Makale

DERSIM JENOSIDI VE ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESI-I

DERSIM KOÇKIRI BILIMSEL ARASTIRMA MERKEZI
Dr Ali KILIÇ
Paris 23 Kasim 2012
DERSIM JENOSIDI VE ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESI-I

Sorunun konus biçimi
Dersim Jenosidi 75. yildönümü nedeniyle 23 Kasim’da « Uluslararasi Ceza
Mahkemesi’nde suç duyurusunda bulunmaya » Hollanda dilinde yazilmis
çagrisi bize Sayin Dr I.I. ve Sayin M. O. tarafindan 15 kasim tarihinde iletildi.
Bu çagrinin « türkçe » versiyonunda « Dersim”de 1937-38 de gerçeklesen
soykirim ile halen devam ede giden Kültürel Soykirim ve Insanliga Karsi
Suçlarin sonlanmasi ve yasayan faillerin yargilanmasi için uluslararasi hukuk
ve insan haklari platformlarina yönelik çalismalarimiz çok uzun zamandir
devam etmektedir. » denilmekte.Çagri « T.C. Hükümet üyeleri tüm bu insanliga
karsi suçlardan yargilanmamak için Uluslararasi Ceza Mahkemesi yargi
yetkisini son on yildir keyfi biçimde tanimamakta direnç göstermektedir. Fakat
insanliga karsi suçlar öyle basit sekil sartlarina kurban gitmeyecek kadar
önemli ve statükocu olmayacak kadar da dinamik ve canli bir hukuktur. Bizler
de bu bilinç ve israrla bu suçlari islemeye devam eden hükümet sorumlularinin
Uluslararasi Ceza Mahkemesinde yargilanmalari için basvuruyoruz.
Mevcut hükümet sorumlularin 1937-38 Dersim Soykirimindan bugüne
Dersim”de insanlik suçlarini islemeye devam ettirdiklerinden faillerdir.
UCM”nin devam eden bu trajediye kayitsiz kalamayacagini söylüyoruz. Ayni
zamanda bu hassas konu yalnizca UCM”ye sikayet yapilmakla tükenecek veya
onunla yetinilecek kadar basit bir konu degildir. Konunun omuzlarimiza
yükledigi agir sorumlulugun bilincindeyiz. O nedenle Dersim”in can yakan tüm
detaylarini BM. Insan Haklari Komitesine de tasinacaktir. Türkiye”nin bir iç
hukuku haline dönüsen AIHM ile evrensel yargi geregi diger devletlerin yargi
mekanizmalari ile soykirim ve soykirim suçunun önlenmesi hakkindaki BM
sözlesmesini imzalamis tüm parlamentolar, Dersim soykirimi ve kültürel
soykiriminin birer muhatabi kurumlar olacaktirlar. »
Ilkin, yukaridaki çagri metnini incelersek çeliskileri açikça görebilecegiz.
Birincisi ‘ T.C. Hükümet üyeleri tüm bu insanliga karsi suçlardan
yargilanmamak için Uluslararasi Ceza Mahkemesi yargi yetkisini son on yildir
keyfi biçimde tanimamakta direnç göstermektedir ». TC, Uluslararasi Ceza
Mahkemesi tüzügünü imzalamadigi için, TC Hükumet üyeleri hakkindaki suç
duyurusu ve yargilanmalari BM Güvenlik Konseyinin karari ve öneresine
baglidir. Ikincisi, «bu suçlari islemeye devam eden hükümet sorumlularinin
Uluslararasi Ceza Mahkemesinde yargilanmalari için basvuruyoruz. »
denilmekte. Bu istekde haklidir, ancak Uluslararasi Ceza Mahkemesinin
2
yargilama yetkisi yoktur. Mahkeme 2002’den önce gerçeklestirilmis jenosid ve
savas suçlari davalarina bakmamaktadir. Üçüncüsü, « Mevcut hükümet
sorumlularin 1937-38 Dersim Soykirimindan bugüne Dersim”de insanlik
suçlarini islemeye devam ettirdiklerinden faillerdir. UCM”nin devam eden bu
trajediye kayitsiz kalamayacagini », « O nedenle Dersim”in can yakan tüm
detaylarini BM, Insan Haklari Komitesine de tasinacaktir. Türkiye”nin bir iç
hukuku haline dönüsen AIHM ile evrensel yargi geregi diger devletlerin yargi
mekanizmalari ile soykirim ve soykirim suçunun önlenmesi hakkindaki BM
sözlesmesini imzalamis tüm parlamentolar, Dersim soykirimi ve kültürel
soykiriminin birer muhatabi kurumlar olacaktirlar. » denilmektedir. Buradaki
yetki, Uluslararasi Ceza Mahkemesinin elinde degil, BM Güvenlik Konseyinin
elindedir.
Birinci Bölüm : 23 Kasim Eylemi ve Uluslararasi Ceza Mahkemesi
A- Genel Açiklama
Uluslararasi Ceza Mahkemesi insancil hukuk kapsamindaki kimi suçlari
kovusturan ve 20. yüzyilin sonlarinda kurulup 21. yüzyilda uluslararasi insancil
hukukun egemenligine katki yapan ilk uluslar-üstü hukuksal bir mekanizma
oldugunu kabul edenler var. Bu haliyle insanliga karsi islenen en agir suçlarin
faillerinin cezasiz birakilmamasi yönünde büyük bir adimi temsil eden ve
kurulusundan bu yana 106 ülkenin yargi yetkisini tanidigi Mahkeme, henüz
Ermeniler, Grekler, Assyro Keldaniler özellikle Koçgiri, Zilan Dersim jenosid
suçlari ve savas suclarini isleyen devletleri yargilama konusunda da
yetersizligi,pratiksizligi ortadadir. Çagri metninde bu olguyu gözlemliyoruz. BM
Güvenlik Konseyi tarafindan Kontrol edildigi için bu Mahkeme bagimsiz bir
mahkeme degildir. Jenosid ve savas suçlarini yargilama da 2002 tarihinden
önceki islenmis savas ve jenosid suçlarini yargilamamasi bu mahkemenin
hukuksal procedürlerindeki anti demokratik niteligini ortaya koyuyor. Bu
aksaklik ve çeliskiler Mahkemenin evrensel hukuk normlarina aykiri oldugunu
dile getiriyor. Mahkemenin insan haklari hukuku açisindan da yeni bir döneme
isaret ettigini söylemek mümkün degildir.
Uluslararasi Ceza Mahkemesinin yargi yetkisine giren jenosid suçlari ,
insanliga karsi suçlar ile savas suçlarinin yeryüzünde islenmis en ciddi suçlar
oldugu oldugu halde, yargilama usulu kanununa getirdigi sartlar suçlu
devletlerin, sömürgecilerin ellerini kollayarak serbest dolasmalarina Mahkeme
izin vermektedir. Bu yaniyla Uluslararasi Ceza Mahkemesi ciddi uluslaraarsi
bagimsiz hukuk kurulusu degildir. Baska bir degisle, Mahkeme Uluslararasi
Ceza Hukuku ve Insan Haklari Hukukuna dinamik bir katkida
bulunmamamaktadir. Örnegin Türkiye, Uluslararasi Ceza Mahkemesi’ni kuran
Roma Statüsü’nü imzalamadigi için, Dersim Koçgiri savas jenosid suçlarini
3
islemis TC ye karsi bu mahkemede dava açmak mümkün degildir. Bu açidan
Uluslararasi Ceza Mahkemesi, insanliga karsi islenen en agir suçlarin
kovusturuldugu, ilk kalici ve bagimsiz uluslararasi mahkeme oldugunu ileri
sürmek inandirici degildir. Yargi alanina giren, soykirim, savas suçlari, insanliga
karsi suçlar ve saldiri suçlarindan dolayi sahislari, üst düzey devlet yetkilisi ya
da asker olmalarina bakmaksizin, yargilayabildigi bir gerçek oldugu halde,
suçlari,suçlulari yargilamaya zaman sinirini koydugu ve yargilama yetisinin BM
Milletler Konseyine bir devlet tarafindan getirilmis olma sartina bagli kildigi
için bu durum uluslararasi Hukukun bagimsizlik ilkesine aykiri evrensel hukuk
normlariyla çelismektedir. Jenosid suçlarini islemis devletleri,temsilcilerini
yargilamak gerekir. Bu gerçeklesmezse, daha önce kurulan Mahkemelerin
sonucunun “ütopya”nin gerçege dönüsmesine1 olanak vermiyecektir. Çagrinin
birinci çeliskisi bu noktada kaynaklaniyor.
Sorunun ‘BM, Insan Haklari Komitesine de tasin »masina gelince, 26
Agustos 1998 Dersim Jenosid suçlularinin yargilanmasi için BM yaptigimiz
basvuru, Insan Haklari Azinliklar Komisyonuna havale edildi. O Zaman BM
Milletler nezdinde Güvenlik Konseyi denetiminde Jenosid ve Savas Suçlarini
yargilayan bir Mahkeme yoktu. Uluslararasi Adalet Divanina davayi götürmek
te BM Milletler Güvenlik Konseyine endexliydi. Ayni yil Birlesmis Milletlerin
ev sahipliginde gerçeklestirilen, Uluslararasi Ceza Mahkemesi Kurulmasina
Dair Tam Yetkili Temsilciler Diplomatik Konferansi’nda kabul edilen
Uluslararasi Ceza Mahkemesi Statüsü, Birlesmis Milletlerin kurulmasindan bu
yana, en yenilikçi ve heyecan verici gelismelerden birisi olarak nitelenmis2 olsa
bile ve dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafindan, “… gelecek
kusaklara hediye edilen bir umut ve evrensel insan haklari ile hukukun
üstünlügüne dogru atilan dev bir adim” olarak tanimlanmistir3 yargisi Jenoside
maruz kalmis halklarin davalarinin görülmesine mutlak bir yanit
vermemektedir.
B) Dersim Jenosidi ve Uluslararasi Ceza Mahkemesi Yargilama yetkisi
Bu açidan Uluslararasi Ceza Mahkemesi’nin önemini anlayabilmek için,
Mahkeme’nin yetki alanina giren suçlara bakmak yeterlidir. Soykirim suçu,
savas suçlari ve insanliga karsi islenen suçlar, dünyanin hangi bölgesinde
islenirse islensin, uluslararasi toplumun tamamini ilgilendiren, uluslararasi baris
1
Victims’ Guide To The International Criminal Court; Pierre Hazan; Reporters Without Borders- Damocles Network; 2003;
syf:7
2
2Uluslararasi Ceza Mahkemesine Giris; William Schabas; Çev. Gülay Arslan; Uluslararasi Af Örgütü; 2008; syf:20
3
Journalist’s guide to the International Criminal Court ; Mike Crawley ; Institute for Media, Policy and Civil Society;2002;
syf:1
4
ve güvenligi tehdit eden suçlardir. Bu bilimsel bir olgu. Ama, Uluslararasi Ceza
Mahkemesi pratikte bu suçlara bürokratik nedenleri bahane ederek
bakmamaktadir. Dolayisiyla bu suçlarin faillerinin cezasiz kalmasi, sadece bir
kesimin degil, tüm uluslararasi toplumun ortak sorunu olarak bir gerçeklik
olarak kalmaktadir. Mahkeme bazi açilardan uluslararasi hukuk alaninda
yenilikçi bir yapiya sahip degidir.. Magdur ve taniklara yönelik destek,
Mahkeme’nin Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyi’nin kontrolünde oldugu
için, verilmemektedir. Uluslararasi Ceza Mahkemesi, II. Dünya Savasi’ndan
bugüne dek kurulan geçici (ad hoc) uluslararasi ceza mahkemelerinin ve gelisen
insan haklari hukukunun bir sonucudur. Ermenilerin jenosidi, Greklerin
Jenosidi, Assyro Keldanilerin Kürdlerin Koçgiri, Zilan Desim Jenosidleri
suçlulari yargilanmadi. Buna ragmen Yugoslavya’da islenen savas suçlari için
Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyi tarafindan kurulan Eski Yugoslavya için
Uluslararasi Ceza Mahkemesi’nde4 gerçeklesmis olmasina ragmen, Dersim
Koçgiri jnosidlerine Halbaja jenosidine BM ayni duyarliligi göstermemistir.
Mahkeme’nin, Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyi’nin himayesi altinda “bir
alt organ” olarak kurulmamasi, adil yargilanma hakkinin temel bilesenlerinden
olan, mahkemenin bagimsiz ve tarafsiz oldugunu ortaya koymaktan uzaktir.
