Bakis Açisi ve Algilama Üzerine

Her hangi bir davranisa, olaya ve nesneye bakan insanlar, sahip olduklari irk, sinif, cins, dil, kültür, din mezhep ve içinde bulunduklari maddi ortam nedeniyle farkli yorumlarda bulunurlar. Yani insanlar, gördükleri her seyi, birbirinden farkli sekilde algilarlar. Bu nedenle kisisel ve toplumsal olaylara farkli açilardan bakmasini beceremeyen kisiler, olay ve nesneleri gerçekçi bir biçimde degerlendirmezler. Onlarla ilgili uygulanabilir projeler yapamazlar.
Örnegin, hayata kapitalistlerin gözüyle bakarsak Patronlar isyeri açmasalar, isçiler açligindan ölür’ deriz. Hayata emekçilerin gözüyle bakarsak bu sefer Isçiler çalismasa, patronlar açligindan ölür.’ deriz.
Örnegin tarihi ve toplumsal bilgisi olmayan bir Eskimo veya Aborjini Türkiye’ye getirsek, Cuma namazini kilan müslümanlarla, ulusal bayramlarda Anitkabiri ziyarete giden Atatürkçüleri izletsek, bu kisiler büyük bir ihtimalle cuma namazini kilanlari, toplu spor yapan insanlar biçiminde algilarlar. Anitkabir ziyaretine giden smokinli, cüppeli kafileyi de, dini ayine giden muminler biçiminde algilarlar.
Simdi de Türk ve Kürt çocuklarinin, panzer, top ve tanklari nasil algiladiklarina ve nasil bir tepki verdiklerine bakalim. Türk çocuklari bu savas aygitlarini 23 Nisan, 19 Mayis ve Cumhuriyet bayramlarinda görüyorlar. Bayram havasin içinde gördükleri bu savas makineleri türübünlerin önünden geçerken, onlara öpücük gönderiyorlar, el salliyorlar.
Kürt çocuklari ise bu aletleri savas havasi içinde görüyorlar. Bunlarin siktigi biber gazlariyla, savurduklari toplarla yikilan evlerini, ölen arkadaslarini, feryat-figan eden anne, abla, hala ve teyzelerini seyrediyorlar. Kürt çocuklari da bu nedenle Türk çocuklarinin aksine onlara tas atiyorlar.
Türk devlet yöneticileri, PKK’li savasçilarini asagilamak için onlara Terörist’ diyorlar. Kürt çocuklarina Büyüyünce ne olmak istiyorsun?’ diye sordugunuzda önemli bir bölümü Terörist olmak istiyorum’ diye yanit veriyorlar. Çünkü onlara göre terörist olmak, hak hukuk, özgürlük istemektir, yurdunu ve milletini sevmektir, onun kurtulusu için mücadele etmektir.
Simdi, konuyla ilgili dikkat çekici bir fikra yazmak istiyorum. Ikinci Dünya Savasinda hayatini kaybeden Japon ve Amerikali askerlerin gömüldügü bir bir mezarlikta, iki ziyaretçi savasta yasamini yitiren arkadaslarinin mezari basinda dua ediyorlar. Amerikali ziyaretçi duadan sonra, arkadasinin mezarinin üstüne, bir demet çiçek koyuyor. Japon da arkadasinin mezarina, bir avuç pirinç koyuyor. Amerikali alayla Japona soruyor Senin arkadasin ne zaman uyanip pirinç pilavini yiyecek?’ Japon da söyle cevap veriyor Seninki uyanip gülü kokladiginda, benimki de uyanip pilavini yiyecek.’
Simdi de rahmetlik annemin bakis açisiyla ilgili bir animi sizlere aktarmak istiyorum.
Tahminen 50 yil öncedi. Yatagimda Hegel, Engels ve Marksin resimlerinin bulundugu bir felsefe kitabini okuyordum. Arkamda bir ses kulagima geldi. Dogrulup arkama baktim. Annem bas ucumda durmus, okudugum sayfada yer alan bu üç felsefecinin resimlerine bakiyordu.
Ona sevgiyle gülümsedim. Annem bana dedi ki Lawê min, ev sêxên kuderê ne?’ (Oglum, bunlar nerenin seyhleridir?) Bunlarin dinsiz, imansiz, Allahsiz felsefeciler oldugunu söyleyerek onu sasirtmak ve üzmek istemedim. Ona Anne, bunlar Almanya’nin seyhleridir’ dedim.
Bu cevabim üzerine ne yapti biliyor musunuz? Okudugum kitabi elimden aldi. Her üç resmi, büyük bir husuyla öperek basina koydu. Daha sonra da Wey ez qurbana wan binbaraka bim. Lawo! Hele binêre, ji rûyên wana nur dibare.’ (Vay ben sizlere kurban olayim. Evladim hele bak, mubareklerin yüzünden nur akiyor) dedi. Annemin bakis açisina ve algisina göre, saçi sakali bir birine karismis insanlar, dinsiz ve Allahsiz kimseler olamazlardi. Olsa olsa, seyh, dede, evliya veya embiya olabilirdi.
Ruhsal ve zihinsel olarak kaos içinde debelenen insanlarda, tutarli ve kalici bir bakis açisi sekillenmez. Onlarin kiblesi yoktur. Esen rüzgara göre yön degistiren deniz içine yerlestirilmis serseri mayinlara benzerler. Ne zaman ve nerde patlayacaklari belli olmaz. Türk yöneticilerinin Kürt sorununa bakis açisi, buna tipik bir örnektir.
Türk yöneticileriyle, onlarin söylediklerini aynen tekrar eden Türkler, eskiden Kürt diye bir halk, Kürtçe diye bir dil yoktur’ diyorlardi. Kürtler, bu aptal söyleme yillar boyu karsi çiktilar. Bunun dogru olmadigini onlara kabul ettirdiler.
Bunun üzerine Kürt var, ama her seyleri de var. Mebus, bakan, hatta cumhurbaskani bile oluyorlar.’ demeye basladilar.
Yillarca yapilan bu demegojiyle mücadele ettik. Simdi ‘Kürt var, bir eksiklik, noksanlik varsa eger, onlari düzeltiriz’ demeye basladilar.
Daha sonra da, Biz Kürt kardeslerimizi teröristlerin baskisindan kurtaracagiz’ demeye basladilar.
Son olarak da Halka sevkatle yaklasip yanimiza alacagiz, teröristleri ezecegiz ve Kürt sorunu çözecegiz’ diyorlar.
Buraya gelmek için, aradan tam 90 yil geçti. Bu süre içinde bize kelimenin tam anlamiyla kan kusturdular. Iste bizleri böylesine ilkesiz, kiblesiz, tutarsiz, kalin kafali insanlar yönetiyorlar. Bu çagdisi kalmis insanlar, aradan geçen bir asra ragmen, hala Kürt sorunuyla ilgili bakis açilarini degistirme becerisini gösteremiyorlar.
Bu hazin tablo karsisinda, ‘Insanlar, laik olduklari sekilde yönetilirler.’ Atasözü dogruysa eger, Kürtlerin kendilerini nasil tarif etmesi gerekiyor acaba?
Yilmaz Çamlibel