Makale

Türk Tarihçiliginde Irkçi Anlayis ve Sömürge Kürdistan’a Yaklasimi-I

Ali Haydar Koç

Osmanli devletinin hüküm sürdügü sinirlarda cemaatler arasinda ‘esitlik ve hürriyeti’ tesis etmek için ‘Ittihad-i Osmani’ ismi ile 1889’da ortaya çikan cemiyet, osmanli insanlarina ‘yeni bir hayat’ vaad etme iddiasiyle hareket ederek, imparatorluk sinirlarinda yasayan cemaatler arasinda örgütlenerek,’hürriyet ve yeni hayat’ sloganlarini yaygin bir sekilde imparatorlugu olusturan cemaatler ve osmanli insanlari arasinda kullanarak, Osmanli sultaninin siyasi ve hukuki yetkilerini II. Mesrutiyet (Temmuz 1908) darbesi ile sinirlandirmisti. 1908’den sonra Osmanli Padisahinin yetkilerini sinirlayan ve 31 Mart 1909 olayi ile daha fazla siyasi güç kazanan Ittihat ve terraki cemiyeti, 1911’den itibaren cemiyete bagli aydinlar ile Türk ocaklari ve Türk yurdu derneklerini kurarak, bu dernekler araciligi ile Türkçülük ideolojisiyle Türk-Turan imparatorlugu amacina ulasmak için daha önceleri kendileri tarafindan biçimsel olarak dile getirilen ‘Yeni hayat, esitlik ve hürriyet’ söylemlerinin yerlerine asil niyetlerini ifade eden ‘Türkçülük, Türk Turan ve Türk milliyetçiligine’ birakmislardi. Osmanli devletinin dogu sinirlarinda Kürdistan’da yasayan Kürtler, osmanli sinirlarinda millet-i hakime yapilmak istenen Türklüge karsi dogrudan dogruya rahatsizliklarini dile getirerek, Ittihatçilarin bu siyasal tavirlarina mesafeli davranirken, buna karsilik 1912-1914 yillarinin sonrlarina kadar Anadolu’nun çesitli bölgelerinde ve Kürdistan’da yasayan Ermenilerin yani Ermenileri temsil eden siyasi cemiyetlerin büyük çogunlugu ise birinci ve ikinci balkan savaslari dahil Ittihatçilarin Türkçülük ideolojisinden pek rahatsiz olmadiklari, tam aksine Ittihatçilar ile ittifak içinde olduklari görülmektedir.

1913’te osmanli imparatorlugunda iktidar yetkilerini ve siyasi idareyi tamamiyle ele geçiren Ittihat ve Terraki cemiyeti, iktidar olma gücünden faydalanarak, Türklerin hakimiyetini red eden cemaatleri yok etmek ile tehdit ediyorlardi. Örnegin Kürtler, Osmanli cemaatlerine zorla kabul ettirilmek istenen Türkçülük ideolojisini 1913’te Mela Selim liderliginde Bitlis’te ortaya çikan Kürt isyani ile red etmisler idi. Bir çok siyasal sebep ile birlikte, bir yönüyle Kürtler millet-i hakime yapilmak istenen Türklüge karsi gösterdikleri siyasal tepkilerinden dolayi Ittihatçi iktidar tarafindan 1913-1918 yillari arasinda tehcir ve soykirima tabi tutularak, cezalandirilmislardi.

Türkiye cumhuriyetine geçis döneminde Kürtlerin siyasal-askeri gücünden yararlanmak düsüncesiyle osmanlilik ve islamlik söylemleri kullanilarak, Kürtler ile birlikte ortak bir vatan yaratma fikri biçimsel olarak propaganda edilerek, kuvva-i milliye adi altinda örgütlenerek, Türklere ait ulusal bir devletin kurulmasini saglayan Türkçü kadrolar, 1924’ten sonra tipki 1913-1918 yillarinda Ittihatçilar tarafindan Kürt vilayetlerinde gerçeklestirilen uygulamalara benzer askeri saldirilarla, Kürdistan’da soykirim ve zorunlu göçertmeleri gerçeklestirmislerdi. 1911’den sonra osmanli sinirlarinda baslayan siyasal süreçte Türk idarecileri tarafindan talimatlarla yönlendirilen aydinlar ve tarihçiler, osmanli dönemindeki ‘islamlik ve millet sistemine’ dair siyasal degerlerin yerine Türkçülügü ikame ederek, çesitli simgelerle, kahramanlik hikayeleriyle bütünlestirerek, uydurma bilgilerle Türklere ait orta asya ve Anadolu kökenli bir tarih yapma ugrasisi içinde idiler.

