Bu trajedi artik son bulmali; Suriye’de nasil bir çözüm?
Suriye’de dünyanin gözleri önünde cereyan eden trajedi vicdanlari isyan ettirecek cinsten. Bir diktatörlük rejimi, degisim isteyen ülke halkini aylardir tanki ve topuyla bombaliyor, sehir ve kasabalari yerle bir ediyor, acimasizca kan döküyor.
Ama dünya olan bitene seyirci.
Sam’daki rejim soguk savas döneminden kalma. Iktidardaki Sosyalist Baas Partisi’nin ne sosyalizmle, ne halkla bir iliskisi var. Bu yillardir Suriye halkindan demokrasi ve özgürlükleri esirgeyen bir zorbalik çarki.
2. Dünya savasi kosullarinda kurulmus, kendisine ‘sosyalist’ ve sifatini yakistirmis olmasina karsilik, Alman fasizminden etkilenmis, Arap milliyetçiliginin agir bastigi bu parti, zamanla Irak ve Suriye’de iktidari ele geçirdi. Irak’ta oldugu gibi Suriye’de de ülkeyi demir yumrukla yönetti ve tam bir diktatörlüge dönüstü. O, Arap dünyasindaki tüm benzerleri gibi serbest seçimlere gitmeyi, yani halkin oyuna basvurmayi göze alamiyor, göstermelik parlamento, Türkiye’nin tek parti dönemindeki gibi atama ile gelen adamlardan olusuyor.
Baas Partisi Arap sovenizminin temsilcisi. Suriye’de nüfusu 2 milyonu askin Kürt halkinin ulusal, hatta kültürel haklarini tanimayi reddetti. Aksine, Türkiye siniri boyundaki Kürt köylerini bosaltip yerine Araplari yerlestirerek bir ‘Arap Kemeri’ olusturmaya çalisti. Yüzbinlerce Kürde yurttaslik hakki bile tanimadi.
Baas Partisi’nin üzerinde ise Esat ailesinin sultasi var. Baba Hafiz Esat 1970 yilinda iktidari bir askeri darbeyle ele geçirmisti. Ülkeyi 30 yil süreyle yönettikten sonra, ölümünden sonra postunu sultanlik usulü oglu Besar’a devretti. Besar da baski rejimini eski usul sürdürmeye devam ediyor.
Sam’daki diktatörlük, Baas Partisi’nin, ordu ve istihbaratin kilit noktalarini elde tutan bir klige dayanarak ayakta duruyor. Muhalifler ‘Kürtler, komünistler, demokratlar, dindarlar- yillar yili zindanlarla, iskence çakiyla, zaman zaman da kiyimlarla sindirildiler. 1982 yilinda Müslüman Kardes’lerin Hama’daki direnisi ordu tarafindan, kent yerle bir edilerek bastirildi ve bu olayda 20 bin dolayinda insan hayatini kaybetti.
Esat ailesinin Alevi (Nusayri) olmasi nedeniyle bazi çevreler bu ülkedeki yönetimi söz konusu mezhebin yönetimi olarak niteleyebilirler. Ama siyasi ve ekonomik rant bölüsümünün bir araya getirdigi bu kligin ülkenin Alevi-Nusayri halkinin temsilcisi oldugu da söylenemez. Tam tersine, bu kligin temsil ettigi baski ve zorbalik çarki, Alevi halkin yararina olmadigi gibi, onu belli bir kin ve nefretin hedefi haline getirerek, bugün yol açtigi acilar bir yana, gelecek için de son derece tehlikeli sonuçlara yol açabilir.
Son dönemde ‘Arap Bahari’ denen ve bir uçtan bir uca Arap dünyasini sarsan degisim dalgasinin etkisiyle, Tunus, Misir, Libya ve Yemen’in yani sira Suriye halki da diktatörlüge karsi ayaga kalkmis bulunuyor.
