Makale

Zana’nin söyledikleri, Karakol Baskini ve Suriye ile gerginlik

Türkiye’de gündemin hizla degistigini söyleyenler hakli. Bu ülkede insan bir aksiyon filminde yasar gibidir. Hele benim gibi Iskandinav ülkeleri türünden sakin bir diyarda yarim ömür geçirdikten sonra dönmüsseniz.. Ama biz o ülkelerde yasarken de, bir siirimde söyledigim gibi, ‘tenimiz orada, gönlümüz burada’ idi. Türkiye’de ve Kürdistan’da ne olup bittigini günü gününe izliyorduk. Bu yönüyle simdi, 32 yil sonra karsilastigim manzara hiç de sasirtici degil.

Son bir hafta on gün içinde de gündem böylesine hizla degisti. Önce Leyla Zana’nin Hürriyet gazetesi ile yaptigi söylesi büyük yanki yapti. Ardindan 8 askerin ve 31 gerillanin ölümüne yol açan Yesiltas Karakolu baskini geldi ve bu olumlu yankiyi bastirdi. Üç günden beri ise Suriye’nin düsürdügü Türk savas uçagi öncekileri bir yana itti ve gündemin ortasina yerlesti. Herkes simdi ne olacagini soruyor: Türkiye-Suriye savasi mi çikacak? NATO ne yapacak?..

Türkiye son olay nedeniyle hop oturup hop kalksa ve bazilari Suriye’ye meydan okusa da savas çikacagini sanmiyorum. Çünkü Türkiye’nin askeri gücü Suriye’ye kolayca yetse de, savasin bedelinin agir olmasi bir yana, bu is Türkiye-Suriye çatismasiyla kalmaz, Iran ve baskalari da devreye girer ve isin nereye varacagi belli olmaz. Bölgede tüm taslar yerinden oynayabilir. Bu nedenle ben, Türk politikacilar nice atip tutsalar, NATO’yu toplantiya çagirip bu sorunu tartissalar bile, ne onlarin ne de NATO’nun bu isi bir savasa vardiracaklarini sanmiyorum. Belki Suriye üzerinde baskiyi biraz daha arttirip Esat’i Yemen türü bir çözüme zorlayacaklar.

Ben Yemen türü çözümün de bu saatten sonra Suriye sorununa derman olacagi kanisinda degilim. (Yemen’e olmadigi gibi). Daha önce de birkaç kez dile getirdim: Bence Suriye sorunu bundan böyle, adina ister federasyon, ister otonom bölgeler deyin, ancak üç bölgeli bir sistemle çözülür: Sünni Arap bölgesi, Nusayri Arap bölgesi ve Kürt bölgesi…

Elbet, Sünni, Nusayri ve Kürt nüfusun yer yer iç içe geçtigi, özellikle de büyük sehirler bakimindan demografik yapinin çok daha karmasik oldugu göz önüne alinirsa, böylesi bir çözüme ulasip yeniden normal kosullara dönmek ‘Irak örneginde de görüldügü gibi- kolay olmayacak. Ama bu saatten sonra baska türlüsü hiç olmayacak. Araya bu kadar kan ve nefret girdikten sonra Suriye’de salt Esat ailesini yönetimden uzaklastirip, belki serbest seçimlere gidip yeni bir parlamento ve hükümet olusturarak iç baris saglanabilir mi? Kanimca hem bunu yapmak, hem de söz konusu ülkenin baslica etnik gruplarinin yogun biçimde yasadigi bölgelere dayali bir federasyon olusturmak en gerçekçi olani. Böylesi bir çözüm belki söz konusu tüm gruplari tatmin ederek Suriye devletini ayakta tutabilir. Bu yapilamazsa bu kanli iç savas daha da büyüyüp yayilacak ve belki de Suriye tümden dagilacaktir.

Leyla Zana’nin yanki yapan söylesisine gelince: Buna iliskin olarak hem son günlerde yolda oldugum, hem de dogrusu, özellikle de sözlü açiklamalarim sik sik kirpilip çarpitildigi için, Medya’nin buna iliskin sorularina ayaküstü cevap vermekten kaçindim. Nitekim yazili olarak Yeni Safak gazetesine açikladigim görüslerim bile, herhalde gazetenin gönlüne göre olmadigi için, 21 Haziran tarihli Yeni Safak’ta ancak iki-üç cümlesi verildi…

Bana göre Zana’nin görüslerinde hem dogru hem yanlis degerlendirmeler var. Dogru ve olumlu buldugum görüslerinden biri, PKK’nin, Abdullah Öcalan yakalandiktan sonra bagimsizlik gibi temel bir talebini terk etmis ve çitayi çok asagilara çekmis olmasidir. Zana bunu ‘Türk halkiyla birlikte yasamaya evet demek ve yerel yönetimlerin yetkilerini genisletmek’ olarak niteliyor. Öyle olunca da PKK’nin bunun için silahli mücadeleyi sürdürmesinin artik gereksiz hale geldigini söylüyor ve onu silahlari tümden birakmaya çagiriyor. Bu dogru bir tespit ve dogru bir öneridir. Ben de zaten uzun zamandir ayni seyi söylemekteyim.

