve Yemen’e kadar uzanan cografya yasanan halk ve emekçi hareketlerinde gösteriyor. ABD ile Güney Amerika ve Avrupa’nin bazi ülkelerindeki kitle eylemlerinde genel olarak ekonomik ve sosyal haklar talep edilirken, Ortadogu ve Kuzey Afrika’da kitleler dikta rejimlerinin yikilmasini, özgürlük ve demokrasi istiyorlar.

Özcesi, tüm dünyada insanlar eskisi gibi yasamak istemiyorlar, özgürlük ve demokrasi ile daha iyi bir yasama olan özlemlerini degisik biçimlerde dile getiriyorlar.

Kuzey Afrika’da esen degisim firtinasi nispeten sakinlesmis gibi görünse de mücadele alttan devam ediyor. Çatisma bu kez, hükümetlerin degismesini yeterli görenler ile degisim sürecinin devam ettirilmesini, esitlik ve adaletin tamamen saglanmasini isteyenler arasinda sürüyor. Misir, Tunus ve Libya’da amansiz bir iktidar mücadelesi gündemde. Özellikle Libya’da yasanan mücadelenin, asiretler arasi savas halini almasi olasiligi bir hayli yüksek.

Hüsnü Mübarek diktatörlügünü deviren kitlelerin, Mübarek diktatörlügü yerine askeri vesayet sisteminin ikame edilmesine razi olmadiklarini göstermek amaciyla gerçeklestirdikleri ‘Ikinci Tahrir’in de ortaya koydugu gibi, kitleler kismi degisikliklerle yetinmek istemiyorlar, özgürlük ve demokrasi gibi temel taleplerinde israrli davraniyorlar.

Degisim süreci Suriye’de firtina dönüsmüs durumda. Suriye’deki halk hareketi günden güne bir iç savas haline gelirken, giderek yalnizlasan BAAS rejimi de katliam halini alan uygulamalarla ömrünü uzatmaya çalisiyor.

BAAS rejimine karsi mücadele eden ve baslangiçta daginik olan Suriye muhalefeti de toparlaniyor. Son olarak Kahire’de yapilan görüsmelerde Suriye Ulusal Meclisi, Suriye Icra Meclisi ve Suriye Kürd Ulusal Meclisi’nin isbirligi yapma karari almalari ve bu dogrultu çalisma baslatmalari da bunu gösteriyor.

Suriye’deki temel degisim ve demokrasi dinamiklerinden birisini olusturan Kürdler, Kürdistan Bölge Baskanligi’nin tesviki ve destegi ile tarihlerindeki en büyük ve kapsamli birligini gerçeklestirerek Suriye Kürd Ulusal Meclisi’ni kurdular.

PKK yönlendirmesindeki Partiya Yekitiya Demokrat-PYD ve birkaç küçük grup disinda tüm Suriye Kürd örgütleri ile bagimsizlar ve aydinlari içinde barindiran Kürd Ulusal Meclisi’nin, Suriye’nin ve bölgenin sartlari göz önünde bulundurarak hazirladigi programi ve talepleri gerçekçidir. Suriye Kürd Ulusal Meclisi, Suriye’nin demokratiklesmesini talep ediyor. Kürd sorunun çözümünün, bu ülkenin sinirlari içinde kendi kaderini tayin hakkinin taninmasiyla mümkün oldugunu söylüyor. Meclis, demokratik muhalefet ile birlikte hareket etmeyi hedefliyor, BAAS rejimi ile tek basina görüsmeyi reddedip, görüsmelerin tüm muhalefet tarafindan ortaklasa yürütülmesini istiyor. Ki bu talepler ve politikalar dogrudur ve desteklenmeyi hak ediyorlar.