Tercihlidir,taraflidir. Baska bir degisle, Uluslararasi Ceza Mahkemesi’nin bir
diger önemli yani ise, yargi yetkisine giren suçlar dolayisiyla bireylerin cezai
sorumlulugunu kabul ederek, sadece gerçek kisileri sorusturmasidir. Fakat bu
gerçek kisilerin arasinda TC nin suçlulari yoktur.Buna karsilik UCM jenosidi
gerçeklestirmis TC devleti yöneticilerini Ordu mensuplarina dokunmamamistir.
Daha açik bir ifade ile, Uluslararasi Ceza Mahkemesi, TC devlet, kurum ya da
benzeri ulusal ya da uluslararasi kuruluslarina dokunmamakta , jenosidi
gerçeklestirmis TC devleti yönetici kisilerini yargilama girisiminde
bulunmamistir. Mahkeme, yargilama yetkisi, esas olarak devletlerin egemenlik
hakkiyla sinirlandirilmistir. TC devleti hükümranlik alani dahilinde, jenosid ve
savas suçlarini islemeye devam etmektedir. Uluslararasi Ceza Mahkemesi’nin
yargi alanina giren suçlardan birisi de, yani soykirim, savas suçu veya insanliga
karsi suç, oldugu halde Devlet ve Uluslararasi Ceza Mahkeme’sinin yargi
yetkilerinin kesistigi bu noktada, Mahkeme’nin yargi yetkisine giren jenosid
suçu, yetkili devlette kovusturma veya sorusturma konusu yapmiyor.Artik
Uluslararasi Ceza Mahkemesi’nin, bu olay için yargilama yetkisi söz
konusu degildir. Dolayisiyla Uluslararasi Ceza Mahkemesi, öncelikle, suçu
kovusturmaya yetkili devletin harekete geçmesini bekleyecektir. TC inkarciligi
bunu asla yapamaz. BM Güvenlik Konseyi bu konuda görevini asla yerine
getirmedi, getiremez. Gerçek su ki TC devleti, isledigi suçu kovusturmaya
isteksizdir,inkarcidir, böyle bir yargilama için yetersizdir,Uluslararasi Ceza
Mahkemesi’nin, yetkisine giren suçlar için yargilama yapabilecegi kabul ettigi
4 Eski Yugoslavya için Uluslararasi Ceza Mahkemesi; International Criminal Tribunal for the Former Yugoslavia (ICTY). 22
Subat 1993 tarihinde, Güvenlik Konseyi “SC Res. 808” sayili karari ile ‘eski Yugoslavya topraklarinda 1991’den beri islenen
ciddi insancil hukuk ihlallerinden sorumlu kisileri’ kovusturmakla görevli bir mahkemenin kurulmasina karar vermistir
5
halde, TC Uluslararasi Ceza Mahkemesi tüzügünü imzalamadigi için, BM Millet
Güvenlik Konseyine TC’nin suçlulugu Konsey üyesi bir devlet tarafindan
gündeme getirilmedigi sürece. Uluslararasi Ceza Mahkemesi hiç bir sey
yapamaz. Çünkü, Uluslararasi Ceza Mahkemesi, sinirsiz yargi yetkisine sahip
bir mahkeme degildir. Kovusturacagi suçlar, kisiler ve zaman bakimindan
birtakim sinirlamalar ve ön kosullar Statü’nün II. bölümünde tanimlanmistir. Bu
sinirlamalar ve ön kosullar, özellikle Roma Konferansi sirasinda, katilimci
devletlerin üzerinde uzlastigi “tamamlayicilik ilkesi” isiginda, Mahkeme’nin
yargi faaliyetlerinde yetkisini belirlemistir.
B) Dersim Jenosidi ve Uluslararasi Ceza Mahkemesi Tüzügü
Uluslararasi Ceza Mahkemesi’nin temel özelliklerinden olan bu ilkeye
göre; eger Statü’de öngörülen bir suç, yetkili devlette kovusturma ya da
sorusturma konusu yapilmis ise ilgili devletin bunu devam ettirme istek ve
yetenegi olmamasi durumlari hariç, Uluslararasi Ceza Mahkemesi’nin yargi
yetkisi söz konusu olamamaktadir. Dolayisiyla, Statü’de tanimlanan bir suç, ki
bunlar; soykirim suçu, insanliga karsi suçlar, savas suçlari ve henüz
tanimlanmayan saldiri suçlaridir, ulusal mevzuatta yer aliyor ve sanik(lar)
yargilama yetkisine sahip yerel bir mahkemede yargilaniyor ya da yargilanmis
ise Uluslararasi Ceza Mahkemesi artik bu kisi(ler) için yargi yetkisine sahip
degildir. Bu açidan, ‘ Uluslararasi Ceza Mahkemesi’nde suç duyurusunda
bulunma » girisimi sadece hakli bir gösteridir. Dünya kamuoyununu aydinlatma
aracidir. Ama Uluslararasi Ceza Mahkemesi’nin yargi yetkisi, en agir suçlar
olarak tanimlanan; soykirim, insanliga karsi suç, savas suçu ve saldiri suçu ile
sinirlidir. Ancak Mahkemenin Tüzügü’nün 5. maddesinde sayilan suçlar, devam
eden 6. 7. ve 8. maddelerde ayrintili olarak tanimlandigi halde Jenosid
suçlularini isliyen devletleri yargilamada yetersizdir. Bu çeliskileri tüzükte
görelim.
Suçlar Madde 5 Mahkeme’nin Yargi Yetkisine Giren Suçlar
1. Mahkeme’nin yargi yetkisi, uluslararasi toplumu bir bütün olarak ilgilendiren
en ciddi suçlar ile sinirlidir. Mahkeme, bu Statü’ye uygun olarak, asagidaki
suçlar hakkinda yargi yetkisine sahiptir:
(a) Soykirim suçu;
(b) Insanliga karsi suçlar;
(c) Savas suçlari;
(d) Saldiri suçu.
2. Mahkeme, saldiri suçu üzerindeki yargi yetkisini, 121 ve 123. maddelere
uygun bir sekilde suçu tanimlayan ve bu suçla ilgili olarak Mahkeme’nin hangi
durumlarda bu yetkisini kullanacagini ortaya koyan bir hüküm kabul edildikten
6
sonra yerine getirir. Böyle bir hüküm, Birlesmis Milletler Sözlesmesi’nin ilgili
hükümleri ile uyumlu olmalidir.
Madde 6 Soykirim : Bu Statü’nün amaçlari bakimindan, ulusal, etnik, irksal
veya dinsel bir grubu, kismen veya tamamen ortadan kaldirmak amaciyla
islenen asagidaki fiillerden herhangi biri, soykirim suçunu olusturur.
a) Gruba mensup olanlarin öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarina ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kismen, fiziksel varligini ortadan kaldiracagi
hesaplanarak yasam sartlarini kasten degistirmek;
d) Grup içinde dogumlari engellemek amaciyla tedbirler almak;
e) Gruba mensup çocuklari zorla bir baska gruba nakletmek;Uluslararasi Ceza
Mahkemesi
Madde 7 Insanliga karsi suçlar : Bu Statünün amaçlari bakimindan ‘insanliga
karsi suçlar’, herhangi bir sivil nüfusa karsi yaygin veya sistematik bir saldirinin
parçasi olarak islenen asagidaki fiilleri kapsamaktadir:
(a) Öldürme;
(b) Toplu yok etme;
(c) Kölelestirme;
(d) Nüfusun sürgün edilmesi veya zorla nakli;
(e) Uluslararasi hukukun temel kurallarini ihlal ederek, hapsetme veya fiziksel
özgürlükten baska biçimlerde mahrum etme;
(f) Iskence;
(g) Irza geçme, cinsel kölelik, zorla fuhus, zorla hamile birakma, zorla
kisirlastirma veya benzer agirlikla diger cinsel siddet sekilleri;
(h) Paragraf 3’te tanimlandigi sekliyle, her hangi bir tanimlanabilir grup veya
topluluga karsi, bu paragrafta atif yapilan herhangi bir eylemle veya
Mahkeme’nin yetki alanindaki herhangi bir suçla baglantili olarak siyasi, irki,
ulusal, etnik, kültürel, dinsel, cinsel veya evrensel olarak uluslararasi hukukta
kabul edilemez diger nedenlere dayali zulüm;
(i) Kisilerin zorla kaybedilmesi;
(j) Apartheid (Irk ayrimciligi) suçu;
(k) Kasitli olarak ciddi istiraplara ya da bedensel veya zihinsel veya fiziksel
saglikta ciddi hasara neden olan benzer nitelikteki diger insanlik disi eylemler.
2. 1. paragrafin amaçlari bakimindan:
(a) ‘Herhangi bir sivil topluluga yöneltilmis saldiri’, devlet ya da kurumsal bir
politikanin uzantisi ya da bu politikanin daha da ileri götürülmesine yönelik
olarak 1. paragrafta belirtilen eylemlerin herhangi bir sivil topluluga karsi
müteaddit kereler yapilmasi anlamina gelir;
(b) ‘Toplu yok etme’, nüfusun bir bölümünü yok etmek amaciyla, yiyecek ve
ilaca erisimden mahrum birakmanin yani sira yasam kosullarini kasten
kötülestirmeyi de içerir;
7
(c) ‘Kölelestirme’, kadin ve çocuklar basta olmak üzere, bir kisi üzerinde
sahiplik hakkina dayali yetkilerin, insan ticareti dahil kullanilmasi anlamina
gelir;
(d) ‘Nüfusun sürgün edilmesi veya zorla nakli’, uluslararasi hukukta izin verilen
gerekçeler olmaksizin, bir yerde hukuka uygun olarak ikamet eden insanlarin
zorla yerlerinden edilmeleri ya da baska zorlayici fiillerle yer degistirilmeleri
anlamina gelir;
(e) ‘Iskence’, hukuksal yaptirimlarin dogasina ve buna bagli olarak kaynaklanan
aci ve istirap hariç olmak üzere, gözaltinda bulunan veya sanigin gözetiminde
bulunan bir kisinin, fiziksel ya da zihinsel olarak siddetli aci veya istirap
çekmesini bilerek saglama anlamina gelir;
(f) ‘Zorla hamile birakma’, uluslararasi hukukun ciddi bir sekilde ihlali veya bir
toplulugun etnik bilesimini degistirme amaciyla, bir kadinin arzusu olmadan
zorla hamile birakilmasi anlamina gelir; ancak bu tanim, hiçbir sekilde
hamilelige iliskin ulusal yasalari etkileyecek sekilde yorumlanamaz;
(g) ‘Zulüm’, bir grubun veya toplulugun, kimliginden dolayi, uluslararasi
hukuka aykiri olarak, temel haklardan agir bir sekilde mahrum birakilmasi
anlamina gelir;
(h) ‘Apartheid (Irk ayrimciligi) suçu’, bir irkin, baska bir irk grubu veya
gruplari üzerinde, sistematik hakimiyet ve baski kurmaya yönelik kurumsal bir
rejim çerçevesinde ve bu rejimi koruma amaciyla isledigi ve 1. paragrafta sözü
edilen insanlik disi fiiller anlamina gelir;
(i) ‘Kisilerin zorla kaybedilmesi’ bir devlet veya siyasi bir örgüt tarafindan ya
da onlarin yetkisi, destegi ve bilgisi dahilinde, kisilerin gözaltina alinmasi,
tutuklanmasi veya kaçirilmasini takiben, bu kisilerin uzunca bir süre, kanun
korumasindan uzak tutulmasi amaciyla, nerede olduklari ve akibetleri hakkinda
bilgi vermeyi reddetme ve bu kisilerin özgürlüklerinden mahrum birakildiklari
bilgisini inkar anlamina gelir;
3. Bu Statü’nün amaci bakimindan ‘cinsiyet’ toplumsal baglamda, kadin ve
erkek olmak üzere iki cinse atif yapmaktadir. ‘Cinsiyet’ terimi, yukarida
açiklanandan baska bir anlam tasimamaktadir.
Madde 8 Savas Suçlari
1. Bir plan veya politikanin ya da bu tarz suçlarin genis çapta islenmesinin bir
parçasi olarak islenmesi basta olmak üzere, Mahkeme’nin savas suçlari üzerinde
yargi yetkisi vardir.
