Makale

“40 milyon nüfuslu Kürt halki, devlet olma hakkindan mahrum edilemez!”

BAS – Rabia Çetin

AK Parti’nin kurucularindan ve AK Parti Hükümeti’nin ilk Disisleri Bakani ve eski Düzce milletvekilligi yapan Yasar Yakis, Kürdistan Bölgesi’nin bagimsizlik referandumu, Türkiye’deki Kürt meselesinin çözümü, Türkiye- Bati Kürdistan iliskileri ve son Katar krizinde dair sorularimizi yanitladi. AK Parti’den ihraç edilen eski Disisleri Bakani Yakis, bölgede bir Kürt devleti realitesinin göz ardi edilemeyecegini belirterek, ’35-40 milyon oldugu söylenen büyük bir halkin devlet olma hakkindan mahrum edilemeyecegi kanaatindeyim’ diyor.

Seçim dönemlerinde gündeme geldigini varsayarak Türkiye’deki Kürt meselesinin çözümü nedir?

Kürt meselesinin çözümü iktidar partisinin lehine olabilecek sekilde de çözülebilir. Son referandum sirasinda oylarin dagilima bakildiginda Kürtlerin yüzde 16 civarinda çekirdek oylari var. Iktidar Kürt sorununda herkesin katilimini saglayacak bir çözüm getirebilirse Kürtlerin oylarini kazanabilecegi gibi bu meselenin çözümüne önem veren baska kesimlerin de oylarini alabilir.

Kürt meselesinin çözümü seçime endeksli olacak kadar kolay mi?

Iyi yönetilen bir ülkede bu sorunu, hiçbir tarafi gücendirmeyecek bir sekilde herkesin esit derecede kaybedecegi ya da esit derecede kazanacagi bir noktada bulusmak lazim. Sayin Cumhurbaskanimiz çok güçlü bir lider. Bunun çözümünü kamuoyuna anlatabilecek bir lider. O nedenle ben çözümlenirse yine Sayin Erdogan’in liderliginde çözülebilecegini düsünüyorum.

Yani Erdogan’in 2005’te ‘ ‘Kürt sorunu benim de sorunumdur’ demesinin bakiligi mi ?

Bu ise bas koyarsa o çözebilir. Onun disindaki insanlar bu çözümü kolay kolay insanlara anlatamazlar. Sayin Erdogan bunu çözerse neden çözülebilecegini halka anlatabilir. Bunu kamuoyuna anlatabilecek güçte baska bir lider göremiyorum Türkiye’de. Zamaninda rahmetli Turgut Özal da yapabilirdi. Ailesinde Kürtlügün de olmasi ve kendisine destek veren taraflari ikna edebilirdi. Ömrü vefa etseydi belki o da çözebilirdi. Özal ve Erdogan disinda bunu çözebilecek baska güçtü bir lider yok. Çözerse bir tek Erdogan çözebilir su anda.

Bir kesim 2013’te baslayan sürecin Suriye’deki Kürt meselesinden dolayi bittigi kanisinda. Gerçekten öyle mi?

Rojava’daki gelismeleri Türkiye daha saglikli bir sekilde degerlendirebilseydi Kürt meselesinin çözümü de kolaylasabilirdi. Çünkü Türkiye baslangiçta Salih Müslim ile görüsmelere baslamisti. Biz Salih Müslim’i Türkiye’ye çagirdigimiz dönem o siralarda basina yansiyan haberlere bakilirsa ‘Sen Esad’a savas ilan et. Biz senin arkanda dururuz’ yaklasimi vardi. Bu yürümedi. Yürüyemezdi. Salih Müslim, kendi vatani olan Suriye’yi bizim siyasi analizcilerimizden daha iyi analiz etti. Türkiye, ‘Nasil olsa Esad kisa sürede düsecek’ diye hesap yapti. Ancak Salih Müslim, ‘Ya Esad düsmezse Türkiye beni kurtaramaz. Ben ve Kürt meselesi ortada kalir’ düsüncesiyle Türkiye’nin tavsiyesine uymadi. Türkiye’nin o dönemde yapacagi zamaninda PYD ile masaya oturarak ‘ABD ve Rusya bu bölgede kalici degil. Biz burada kaliciyiz. Komsuyuz. Ayni cografyayi paylasiyoruz, ayni derenin suyunu içiyoruz. Öyle bir çözüm bulalim ki sizin de haklariniz yenmesin. Siz de bölgenin etnik yapisini bozacak sekilde hareket etmeyin’ demeliydi. Hatirlarsiniz Kobani ISID’ten kurtarildigi dönemde Kobani’den göç eden, Araplarin, Türkmenlerin ve hatta PYD’yi desteklemeyen Kürtlerin geri dönmesine izin vermedi. Ancak baska yerden PYD’yi destekleyen Kürtleri getirip oraya yerlestirdi. O ysa Türkiye, PYD’ye ‘Buranin etnik yapisini degistirmeyin. Öyle bir yönetim olusturalim ki çok etnili, çok dinli ve çok dilli laik bir toplum yaratalim’ demeliydi. PYD de ikna olurdu. Uluslar arasi camia da destek verirdi. Böylece su an düsman olarak gördügü PYD ile dost olurdu. Bu dostluk Türkiye’deki Kürt meselesinin çözümünü de etkilerdi. Bu ayni zamanda Türkiye ve Suriye rejimi ile iliskileri de etkilerdi. Bu çözüm olabilirdi. Ve hâlâ bu yönde bir çözümün gelistirilebilecegine inaniyorum.