Kanimca bu hem Zana bakimindan önemli bir degisimdir (çünkü daha birkaç ay öncesi PKK’nin silahlarini sigorta olarak nitelemisti) hem de BDP-DTP kesimi, elbet bir yönüyle de PKK bakimindan önemlidir. Bazilari bunu bir kirilma noktasi oldugunu söylüyorlar, bence de öyle.

Zana’yi bu degisime getiren etkenler konusunda degisik yorumlar var. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin telkinleri bunlar arasinda. Bence en önemlisi hayatin gerçekleridir ve bu kapsamda kitlelerin savastan bikmasi ve baris istemesinin siyasiler üzerinde yarattigi basinçtir. PKK’nin yürüttügü savasin, geçmis bir yana, özellikle de son dönemde anlamini tümüyle yitirdigi, Kürt halkina bir yarari olmadigi, tersine çözüm sürecinin önünde bir engel haline geldigi, görebilen herkes için ayan beyandi. Olan biteni Zana ve arkadaslarinin da gördügüne kusku yoktu. Ama kapali kapilar ardinda bu gerçegi dile getirirlerken kamuoyu önünde hep sustular veya farkli konustular. Sanirim Zana’nin iç hesaplasmasi sonunda onu konusmaya itti. Zana bu esigi asti.

BDP Esbaskani Demirtas basta Zana’yi sert biçimde elestirdi. Ama çok geçmeden kendisi de, özellikle Daglica-Yesiltas Karakolu baskininin ardindan PKK’yi silahli eylemleri tümden terk etmeye çagirdi. Ötekilere gelince en azindan sustular ve bu da bir bakima Zana’yi dolayli onama anlamina gelir.

BDP kesimi bakimindan yanlisi savunmak bundan böyle kolay olmayacak. Bu, havanin artik degistigini, rüzgarin baska yönden estigini ve PKK’nin altindaki zeminin kaydigini gösteriyor.

Bu durumda PKK’nin silah birakmasinin yakinlastigini söylemek kanimca bir kehanet degil. Ama PKK’nin silah birakmasi ve böyle bir durumda dogal olarak askeri operasyonlarin da durmasi, siyasetin isini kolaylastiracak olsa da, elbet tek basina Kürt sorununun çözümü demek olmayacak, onu sona erdirmeyecek. Sorunun sona ermesi, Kürt halkinin tüm temel haklarini tanimaya bagli. Bu da adil bir çözümü, esitlik temelinde bir çözümü gerektirir.

Leyla Zana’nin Hürriyet’le yaptigi söyleside dile getirdigi diger bir görüs, Erdogan’in ve partisinin güçlü oldugu ve isterse Kürt sorununu çözebilecegidir. Zana ayrica, bu konuda Erdogan’a güvendigini ve onun Kürt sorununu çözecegine inandigini da söylüyor.

Erdogan ve hükümetinin seçimlerde halktan sagladigi yüzde 50 oranindaki destek elbet basli basina önemlidir. Bunun yani sira AK Parti hükümeti darbe girisimlerini savusturarak, darbecileri cezaevine doldurarak, askeri vesayeti oldukça geriletti ve attigi öteki adimlarla yargi vesayetini de giderdi. Bu Erdogan’a ve hükümetine önemli bir güç kazandirdi. Erdogan geçmiste TRT Ses’i açmak gibi cesur adimlar da atti. Böylesi güçlü bir hükümet isterse elbet Kürt sorununu çözmek için köklü adimlar atabilir. Ama Erdogan ve Partisi buna hazir ve istekli mi? Iste bu tartisilir. Geçmiste, açilim sürecinin basinda kendilerinin böylesine, Kürt sorununun çözümüne elverir ciddi bir projesi yoktu, kanimca bugün de yok. Üstelik Erdogan’in son dönemdeki söylemleri, örnegin, Kürt sorununun artik bittigine dair açiklamalar ve tüm olup bitenlerden sonra Kürtlere ancak haftada iki saatlik seçmeli dersin uygun görülmesi vb. umut kirici.