Suriye Kürd Ulusal Meclisi’ni olusturma süreci ve sonraki politikalari, biz Kuzeyli Kürdler için önemli derslerle doludur. Derslerin basinda degisim sürecinin kafalarda daha önce olusan tüm önyargilari yerle bir ettigi gerçegi gelmektedir. 3-5 ay öncesine kadar bölük pörçük olan, birbirine selam dahi vermeyen, birkaç birlik ve cephe olusturan Suriye Kürd ulusal güçleri, Suriye’deki halk hareketinin dayatmasiyla tüm ön yargilarini bir kenara birakarak Ulusal Meclis çatisi altinda bir araya geldiler. Bununla yetinmediler, daha önce olusturduklari birlik ve cephelerin dagitilmasi ve Meclis’e katilmasi konusunda karar aldilar.

Bir diger önemli ders ise, birligin genislemesi ve tüm kesimleri kapsamasi için gösterilen esnekliktir. PYD, Meclis’in olusturulmasi çalismalarina katilmasina ragmen, son anda yer almaktan vazgeçti. Nedeni ise PKK’nin Suriye BAAS rejimi ile canlanan iliskileridir. PYD, PKK politikalarina uygun olarak su anda BAAS rejiminin yaninda yer aliyor, O’nunla isbirligini sürdürüyor. Tüm bu olumsuz tavir ve hareketlerine karsin Kürd Ulusal Meclisi PYD’ye karsi onun kazanmayi hedefleyen bir politika yürütüyor.

Türk devletinin Suriye yönelik politikasi, Suriye’deki muhalefetin politikalarina ters ve aykiri degil. Kürd Ulusal Meclisi’nin talepleriyle de öyle… Baslangiçta BAAS yöneticilerinden baski ve sindirme eylemlerine son vermelerini, reformlar yapmasini, demokrasiyi gerçeklestirmesini isteyen Türk hükümeti, bugün yöneticilerin iktidari terk etmesi gereginden bahsediyor. TC gibi bölgenin önemli bir ülkesinin bu tavrini, Suriye’deki muhalefete önemli bir destek olarak okumak gerekir.

Öte yandan, Türk devletinin bu tavri basta ABD olmak üzere batili büyük devletlerin bölgeye yönelik politikalarindan bagimsiz degildir. Afganistan ve Irak deneylerinden dersler çikaran söz konusu devletler, bölgeye yönelik politikalarini hayata geçirmede TC’yi önemli bir müttefik olarak görüyorlar.

Türk hükümeti ise, Güney Kürdistan Bölgesi’nin yani sira özerk ya da otonom bir Suriye Kürd yönetiminin olusmasini kendi çikarlarina ters buluyor. Bu nedenle, kendisine yakin olan ve destekledigi Müslüman Kardesler Örgütü vasitasiyla Suriye’nin geleceginde söz sahibi olmak ve etkin konuma gelmek istiyor. Suriye Kürdlerinin bu ülkedeki statüsünün Türkiye’nin zararina olmayacak biçimde belirlenmesini hedefliyor.

Suriye’deki halk hareketi, Ortadogu’daki siyasi dengeleri kökten degistirme potansiyelini de içinde barindiriyor. Çünkü Suriye BAAS diktatörlügünün yikilmasi, bölgedeki statüyü, siyasi iliskileri belirleyen eksenlerden birisinin, Iran-Suriye-Hizbullah ekseninin dagilmasini da birlikte getirecektir. BAAS rejiminin yikilmasiyla birlikte, nükleer enerji programi nedeniyle uluslararasi abluka altinda olan Iran’in, bölgedeki yalnizligi giderek artacak, Suriye kanaliyla Iran’dan lojistik destek alan Hizbullah, Lübnan’da var olan etkinligini yitirecektir. Iran Islam rejiminin gögsünü Suriye BAAS diktatörlügüne siper etmesinin baslica nedeni budur. Iran’in, Suriye’ye yönelik politikalari nedeniyle basta Türkiye ve Suudi Arabistan olmak üzere körfez ülkelerini tehdit etmesi söz konusu ekseni korumaya yöneliktir.

