Tamah-kâr Günah-kâr Bir de ölenleri suçlar!
Tam 2 yil önceydi
Susurluk’tan bes depo mühimmat Afyon’a getirilmisti.
Yakinda teftis vardi.
Komutan hepsinin iki depoya sigdirilmasini emretti.
Mühimmat uzmani Astsubay Bedri Nayim, ‘Gece yarisi, çogu acemi erlerle bunun yanlis oldugunu’ söyledi.
Komutan israr etti. Astsubay ‘yazili emir’ istedi. ‘Oda hapsi’ dendi.
Iki astsubay, 23 asker, kamyon fariyla bomba tasiyip depoya istiflemeye zorlandi.
Sonra
25 aile, evlatlariyla, esleriyle, kardesleriyle, babalariyla, nisanlilariyla birlikte paramparça oldu.
20 bin el bombasi 20 kilometreye
Paramparça askerlerin dokulari 6 kilometreye yayildi.
O kadar çok istifleme olmustu ki, duvar bile içeriye çökememisti.
Öyle siddetliydi ki, kolonlarin, zeminin yeri bile degismisti.
Öyle yakiciydi ki, sicaklik 3-4 bin dereceye yükselmis, yorgun ama güçlü bedenleri bile bir çirpida eritmisti.
Iste o evlatlar 6 kilometreden kazindi.
Söyle düsünün:
6 kilometre boyunca evladinizdan bir doku ariyorsunuz; bir disi, bir kili, bir parça deriyi, firlamis bir kemigi, bir kumasi, bir tirnagi, kömürden bir cesedi
Evladinizin DNA’sini ariyorsunuz
Onun mezarina yanlislikla tertibi gömülmesin diye!
O yanlislikla tertibinin kabrine konmasin diye!
Söyle düsünün:
(Askeri bilirkisiye göre) 3-4 bin derece bir sicaklikta eridi evladiniz
20 bin bombayla paramparça dagildi 6 kilometreye
Pasa keyifleri, mantiksiz emirleri yerine gelsin diye kimi komutanin.
Ve evladiniz paramparça, toprak altinda iken
Emir-komuta zincirinin alttakileri 6 kilometreden kazinmisken; emir sahipleri serbest ve görevde
Ve söyle düsünün:
Yüreginizde 3-4 bin derece sicaklik
Içinizde aci, gözünüzde son hali
Burnunuzda evladinizin kokusu, elinizde son dokusu
Bir de siz yargilaniyorsunuz; mahkemeye hakaretten.
Yetmiyor.
Ölü astsubaylar ‘esas komutanmis’ gibi patlamadan sorumlu tutuluyor
Ki ölüler kendi ölümlerinden suçlu bulunsun
Ki suçlularin kendilerini infazi makul bulunsun
Ki komutanlarin terfiine, siciline halel gelmesin!
***
Hemen ondan 6 ay, bugünden 2.5 yil önce.
Van’da depremden canli çikabilmis bir isçi; kocaniz, kardesiniz, evladiniz.
Ekmek Istanbul’da bir AVM insaatinin agzinda.
Cilali AVM yapanlar, isçilere naylon çadir münasip görmüs.
Tek çikisli Sahra çadiri.
Disaridaki fazla sünger yataklarin da içeriye istiflenmesi emredilmis.
Mart soguk hala, içeride elektrikli isitici; ekli, bantli, açik kablolar.
Sonra
Çadirin gecesine bir canavar gibi saldirip naylonla birlikte 11 isçiyi eriten alevler.
Yetkililerden sözler, laflar, bos laflar.
Babasi naylon çadirda eridikten sonra dogan bebek, mahkeme koridorlarinda emzirilerek, hiç görmedigi babasinin mezar tasini öperek, iki yasinda.
Söyle düsünün:
Eriyen sizin kocaniz, evladiniz, kardesiniz.
Ve mahkemede bilirkisi raporu diyor ki
Sünger yataklari tek çikis kapisina istifledikleri için Sahra çadirinin yabancisi olmadiklari için Maktuller de kendi ölümlerinde kusurludur!