Diktatörlük, halkin demokrasi istemini, hak ve özgürlük taleplerini göz önüne alip ve sistemin bu haliyle yürümesinin artik mümkün olmadigini anlayip gerekli reformlari bizzat hayata geçirerek degisimin yumusak bir sekilde gerçeklesmesini saglayacagina ‘ki bunu yapabilseydi bu kadar kan dökülmez ve bizzat Esat ailesi zor durumda kalmazdi- inatla direniyor, orduyu alanlara sürüyor, acimasizca kan döküyor.
Ama tarihte hangi diktatörlük bu feraseti gösterebilmistir? Post düskünlügü, iktidar ve güç tutkusu sinirsiz olan bu tür kisiler ve rejimler genellikle sonuna kadar direnirler, topluma aci çektirirler ve kendileri de aci biçimde sahneyi terk ederler. Saddam’in, Mübarek’in, Kaddafi’nin sonu böyle oldu ve belli ki Esad ailesinin ve Baas kliginin de sonu böyle olacak.
Evet, Suriye’deki diktatörlük rejiminin de artik suyu isindi. Bütün bu olup bitenlerden, kitleler degisim için canlari pahasina sokaga döküldükten, dünya kamuoyunun vicdani sarsildiktan sonra onun uzun süre yasama sansi yok. Ama bu dehset verici manzaranin bir an önce sona ermesi gerekiyor ve bunun için uluslararasi kuruluslar, en basta da BM Örgütü harekete geçmeli. Isin bu noktasinda Çin ve Rusya, Güvenlik Konseyi’ni bloke ederek son derece olumsuz bir rol oynuyorlar. Bu iki ülkenin bu olaydaki tutumu utanç vericidir.
Bir baska utanç verici durum Türkiye’deki bazi solcu kesimlerin de yine su malum ‘antiemperyalizm’ ezberiyle bu acimasiz diktatörlük rejiminin yaninda yer almalaridir. Son olarak Hatay’da düzenledikleri miting bu talihsiz ve saskin tutumun son halkasi oldu. Onlar ayni kafayla Saddam diktatörlügünü de desteklemislerdi. Onlar ayni kafayla Türkiye’de darbecilerin ve Ergenekoncularin da yanina düstüler. Belli ki ezberleri ve önyargilari ile kaygan bir zemine düsenlerin akillarini baslarina devsirmeleri kolay degil.
Suriye’de nasil bir çözüm mümkündür ve gereklidir?
Bu rejim yikilmanin esigine gelmistir ve birkaç ay erken ya da geç gidecektir, degisim kaçinilmazdir. Gerekli olan, onun yerine gerçekten demokratik adil bir sistemin gelmesidir. Bu yalniz çok partili, anayasal bir sistem olmamali, ayni zamanda Suriye’nin çok renkli etnik yapisina da cevap vermeli, buna uygun bir yapilanma olmali.
Suriye’deki nüfusu 2 milyonu asan Kürt halki ulusal haklarina kavusmali, otonom ya da federatif biçimde kendi yönetimini olusturmali. Bu kez bir Alevi sorununun dogmamasi için Alevi halkin da çogunlukta oldugu bölgede benzer bir özyönetim olusabilir. Diger bir deyisle Suriye de Irak gibi federatif bir biçim kazanmali.
Suriye halki bu toz duman içinde bunu basarabilir mi? Elbet kolay degil. Ama kanimca çözüm bundadir. Her etnik gruba, farkli dil ve inanç grubuna siyasi ve kültürel haklari taninarak ve ancak böylesi bir anlayisla bir arada baris içinde yasamak saglanabilir. Suriye muhalefeti bunu basarirsa daha da acili ve kanli gelismeler önlenebilir ve degisim olumlu bir yön kazanir.
Uluslar arasi güçlere ve Suriye’nin komsularina düsen de bu konuda, su mahut küçük hesaplari, ‘ulusal çikar’ ve benzeri firsatçi, çikarci anlayislari bir yana birakip, böylesi adil bir çözüm için Suriye halkina yardimci olmaktir.
23 Subat 2012
Hüseyin Azad