Yani Türkiye ve Suriye Kürtlerinin iliskilerinin bu yöne evrilmesi ihtimali hâlâ var mi?

Siz var derseniz olur. Yani irade mevcut olursa bir çare olabilir. Bu iradenin olusmasi lazim önce. Ancak diger yandan Kuzey Suriye’de çok etnikli, çok mezhepli laik bir yönetim kurma iddiasinda PYD. Arazide yaptiklari buna pek uymuyor ama… PYD, sadece Kürtleri Kobani’ye sokmamakla, Araplarin, Türkmenlerin evlerine el koymakla kalmadi kendisini desteklemeyen Kürtlerin de evlerine dönmesine izin vermedi. Uluslar arasi Af Örgütü’nün yayinladigi raporlarda da bunlar yer aliyor.

Peki, Rojava için önerdiginiz çok dilli, çok kimlikli yönetim modeli Türkiye’de de uygulanamaz mi?

Tabi neden olmasin! 80 milyonun tamami Türkçe konusanlardan ibaret degil ki. O renkliligi nüfus ölçüsünde yönetime yansitmak lazim. Bakin Makedonya’da Türkçe konusan nüfusun orani yüzde 5 civarinda. Buna ragmen Türkçe’nin Makedonya anayasasinda statüsü var. Bugün Türkiye’de Kürtçe konusanlarin orani yüzde 5’in çok üstünde. Makedonya bu hakki Türklere verdiginde gurur duyuyoruz da Türkiye’de Kürtlere neden benzer statüler neden verilmesin?

Rus medyasi Türkiye’nin Rojava’ya girecegini iddia etmis Türk yetkililer ise bunu yalanlamisti. Gerçekten de oraya bir operasyon düzenlenebilir mi?

Türkiye böyle bir sey yaparsa bir baska ülkeyi istila etmis duruma düser. Türkiye bu ihlali göze alirsa sonuçlarina da katlanmak zorundadir.

Öte yandan Türkiye’nin en iyi anlastigi Kürt parçasi yani Kürdistan Bölgesi bugün bagimsizlik referandumuna gidiyor. Ve Türkiye buna karsi çiktigini ifade ediyor.