BAAS rejimi sonrasi siranin kendisine gelecegini bilen Iran rejimi, kaçinilmaz sonunu geciktirmek için her yola basvuruyor. Iran’in PJAK bahanesiyle Güney Kürdistan topraklarina saldirisinin nedenleri arasinda, Güney Kürdistan Bölgesi’nin Suriye’deki gelismelere iliskin tavrina, özellikle de Suriye’deki Kürd örgütlerini birbirine yakinlastirma çabalarina duyulan tepki bulunuyor. Bir baska temel neden ise ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesiyle olusacak boslugun doldurulmasiyla ilgilidir. Iran’in ‘ABD sonrasi dönemde Irak ve Güney Kürdistan’da bensiz denklem kurulamaz, meydani sadece ABD ve yörüngesindeki Türkiye’ye birakmam’ mesajidir.

Bunun yani sira Iran Islam rejiminin, kontrolündeki ögrencilere Tahran’daki Ingiltere Büyükelçiligi’ni isgal ettirmesindeki baslica hedefi, Bati’ya ‘size huzur vermeyiz’ mesajinin yani sira, Iran halklarini simdiden dis sorunlarla mesgul etmektir.

Özellikle Ortadogu kamuoyunda ‘Sii Cephesi’ olarak adlandirilan, Rusya, Çin ve Kuzey Kore tarafindan da az-çok desteklenen Iran-Suriye-Hizbullah ekseni bölgede var olan statünün devam etmesinden yanadir. Bölgedeki bir diger eksen ise Suudi Arabistan, Katar ile Türkiye’nin basini çektigi ve Körfez ülkelerinin içinde yel aldigi eksendir. Kamuoyunda ‘Sünni Cephesi’ olarak bilinen ve ABD basta olmak üzere Batili ülkelerin destegini arkasina alan bu eksen de bölgedeki statünün temelden degismesini istemiyor.

‘Arap Bahari’ da dahil, Ortadogu’daki siyasi gelismelere yönelik tavir, bu iki eksen arasindaki iliskiler, gerginlikler ve çatismalar ile Israil’in bölgedeki güvenligi sorunu tarafindan belirleniyor.

Iran, Suriye, Irak ve Türkiye gibi bölgenin önemli devletlerinin yönetimi altinda yasayan biz Kürdlerin gözü kapali her iki eksenden birini desteklemesi dogru degildir; Kürd davasina herhangi bir katkisi olmaz. Ama bilmeliyiz ki Zaloglu Rüstem de degiliz ve üçüncü bir eksen olusturma gücümüz de yok. Bölge halklari ve onlarin demokratik ve ilerici güçleri arasindaki iliskiler de, böylesi bir güç odagini olusturmaktan simdilik uzak. Bu durumda Kürdler için ‘ne yapilmali’ sorusu kadar ‘ne yapmamaliyiz’ sorusu da önem kazaniyor.

Iki eksenden birini gözü kapali desteklemek, yapmamamiz gerekenlerin basinda geliyor. Bu açidan PKK çevresinin, bölgede ABD ve Türk sömürgeciligine karsi Iran-Suriye-Hizbullah ekseninden yana tavir koymalari, Suriye’de BAAS rejimini desteklemeleri Kürd davasi için çok tehlikeli bir stratejidir.

Türkiye’de, yeni anayasa yapilmasinin gündemde oldugu, barisçil, legal siyasi mücadeleyle, sivil itaatsizlik eylemleriyle basari elde etmek için sartlarin düne nazaran daha da arttigi bir dönemde, PKK’nin ‘devrimci halk savasi stratejisini’ gündeme getirip hayata geçirmesi, Ortadogu’daki siyasi gelismelerden, iki eksen arasindaki çatisma ve çekismeden bagimsiz degildir; Kürd davasina büyük zararlar veriyor, baris ve diyalog taleplerinin daha yüksek sesle dile getirilmesinin önündeki engellerden birisini olusturuyor.

‘Islami degerler’, ‘antiemperyalist söylemler,’ ‘ABD ve Türkiye sömürgeciligine karsi mücadele’ adina Iran ve Suriye gibi ‘Kaybedenler külübü’ne aday olan devletlerin yaninda yer almak veya almayi savunmak, Kürd özgürlük hareketine yapilacak en büyük kötülüktür.

