Makale

Hem kendini hem ülkeyi yakiyor

27 Agustos 2015 tarihli Le Monde gazetesinde Tayyip Erdogan’in basarili bir tahlili yer aliyor. Gazete, AK Parti’nin 2012’ye kadar yürüttügü politikalari övüyor: Askeri vesayetin sona erdirilmesi, Kürtler’le diyalog kurmasi, Ermeni trajedisinden bahsetmesi, Türkiye’yi Avrupa’nin bir parçasi haline getirmeye gayret etmesi… Sonuç itibariyle Orta Asya’da ve Afrika’da yükselen bir yildiz haline gelmesi…

Bugün degisen hava içinde, ‘Orduya kumpas kuruldu’ dense de gerçegin böyle olmadigi uluslararasi camiada kabul görüyor. Akli basinda hiç kimse, Bati’da ‘Paralel bir çeteden’ söz etmiyor. Le Monde’a göre Erdogan, Islâm, demokrasi ve kalkinmanin bagdasabilecegini göstermis, Türkiye’nin Osmanli Imparatorlugu’nun öfke ve kinden uzak modern bir varisi oldugunu kanitlamisti. Kendi degerlerine güvenen, hosgörülü bu güç, karanlik bir otokrasi içine gömülen Arap dünyasi açisindan da umut vadediyordu.

Ama her sey degisti… Gazete artik Tayyip Erdogan’i, poker oynayan ve bütün kazanimlarini kumarda riske atan bir oyuncuya benzetiyor. Ve ‘Bütün bunlar 1 Kasim’da seçimleri almak için’ diyor. ‘1 Kasim’da kazanmak için o kadar büyük kaybi göze aldi ki’ diye de ilave ediyor. Ekonomi zayifliyor, yeniden Kürtler’le savas basladi; ülkenin imaji bozuldu vs…

Erdogan herkesle kavgali… Gülen Cemaati’yle, solcu gençlikle, Kürtler’le, Batililar’la, Israil’le, Misir, Tunus, Suudi Arabistan’la, Suriye ile, Rusya’yla, Iran’la… Ve nihayet simdi de El Kaideli cihatçilarla…

Makalenin yazari, AK Parti’nin bu sartlarda 1 Kasim seçimlerini nasil kazanacagina dair süphelerini dile getiriyor. Makalesini uyarici bir cümleyle bagliyor: ‘Türkiye’nin problemi, Erdogan’in, ülkesinden daha saglam olmasi. Ilk kirilan, parçalanan, zarar gören kendisi degil, ülkesi olacak.’

Kisacasi demek istiyor ki: Binmissiniz bir alâmete (Düsmüssünüz Erdogan’in pesine) gidiyorsunuz kiyamete.

27 Agustos 2015 tarihli Le Monde gazetesi, Tayyip Erdogan makalesi yayinladi. Makalenin basligi her seyi ifade ediyor. Tayyip Erdogan’in kendi kendisini yakip tutusturmasi anlaminda, ‘L’autocombustion’ kelimesini kullaniyor.

Siyasi ahlak rafa kalkti

Ahmet Davutoglu siyasi ahlaka saygi gösterseydi partilerden alacagi bakanlar için, dogrudan o partilerin yönetimlerine basvururdu. Böyle yapmadi. Hem MHP hem de CHP, seçim hükümetine istirak etmeme istikametinde ilke karari almisken, bu partilerde muhalif gibi gördügü sahislarla temas kurdu.
Meselâ MHP’den Tugrul Türkes ve Meral Aksener. Devlet Bahçeli, Aksener’e büyük ayip yapmis, onun Meclis Baskan Vekilli seçilmesini engellemisti. Aksener’in, Meclis Baskanligi’na adayligini da istemedi. Üstelik Aksener’i aday göstermemesi bir yana Bahçeli, Aksener’i hedef alarak ‘kiskançlik’ diyebilecegimiz çocukça bir tepki de sergilemisti. Buna ragmen, siyasi etigi iyi bilen, üstelik politikada tecrübesi de olan Aksener, Davutoglu hükümetinde yer almanin itibarli bir is olmadigini fark etti; teklifi hemen reddetti.