2. Bu Statü’nün amacina uygun olarak, ‘savas suçlari’ su anlamlara gelir:
(a) 12 Agustos 1949 tarihli Cenevre Sözlesmeleri’nin çok ciddi sekilde ihlali,
baska bir deyisle, Cenevre Sözlesmesi hükümlerine göre korunan sahis ve
mallardan herhangi birine karsi asagidaki fiiller:
i) Kasten öldürme;
ii) Biyolojik deneyler dahil iskence veya insanlik disi muamele;
iii) Vücuda veya sagligina kasten büyük istirap verme veya ciddi yaralamaya
sebep olma;
8
iv) Askeri gereklilik olmadan, yasadisi ve keyfi olarak mülkiyetin yaygin yok
edilmesi veya sahiplenilmesi;
v) Bir savas esirinin veya koruma altindaki bir diger sahsin, düsman devlet
silahli kuvvetlerinde hizmet etmeye zorlanmasi;
vi) Bir savas esirinin veya koruma altindaki bir diger sahsin, kasti olarak adil ve
olagan yargilanma hakkindan yoksun birakilmasi;
vii) Hukuka aykiri sürgün ya da nakletme ya da hukuka aykiri alikoyma
viii) Rehin alma.
(b) Uluslararasi hukukun mevcut sistemi içerisinde, uluslararasi silahli
çatismalarda uygulanabilir yasa ve geleneklerin diger ciddi ihlalleri, yani,
asagidaki fiillerden herhangi birisi:
i) Çarpismalarda dogrudan yer almayan sivil bireylere ya da sivil nüfusa karsi
kasten saldiri yöneltilmesi;
ii) Askeri olmayan, yani askeri maksatli olmayan sivil hedeflere karsi kasten
saldiri düzenlenmesi;
iii) Uluslararasi silahli çatismalar hukuku çatisi altinda, siviller ya da sivil
nesnelere saglanan korumadan yararlanma haklari oldugu sürece, Birlesmis
Milletler Sözlesmesi’ne göre, baris gücü ya da insani yardima tahsis edilmis
görevli personel, tesis, malzeme, birlik veya araçlara kasten saldiri yöneltilmesi;
iv) Tahmin edilen somut ve dogrudan askeri avantajlara kiyasla, asiri olacak
sekilde, sivillerin yaralanmasina veya ölmesine veya sivil nesnelerin zarar
görmesine yol açacagi ve genis çapta, uzun vadeli ve agir bir biçimde dogal
çevreye zarar vereceginin bilincinde olarak saldiri baslatilmasi;
v) Savunmasiz veya askeri hedef olusturmayan kent, köy, yerlesim yeri veya
binalarin bombalanmasi veya bu yerlere herhangi bir araçla saldirilmasi;
vi) Silahini birakmis, kendisini savunma araçlarindan yoksun ve istegiyle teslim
olmus bir askeri öldürme veya yaralama;
vii) Teslim bayragini, Birlesmis Milletler veya düsman bayraklarini, askeri
rütbelerini ve üniformalarini, yine ayni sekilde Cenevre Sözlesmeleri’nin ayirt
edici amblemlerini, uygunsuz sekilde kullanarak ölüme veya ciddi yaralanmaya
sebebiyet verme;
viii) Isgalci devletin kendi sivil nüfusunun bir bölümünü isgal ettigi topraklara
dogrudan veya dolayli olarak nakletmesi veya isgal edilen topraklardaki nüfusun
tamaminin veya bir kisminin bu ülke içinde veya disinda sürülmesi veya nakli;
ix) Askeri amaçli olmamasi kosuluyla din, egitim, sanat, bilim veya yardim
amaçlariyla kullanilan binalara, tarihi eserlere, hastanelere ve hasta ve yaralilarin
toplandigi yerlere kasten saldiri düzenlenmesi;
x) Karsi tarafin hakimiyeti altinda bulunan kisilerin tip, dis veya hastane tedavisi
gerekliligi olmadan, kisisel çikarlarina aykiri bir sekilde ölüme yol açabilecek
veya sagligi ciddi tehlikeye düsürebilecek nitelikte tibbi veya bilimsel deneylere
tabi tutulmasi veya fiziksel sakatlanmaya maruz birakilmasi;
xi) Düsman ulus ya da orduya bagli bireylerin haince öldürülmesi veya
yaralanmasi;
9
xii) Merhamet gösterilmeyecegini ilan etme;
xiii) Savasin gereklilikleri el koyma veya imha etmeyi zorunlu kilmadikça
düsman mülkiyetinin imha edilmesi veya bu mallara el konulmasi;
xiv) Düsman taraf uyruklu kisilerin, mahkemelerdeki hak ve eylemlerinin
ortadan kaldirildigini, askiya alindigini veya kabul edilemez oldugunu ilan etme;
xv) Düsman taraf uyruklu kisileri, savas baslamadan önce savasan tarafin
hizmetinde bulunmus olsalar bile kendi devletlerine karsi savas hareketlerinde
yer almaya zorlama;
xvi) Saldiri sonucu ele geçirilmis olsa bile bir kenti ya da yeri yagmalama;
xvii) Zehir veya zehirli silahlarin kullanilmasi;
xviii) Bogucu, zehirli veya diger gazlar ile benzeri sivi, malzeme veya cihazlar
kullanilmasi;
xix) Çekirdegi tam kapatmayan veya yararak ayrilan mermiler gibi insan
vücuduna kolayca giren veya vücutta parçalanan mermi kullanilmasi;
xx) Gereksiz yaralanmaya veya istiraba yol açan veya 121 ve 123. maddeler
hükümlerine uygun olarak bu Statü’ye bir ek seklinde dahil edilmesi ve genis
yasaklamaya tabi olmasi halinde, kendiliginden ve ayrim yapmadan uluslararasi
savas hukuku ihlalleri olusturan silah, mermi, malzeme veya savas yöntemleri
kullanilmasi;
xxi) Insan onuruna hakaret eder nitelikte, özellikle asagilayici ve küçük
düsürücü davranislar;
xxii) 7.maddenin 2(f) paragrafinda tanimlandigi gibi irza geçme, cinsel
kölelestirme, fahiselige zorlama, hamilelige zorlama, kisirlastirmaya zorlama
veya Cenevre Sözlesmeleri’ni ciddi sekilde ihlal eden diger cinsel siddet
çesitlerine basvurulmasi;
xxiii) Belli noktalari, alanlari veya askeri güçleri askeri operasyonlardan muaf
tutmak için, bir sivilin veya diger korunmus bir kimsenin varliginin
kullanilmasi;
xxiv) Uluslararasi hukuka uygun bir sekilde, Cenevre Sözlesmeleri’nin ayirt
edici amblemlerini kullanan binalara, malzemeye, saglik ve ulasim birimlerine
kasten saldiri düzenlenmesi;
xxv) Cenevre Sözlesmeleri ile saglanan yardim malzemelerini bilerek engelleme
dahil olmak üzere, yasamlari için vazgeçilmez maddelerden mahrum etmek
suretiyle sivillerin aç birakilmasinin, bir savas yöntemi olarak kullanilmasi;
xxvi) 15 yasindan küçük çocuklarin ulusal silahli kuvvetlere çagrilmasi, askere
alinmasi veya çatismalarda aktif olarak kullanilmasi;
(c) Uluslararasi nitelik tasimayan bir silahli çatismada, 12 Agustos 1949
Cenevre Sözlesmeleri’nin müsterek 3. maddesinin ciddi ihlalleri; yani,
çatismalarda aktif olarak yer almayan kisilere, silahlarini birakmis silahli
kuvvetler mensuplari dahil hastalik, yaralanma, tutulma veya herhangi bir
nedenle çatisma disi kalmis (hors de combat) kisilere karsi islenen asagidaki
fiiller:
10
i) Yasam hakkina ve kisiye karsi siddet, özellikle her türlü öldürme, sakat
birakma, zalimane muamele ve iskence;
ii) Insan onuruna hakaret eden, özellikle asagilayan ve küçük düsürücü
davranislar;
iii) Rehin alma;
iv) Kanuna dayali ve gerekliligi genel kabul görmüs hukuksal güvencelere
sahip, olagan bir mahkeme karari olmadan cezalandirma ve infaz;
(d) Paragraf 2 (c) uluslararasi nitelikte olmayan silahli çatismalara uygulanir ve
dolayisiyla gösteriler, münferit ve zaman zaman meydana gelen siddet
hareketleri veya benzer nitelikteki diger fiiller gibi iç karisikliklar ve
gerginliklere uygulanmaz.
(e) Mevcut uluslararasi hukuk çerçevesinde, uluslararasi karakterde olmayan
ancak silahli çatismalarda uygulanabilir hukukun ve teamüllerin diger ciddi
ihlalleri; yani asagidaki eylemlerden herhangi biri:
i) Çarpismalarda dogrudan yer almayan sivillere karsi veya sivil nüfusa karsi
kasten saldiri düzenlenmesi;
ii) Uluslararasi hukuka uygun bir sekilde Cenevre Sözlesmeleri’nin ayirt edici
amblemlerini kullanan personele, malzemeye, tibbi birimlere ve nakliye
araçlarina kasten saldiri düzenlenmesi;
iii) Silahli çatisma hukukuna göre, sivillere ve sivil nesnelere saglanmis
korumaya hak kazanmalari sartiyla, Birlesmis Milletler Sözlesmesi’ne uygun bir
sekilde insani yardimda veya baris gücü görevinde bulunan personele, tesislere,
malzemeye, birimlere veya araçlara karsi kasten saldiri düzenlenmesi;
iv) Askeri amaçli olmamasi kosuluyla dini, egitim, sanat, bilim veya hayir
amaçlariyla kullanilan binalara, tarihi eserlere, hastanelere ve hasta ve yaralilarin
toplandigi yerlere bilerek saldiri düzenlenmesi;
v) Saldiri sonucu ele geçirilmis olsa dahi, bir kenti ya da yeri yagmalama;
vi) 7.maddenin 2(f) paragrafinda tanimlandigi gibi irza geçme, cinsel
kölelestirme, fahiselige zorlama, hamilelige zorlama, kisirlastirmaya zorlama
veya Cenevre Sözlesmeleri’ni ciddi sekilde ihlal eden diger cinsel siddet
çesitlerine basvurulmasi;
vii) 15 yasindan küçük çocuklarin, ulusal silahli kuvvetlere çagrilmasi, askere
alinmasi veya çatismalarda aktif olarak kullanilmasi;
viii) Çatismadan kaynaklanan nedenlerden dolayi, sivillerin güvenligi veya
askeri nedenler gerektirmedikçe sivillerin yer degistirilmesi talimati verilmesi;
ix) Karsi tarafin savasanlarini haince öldürme veya yaralama;
x) Merhamet gösterilmeyecegini ilan etme;
xi) Karsi tarafin hakimiyeti altinda bulunan kisilerin tip, dis veya hastane
tedavisi gerekliligi olmadan, kisisel çikarlarina aykiri bir sekilde ölüme yol
açabilecek veya sagligi ciddi tehlikeye düsürebilecek nitelikte tibbi veya
bilimsel deneylere tabi tutulmasi veya fiziksel sakatlanmaya maruz birakilmasi;
xii) Savasin gereklilikleri el koymayi veya imha etmeyi zorunlu kilmadikça
düsman mallarinin imha edilmesi veya bu mallara el konulmasi;
11
(f) Paragraf 2 (e), uluslararasi nitelikte olmayan silahli çatismalara uygulanir ve
dolayisiyla gösteriler, münferit ve zaman zaman meydana gelen siddet
hareketleri veya benzer nitelikte diger fiiller gibi iç karisikliklar ve gerginliklere
uygulanmaz. Bir devletin topraklari dahilinde, hükumet kurumlari ile organize
silahli gruplar arasinda ya da bu gruplarin kendi aralarinda meydana gelen uzun
süreli silahli çatismalarda uygulanir.
3. 2 (c) ve (d) paragraflarindaki hiçbir ifade, bir hükümetin, devlet dahilinde
kanun ve düzeni sürdürme, yeniden kurma veya devletin birligini ve toprak
bütünlügünü tüm yasal araçlarla koruma sorumluluguna etki etmez.
Bunun için konudaki çeliskilere temel bir açiklik getirmek getirmek
gerekiyor. Uluslararasi Ceza Mahkemesi insanliga karsi islenen en agir suçlarin
faillerinin cezalandirilmasi esasi üzerine kuruldugu halde Dersim Jenosidi
Mahkemenin yargi yetkisine giren soykirim, insanliga karsi suçlar ile savas suçlari
oldugu halde bu konuda bir yargilama girisiminde bulunmamaktadir. Bu durum
Mahkemenin kurulus ilkelerine tüzügünün 6.7.8. maddelerine tamamen aykiridir.