Cumhuriyet döneminde yeni insan ve yeni insan tipinin tamamiyle uydurma bilgilerle kutsallastirilan ve efsanelestirilen Türklükle ifade edilmesi saglanmisti. Bu siyasal durumun ortaya çikmasinda talimatlarla tarih yaziciligi yapan Türk tarihçilerinin payi çok büyüktür. Örnegin Kürt ulusunun ve Kürt tarihinin tamamiyle inkar edildigi 1930’lar ve sonrasinda irkçi söylemlerle dile getirilerek propganada edilen ve Türkiye rejiminin vazgeçilmez önemli bir siyasal parçasi olarak kabul edilen Türk tarihi su temel prensip ile dile getirilerek;’Tarihin en büyük cereyanlarini yaratmis olan Türk irki, benligini en çok muhafaza etmis bir irktir…,Dimagin en kiymetli mahsulü olan lisan bilhassa Türk irkinin büyük ekseriyetinde tarihi devirlerin husule getirdigi tekamül silsilesi içinde daima ana hatlarini muhafaza etmistir. Tarihten evelki zamanlarda ve tarihi devirlerde ayri ayri cemiyetler, medeniyetler, devletler vücude getirmis olan bu büyük irk mensuplari….'(bkz.Afet Inan,Tarihten evel ve tarih fecrinde,birinci Türk tarih kongresi, konferanslar, müzakere zabitlari, Ankara,1932) biçiminde ifade edilmisti. 1930’lardan sonra Türk irkçiliginin en çok propaganda edildigi alanlardan biri Kürdistan idi. Kemalist kadrolarin talimatlariyle hareket eden Türk tarihçilerinin uydurma bilgileriyle kutsallastirilarak, propaganda edilen Türklüge-Türk diline tamami ile yabanci olan Kürtler, önce meziyetsizlestirilerek, tarihte hiç olmamis ve olmayacak bir millet biçiminde tarif edilerek, asimilasyon uygulamalariyle Türk irkçiligini esas alan Türklük içinde eritilmeye çalisiliyordu. Soykirim, katliam, zorunlu göçertmeler ve inkar politikalariyle tarihsizlestirilen Kürtler, irkçilik derecesinde kutsallastirilan Türk tarihine asimilasyon mekanizmasiyle inandirilmak zorunda birakilmislardi.

Örnegin: diktatör M.Kemal 1932’de dünya güzeli seçilen Keriman Halis’in durumunu Türk irkçiligi ile bütünlestirerek, su cümlelerle ifade etmisti:’..Fakat Keriman, hepimizin isittigimiz gibi söylemistir ki, o bütün Türk kizlarinin en güzeli olmak iddiasinda degildir. Bu güzel Türk kizimiz irkinin kendi mevcudiyetinde tabii olarak tecelli ettirdigi güzelligini dünyaya,dünya hakemlerinin tasdikiyle tanittirmis olmakla elbette kendini memnun ve bahtiyar addetmekte haklidir. Türk irkinin dünyanin en güzel irki oldugunu tarihi olarak bildigim için, Türk kizlarindan birinin dünya güzeli intihap olunmus olmasini,çok tabii buldum..(bkz.Cumhuriyet gazetesi,3 Agustos 1932). Türk irkinin üstünlügü, seçkinligi ve güzelliklerine dair bu sözlerin sarfedildigi yillarda bu üstün irkin insanlarindan olusan Türk ordusu tarafindan Kürdistan’da soykirimlar ve zorunlu göçertmeler gerçeklestiriliyordu. 1940’lardan itibaren kutsallastirilan üstün Türk irkinin yücelikleri bütün siyasal boyutlariyla Kürdistan’da Türk edebiyati, Türk sanati, Türk kültürü, Türk tiyatro oyunlari, Türk müzigi, Türk dini, Türk siyaseti, Türk tarihi ve Türk sosyal hayati biçiminde propaganda edilerek, asagilanan Kürtlerden hizmetçi bir cemaat yaratilmaya çalisiliyordu.

