Üç CHP
‘Ne olacak Türkiye ‘nin hali?’ sorusundan bile daha sik ve yillardir sorulan bir soru, ‘Ne olacak CHP ‘nin hali?’ Aslinda bir sey oldugu yok ve olacagi da galiba yok. Zaten sorun esas burada yatiyor.
Herhangi bir siyasal olusum olsa, ‘doktorun ne yerse yesin’ dedigi asamadadir, örtelim üzerini, rahat etsin der geçilirdi. Ne var ki kendini ‘devleti kuran parti’, ‘Ulu Önder’in partisi’ olarak tanimlayan bu partiyle ilgili veriler kismi felç halinde oldugunu gösterse de, kendisi Türkiye siyasetinin etkili bir kurumu olmaya devam ediyor. Türkiye topumunun gelecegi açisindan belirleyici olan, günümüzün en önemli konularinda, CHP’nin bu yari felç haliyle etkili olmaya devam etmesi, edebilmesi, sadece bu partinin degil, Türkiye siyasal cografyasinin da yapisal bir sorundan mustarip oldugunun bir göstergesi.
Yine de etkili
Yari felç halindeki bir siyasal olusumun bazi açilardan bu denli belirleyici olmaya devam etmesi, toplumda da bunun bir karsiliginin olmasiyla mümkün. Türkiye toplumu da bugün gelecegiyle ilgili asli konularda karar alma konusunda benzer bir yari felç durumu yasadigi için, CHP bugün hâlâ Türkiye siyasetinde en etkili birkaç kurum arasinda yer almaya devam ediyor.
Bu, nasil bir etki gücü? Ileri hamle yapmaya, el üstünlügü elde etmeye ne fiziki ne de zihinsel gücü kalmis bir yapinin elinden geldigi kadariyla yapmaya çalistigi bir etkileme ugrasi bu. ‘Milli davalari’ tabu olarak korumaya kendini adamis bir etkileme siyaseti güdüyor CHP agirlikli olarak. Türkiye’nin uluslararasi camiada isgalci bir devlet olarak damgalanmasina yol açan ve AB üyeligi konusunda esas asli tikaç olan Kibris sorununda; etnik vurgusu olmayan bir yurttaslik tanimi tasarlanmasinda; merkeziyetçi yapinin kirilmasi ve yerinden yönetim politikalari hakkinda; Ermeniler, Dersimliler ve benzeri toplumsal gruplarin maruz kaldiklari insanliga karsi suçlarla yüzlesme gündeme gelince; laikligin gerçek bir din ve devlet ayrimi olarak tanimlanmasi konusunda ve benzeri asli konularda CHP’nin yillardir gördügü esas islev, elinden geldigince degisimi engellemek.
Statükonun sesi
CHP’nin bu tavrinin iktidarin bu konularda degisim görünümü altinda karanlik emelleri oldugu süphesinden kaynaklandigini söylemek, CHP vakasini hafife almak olur. Bu da bir etken elbette ama ikincil. Tabandan gelen egilimi, örgütsel refleksleri, zihin dünyasinin sinirlarini dikkate alinca, bu ‘aman bir seye dokunulmasin’ tavrinin, iktidardaki olusumdan bagimsiz olarak, CHP’ye içkin bir tepki oldugu görülüyor. Bu tepkinin esas nedeni, gelecekten sadece ve sadece endise eden, gelecek hakkinda umut ve ümitlerini büyük ölçüde yitirmis, bu nedenle elde kalanin, her seye ragmen, tercih edilir olduguna inanan bir zihniyetin dayanilmaz agirligidir. Türkiye’de bu umutsuzluk ve ümitsizlik yogunlasmasi esas olarak CHP etrafinda ve solda gerçeklesiyor.
CHP’lilerin bir kismi kendilerini öyle görmeseler veya bu imajdan kurtulmaya çalissalar da, CHP fiilen statükonun sesi olmaya devam ediyor. Bu da, gerçek veya sahte, ama inanilmaz bir güven pompasi olarak çalisan AKP karsisinda, dekadans yasayan bir zümrenin en ufak esintiden ürken tavrinin CHP’de baskin kalmasina yol açiyor.