Mahkeme tüzügününün 6. maddesine göre « ulusal, etnik, irksal veya dinsel
bir grubu, kismen veya tamamen ortadan kaldirmak amaciyla islenen asagidaki
fiillerden herhangi biri, soykirim suçunu olusturur. Bu suç : a) Gruba mensup
olanlarin öldürülmesi; b) Grubun mensuplarina ciddi surette bedensel veya zihinsel
zarar verilmesi; c) Grubun bütünüyle veya kismen, fiziksel varligini ortadan
kaldiracagi hesaplanarak yasam sartlarini kasten degistirmek; d) Grup içinde
dogumlari engellemek amaciyla tedbirler almak; e) Gruba mensup çocuklari zorla bir
baska gruba nakletmek.
Dersim’de TC devleti Dersim’de insanliga karsi suçlar islemistir. Bu
suçlari isleyenleri yargilama Uluslararasi Ceza Mahkemesinin yargilama yettkisi
kapsamindadir. Uluslararasi Ceza Mahkemesinin TC nin isledigi insanliga karsi
isledigi suçlari yargilamamasi Uluslararasi Ceza Mahkemesi tüzügünün 7. maddesine
aykiridir.
Uluslararasi Ceza Mahkemesi tüzügünün 7. maddeye göre Insanliga karsi
islenen suçlar’, herhangi bir sivil nüfusa karsi yaygin veya sistematik bir saldirinin
parçasi olarak islenen asagidaki fiilleri kapsamaktadir:(a) Öldürme; (b) Toplu yok
etme; (c) Kölelestirme; (d) Nüfusun sürgün edilmesi veya zorla nakli; (e)
Uluslararasi hukukun temel kurallarini ihlal ederek, hapsetme veya fiziksel
özgürlükten baska biçimlerde mahrum etme; (f) Iskence; (g) Irza geçme, cinsel
kölelik, zorla fuhus, zorla hamile birakma, zorla kisirlastirma veya benzer agirlikla
diger cinsel siddet sekilleri; (h) Paragraf 3’te tanimlandigi sekliyle, her hangi bir
tanimlanabilir grup veya topluluga karsi, bu paragrafta atif yapilan herhangi bir
eylemle veya Mahkeme’nin yetki alanindaki herhangi bir suçla baglantili olarak
siyasi, irki, ulusal, etnik, kültürel, dinsel, cinsel veya evrensel olarak uluslararasi
12
hukukta kabul edilemez diger nedenlere dayali zulüm; (i) Kisilerin zorla
kaybedilmesi; (j) Apartheid (Irk ayrimciligi) suçu; (k) Kasitli olarak ciddi istiraplara
ya da bedensel veya zihinsel veya fiziksel saglikta ciddi hasara neden olan benzer
nitelikteki diger insanlik disi eylemler.
Dersim’de TC devleti Dersim’de savas suçlarini islemis ve bunlari islemeye
devam etmektedir. Savas suçlarini isleyen TC devletini yargilama Uluslararasi Ceza
Mahkemesinin yargilama yetkisi kapsamindadir. Uluslararasi Ceza Mahkemesinin
TC nin isledigi savas suçlarini yargilamamasi Uluslararasi Ceza Mahkemesi
tüzügünün 8. maddesine aykiridir. Mahkeme tüzügününün 8. maddesine göre Savas
Suçlaridir. 1. Bir plan veya politikanin ya da bu tarz suçlarin genis çapta islenmesinin
bir parçasi olarak islenmesi basta olmak üzere, Mahkeme’nin savas suçlari üzerinde
yargi yetkisi vardir. Tüzügün amacina uygun olarak, ‘savas suçlari’ su anlamlara
gelir: (a) 12 Agustos 1949 tarihli Cenevre Sözlesmeleri’nin çok ciddi sekilde ihlali,
baska bir deyisle, Cenevre Sözlesmesi hükümlerine göre korunan sahis ve mallardan
herhangi birine karsi asagidaki fiiller: i) Kasten öldürme; ii) Biyolojik deneyler dahil
iskence veya insanlik disi muamele; iii) Vücuda veya sagligina kasten büyük istirap
verme veya ciddi yaralamaya sebep olma; iv) Askeri gereklilik olmadan, yasadisi ve
keyfi olarak mülkiyetin yaygin yok edilmesi veya sahiplenilmesi; v) Bir savas
esirinin veya koruma altindaki bir diger sahsin, düsman devlet silahli kuvvetlerinde
hizmet etmeye zorlanmasi; vi) Bir savas esirinin veya koruma altindaki bir diger
sahsin, kasti olarak adil ve olagan yargilanma hakkindan yoksun birakilmasi; vii)
Hukuka aykiri sürgün ya da nakletme ya da hukuka aykiri alikoyma viii) Rehin alma.
(b) Uluslararasi hukukun mevcut sistemi içerisinde, uluslararasi silahli çatismalarda
uygulanabilir yasa ve geleneklerin diger ciddi ihlalleri, yani, asagidaki fiillerden
herhangi birisi: i) Çarpismalarda dogrudan yer almayan sivil bireylere ya da sivil
nüfusa karsi kasten saldiri yöneltilmesi;ii) Askeri olmayan, yani askeri maksatli
olmayan sivil hedeflere karsi kasten saldiri düzenlenmesi; iii) Uluslararasi silahli
çatismalar hukuku çatisi altinda, siviller ya da sivil nesnelere saglanan korumadan
yararlanma haklari oldugu sürece, Birlesmis Milletler Sözlesmesi’ne göre, baris gücü
ya da insani yardima tahsis edilmis görevli personel, tesis, malzeme, birlik veya
araçlara kasten saldiri yöneltilmesidir.
Ikinci Bölüm : Dersim Jenosidi ve boyutlari
DERSIM KOÇKIRI JENOSIDLERI ¨ÜZERINE
Her ne kadar Lemkin kavramsal olarak jenosidi, bir ulusu, bir etnik gurubu
toptan imhasi olarak görüyorsa, Hans Lukas, Robert Olson. Erik Zürher, Van
Ruinessen bunu çarpitarak ethnocide olarak tahrifat yapiyorlar. Bazi kürd sözde
yazarlar bunu katliam olarak gündemlestiriyorlar. Bu tavirla TC devletinin inkarci
politikasina yaklasiyorlar. Jenosidçilerin yargilanmasina engel olmak istiyorlar.Bu
kasitli anlayisa karsi 24 Ocak 2010’de Stockholm’da Uluslararasi Dersim Jenosidi
13
Konferansinda Yazar Sosyolog konusan Seve Evin Çiçek « yaptigim ayrintili
tanimlar sunmak isterim. Arastirmacilar kavramsal olarak,
‘kaliam’,’jenosid’,ethnosid’ sözcüklerini kullaniyorlar.» diyordu.
Seve Evin Çiçek « Dr Ismail Besikçi’nin Dersim jenosidi incelemesine karsilik,
bazi batili arastirmacilardan Martin Van Bruinnes, Robert Olson, Hans Lukas Kieser
, bunun jenosid olmadigi etnosid oldugu dogrultusunda çaba gösterdiler.
Belirttigim gibi, eski grekçe’de genea, geneh,h,genoV genea,genee,genos)
kavraminin latince karsiligi generatio natales5anlamina gelir. Yani eski grekçeden
latinceye bir geçis var. Lemkin sadce latince karsiligini kullanmakla yetinir. Bu
konuda, Michiel de Vaan, Dans l’Etymological Dictionnary of Latin, yapitinda
gens, gentis, kavramlarini « soy,ulus ve halk » anlaminda kullanir, bunlar
gentilis,kavramindan türemis, «ayni aileye mensup »6 ya da ‘ gentilitas kirmançki
deki « GULE ZU ÇEI » ile es anlamlidir.
Genus kavrami latince gigno, geui, genitum ; gignere, fiilinden gelir. genus,
eris köken olarak grekçe gignomai7 gignomai fiilinden gelir. Sair Homeros bunu
dogmak anlaminda kullanir. Kirmançki, biaéné, dina amaéné, kurmanci de buyin
zayin. Iki fiilin kirmaçki’deki karsiligi biais,zainais’tir. Latince de genui , supinimu
ise genitum’dur. Bu iki isimsel biçimdem genitor. eril genetrix disil . Genitura,
kusak8 türer.
Bu konuda grekçede iki tip fiil var. Biri kteiw kteio digeri Sfa?w , sfazo ‘dur .
Latince buna es anlamli olan pek çok fiiller’den jugulo,
macto,interrimo,caedo,occido, neco9 saymak mümkün. kteiw, (, keito fiiline en
yakin olan occido öldürtmek,katletmek 10 tir. Bu kirmaçki’deki kistene fiiline
yakindir. Oysa katliam kavrami sfagh sfaze) dir Sfa?w fiilinden gelir,dümanlarin
büyük bir katliami anlamindadir. Yani grekçe olarak
fonon polun twn polrmewn poiew11
Italyan arastirmaci Aldo Duro’ya göre , « genus temel terimi grekçe ‘elemento
gignomai gignomai ve latince gignere, nascere, fiilerinden türetilmistir Jenosi ise
bir gurubun, bir azinligin, bir soyun. Bir dinsel gurubun toptan ortadan
kaldirilmasidir elemanlarinin sistemli yokedlimesi.12 Occidio, onis, toptan imha
5 Lexicon Graeco Latinum,Benjamnie Hederico, Pars Prima,Romae,1832, p.184
6 Michiel de Vaan, l’Etymological Dictionnary of Latin,
7 Pierre Chantraine, Dictionnaire étymologique de la langue grecque, Nouvelle edition 2009,klincsiec, p.212
8 Dictionnaire Etymologique de la langue Latine, A Meillet 14 Ed ,1985,Paris,270
9 Thesaurus Graecae Linguae a Henrico Stephano, Volumrn Septimum, Parisiis,1848-p.197
10 , C Alexandre,Dictionnaire Grec Français,Paris, Hachette,1901, p ;819
11 C Alexandre, Planche et Defauconpret Dictionnaire Français, GrecParis, Hachette,1905, p .623
12 Emidio de Felice ‘Aldo Duro, Dizionnario delle lingua et della civilta italina contemporanea, 1988p.845
14
edilmesidir13 . Bu anlamda Genus Occidere, bir ulusun, bir halkin toptan imha
edilmesidir. Jenosidi inkar etmek, onun yerine katliam kavramini kullanmak
,gerçeklerin jenosid süreçlerinin yoksanmasidir. Baska bir degisle insanliga karsi
islenmis savassuçlarini, jenosid suçlarini inkar etmek. Bu tür duruslar,
Kürdistan’daki jeneosidçi sömürgeci TC devletini korumak ve savunmaktan baska
bir anlama gelmez.
Bilimsel açidan soruna bakildiginda, bilimlerin konularinin bir birine kasitli olarak
anthropoloji ile ethnoloji konulari ile jenosid sosyolojisinin birbrine karistirildigina
tanit oluyoruz. Bu açidam Jenosidi etnoside indirgemek amaçlidir. Jenosid siyasal
jenosid sosyolojisinin konusudur,etholojinin degildir. Bu açidan Dersim jenosidi, bir
katliam degildir. Katliam sözcügünün Erdogan’in agzindan çikmasi pek çok tüccar
yazar çizeri at kosusuna sürdü. Oysa bu tavir dogrudan dogruya devletin Uluslararasi
Jenosidi önleme Sözlesmesinin inkari anlamina geliyor. Oysa Lemkin jenosid’den
katliami degil, bir ulusun, ethnik bir gurubun ortadan kaldirilmasini anliyor. Genel
olarak jenosid, bir ulusun bütün üyelerinin toptan imhasidir. Baska bir degisle,
Ulusal guruplarin yasam temellerinin koordineli ve farkli yöntemler kullanilarak
onlarin varlik sartlarini tümden yokedilmesidir. Böyle bir politika herseyden önce,
onlarin ulusal bilinçlerini. Dillerini siyasal kurumlarini.güvencelerini,ekonomik
yasamlarini, özgürlüklerini, insanlik onurlarini kisisel yasamlarini ortadan
kaldirmayi hedef alir. Jenosid devletin imha yöntemi olarak bir gurubun kisilerini
hedef aldiginda, herseyden önce. Hedef alinan sey,onlarin ulusal baglari ve onlari
koparip yoketmeyi esas alir.Sadece bunla kalinmiyor,mallarina arazilerine,
atalarinadn aklan anilara el koyup onlari dönemiyecekleri birbirlerini
görermiyecekleri ölümler sürgünlüklerine zoral imhaya maruz birakiyor. Alman
uluslü türk yöntemi budur. Erdogan’in aldatmacasi bu bilinçli saldirinin esasidir.