Israil karsitligi da yapmamamiz gerekenlerin ilk sirasinda bulunuyor. Israil’in Filistin halkina yönelik uygulamalari elbette tasvip edilemez, karsi çikilmalidir. Bu nedenle tüm parçalardaki Kürd demokratik güçleri her zaman Filistin halkinin hakli taleplerinin yaninda olmus, desteklemislerdir. Ne yazik ki Filistin özgürlük hareketi için ayni seyleri söylemek mümkün degildir.

Kürdler olarak, uluslararasi arenada, Ortadogu’da küçük bir devlet olmaktan daha fazla seyi, ekonomik ve siyasi gücü ifade eden Israil’in güvenlik kaygilarini da dikkate almaliyiz, onu denize dökmeyi amaçlayanlara, Yahudilere karsi nefret söylemlerini yükseltenlere karsi olmaliyiz. Bilmeliyiz ki, bazi Arap milliyetçileri ve fanatik Müslümanlar gibi Israil karsitligi biz Kürdlere bir sey kazandirmaz, aksine kaybettirir.

Yapmamiz gerekenlerin basinda ise, Kürdistan özgürlük ve demokrasi mücadelesini dünyayi saran ve sarsan degisim hareketinin bir parçasi haline getirmek geliyor. Bunun için degisim sürecini iyi okumali, sürecin ortaya çikarttigi degerlere sahip çikmali, sürece uygun mücadele biçimlerinde kararli ve israrli olmaliyiz. Toptanci mantigini bir kenara birakip her gelismeye yönelik olarak, söz konusu gelismenin degisim süreci ile olan iliskisini ve Kürdlerin genel çikarlarini göz önünde bulundurarak tavir almaliyiz.

Kuzeyli Kürdler olarak ilk yapmamiz degisim sürecinin ön plana çikarttigi legal, siyasi mücadeleyi, sivil toplumu ve kurumlarini güçlendirmek, sivil itaatsizlik gibi çagdas mücadele biçimlerinde kararli olmaktir. Gelinen asamada silahli mücadelenin Kürd davasina zarar verdiginin bilincine vararak, Kürd sorununun barisçil ve diyalog yolu ile çözümünde israrli olmaliyiz.

Örgütlü mücadele, bu islerin basarisi, Kürd özgürlük hareketinin degisim sürecinin bir parçasi haline getirilmesi için, olmazsa olmazlardandir. Bu ve Kürd sorununu ‘PKK-Devlet’ parantezinden çikartmak için güçlü alternatifler olusturmak da görevlerimiz arasinda bulunuyor.

Hiç kusku yok bu görevleri yerine getirirken yurtsever güçler, kisi ve kurumlar arasindaki is ve güç birligini gözetmek, kalici, Kuzey Kürdistan’in sartlarina uygun ve tüm renklerin kendini ifade edebilecegi ortak mücadele platformlari olusturmak önemlidir.

Suriye’de BAAS rejiminin sona yaklastigi, Iran’in içinde bulundugu cenderenin daha da sikistirildigi, ABD Sonrasi Irak’ta Sii-Sünni çatismasi biçiminde kendini gösteren iktidar kavgasinin giderek kizisip Kürtleri de kapsama riskinin arttigi, tarihsel sürecin ABD ve Batili güçlerin destegini almaya aday Güney Kürdistan-Türkiye ve Sünni ittifakini gündeme soktugu bir dönemde, tüm parçalardan Kürd ulusal demokratik güçlerin is ve güç birligi daha elzem bir hale gelmektedir.

Kuskusuz bu noktada istenilir olan kalici bir yapinin olusturulmasidir. Kürdistan Bölge Baskani Mesud Barzani’nin önerdigi ‘Kürdistanli partiler konferansi’ kalici bir yapinin olusturulmasina yönelik ilk adim olabilir. Hiç bir yurtsever siyasi yapinin disarida kalmayacagi bir konferansin toplanmasi için çaba sarf etmek ve fedakârlik yapmak da görevlerimiz arasinda bulunuyor.
Ocak 2012
(*): Bu makale, Deng Dergisinin Ocak-Subat 2012 tarihli 85. sayisinda yayinlandi.

Mesud Tek

Back to top button