Davutoglu, parti içindeki muhalif konumundan dolayi Deniz Baykal’i da bakanlik koltuguna oturtmayi arzu etti. Baykal o tuzaga düsmedi.

AK Parti heyeti, siyasette ahlaki bir durus gösteremiyor. Zaten yolsuzluk dosyalarinin üzerinin kapatilmasi ile kirli siyaset hepsine bulasti. Davutoglu’na Basbakan gibi degil de maalesef Tayyip Erdogan’in kuklasi gözüyle bakiliyor. Son davranisi da hiç yaniltmadi. Normal olani yapmak yerine, Günes Motel pazarliklarini andiran bir teklifle muhalefet milletvekillerine kanca atmaya çalisti.
1990’larda, Özal’in Yildirim Akbulut’uyla ’emanetçi’ diye bir hayli dalga geçilmisti. Davutoglu, Akbulut’u aratiyor. Zira Akbulut, birçok önemli konuda Özal’la arasina mesafe koymayi basarmisti. Hatta öyle ki, Özal ailesi, Akbulut’u harcayarak yerine Mesut Yilmaz’i parti genel baskanligina getirdi.
Turgut Özal, Mesut Yilmaz’a da istedigi gibi hükmedemeyince, cumhurbaskanligindan inip, aktif siyasete soyunmayi arzu etti ama ömrü vefa etmedi.

Davutoglu, digerlerine kiyasla çok daha itaatkâr. Üstelik itaat, günümüzde ayni zamanda siyasi ahlaktan feragat anlamina da geliyor. Yolsuzluklari görmeyeceksin, diger partilerin içine kanca atip, bakan atayacaksin vs… Bütün bunlari yapti. Ama saraya dönüp sorsaniz, gene de Davutoglu’ndan memnun degil.

Bakin ne kadar büyük bir hata içinde Basbakan. Davranislariyla halkin gözünden düsüyor; lakin sarayin da gözüne bir türlü giremiyor.

Üzümcü memur degil sanatçi

Levent Üzümcü’yü Istanbul Büyüksehir Belediyesi Sehir Tiyatrolari’ndan ihraç ettiler. Sebebi, memur sifatiyla siyaset yapmak. Daha dogrusu muhalif siyaset yapmak.

Galiba Levent Üzümcü’nün sanatçi kimliginin farkinda degiller. Kendisi Basbakanlik Müstesari ya da Enerji Dairesi Baskani koltugunda oturmuyor. Öyle olsa bakan ya da basbakana bu kadar yakin çalisan birinin muhalif düsüncelerini serbestçe ifade etmesi mahsur yaratabilirdi. Ama her seyden önce o bir sanatçi. Gezi olaylarindan beri muhalif tavriyla ön plana çikti. Düsüncelerini çekinmeden ifade etti. Sanatçinin ‘saraya kapilanani’ degil, iktidarla araya mesafe koyani makbuldür. Belli ki, talimat Cumhurbaskani’ndan gelmis, Kadir Topbas da boyun egmis. Üstelik Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazicioglu’na haber verilmeden bu karari uygulamaya koyuyorlar. Yazicioglu ve ekibi evvelki gün, siyah kiyafetlerle bir basin toplantisi düzenledi. Üzümcü’nün tiyatrodan ihracinin, Anayasa’yi yok sayan ve tepeden inme bir kararla gerçeklestigini açikladilar. Yazicioglu, ‘Bilinmelidir ki bugün hem bizim açimizdan hem kurum açisindan bir yas günüdür’ dedi.

Herhalde yakinda Erhan Yazicioglu’na da yol verirler. Böyle bir dönemde, bedel ödeyecegini bile bile tavir koymak, medeni cesaret istiyor. Basin toplantisi düzenleyen sanatçilar bu cesareti gösterdiler. Adam at, okul bas, insanlari cezaevine tik, tehdit et, trollerin vasitasiyla itibarsizlastirmaya çalis… Nereye kadar!!! Düsüsü engelleyebilir misiniz? Aksine, antidemokratik her icraat ‘Bu hükümetle yola devam edemeyiz’ kanaatini güçlendiriyor.

—————————————-

Bugün-28 Agustos

Nazli Ilicak

Back to top button