Dört ülkede Kürtlerin büyük bir nüfus orani var. Bu dört ülkenin Kürtlerinin bagimsizliga yakinligi da birbirinden farklidir. Bugün bagimsizliga en yakin olani Irak Kürtleridir. Bagdat tarafindan Kürdistan olarak kabul edilen bir bölge var. Sinirlari belli, devlet kurumlari olusmus, basbakani, parlamentosu olan kendi basina hareket eden bir bölgeden bahsediyoruz. Simdi bir adim daha atmak suretiyle referandum tarihini açikladilar. Gerçeklesip gerçeklesmeyecegini zaman içerisinde görecegiz. Çünkü geçmiste de tartismali bölgeler için de tarih verilmisti. O tarihte ABD’nin, Bagdat’in karsi çikmasiyla ertelenmisti. Ancak simdi referandumun gerçeklesmesi halinde’Evet’ oylarinin kazanmasi ihtimali yüksek. Ancak bunun yüzde yüz olacagi garanti degil. Garanti çikmamasinin nedenlerinden biri; uluslar arasi camia Irak’ta her seyin yeteri kadar karmasik oldugunu ve üstüne bir de bu durumu eklememe yaklasiminda. Bir digeri ise dogrudan dogruya da önemli aktör sayilan ABD, Bagdat, Türkiye karsi çiktigini söyledi. Ruslar, tam ne oldugu anlasilamayan bir açiklama yaptilar. Dolayisiyla büyük oyuncular diyebilecegimiz ülkelerin hayir demesi agirlikli bir durum. Türkiye’nin ‘Hayir’ demesine ragmen bagimsizlik ilan edilirse Kuzey Irak’in yeralti kaynaklarinin paraya çevirmesi için Türkiye’ye ihtiyaci var. Sayin Barzani’nin ve Kuzey Irak’in gücendirmis olacagi Türkiye o isbirligine cani gönülden yaklasmayabilir. Bu da Kuzey Irak’i zorlayabilir. Bir diger neden de referandum yapilacak yerlerin arasinda Kerkük’ü koymasiydilar daha isabetli olurdu. Kerkük bir Kürt sehri olup olmadigi ise henüz net degil. Kürtler, Kerkük’ün bir Kürt kenti oldugunu ancak Baas partisinin bu kentin etnik yapisini degistirdigini iddia ediyor. Ancak Kerkük’te 1957’deki nüfus sayimina bakildiginda Kerkük’teki Kürt nüfusu orani yüzde 48. Yani çogunlukta degiller. Yani oradaki en büyük azinlik Kürt ama ‘Bu sehir tamamen bize aittir’ anlamina gelmez. 1977 ve 1997 nüfus sayimlarina bakildiginda Arap nüfusu artmis Kerkük’te. 2005 anayasasi onaylanmak üzere oldugu dönemde ise Kerkük’e dair Türk gazetelerinde çikan haberler dogru ise Kürtler önce nüfus dairesini ardindan tapu dairesine ates vermis. Ve o tarihte Kuzeydeki dag köylerinden kamyonlarla Kürtler Kerkük’e tasindi. Bu nedenle Kerkük’te Kürtler en büyük azinlik dogru ama nüfusun tamami Kürt degil. Bir de Kerkük’te Talabi’nin partisi etkin. Dolayisiyla Kerkük’te oylamada ‘Hayir’lar fazla çikarsa Sayin Barzani de itibarina bir çizik almis olacak. Çünkü Sayin Talabani Cumhurbaskanligi görevini sürdürdügü dönemde bir Türk gazetesine verdigi röportajda ‘Kürdistan’in bagimsizligi siirlerdeki bir temenniden ibarettir’ diyordu. Dolayisiyla Kerkük’te ‘Evet’ oylarinin yüksek çikmayacagi ihtimalini de dogurabilir. Sayin Barzani’nin Kerkük’ü referanduma dahil etmesinin bir nedeni olarak da sunu düsünüyorum; Kuzey Irak’taki yer alti kaynaklari henüz çikarilmamis ve islenmemis olan yani paraya çevrilmemis olan kaynaklar. Bagimsizligin ilaninda hazir paraya çevrilecek kaynaklar su an Kerkük’te var. Orada çikan petrol Türkiye üzerinden satiliyor. Buna göz dik dikildigi için Kerkük referanduma ilan edildi. Kerkük bu nedenlerle kendi tarafina alirsa Bagdat da ayni nedenlerle Kerkük’ten vazgeçmek istemeyecektir. Su an Irak anayasasina göre Kuzey Irak yer alti kaynaklarindan yüzde 17 oraninda pay aliyor. Ama bagimsizlik ilan edildiginde Kuzey Irak’taki yer alti zenginliklerinin yüzde yüzünü alacak. Bu nedenle referandumdan ‘Evet’in kazanma sansi daha yüksektir ama yüzde yüz ‘Evet’ çikacak demek dogru degil. Kaldi ki yüzde yüz oraninda çiktigini kabul edersek dahi Sayin Barzani, ihtiyatli bir yaklasimla bunun hemen devlet ilani anlamina gelmedigini söyledi. Çünkü o tarihteki kosullar buna imkân vermeyebilir. Böyle bir ihtiyatli davranisi da biraz daha gerçekçi buluyorum.