Hedef kürdlerin jenosididir çifte yöntemi uyguluyor. Birincisi ezilen Kürd ulusunun
ulusal karakteristiklerininin imhasi, ikincisi, sömürgeci emperyalist TC devletininin
diktatörlügünün insasidir. Ittihat Terraki ve Teskilati Mahsusaci kemalist diktatörlük
kürd beyliklerini kendileri için kullandiktan sonra ocak 1917 de bizzat Kemalin
denetiminde 400.000 kürd ülklerinden kovularak yokedildi. Kürdistan bosaltildi,
topraklarina 1913’den itibaren 1300 0000 yabanci mülteci eyrlestiridi. Talat ‘in
ermenilere. Greklere uyguladigi yöntem Kürdlere uygulandi. Bu uygulama
nedenelri üç sonuca abgsaniyor. Birincisi biolojik jenosid’dir. Ikiincisi bütün kürd
ulusal özelliklerinin ortadan kaldirilmasi kültürel geneosid’dir. Üçüncüsü,
yabancilastirma, assimilasyon bir güç olarak kürdlerin kend,i soylarina karsi
kullanilmalari, inkarin inkari yöntemi emperyalst sömürgecilgim silahidir. Bitlis’li
Kürd Ismet’in Lausanne da kendi ülkesini bölmesi parçalamasi, Ziya Gökalp
döneginin ITK nin pantürkçü kuramcisi olarak Kürdleri türklestirme projesi,
Dersim’de Nazmi Sevgen, Abdullah Alpdogan’in Rayver Koop’la faaliyetleri,
bugünkü Dersim ve Koçgiri’deki takipçileri,AKP içindeki 75 Kürd Milletvekillerinin
faaliyetleri TC MIT nin örgütledigi anti kürd mihraklarin jenosidi inkar girisimleri
13 Henri Goelzer, Dictionnaire Latin Français,Flammarion,1966,p.405
15
bu boyutu ile ilgidir. Bunlarin temelinde ‘türklestirme’, ‘islamlastirma’,
‘türkmenlestirme’ polikasi vardir.» Emekli general sömürge Dersim Valisi Kenan
Güven’in 5000 kürd çocugunu ve kizini ‘islamlastirma’, ‘türkmenlestirme’
polikasina pazarlamasi bu jenosidin bir parçasidir.Bu konuya deginecegz.
Sömürgeci devletler basta Türkiye olmak üzere Kürdistan halkini kendilerine
düsman olarak ilan etmislerdir. Linçler bunun örnegidir. Geçmisten bugüne kadar
ülkemizin yeralti ve yerüstü zenginliklerine el koydular Kürdistan insani
potensiyelini kendiç ikarlari için kullandilar.Her defasinda Kürdistan halkinin
direnisini kanla zulumla bastirdilar. Sömürgeci isgalciler her defasinda kürd
ulusunun imha planini önceden hazirladilar. Mustafa Kemal,irk üstünlügü politikasini
uyguladi.Emperyalist sömürgeci bölge müeftisligini kurarak jenosidin
gerçeklesmesini önceden planladilar. Isgalci sömüregciler Ermenilere,greklere,
Assyro Keldanilere ve Kürtlere karsi degisik jenosid tekniklerini
siyasal,kültürel,ekonomi, biolojik .fizik alanlarinda uyguladilar.
SIYASAL ALANDA
Fiziki jenosidlerden sonra türklestirme politikalarina hiz verdiler.Ilk rolü isgalciler
oynadi,sonra bunu politikqyi olusturcak yerli sömürge halkin kendi elleriyle
isbirlikçiler olusturdular. Türklestirme politikasinin gizli örgütlerine Dalan gibilerini
kullandilar. Yurtsever isadamlarini öldürüp,sömürgeci devlet için çalisacaklarin
listelerini olusturup onlara her olanagi türlestirmek için açtilar. Türkçü islamci
örgütlerde onlara bas görev verdiler. Bunlara karsi çikacak tüm Kürd siyasal
partilerini kapattilar. Türklestirme politika da agirlik verdiler, sadece insanlari
türklestirmek degil, ezilen Kürd ulusunun bütün tarihsel zenginilklerini.
Dilini,kültürünü,dogasini türklestirmeyi hizlandirlar. Kürd halkini topraklarindan
zorla göçe zorlayip jenesidi gerçeklestirdiler. Buna karsilik, 1919 da Süreyya Bedir
Khan ‘ Biz Kürdler bugün korkunç bir alternatifle yüzyüze bulunuyoruz. Biz
baskalarina güvenmeden kaçinarak ancak kendimize güveniyoruz. Biz bu çok uzun ve
tehlikeli sessizligi anlayarak, Türk Hükümeti’nin bizi savunmasini beklemek yerine
Avrupa mahkemesi önünde bizzat kendi özsavunmamizi yapmak, kendi davamizi
savunmak kararini almis bulunuyoruz. Türk Hükümeti geçmisde kendi görevini
yerine getirmemis oldugundan, biz artik eskisi gibi agirbasli davranamayiz, biz
geçmisdeki durumdan dolayi kendimizi uslu görmüyoruz. Bu kadar agir bir krizde
bes milyon Kürdün gelecegini bu andan itibaren Türk Hükümeti’ne emanet etmek
istemiyoruz-
Bu son günlerde A.B.D. Baskani’nin insiyatifiyle Milletler Birligi kurulunca baris
kosullarini yaratmak yer yüzünde iyi niyeti tahaküm etmek biz öyle görünüyorki bu
sorun Avrupa’da bir gerçeklik olma görüs noktasinda Asya’nin yeni tartismasi
amaciyla farkli bir açiklama getiriyor. Sorulacak soru acaba Baris Konferansinin
düzenlendigi su anda bütün küçük milletlere adalet sözü veriliyormu? Böylece
korkunç bir haksizligin ..için bir seçme hakki veriyormu? Bütün uluslarla daha fazla
16
sehitlendirilmis ulus arasinda daha mutsuz ulus üstüne bir olumlu etkide
bulunabilirmi? Dr Süreyya Bedir Khan’ – Biz kendi bagimsizligimizi istiyoruz. Bu
bizim temel hakkimizdir. Sadece bu bagimsizlik için uygarligin ve ilerlemenin
arenasinda bize hak kazandirdigi için esit silahlarla savasmayi kendi ülkemizin
zenginliklerini isletmek ve diger komsu halklarla baris içinde yasamak istiyoruz.’
diyordu. Fiziki jenosid buna engel oldu.
SOSYAL ALANDA
Sosyal alanda kürd ulusal özelliklerini toptan imha ettiler,kendi sömürgeci hukuk
sitemlerini kurdular. Türklestirmeyi hizlandirmak için kendi öz dillerini Günes dil
teorisiyle bütün ezilen haklarin dillerini yasakliyarak, dünyadaki bütün dillerinin türk
dili oldugunu kurumlastirdilar. Kürtçeyi yahudi dilini yasakladilar.Kürd ulusunun
dinsel inançlarina el attilar. Devletçi anlayislarini uygulamak için kendilerine bagli
ekipler olusturdular.Bugün jenesidi inkar edenler bu isin ücretli eemkli
mimarlaridir.Basin yayin Medya ve aygitlari özel televizyonlar, polis örgütü
denetiminde bunlarin uygulayicilaridir.Temelinde türklestirme, islamlastirma,
türkmenlestirme politikasi yatar.
KÜLTÜREL ALANDA
Sömürgeci isgalde fiziki jenosid gerçeklesti, bunu diger jenosidler izledi. 1914
Osmanli nüfus sayiminda, 15.044 846 müslümanin içine gizletilen Serif Pasa’ya göre
5000000 kürdün dili yasaklandi 2000 yilinda nüfusun % 20 i olusturan Kürdleri hiç
bir okulu yok. 1914 Osmanli nüfus sayiminda 1225.006 ermeni yasarken o zaman
174000 okula sahip ola ermenilerin simdi sadece Konstatinopl’da 12 özel okulu
kaldi. 2000 yili nüfus sayiminda bütün azinliklar sadece nüfusun % 0.05 i
olusturuyor. 1914 de 1.729.738 grek varken, simdiki sayi 3000 geçmiyor.
Germanos’un açiklamalarini esan alan bilgiye göre sadece Pont Euxin(Pontus)
eyaletind 1850 kilise 1400’den fazla okul,2650 gerk ögretömen 60.000 kiz ögrenci
varken bugün orada hiç bir okul hiç bir kilise yok sadece Konstantinopl’de 8 özel
okul kaldi. Bu TC kültürel jenosid polikasinin pratik sonucudur.Katliam,etnosid
degil, jenosiddir.
EKONOMIK ALANDA
Emperyalist sömürgeci TC devleti Kürdistan ekonomisi yoketti.Barajlar politikasiyla
Kürdistan topraklarinin % 31 sular altinda birakti,bütün arkeolojik tarihsel
zenginlikleri yokedrek arkeolojij jenosidi ve ekolojik jenosidi gerçeklestirdi. Sadece
1977 den bu yana 9.000.000 Kürd topraklarini terketti.4000 köyü ortadan kaldirdi.
Geleneksel tarimsal kültürüne son verdi. Ayni pratik Viet Nam’da Viet Nam halkina
uygulandi. BM ler savastan göçe zorlanan kürdlerin sayisinin 4.500.000 üstünde
oldugunu dile getirirken bazi kürdlerin Izmir ve Samsun’da Kürdleri zorunlu göçünü
« Izmir’in Yunanlilarca isgali »ne benzetmesi greklere yönelik jenosidi
17
gerçeklestiern kemalizmi ve bu günkü AKP ‘den umut bekleyen derin siyasal bir
akil hastaligini ortaya koyuyor.Yazilarimiz okuyanlar Greklerin jenosidinin bu
yönünü görecektir
BIYOLOJIK ALANDA
Ittihat Terraki ve Jön Türkler politikasinin ve jenosidlerin mimari devletçi
türklestirmeci Mustafa Kemal üstüne konusan Prof Vamik Volkan’ Atatürk’ün
ölümünden hemen hemen 4 sene önce, 24 Kasim 1934’te özel bir yasa Gazi Mustafa
Kemal’e “Atatürk” soyadini verdi. Bu olay Ankara radyosunda bildirilirken bir dil
surçmesi nedeniyle yayin sirasinda “Anatürk” diye okundu (Granda, 1937). Bu dil
sürçmesinin bilinçdisi bir gerçekle baglantisi oldugunu ve Türkiye halkinin
çogunlugunun Mustafa Kemal’ i hem bir baba hem de bir ana olarak algiladiklarini
tahmin edebiliriz. Ayrica Mustafa Kemal’in kendisinin, yillarca süren ugrasilarindan
sonra Türklerin sembolik ebeveyni oldugunu “resmi” bir sekilde, yani özel bir yasa
ile ifade etmesinin zamaninin geldigini düsündügünü de anlayabiliriz. Psikoanaliz
literatüründe karizmatik liderlerin onlari takip edenler tarafindan hem baba hem de
anne olarak algilandiklari hakkinda uzun zamandan beri pek çok bilgi vardir (Abse
ve Jessner, 1961; Abse ve Ulman, 1977).14 Hitlercilerin kan bagi temelinde ele
aldiklari iltihat edilen Polonya’ya uygulanan bu doktrin Sömürge Kürdistan’da
yürürlüge pan turanizm ve pan islamizm pan türkizm temelinde uygulanmaya
konuldu. Vamik olayi söyle açiklar,’ Mustafa Kemal yeni Türk kimligini Türkiye
halkina benimsetmek için Istiklal Savasi sirasinda ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulusundan sonra çok çalismisti. Ölümünden 4 sene önce yeni Türk kimliginin eski
bir agaca yapilan as inin tutmasi gibi tuttugunu sezerek, asilanan yerden çikan
dallarin baska türlü meyveler verdigini hem millete hem de Türkiye disindakilere
göstermek istemisti.
Bu konusmamda Mustafa Kemal’in Atatürk soyadini aldiktan sonra yasaminin son
yillarinda yasanan, yeni Türk kimligi ile ilgili düsünce ve hareketlerini gösteren üç
örnek üzerinde duracagim. Bu örnekleri çok iyi bilinenler arasindan seçmek yerine,
onun kisilik yapisini daha yakindan gösteren örnekler arasindan seçtim. Ölümünden
önce ve sonra, halk arasinda genelolarak Atatürk, sanki insandisi bir varlikmis gibi
algilanmisti.).’ diyor. Bu asi tutma sorunu biolojik et ideolojik babalik yöntemsel
türkçülestirmektir. Kemal’in ‘babalik’ ve ‘evlatlik’ anlayisini hitlerciler aynen
Norveç’e, Isveç’e Hollanad ‘ya uyguluyorlar.