Elbette aslinda bir CHP yok. En azindan üç CHP var. Birincisi, yukarida kaba hatlariyla çizilen ‘devleti kuran parti’ olma zihniyetini bütünüyle özümsüyor. Aralarinda Onur Öymen ve Sükrü Elekdag gibi emekli büyükelçilerin oldugu bu devlet CHP’si, örnegin Demokrat Parti’de lider olmaya hazirlanirken kendini CHP’de buluveren Süheyl Batum gibi figürlerle anayasakomisyonunda ‘Türk milleti’ sözcügünün kilina dokunulmamasi için canla basla mücadele veriyor. Bu CHP’nin talihsizligi, milliyetçiligi de devlet milliyetçiligi oldugu, yani otantik olamadigi için de, milliyetçi dalga yükseldiginde kaybedenin gene kendisi olacagini bir türlü anlayamamasi. Iste o zaman halkin aptalligindan dem vuran seçim sonucu degerlendirmeleriyle karsilasiyoruz.
Ikinci CHP’de, muhafazakâr Sünni hakimiyetinden korkanlarin özellikle yerel yönetimlerde sigindiklari çati bir var. Bu çati altinda yasam tarzlarinin tehdit altinda olduguna inananlar ve Alevilerin önemli bir bölümü yer aliyor. Elbette milliyetçilik ve merkeziyetçilik tinilari burada da hakim. Hatta merkezi yönetimdeki muhafazakâr Sünni baskiya karsi yönetimde olduklari yerel yönetimlerin daha fazla güçlendirilmesi talebini normal olarak savunmalari gerekirken, ‘milli birlik’ ideolojisine sadik kaliyorlar. Ademi merkeziyetçiligi bir umaci olarak görmeye devam ediyorlar. Bu ikinci CHP’nin etrafinda dogal olarak yerel yönetim menfaat iliskileri çalisiyor. Hatta daha genel olarak, CHP’nin azinlikta oldugu belediyelerde bile, AKP’ye karsi ulusal planda yürütülen agiz dalasindan farkli bir uyum ve sessizligin çogunlukla sergilenmesi, siyasal yasamda baska bir gerçeklik düzeyinin daha olduguna isaret ediyor.
Üçüncü CHP’de ise, CHP’nin demokrasi ilkeleri güçlü ve tutarli bir parti olmasini isteyenler var. Bu kisilerin yukarida sayilan sorunlara çözüm arayislari evrensel bir sosyal-demokrasinin benzer sorunlara yaklasimina benziyor. Bu üçüncü CHP’nin CHP örgütünde gücü sinirli. Ama statükoyu korumaya kilitlenmis CHP’ye nazaran inisiyatif alma üstünlükleri var. Bunu da kullanmaya çalisiyorlar ama attiklari ilk adimda birinci CHP’nin baraj atesinin tozu dumani arasinda isitilmez oluyorlar. Bunun en yakin örnegi, Kürt sorunu konusunda farkli çözüm arayislarini gündeme tasimaya çalisan CHP yönetimi içindeki bir grubun girisiminin devletçi-ulusalci CHP’nin hamlesinin magduru olmasi. Haluk Koç’un Oslo görüsmeleritutanaklarini bir yil aradan sonra yeni bir mal bulmus gibi ortaya atip ihanet imasinda bulunmasi, bu üçüncü CHP’nin barisçil çözüm arayislarina da vurulmus bir darbeydi örnegin.
Birkaç partiyi içinde barindirmak, bir parti için mutlak bir zaaf degil. Bir kitle partisinin içinde farkli akimlarin, farkli yaklasimlarin olmasi dogal. Bu durum daha da demokratik. Ne var ki, farkliliklarin açikça dile getirilmesi kosuluyla. Örnegin, Haluk Koç’un MHP ‘ye yakisan girisimini CHP’nin demokrat kanadi açikça kinamiyorsa, kinayamiyorsa, ‘parti disiplini’ adi altinda sonuçta milliyetçi-devletçi konformizme teslim oluyor demektir. Bu durumda CHP daha çok ‘yeni arayis’ eskitir inancinin gücünü korumasi kaçinilmaz olur. Ve CHP’nin kendi tarihsel kapani bütün degisim enerjilerinin içinde kayboldugu büyük bir kara delik gibi çalismaya devam eder.
CHP’nin dönüsümü için mücadele verenlerin her seyden önce ‘devleti kuran parti’ olma iddeolojisini yikmalari gerek. Çünkü AKP ile siyasal alanda mücadele etmek, kurulu devlet yapisiyla, ‘bu devletle’ mücadele etmek anlamina artik geliyor. AKP veya Tayyip Erdogan ‘in tasarladigindan farkli, yeni bir Türkiye, yeni bir devlet ve yeni bir toplumsal beraberlik kurmaya aday olabilir mi CHP? Belki ama bu partinin adi neden CHP olarak kalmali?
———————————————–
Radikal-23 Eylül
Ahmet Insel