Türk tarihçileri tarafindan uydurma bilgilerle efsanelestirilen Türk irki, ayni zamanda tanridan da üstün gösterilmeye çalisilmisti. Örnegin; Behçet Kemal Çaglar’in 1932’de tiyatrolarda sahnelenen ‘Ergenekon’ adli oyununda ‘…Türk yaratkana bile yenilmekten utaniyordu. Yüksek olan, basi yükseklere bakmak için yaratilmis bulunan Türk yaratkana karsi dahi ölümü çoktan göze almisti. Bu, utandirici, yenilmek damgasini alnina kondurmamak için bütün elinden geleni yapti…'(bkz. Muzafer Göker,Türk soyu ve Türk tarihi, ülkü halkevleri dergisi,1934). Kürtlere karsi askeri basarilar elde etmek için bir yandan propaganda malzemesi olarak kullandiklari din ve tanri kardesliginden sözeden Türkçü kadrolar, diger taraftan Türklüge yani ideolojik anlamda savunduklari milli irkçiliga manevi-tanrisal bir misyon yükleme çabasi içinde idiler.

Cumhuriyetin ilk yillarindan itibaren tanrilastirilan Türklük ile buna bagli olarak kutsallastirilan Türkiye cumhuriyeti devleti yine diktatör M.Kemal Atatürk’ün talimatlariyla yazilan Ergenekon oyununda su bilgiler aktarilmaktadir:’..Ergenekon efsanesini canlandirmaktan ziyade Ankara sahikasinda dogan günesin büyüklügünü ve essizligini tarih çerçevesi içinde göstermek Ergenekondan Ankara’yi görmek için yazilmistir…,Türk vatan ve milletinin ebediligine,Türk devletinin kutsalligina dayanir..'(bkz.Behcet Kemal Çaglar, Ergenekon, ülkü dergisi, Subat 1933). 1913’ten itibaren Ittihat ve Terraki cemiyeti ve ona bagli aydinlar tarafindan Türk-Turan imparatorlugunu kurma düsüncesi olarak tasarlanip ortaya çikan Türkçülük, 1930’lardan sonra pratik anlamda bu Türkçülüge yüklenen tanrisal maneviyat ile kutsallastirilan Türkiye devleti, bu siyasal anlayis ile kapali havza haline getirilen Kürdistan’i ve Kürt ulusunu yoketmeyi amaç edinerek, Ankara’da çogulcu parlemanto adi altinda kurulan Türkiye büyük millet (buradaki büyük millet-büyük irkin anlaminda kullanildigi bilinmektedir) meclisinde alinan kararlarla 20. yüzyilin en büyük zulümlerini, soykirimlarini, zorunlu göcertmelerini ve asimilasyon uygulamalarini Kürtler üzerinde denemislerdi. Ankara’da kurulan büyük millet yani büyük irkin meslicisinde yirminci yüzyil boyunca asagilanan Kürtlerin, 1960’lardan günümüze kadar (2012) Kürdistan’dan çok uzaklarda-orta Anadolu’da (Ankara) bulunan büyük irkin meclisinde mebus kimligi ile büyük Türk irkina ait meclisin sagladigi bütün siyasal-sosyal ve ekonomik tasaruflardan yararlanarak maasli memurlar olarak bulunmalari, sistematik olarak sürdürülen bu asagilanmanin kismi olarak bazi Kürt kesimleri arasinda normal bir hayatin parçasi haline geldigine veya Ankara’ya baglanma sürecinin bu Kürt kesimleri tarafindan böyle bir siyasal anlayis ile algilandigina isaret etmektedir…….

Ali Haydar Koç

Back to top button