Mustafa Kemal’in psykiatrik çözümlemesini yapan Volkan Vamik Resmi ideolojinin
sinirlari içinde kalir. Mustafa Kemal’in saglik bakanani ve özel doktoru Dr Riza
Nur’un Kemal hakkinda hiç bir görüsünü ileri sürmez. Oysa Dr Riza Nur’un
14 Celebrating Atatürk’s 125 tb birtbday – Public Lecture, University of Ankara, September 5,2006)
Atatürk’ün 125. Dogum Yildönümü, Anma Töreni Ankara Üniversitesi, 5 Ekim 2006
18
gözlemi iki açidan önemli, Birincisi, doktoru olmasi ikincisi sosyal gözlemci olmasi
bugün AKP kemalizmin islami vizyonudur geldigi nokta açisindan önemlidir
Ocak 1917’de Mustafa Kemal’in 400.000 kürdü zorla göçe basvurmasinin özü
Talat’in Ermeniler, Grekler için verdigi talimatlarin Kürdlere uygulanmasindan
baska bir sey degildir. Günümüze gelindiginde savas’la birlikte diger teknik
yöntemler uygulaniyor. Örnegin Keban baarji yüzünden 212 yerlesim birimi su
altinda kaldi. 1975’de 60000 olan Elazig nüfusu 131000’e yükseldi. GAP’la
baslayan 1977 deb su ana kadar 9000 000 kürd topraklarindan kovuldu. Bunu
1984’de baslayan savasla birlikte köy bosaltmalara, toptan imhaya götürüldü.
FIZIKI ALANDA
1984-1999 arasinda binlerce köyün bosaltilmasi, milyonlarca köylünün kentlere zorla
sürülmesi, kirli savasin en temel ve toplumsal etkisi en derin uygulamalarindan
birisidir. Dersim Köyleri bosatildi. Bununla ilgili ingilizce rapport ekte.(
http://www.dersim.biz/SNK_Dersim_Raporu_1995.pdf) Bu konuda resmi TBBM e
sunulan bir raporu sunuyoruz.
TBMM Baskanligina Bakan Hallaçoglu tarafindan sunulan raporda :
« Ülkemizin Güneydogu Anadolu Bölgesi ile, Dogu Anadolu’daki bazi illerde teröre
karsi daha etkin mücadele, güvenlik veya diger nedenlerle, asgarî 1 000 köy ile 1 500
mezranin, buralarda yasayan yurttaslarimizin istemleri disinda bosalttirildigi; köy ve
mezralarini bosaltarak baska yerlere göç etme zorunda birakilan yurttaslarimizin
magduriyetlerinin bugüne degin giderilmedigi; güvenli bölgeler için olusturulan
Köye Dönüs Projesinin uygulamaya geçirilmedigi; bu ve diger nedenlerle, bu
yurttaslarimizin bazi temel haklarinin ihlal edilmekte oldugu; iç barisimizin bu
durumdan son derece olumsuz olarak etkilendigi görülmektedir. » denilmektedir.
Yine ayni raporda Tunceli Belediye Baskani Mazlum ASLAN; Tunceli’nin 374
köyünün % 70-80’inin bosalmis oldugunu, dolu olan köylerde de üç bes yasli insanin
kaldigini; 1994 yili Eylül ayindan itibaren Tunceli’de meydana gelen siddetli çatisma
ve operasyonlar sonucu bütün köylerin-özellikle Hozat, Nazimiye, Pülümür basta
olmak üzere-bosaltildigini; merkeze yakin üç bes tane köy ve mezra kaldigini; bu
köylerin hemen hemen hepsinde, bir saat içinde insanlara kendi ziynet esyalari dahil
alma firsati birakilmadigini, arkasindan yakildigini ve terör örgütünün gerekçe
gösterildigini; bunun herkes tarafindan’bilindigini, yakilan köylerde vatandaslarin
ancak ilçe merkezlerine, canlarini kurtarmak düsüncesiyle kaçtiklarini; ilçe ve il
merkezinde siginacak, kaçacak yerleri olmayanlarin da Tunceli disina itildigini,
Mersin basta olmak üzere, Istanbul, Ankara, Izmir ve Bursa gibi illere büyük göçler
yasandigini, beyan etmistir.(EK: 1, S: 187-202)
19
1993 ve 1994 yillarinda yogun bir sekilde olusan köy bosaltmalar
Olaganüstü Hal Bölge Valiliginin tesbitlerine göre; OHAL Bölgesi ile
(Diyarbakir, Hakkari, Siirt, Simak, Tunceli, Van) mücavir alani olusturan
(Batman, Bingöl, Bitlis, Mardin, Mus) 11 ilde Kasim 1997’de dönüs yapanlarm
hariç, 820 Köy, 2.345 mezraya bosaltilan köylerden göç edenlerin sayisi ise
378.335’e ulasmistir. Insan Haklarindan Sorumlu Devlet Bakanligi, valiliklerden
dogrudan sagladigi bilgiler çerçevesinde, Haziran 1995 itibariyle, Dogu ve
Güneydogu Anadoludaki 19 ilde, terör nedeniyle bosalmis veya bosalttirilmis
köy sayisini 809, mezra sayisini ise l 612 olarak açiklamisti. Olaganüstü Bölge
Valiligi ise; tamamen bosalan köy sayisini 753, mezra sayisini 1 535 olarak,
kismen bosalan köy sayisini 235, mezra sayisini ise 141 olarak kamu oyuna
duyurmustur. Özellikle, son iki yilda büyük hiz kazanan uygulamalar sonucu
köy ve mezralarini bosaltma zorunda birakilan yurttaslarimizin sayisi, Temmuz
1995 itibariyle, Olaganüstü Bölge Valiligi tarafindan 311 291 olarak açiklamisti.
Bu rakama, bölgede hakim olan terör, baski ve siddet ortaminda bunalan, sosyal
ve ekonomik olanaklari daralan, bu nedenle köylerinden, is ve as bulabilmek
amaciyla, kendi istekleri ile kentlere göç eden yüzbinlerce yurttasimiz dahil
degildir’ denilmektedir.
Viet Nam savas suçlari Mahkemesinde 31 Ekim 1967’de Senatör
Edward taniklik olarak sunari dile getiriyor.’ Savas Viet Nam halkinin üçte
birini topraklarindan etti.Trajik ve korkunç yikici sonuçlar dogurdu.Mültecilerin
yasamini alt üst etti.Toplumun anlama yetisini ve hafizasini sildi,süpürdü.
Savas köksüz bir halk yaratti.Ailesel köylü yerlesik gelenegi yakti,yikti.
Toraklarin koparilmis topluluklari geldigimiz bölgelerde gördük. Köylerini yerle
bir ettik. Evleri ve yuvalari ates altinda birakildi’15
15 Edward Kennedy, Tribunal Russell volume II Jugement final,Editions Gallimard,1968,pp.65-66
20
Genel olarak TC Kara Kuvvetleri stratejisi, kentlere karsi ayaklanma
polis ve linç eylemlerine dayanmakta, kirsal alanda, gerilla hareketini
etkisizlestirmeyi amaçlamaktadir. Gerillaya karsi Kuzey Kürdistan’da stratejik
hava saldirisi ya da stratejik bombardimanlarla ormanlari, sivilleri, yerlesim
birimlerini yok ediyor. Kullanilan kimyasal, biyolojik ve bakeriolojik silahlar,
dogayi ve halk sagligini kontaminasyona götürüyor. Bu pratik Dersim’de hala
deneniyor.
TC Ordusu ve AKP Hükümeti Uluslararasi Hukuk tarafindan yasaklanmis
kimyasal silah kullandi. Basbakan Yardimcisi Atalay buna ‘alan kaplama’
diyor ve söyle devam ediyor: ‘Bu manada çok boyutlu güvenlik tedbirlerimiz
sürüyor ve sürecek. Güvenlikte hiçbir bosluk olmayacak. Yeni çalismalar da var.
Alan hakimiyeti olarak ve sinir ötesi operasyonlar olarak bir bosluk
olmayacak…’ diye ekliyor. TC, Kürdistan halkinin verdigi destek sayesinde,
devlet oldu ama, ezilen Ermeni, Helen, Asuri – Keldani uluslarini ortadan
kaldirdigi gibi, Kürt ulusunu da jenosid ile yok etmek istiyor. TC’nin bu niyeti
bugün bir kez daha açiga çikmistir.
ABD Baskani Hüseyin Obama, (F.Fanon’un deyimiyle rengi siyah ama
bilinci ‘beyaz’), TC Parlamentosunda, yaptigi 26 dakikalik konusmasinda
ABD’nin Türkiye’ye PKK ile mücadelesinde verdigi destek mesajinda söyle
demisti: ‘Irak, Türkiye ve ABD terörizmin ortak bir tehdidiyle karsi
karsiyadirlar. Irak halkini süren ve ülkelerini yikima ugratan El Kaide buna
dahildir. PKK da buna dahildir. Bir NATO müttefiki olarak, PKK’nin terörist
faaliyetlerine karsi size destek olacagimizi temin ederim…’ ‘Bu dönemin,
özellikle de medyadaki konuyla ilgili habercilik açisindan önemini arttiran
faktör ‘demokratik açilim’in ilaniydi. Bu Türk hükümeti tarafindan ilan edilen
ve Türkiye’deki Kürt sorununa bir dizi politik çözüm öneren bir reform planiydi.
Bu plan öncelikle Cumhurbaskani Abdullah Gül tarafindan Mayis 2009’da
duyuruldu. Gül, ‘Kürt meselesi ile ilgili olumlu gelismeler yasanacak’ diyordu.
Daha sonra, hükümet Kürt sorunu ile ilgili olarak bir reform paketi üzerinde
çalistigini ilan etti. Hiçbir yetkili paketin detaylari hakkinda bilgi vermese de,
önemine bagli olarak konu aylarca gündemi isgal etti.’
Bütün bu söylemlerin ardindan, ABD emperyalizminin Vietnam’a karsi
politikasi ne idiyse, ABD destekli, sömürgeci TC ve Iran’la birlikte PJAK ve
HPG gerillarina karsi savas politikasi da, ayni politikadir. Dün Vietnam’i kana
bulayan ABD devlet terörü, bugün TC ile birlikte Kürdistan’da jenosidi
gerçeklestiriyor. ABD’nin Vietnam’a yagdirdigi napalm ve fosfor bombalari,
TC Genel Kurmayi Kürdistan’a yagdiriyor. ABD Ordusunun Vietnam’da yok
ettigi köyleri, TC ordusu, Kürdistan’da Kandil’de ayni yöntemlerle ortadan
kaldiriyor. Obama’nin TC Meclisi’nde yaptigi konusmadaki diger bir sakat
yaklasimi El Kaide ile PKK’yi ayni kefeye koymus olmasidir. Ilkin El Kaide,
ABD emperyalizminin dis politikasinin ürünüdür. El Kaide ile PKK ayni
21
düzeyde ele almak çok yanlis, çürük bir devlet terörizmi politikasidir. PKK,
Kürdistan Kurtulus hareketidir. Bütün Kürdistan’i kapsiyor…
Bunun için bütün tehditlere ragmen, seçim sonrasi durumun analizini yapip,
Dersim-Koçkiri Parlamentosu programini BM Anayasasi geregince ilan ettik.
Çünkü, ‘Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkina sahiptir. Bu hak
vasitasiyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve,
ekonomik, sosyal ve siyasal gelismelerini serbestçe sürdürebilirler. Bir halk
sahip oldugu maddi kaynaklardan hiç bir kosulda yoksun birakilamaz. Kendini
yönetemeyen ve vesayet altindaki ülkelerden sorumlu olan devletler de dahil bu
sözlesmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkinin
gerçeklestirilmesi için çaba gösterir ve Birlesmis Milletler sartinin hükümlerine
uygun olarak bu hakka saygi gösterir.’ ABD ve bütün BM üyeleri bu ilkeye
saygi göstermek zorundadirlar.Kimyasal silah kullanarak Kürtleri jenoside
ugratmak isteyen TC’nin son olaylarini bir raporda topladi.
IHD raporuna göre: ‘Ilk kez 1994 yilinda yasanan bir çatismada PKK
militanlarina karsi kimyasal silah kullanildigi yönünde iddialar ortaya atildi.