Kürt dili ilkokuldan üniversiteye kadar egitim dili haline gelmeden, kamu alani da dahil, hayatin her alaninda serbestçe kullanilmadan, Kürtlere çogunlukta olduklari bölgede, yani Kürdistan’da kendi kendini yönetim hakki taninmadan (bu esitlik temelinde bir federasyon, en azindan Qebek türü genis bir otonomi olmali) bu sorun nasil çözülecek?

Bu ise köklü ve cesur adimlar atmayi gerektirir. Erdogan ve Partisi böylesine adimlari atabileceklerinin isaretini veriyorlar mi, buna hazir ve istekliler mi? Keske olabilseler. Ne var ki hiç de bunun isaretleri yok, ama tersi isaretler birhayli var. Öyle olunca da ben bu konuda, Erdogan’a tam bir güven kredisi açan Zana kadar iyimser degilim.

Bence Ak Parti’nin her yaptigina karsi olmak, olumlu adimlarina destek olmamak yanlis oldugu kadar, böylesine bir sinirsiz güven de yanlistir. Hayalci olmayalim. Hükümetin atabilecegi olumlu adimlari elbette destekleyelim, onu bu dogrultuda tesvik edelim; ama bilelim ki Kürt halkinin özgürlesmesi her seyden önce onun mücadelesine baglidir. Bu mücadele de dogru bir kanalda kitlelerin gücünü birlestirerek saglanabilir.

Silahlarin susmasi, siyasetin yolunun açilmasi bu bakimdan kendi basina önemlidir. Bu Kürt siyasal hareketini hem PKK’nin vesayetinden kurtaracak, hem de devletin baskilari ve ayak diremesi için var olan bahaneleri ortadan kaldiracaktir. Halkimizin barisçi yöntemlerle dile getirecegi hakli taleplerin hem Türk, hem dünya kamuoyunda daha çok destek bulmasi mümkün olacaktir. Kürt halkinin özgürlesmesi gibi Türkiye’nin bir bütün olarak demokratiklesmesi de buna baglidir.

Son dönemde bir parça canlanan silahlari susturmaya yönelik girisimleri ve diyalog umutlarini bir bakima sabote eden Daglica-Yesiltas karakolu baskinina gelince, kanimca bu da önceki benzer olaylarda oldugu gibi, çözüm istemeyen, çatismaya kosullanmis ve bundan siyasi ve ekonomik rant saglayan kesimlerin isi. Bu tür çözüm karsitlari ve çatisma yanlilari hem içeride, hem disarida var. Son dönemde Iran ve Suriye’nin buna yönelik tutumu ortada. Belli ki bunlar Türkiye’nin böyle bir çatismayla oyalanmasini kendileri açisindan yararli buluyorlar. Bunlarin yani sira böylesi bir çatismadan yarar uman baska dis güçler de olabilir. Bizzat bu ülkede, gerilim ve istikrarsizliktan yarar uman odaklar oldugunu, bunlarin bir elinin de PKK içinde oldugunu biliyoruz.

Belli ki bu tür odaklar sonuna kadar direnecekler, yumusama ve baris yönündeki her adimi bosa çikarmak, ortaligi yeniden germek için ellerinden geleni yapacaklar. Onlarin direncini bosa çikarmak için baris ve çözüm yanlilari kararli olmali. Bu ise Kürt sorununun adil çözümünden geçer. Kürt halkinin hakli taleplerini karsilayacak düzenleme yeni anayasaya ve tüm yasal sisteme yansitilmali, buna uygun pratik adimlar kararlica atilmalidir. Bu, ‘terör’ denen seye bir ödün degildir. Kürt halki esit halklar talep ediyor. Bu hak ve özgürlükler zaten onun hakkidir ve zaten hiçbir siddet ve zorlama olmadan saglanmasi gerekir. Ama yillardir bu talepler karsilanmadigi, hak ve özgürlük istemlerine baski ve siddetle karsilik verildigi için ülke bir siddet ortamina itildi. Ülkenin siddet ortamindan çikmasi da sorunun gerçekçi ve adil bir çözümüne baglidir. Bu yapildigi zaman, siddeti çözüm için bir yöntem olarak görenlerin ya da baska niyetlerle, kendi hesap ve çikarlari için siddetin sürmesini isteyen, bu nedenle her türlü provokasyona basvuran odaklarin dayandigi zemin çökecek, ülke barisa ve demokrasiye ulasacaktir.

24 Haziran 2012

Kemal Burkay

Back to top button