Makale

Dirban’da iki gün

Sevgili okurlar,

6 Nisan’da Mersin’den baslayarak doguya dogru bir ay boyunca HAK-PAR il ve ilçe örgütlerini arkadaslarla birlikte dolastim. Urfa’ya, Mardin yöresine, Diyarbakir’a, Van’a, Elazig’a, Batman’a ve Malatya’ya gittim. Kitleye açik konferanslarda ve partililerle yaptigim toplantilarda konustum. Yeni kurulan bazi il ve ilçe örgütlerini açtim.

Dogal olarak bunlar bir yaniyla yorucuydu. Ama yapilan is olumluysa, kitlelere bir mesaj veriyorsaniz ve sonuçta örgüt çalismasi canlaniyor ve örgüt agi yayginlasiyorsa buna deger. Ben ve arkadaslarim da bu nedenle yorgunluktan sikayetçi degiliz. Ben kendi payima, çalistigim günler degil, bos kaldigim günler sikilir ve yorulurum.

Memnuniyetle belirteyim ki 6 ay önce yapilan HAK-PAR’in 5. Kongresinden bu yana örgütümüzde göze çarpan bir canlanma var. Yeni il ve ilçe örgütleri kuruldu ve bu süreç devam etmekte. Önümüzdeki günlerde Antep, Mardin ve Dersim il örgütleri de dahil, yeni örgütlerimizin açilisini yapacagiz.

Gezimin son iki günü (6-8 Mayis) ise kendi köyümde, Dirban’da idim.

Yurda dönüsümden bu yana köye ikinci gidisim bu. Daha önceki 2011 sonbahari idi. Bu kez ilkbahara rastladi ve her yer yemyesildi. Ne yazik ki badem ve kiraz agaçlarinin çiçek açtigini göremedim. Meyve agaçlari çiçeklerini dökmüs, meyveye durmuslardi. Badem çaglasinin zamani idi. Köylüler su günlerde topraktan mantar fiskirmasi için ilk yagmurun beklentisi içinde idiler. Bizim yörenin mantarlari ünlüdür. Ama biz ordayken bir ara gökyüzü kapanip birhayli gürlediyse de yagmadi, sagnak uzagimizdan geçti.

Yazin yaklasmasiyla birlikte kentlerden köye yönelis de baslamis. Gelenler genellikle isçi ve memur emeklileri. Bahçe ve bostanlarinda kadin-erkek çalisiyorlar. Eski toprak damlarin yerini iki-üç katli, çatili evler almis. Çogunun yani basinda da birer otomobil…

Gündüzleri dut agacinin altinda, bizi ziyarete gelen kadin-erkek köylülerimizle sohbet ettik. Köydeki olumlu degisimin bir görüntüsü de bu. Eskiden olsa hosgeldine sadece erkekler gelirdi.

Buraya Diyarbakir-Batman yöresinin bunaltici sicagindan geçip geldik. Ama rakimi 1500 metreyi asan köyümüzde gündüz ortasi bile hava serin. Aksamla birlikte soguk çikiyor.

Son iki yil içinde yasli kaysi, dut ve badem agaçlarindan bazisi daha, kisin yagan bol karin agirligina dayanamayip göçmüs. Harmanin üstündeki koca badem de bir dalini yitirmis, ama yasli bir pehlivan gibi yine de dimdik ayakta duruyor. Eski pinarin yanindaki iki yasli ve kocaman mese agaci da ayakta. Koca cevizler ortadan kaybolali beri kus yuvalari bu iki mesede toplanmis. Kürtçe ‘diksilêman’ dedigimiz çavus kusunun ötüsünü de orada dinledim ve resimledim.

Gündüzleri bahçe kus sesleriyle civil civil. Bir tanidigimla telefonda konusurken kus seslerini fark etti hemen.

Yegenim Derya bahçeye yeni agaçlar dikmis; ceviz, elma, badem, dut, kiraz ve visne agaçlari…

Bahçede dolastim ve bu mevsimde açan çiçeklerin bir bölümünü, kizil laleleri ve mor sümbülleri resimledim. Dizboyunu asan bahçe otlarinin arasinda gözüme bir karinca yolu çarpti. Bahçenin alt tarafindan gelip üst yaninda bahçenin öbür yanina uzaniyordu…

Daha önceki gelisimde tanistigim iki kedi görünmediler. Bu nedenle bahçedeki sincaplardan biri yandaki kurumus kaysi agacinda özgürce dolasti, inip havuzdan su içti. Komsumuz ve köyün muhtari Celal’in iki kocaman köpegi de bizi yalniz birakmadilar. Ilgimi çeken köpeklerin, havuzdan degil, dogrudan havuza akan musluktan su içmeleriydi. Demek ki onlar da temiz suyu ötekinden ayirt ediyorlar.

Bir öglen sonu köyün üst tarafindaki Gov’a çiktik. Pinar yolunun iki yanini süsleyen silanlar (yaban gülleri) henüz mest edici güllerini açmamislardi. 70 yasindaki Ali Kaya Dede, esiyle birlikte bahçesinde çalisiyor, bostanini ekime hazirliyordu. Oracikta odun atesiyle bize çay yapti, çay içip agaçlara ve siyasete dair konustuk.

Bu da doga ve siyaset, geçmis ve gelecek arasinda uzanan ömrümüzden iki ilginç gün oldu ve 8 Mayis günü öglen vakti yolculuk yeniden basladi…

Yol deyince, 1994 yilinda, ‘Dicle’de yol kesik’ iken yazdigim bir siirimi hatirladim:

YOL

Agustosböcegi cizir da cizir
Zamani kemiriyor
Günler zor geçiyor

Yel olup esmeli simdi
Bulut olup göçmeli
Yolcu yolunda gerek

Yol, dirimsel bir soluktur
Uçar kus, açar güldür
Akar kan, uçari gönüldür
Gün olur aci ayrilik
Gün olur özgürlüktür

Ömür biter yol biter
Yasam bir yolculuktur

Yol görünür gidemezsen
Sinirlari asamazsan
Cennet cehennem olur
Ne gül, ne göl dagitir
Yüregin kederini
Ne türkü, ne siir

Agustosböcegi cizir da cizir
Dicle’de yol kesiktir

Haziran 1994

————————————————————-

Not: Iki hafta kadar önce yazilan bu yaziyi yayinlamayi, araya üzücü Reyhanli olayi girdigi için bir süre erteledim.

Kemal Burkay

Balkêş e ?
Close
Back to top button