Ancak bu çatisma ve iddiaya iliskin yeterli veri elde edilemedigi için bu raporda
yer almamistir. Daha sonra, Sirnak’in Silopi Ilçesi’ne bagli Ballikaya (Bilika)
Köyü yakinlarinda 11 Mayis 1999 tarihinde gerçeklestirilen operasyonda
yasamini yitiren 20 PKK militaninin kimyasal silahlarla öldürüldügü ileri
sürülmüstü. Basina yansidigi kadariyla; o dönemde, militanlar olay yerinden
elde ettigi ve olayda kullanildigi iddia ettigi kimyasal gaza ait tüpü kriminal
inceleme için Almanya’ya göndermis. Almanya’da bulunan kriminal
laboratuarda yapilan inceleme sonrasi tanzim edilen raporda; materyalin(tüpün)
kimyasal madde içeren ve öldürücü nitelige sahip kimyasal gaz oldugu
belirtilmis. Yakin zamanda ROJ Tv’de yayinlanan bir programda, ‘belirtilen
olayla ilgili oldugu, bugün dahi orduda görev yapan bazi askerlerin bu olayda
yer aldigi, olay ardindan magaranin önünde dizilen cenazelerin basina gelen
rütbeli bir subayin olayda kimyasal silah kullanildigini ikrar ettigi’ belirtildi.
Hakkari’nin Çukurca Ilçesinde de 2009 yilinin Eylül ayinda meydana
gelen bir çatismada yasamini yitiren ikisi kadin 8 PKK militaninin kimyasal
silah kullanilmak suretiyle öldürüldügü ileri sürülmüstü. Iddiayi dogrular
nitelikte fotograf ve materyaller ele geçiren insan haklari kuruluslari bu
materyalleri incelenmek üzere Almanya’ya gönderdi. Alman basini, Türk
ordusunun PKK militanlarina karsi ‘kimyasal silah’ kullandigini belirtti. Alman
insan haklari savunuculari ve siyasetçiler uluslararasi sorusturma isterken,
Hamburg Üniversitesi TSK’nin kimyasal silah kullandigini raporla ispatladi.
Söz konusu olaya iliskin ortaya çikan fotograflari inceleyen Hans Baumann adli
bir uzman resimlerin gerçek oldugunu kanitladi ve Hamburg Üniversitesi
Hastanesi de militanlarin büyük bir olasilikla kimyasal silahla vurulduguna dair
rapor verdi.
22
Kürdistan’da Köylüler, korucu olma dayatmasina maruz kalmis, ‘gönüllü
(!) köy korucusu’ olmayi reddeden köylüler, evleri yakilarak sürgün edilmistir.
Ayrica köylüler gida ambargosu, yayla ve mera yasagi gibi yöntemlerle
ekonomik açidan çökertilerek de göçe zorlanmistir. 1987’de Sirnak’in Yesilyurt
köyünde köylülere diski yedirilmesi olayi gibi asagilamalar da zorla
göçertmenin biçimleri arasindaydi.
Örnegin Sirnak ili Beytüssebap ilçesine bagli Asat (15 hane) ve Ortakli
(30 Hane) köylerinin 20 Temmuz 2001 günü bosaltilmasi, ayni ilçeye bagli
Ilicak (70-80 hane), Dagalti (40-50 hane), Hisarkapi (12 hane) köylerine gida
ambargosunun uygulanmasi, köye giris ve çikislarin yasaklanmasi, söz konusu
köylerin bosaltilma tehdidi ile karsi karsiya kalindi. Bosaltilan Asat ve Ortakli
köyü yerlesimcileri Beytüssebap ilçesi kenarinda çadirlara yerlesmislerdir.
Toplam 80 çadirdan olusan göçzedelerin 600-700 kisilik nüfusunun çogunlugu
çocuk, kadin ve yaslilardan olusmaktadir. Bu insanlarin tamami yokluk,
yoksunluk ve kaygi verici bir belirsizlik içerisinde yasamaktadirlar yaklasik 600
küçükbas hayvanlarinin telef olmasi, köylerinde biraktiklari arilarina gerekli
bakimin yapilamamasi nedeniyle yok olmasi, bag ve bahçelerine bakim yapma
olanaklarinin ortadan kaldirilmasi nedeniyle tüm ekonomik kaynaklarini
yitirmislerdir. Halkin, üretim damarlari kesilmis durumdadir. göç ettikleri
günden bu yana hiçbir saglik hizmeti görmeyen ve son derece sagliksiz bir
ortamda yasamlarini sürdürmeye çalisan göçzedelerin, çadir kent
yerlesimcilerinin, salgin hastaliklar dahil çok ciddi saglik sorunlari tehdidi ile
kasi karsiya olduklarini gözlemistir. gerek çadir kentte yasayan, bosaltilan köy
yerlesimcileri ile gida ambargosu uygulandi. Bu fiziki jenosid
uygulamasidir.Yoketme planlarindan biridir.
Bir kürd köylüsü durumu söyle dile getitiriyordu ‘1990 yilinda Sirnak’in il
olmasiyla birlikte mezramiz Siirt ili Pervari ilçesi kapsamina alindi. 1988’de
zorunlu göçe tabi tutulduk ve o tarihten itibaren 2002’ye kadar köyümüze geri
gelmemiz yasaklandi. 2000’li yillarda çikarilan ‘Köye Dönüs Projesi’
kapsaminda geri dönmek ve tekrar üretim alanlarimiza kavusmak ve mezramiza
yerlesmek, topraklarimizi ekip biçmek, hayvancilikla ugrasip geçimimizi
saglamak üzere birçok resmi makama basvuruda bulunduk. Bunun üzerine
2002’de bazi aileler, Çemekare Mezrasinin Kezer mevkiine kendi imkanlariyla
yerlesti. 2003’de Siirt Valiligince ilk olarak düzenlenen Çemekare Yaylasi
Senliklerinde bize birçok söz verildi. Ancak bugüne kadar herhangi bir altyapi
hizmetinin götürülmedigi Çemekare mezrasindaki ilkel kosullara son verilmesi
ve mezraya okul, elektrik, yol gibi son derece gerekli hizmetlerin yerine
getirilmesi için defalarca kez ilgili mercilere basvurularda bulunduk. Ancak
görmezden gelindik. Köyde halen telefon, elektrik hizmetleri yoktur. Yol, son
derece kötü bir yoldur ve insan güvenligini riske atan durumdadir. Suyu da
23
tasima suretiyle barindigimiz çadirlara ulastirmak zorunda kaliyoruz. 5 yil
boyunca talep ettigimiz hiçbir hizmet yerine getirilmedi.’ Diyor. Bu bir savas
suçudur. Köy yakmalar devletin en üst kademelerinden alinan kararlarla
bölgedeki ordu güçleri tarafindan uygulanan bir devlet politikasidir. Dolayisiyla
basta dönemin genelkurmay baskanlari Dogan Güres ve Hüseyin Kivrikoglu,
Basbakanlar ve OHAL Valileri olmak üzere sorumlulari devlet yöneticileridir.
Devlet terrörizmi politikasi olarak savasi dogrudan yürüten askeri
güçlerin disinda, bizzat sivil halkin hedef alinmasi ve askeri güçlerle ezilmesi
demektir. Köylerin bosaltilmasi-yakilmasi, kadinlara tecavüz edilmesi,
iskenceler, kaybetme, kitle katliamlari, tipik kirli savas yöntemleridir. Jenosid
etknik yöntemleridir Uluslararasi savas kurallarinin çignenmesi ve savasan
güçlere karsi kimyasal silah gibi insanlik disi yöntemlerin kullanilmasi fiziki
jenosid kapsamina girer. Baska bir degisle, Kirli savas suçu fiziki jenosidin bir
parçasidir. TC pratigi kirli savaslarin icrasi sirasinda halka karsi islenmis
suçlarin tümünü kapsiyor. Kirli savas suçlusu; kirli savas politikalarini
uygulayan siyasi yetkililer ile devlet bürokratlari; bu suçlar için emir veren
askeri komutanlar ve polis sefleri ile; verilen emirler dogrultusunda bu suçlari
bizzat yerine getiren asker, polis gibi devlet görevlilerinin, korucular gibi sivil
paramiliter çete mensuplarinin tümü suçludur. Bunlar hiç bir uluslararasi
mahkemede yargilanmadilar. Onurlandirildilar. NATO kaarrgahlarinda
uzamnlastirildilar. Örnegin’ 22 Ekim 1993’te, Diyarbakir’in Lice ilçesi askeri
birliklerce kusatilarak saldiri baslatildi. Tuggeneral Bahtiyar Aydin’in
öldürülmesi, tüm ilçe halkina yönelik bir vahsetle yanitlanacakti. Saldirinin
basinda, Korgeneral Hasan Kundakçi ve yardimcisi Tümgeneral Ilker Basbug
bulunuyordu. Tüm ilçe agir silahlar, tank ve top atesiyle hedef alindi. Bes gün
boyunca ilçeye giris çikislar yasaklandi. Halk ilçe meydanina toplanarak evleri
ve isyerleri yakildi. Gerçeklestirilen katliamda 380 kisi öldürüldü, birçok ev ve
isyerleri yakildi veya top atesiyle yikildi. Dönemin parti baskanlari,
milletvekilleri bile ilçeye giremedi. Bes günün sonunda, ilçe basina açildiginda
vahsetin boyutlari ortaya çikti. Ilçede yakilmadik, yikilmadik ev kalmamisken,
ordu ve devlet kurumlarinda kursun izi bile yoktu. Bu savas suçlulari simdi
Genel Kurmayi yönetiyorlar.
Diger bir örnek, Kars’in Digor ilçesine bagli köylüler üzerlerindeki
baskilari protesto etmek için ilçe merkezinde bir yürüyüs yapmak istedi.
Köylüler, gida ambargosunu, tarlasina, bagina ve bahçesine gitmesinin
yasaklanmasini, askerin sebepsiz ev baskinlarini, gözalti ve iskencelerini
protesto etmek istemisti. Ilçeye otobüslerle gelerek yürüyüs yapmaya baslayan
binlerce köylünün üzerine özel timlerce ates açildi. Aralarinda 5 çocugun da
bulundugu 17 kisi katledildi, onlarca kisi de yaralandi. Katliam örtbas edilerek
ates eden polisler dahi beraat ettirildi. Devlet, 9 Kasim 2005’te Semdinli
ilçesine gelen JITEM elemani bir grup, Seferi Yilmaz’a ait Umut Kitabevi’ne
24
bomba atarak kaçti. Patlamada Mehmet Zahit Korkmaz adli kisi yasamini
yitirdi, 6 kisi de yaralandi. Bombali saldiriyi yapan; JITEM elemani astsubaylar
Ali Kaya ve Özcan Ildeniz ve JITEM elemani itirafçi Veysel Ates halk
tarafindan yakalandi. JITEM’cilerin arabasinda çok sayida silah, Umut
Kitabevi’nin krokisi ve kontrgerilla faaliyetlerine dair dokümanlar bulundu.
Araçta Hakkari Il Alay Komutani Albay Erhan Kubat imzali ‘görev kagidi’ da
bulundu. Araçta bulunan bir ajandada, ilçede ‘Öldürüleceklerin’ listesi vardi.
Gözaltinda kaybetme, Kürt illerinde özellikle 1992-93 döneminde en vahsi
biçimde uygulandi. Bu politikayla devlet, katletmekle yetinmedi, katlettiginin
yakinlarini da bitmez bir bekleyisin izdirabina mahkum etti. Gerek evlerinden
bir sabah vakti alinarak götürülen ve bir daha haber alinamayan insanlar,
gerekse daglardaki çatismalarda öldürülen ancak cesetleri ailelerine teslim
edilmeyerek toplu mezarlara gömülenler acili bir bilanço olusturdu
DINSEL ALANDA
TC nin kurulusundan AKP yönetimine kadar Kültürel jenosidin dinsel
karakteri degismedi. Dersi jenosidindem sonra Merkeze il cami 1957’de
kuruldu. 1985’da bu oran merkez köylerinde 182 yüksetildi. Buna kasi çikan
Dersim halkindan 50000 kisi subat 1985 göçe zorlandi. 1937’de toplam nüfusu
500.000 olan Dersim eyaletinde katledilen insan sayisinin 170.000 oldugunu
ileri sürerken, devletin 1975 nüfus sayiminda verilen sayi Dersim kökenli olup
Türkiyenin baska bölgelerinde zorla yasamaya zorlanan Dersimli sayisi
740.000 dir.
Basinada çikan bir habere göre’ Dersim’de bir Tunceli Üniversitesi var.
Bu üniversitenin rekörü Durmus Boztug’dur. Kendisi AKP’li olup, Cem Vakfina
yakin bir Alevi oldugu söylentiler arasindadir. Boztug’un tek amaci ise ;
Diyanet, Cem Vakfi, Ehlibeyit Vakfi ve benzeri marjinal-yapay Alevi dernek ve
yetkilileriyle birlikte, Tunceli Üniversitesinde bir ‘ Alevi Ilahiyat Fakültesi
olusturmaktir. Burada Yoksul Alevi gençlerini alip Müslüman-Alevi
misyonerler yetistirmektir.