Ki kurbanlar kendi ölümlerinin celladi sayilsin!
***
Özellikle 2007-2008.
Tersanelerde isçi ölümleri katliama dönüsmüs.
Asiri siparis, asiri çalistirma, asiri taseronlasma, asiri kâr hirsi.
Neredeyse her gün yaziyorum.
Tersanecilerin basi, Oda Baskani, ‘Ölebileceklerini bilmeliler. Burasi tekstil atölyesi degil’ diyor, kibirle.
Yillar sonra, basbakani ile kisik sesle tapesi çiktiginda ise çok kibar; Basbakan’in bitmis bir askeri ihalenin bozulup ona verilecegini duyurmasiyla kendinden geçiyor.
O sira da kendi tersanesinde üç ölü isçi daha yatarken!
Zaten gülüm, ‘Tekstil atölyesi’ de öyle çiçek desenli, pamuk gibi kumastan degil.
Misal Bursa’da bir atölyede, hava almaya çikip isi aksatmasinlar diye, gece mesaisinde içeri kilitlenen 5 kadin isçi alev alev yaniyor.
Istanbul’da, sel götürürken zorla çalistirilmak için servis aracina yüklenen tekstil isçisi kadinlar boguluyor.
Fakat iste, isçileri sorumlu tutuyor tersane patronu; para ve nüfuz gücüyle.
Çünkü, çünkü
Ölümlerin hesabini ona sormasi gereken Is Güvenligi Müdürü, hükümetin sabit sermayesi, 6-7 yilinda 6-7 bin ölümü izlemis Efendi de patronlardan yana, ölü isçilere vura vura demis ki:
‘Tersanelerde ölüm fazla degil. Madenlere bakin. Tersane isçileri köylü. Topraga basmaya alismis. Yukari çikinca düsüyor.’
Devleti ve kolladigi sermayesi böyle vicdan dolu iste.
O isçiler sadece yukariya çikinca degil; efendiler filika denesin diye bir sandal dolusu isçi denize firlatildiginda da boguluyorlar.
***
Bunca cinayetin orta yerinde, hiç utanmadan, sikilmadan bak, günahtan ve Allah’tan da korkmadan neden böyle konusuyorlar?
Kutulari, kasalari, sifirlari halel görmesin
Isçiler kendi ölümlerinin kusurlusu, kendi kurban edilislerinin celladi, kendi maktullüklerinin katili, kendi ölümlerinin yap satçisi sayilsin diye.
Çünkü tamah arsizligi, günah korkusunun bile önüne geçmis iste!
***
Simdi de Rezidans Beyi ne dedi?
‘O saatte çalisma yoktu. Isçiler hazirlik için çikmis. Sektörde olur böyle vakalar. Bedelinin ödetilmesinin takipçisi olacagiz. Tedbirler aliniyor ama çalisanlarin ayni hassasiyeti göstermedigini biliyoruz.’
Sanki bedeli baskasi ödemeliymis, sanki kendi ölümlerinin sorumlusu yine isçilermis gibi.
***
Yani iki gözüm
301’i birden, o çok övülen madene gömülenler
3-4 bin derecede kavrulup parçalari 6 kilometreye dagilanlar
Naylon çadirda eritilenler
Kepenkleri indirilmis ekmek firininda sikisip alevlerle kavrulanlar
Atölyeye kilitlenen isçi kadinlar
Filikayla ölüme atilanlar
15’inci kattan, 32’inci kattan betona çakilanlar suçlu!
Çünkü efendiler isçilerden de iyi biliyor ki, bu esasinda sinif savasidir
Ve sermaye lejyonlarinin devletlu, hisseli, borsali, kasali, kibirli komutanlari; isçilerin maruz kaldigi katliamlar için bile isçileri suçlarlar!
***
Ama siz yine de bir düsünün:
Evladiniz o cephanelikte
Kocaniz o çadirda
Nisanliniz o madende
Babaniz o filikada
Kardesiniz o asansörde diye!
——————————————————
Habertürk-9 Eylül
Umur Talu