Talabani’nin su an bagimsizliga karsi olmadigi biliniyor. Kaldi ki Kürdistan Bölgesi Kerkük’ten ibaret degil… Ve son olarak ISID’le mücadele öncelikli olmali deniyor. Ancak ISID’le mücadele ettigini söyleyen Türkiye de 3 yil içerisinde referandum dâhil 5 seçime gitti. OHAL de vardi üstelik.

Ben bu süreçten dolayi karsi çikmiyorum. Ben sadece sonucu etkileyecek unsurlara dikkat çekiyorum. Haydar El Abadi de basbakan olduktan sonra Kürdistan’in bagimsizligina karsi çikmadigini söylemisti. Ama bugün bunun tam tersini söylüyor. Siyasette bugün dogru olan olay baska bir kosulda dogru olmayan bir seye dönebiliyor.

Bir söylesinizde ‘Kürdistan’in gelecekte kurulacagi hesap edilmeli’ demistiniz. Kürt devletinin haritada olmasinin zamani gelmedi mi?

35-40 milyon oldugu söylenen büyük bir halkin devlet olma hakkindan mahrum edilemeyecegi kanaatindeyim. Bir devlet bunu dikkate almadan bir politika izlerse ihtiyatsiz bir politika olur bu. Realist bir analizci olarak bu gerçegin göz ardi edilmemesi gerektigini söylemek istiyorum. Kürt realitesi göz ardi edilerek analiz yapilirsa eksik olur.

Bölgede bir Kürt devletinin kurulmasi bazi kesimlerce ‘Tehlike’ olarak görülüyor. Sizce de öyle mi?

Komsulariyla iyi geçinirse niye zarar versin. Aksine istikrarsizlik nedenlerinden biri ortadan kalkmis olur. Yeter ki o devlet demokratik olsun. Bir istikrar unsuru da olabilir.

Türkiye ve Iran hem Katar konusunda hem de bagimsizlik referandumu konusunda paralel bir politika izliyor. Türkiye ‘ Iran bu konuda ortakligi sürdürebilir mi?

Katar meselesi ile Kürt meselesinin dinamigi birbirinden farkli. Türkiye’nin Iran’la isbirligi yaptigi alanlarin sayisini arttirir ama bu, Türkiye’yi her konuda Iran’la ayni yönde hareket eden bir ülke haline gelmez. Türkiye’nin de toptanci yaklasimlar yerine, her münferit olayi kendi dinamigi içerisinde degerlendirmeli. Katar konusunda Türkiye’nin yapmasi gereken sey; iki Arap ülkesi karsi karsiya geldiginde bunlardan birinin yaninda yer alma izlenimi vermemeliydi. Suudi Arabistan ile Katar arasindaki sorunda taraflardan herhangi birinin hayati çikarlarini tehdit eden bir sorun yok. Dolayisiyla o ülkeler bir orta yol bulacaktir. Suudi Arabistan-Katar orta yol bulduklarinda birbirine yaptiklari ithamlari unutacaklardir ama Türkiye’nin Suudi Arabistan’a yaptigini unutmayacaklardir. Arap’in Arap’a yaptigi unutulur ama Türkün Arap’a yaptigi unutulmaz. Her ülkenin ajandasi var, yasananlari not eder. Günü geldigi zaman çikarir. Her ülke yapar bunu. Misal Putin, uçak düsürmeyle ilgili yasananlari unuttu mu saniyorsunuz? Daha bir sürü fatura ödeyecegiz orada.

Türkiye’ye yeniden dönersek; 15 Temmuz’dan bu yana yasananlara bakilirsa, devlet kademelerindeki Gülen yapilanmasi bitmis midir?

Sanmam. Geçmiste de söyledim; AK Parti’nin kurucularindan biriyim. Gülen hareketine en uzak isimlerden biriydim. Ama AK Parti’de yükselebilmenin en önemli yollarindan biri Gülen’e yakinligiydi. Bu AK Parti’nin kadrolarinin tamami için geçerliydi.

Bugün AK Parti’nin üst düzey kadrosunda, milletvekilleri arasinda Gülen’e yakinligi olanlara dair bir tasfiye yok ama…

AK Parti o dosyaya da el atarsa bu isten zarar görür. Eger su sirada bunu yaptigi takdirde parti de bundan zarar görür. Partiyi koruma iç güdüsünden dolayi o dosyaya dokunulmuyor.

——————————————————

Bas Gazetesi- 3 Temmuz

Yasar Yakis

Back to top button