Rektör Boztug Sik sik AKP Kütahya milletvekili Yar.Doç.Dr.Hüseyin
Tugcu’yu Dersim’e getirtip konferanslar verdirmekte ve akil fukarasi
garibanlara nutuk çektirmektedir. Bu vahim tablo Dersim ve Dersimliler için
üzücüdür ama bir gerçektir. Hüseyin Tugcu; Dersim sürgünü bir ailenin Ilahiyat
okumus 1959 dogumlu bir çocugudur. Babasinin adi Cemal, annesinin ise
Safiye’dir. Her konusmasinda Alevi düsmanligi yapip sahiplerinin gözüne
girmek için elinden geleni yapmaktadir. Tügcugiller çogalmaktadir. Bunlara
dikkat edilmelidir.
25
Yine bu Üniversitenin müdavimlerinden bir digeri de Bülent Arinç’tir. Ne
hikmetse Arinç’da Osmanli tarafindan Manisa’ya sürülen bir Dersimli ailenin
evladidir. Bu ayri bir yazi konusu oldugu için simdilik Arinç’a bir nokta
koyalim. Kaynak olarak isteyen bakabilir. Bülent Arinç her ne kadar Seyd RIZA
nin torunu kabul ettiyse geçmiste Dogan Dede aci örnekleri hafizalardan
silinmemistir. Bu açidan TC ve AKP dinsel jenosid politikasina bakalim.
Diyanet Isleri Baskanliginda 94,579 kisilik personel görev yapmaktadir.
Yilda yapilan cami sayisi ortalama 1,500 dür. Diyanet Isleri 2010 yilina kadar
yani alti yil içinde 33,100 cami yapimini daha hedeflemektedir. Halen 73,523
olan cami sayisi bu sürenin sonunda 106,623 çikacak, ayni plan çerçevesinde
2700 ilave ile Kuran kursu sayisi da 7700 yükselecektir.
1992 yilinda Diyanet Isleri Baskanligi bütçesi 3 trilyon lira, 1993’e 3,7
trilyon, 1994’e 8,5 trilyon, 1995’e 12 trilyon, 1996’a 43 trilyon, 1997’e 47
trilyon, 1998’e 93 trilyon, 1999’a 253 trilyon, 2000’e 350 trilyon, 2001’e 372
trilyon, 2002’e 475 trilyon, 2003’e 713 trilyona çikmistir.2004’e 997 trilyon 437
milyar liraya çikmistir. 9 bakanligin bütçesinden daha fazla ödenek ayrilmistir.
2004 yilinda Diyanet Isleri Baskanligina 15,000 ek kadro tahsis edilmesi
planlanmistir.2005 ‘e bir katrilyon 122 milyar,2006 da 1 katrilyon 308
trilyon,2007’e,2 katrilyon;2008 yilinda ise, 1.221.608 katrilyon ile birlikte
Diyanet vakif gelirleri eklendiginde bu rakam 2 katrilyona çikmaktadir.
2009 yilinda 3 katrilyona varan bütçe ile dokuz bakanligin bütçesinden daha
fazla bir bütçe ile sözde adilce inanç hizmeti yürütmektedir.
Sadece Istanbul’a 840 kisiye bir cami düserken, 1045 kisiye bir okul
üsmektedir. 2003 yili itibariyle de Türkiye’e 536 imam hatip lisesinin
bulunmakta ve bu liselerde 105,000 ögrenci okumaktadir. Yillik imam-hatip
gereksimi 5000 kisi olmasina karsilik, bu liseleri bitirenlerin sayisi 25,000 kisiyi
bulmaktadir. 2003 yili itibariyla imam hatip lisesini bitirenlerin sayisi 511.000
astigi anlasilmaktadir. Bu sayilar egitim düzeninde yaratilan çarpikliklari ortaya
koymaktadir. Normal okullarda bir ögretmene 27 ögrenci düserken imam hatip
liselerinde 10 ögrenciye bir ögretmen düsmektedir. Açilisindan bu güne imam
hatip okullarindan ve kuran kurslarindan mezun olan ögrenci sayisi 3.622.062’ir.
Bu ögrencilerin %62’inin kiz olmasi düsündürücü. Bu ögrencilerin ancak %2’i
imamlik yapmaktadir. 2004 yili itibariyle imam hatip lisesi mezunlarinin sadece
%7,4 camilerde din adami olarak görev yapmaktadir. Bu gerçek, imam hatip
liselerinde egitim gören ögrencilerin ancak %12’inin imam hatipolmak istedigini
dogrulamaktadir.
12 Eylül’ün darbeci generallerinin Dersim’e yönelik özel bir politika
uyguladiklari belgeleriyle ortaya çikti. Dersimli arastirmaci Mesut Özcan’in
eline tesadüfen geçen yüzlerce fotograf, belge ve ses kaseti, Dersim’de
uygulanan ve ‘Dogu Irsat Konferanslari’ olarak anilan bu politikanin parçasi
26
olarak 5 bin çocugun ailelerinden alinip otobüslere törenle bindirilerek Dersim
disindaki Yatili Imam Hatip Okullari’na gönderildigini kanitladi.
Arastirmaci Özcan, 12 Eylül cuntasinin bölgeye ‘vali’ olarak gönderdigi emekli
general Kenan Güven’in görev yaptigi 4.5 yil boyunca özellikle Aleviler üzerinde
sistemli bir Sünnilestirme programi uyguladigini söylüyor. Özcan, Güven’in belki de
asker geçmisinden kaynaklanan bir aliskanlikla attigi her adimin fotografini
çektirdigini, halka açik yaptigi konusmalari da kasete kaydettirdigini belirtiyor.
Özcan’in elindeki binlerce ’35’lik’ fotograf negatifi ve ’60’lik’ ses kasetleri pek az
bilinen bu olayin bütün detaylarini gözler önüne seriyor. Dersim, hem Kürt nüfusa,
hem Kizilbas inanca, hem de sol ideolojiye merkez olmasi nedeniyle ciddi bedeller
ödedi. Darbenin ardindan ‘din birlestiricidir ve gereklidir’ sloganiyla özellikle
Alevilerin yerlesim alanlari hedef alindi. Emekli bir general olan Kenan Güven,
adasi Kenan Evren ‘in gerçeklestirdigi darbeden sonra, 10 Eylül 1982’de vali olarak
Dersim’e atandi. Kenan Güven’in gelmesiyle birlikte Tunceli’de bir yandan pes pese
Kuran kurslari açilip köylere cami yapilirken, bir yandan da basta Ankara , Istanbul,
27
Edirne müftüleri olmak üzere, çesitli müftüler davet edilip bütün ilçelerde ‘Dogu
Irsat Konferanslari’ adi altinda faaliyetler tertiplenmeye, vaazlar verdirilmeye
baslandi. Irsat heyetleri gittikleri yerlerde Islam dinini övmekte, sosyalizmi,
komünizmi ve bu ideolojinin önderlerini din düsmani, birlik düsmani, namus
düsmani olarak göstermekte, halki bu düsüncede olanlara karsi cihada
çagirmaktaydilar. Bununla da yetinmeyip, yine halki bu tip faaliyetlerde bulunanlari
ihbar etmeye tesvik edip, muhbirlige davet ediyodi. 4.5 yilda 5 bin çocuk, otobüslerle
‘Müslümanlastirilmak’ üzere Dersim disindaki Kuran Kurslarina gönderildi.
Gönderildikleri yerler arasinda Bolu, Istanbul ve Beypazari var. Kiz ve erkek
çocuklarindan olusan ögrenciler yatili Kuran kurslarinda hem Müslümanligi hem de
‘Türklügü’ ögreniyorlardi. Ancak bu sayiya, Dersim’de açilan Kuran kurslari ve
Imam hatip okullarinin dahil olmadigini unutmamak gerek.’ (radikal)
Bu jenosidin mimari Sömürge valisi Kenan Güven dir. Kenan Evren gibi Kenan
Güven, Koçkiri Pontus ve Smyrne jenosidlerinin yapimcisi ve Mustafa Kemal’in sag
kolu olan sakalli Nureddin Pasa gibi arnavut bozmasidir. Bilindigi gibi,
Jenosidlerden sonra Nureddin Pasa, Savas Yüksek konseyi üyeligine atandi ve ayni
zamanda Askeri Yargitay üyesi olarak seçildi. Kenan Güven gibi, Kenan Evren gibi
fanatik bir dinci arnavut Smyrne’in alinisinda, türk askerinin korkuç zalimlikleri ve
çapulculuk, yagmaciliginin sorumlusudur.
1981 de arnavut Kenan Güven ‘tarih boyunca din bu ilde zayifti ve bu ilin
insanlari isyankar olmuslardi.’ Sömürge valisine göre bunun çaresi ise, ‘birlik ve
beraberligin tek ilaci islamiyettir.’ Sömürge valisi Kenan Güven ekliyor ; ‘benim
görevim, dinden çikmis olanlari, yani sizleri Müslümanlastirmak ve islamiyeti
yaymaktir.’ diyordu. Arnavut Güven, mayis 1985de « bir baska amacim: Ey
Tuncelili! Folklorun bu. Çizgi uzat Orta Asya’ya gider.ananen örfün,gelenegn bu.
Bu ipin ucunu ara. Orta Asya’daki köke bagli oldugunu göreceksin. Müzügin seni
ayni köke getirir. Mezar taslarin bugün bile Orta Asya’dan geldigi gibi»16
Bis Dersimli Kürdler Orta Asya’dan gelmedik. Müslüman da degikilz. Sahte
Türk tarih tezi,Günes Dil teorisinin savunuculari, öezellikle, Sömürge valisi Kenan
Güven’in pantürkist,pan islamiste ve panturanist anlayisi, Kemalizmin Ittihat
Terakki’nin ve Teskilat i Mahsusa’nin Dersimi türklestirme,islamlastirma
anlayisinin ayrilmaz parçasidir. Mustafa Kemal’in kafatasci kizi Afet Inan, 64.000
kisinin kafatasini ölçerken, diger ermeni asilli evlatligi Sabiha Gökçen Rusya’da
gördügü askeri egitimle Dersimi bombaladi. Dersim Jenosidinin askeri
boyutu,sonuçlari, Uluslararasi Ceza Mahkemesinin çikmazlarina karsi kurdugumuz
Mahkeme yasimizin ikinci bölümünü olusturacaktir.(Devami var)
Dr Ali KILIÇ, Paris 23 KASIM 2012
16 Vali Kenan Güven, Dogu Anadolu Kültürel ve iktisdadi meseleleri sempozyumu açis konusmasi, Munzur
Dersin Etnografya dergisi, sayi:38,Ankara 2012,s.59
28
Kaynakça:
* Address to the United Nations General Assembly; Judge Philippe Kirsch
President of the International Criminal Court; 2007
* Daniel C. Prefontaine; The Proposed International Criminal Court;
International Centre For Criminal Law Reform and Criminal Justice Policy;
1996
* Eleventh Diplomatic Briefing of the International Criminal Court ; Lahey ,
2007
* Entrenching Impunity; Government Responsibility for International Crimes in
Darfur; Human Rights Watch; 2005
* From Nuremberg to The Hague, The Road to the International Criminal Court;
Nuremberg Human Rights Centre with the Goethe Institute; 2006
* Making The International Criminal Court Work; Human Rights Watch ; 2001
* Mike Crawley; Journalist’s guide to the International Criminal Court; Institute
for Media, Policy and Civil Society; 2002
* Nathan J. Miller; Independence In The International Judiciary;
29
Project on International Courts and Tribunals; 2002
* Peter T. Burns; Aspect Of Crimes Against Humanity and the International
Criminal Court; International Centre for Criminal Law Reform and Criminal
Justice Policy; 2007
* Pierre Hazan; Victims’ Guide To The International Criminal Court; Reporters
Without Borders – Damocles Network; 2003
* Roy Gutman, David Rieff Anthony Dworkin (Ed.); Crimes Of War 2.0; W. W.
Norton; Kasim 2007
* The International Criminal Court: How Non-governmental Organizations Can
Contribute To the Prosecution of War Criminals; Human Rights Watch; Eylül
2004
* Uluslararasi Ceza Mahkemesi Temel Belgeler Derlemesi, (çev. Gülay Arslan),
Kapasite Gelistirme Dernegi, Ankara, Aralik 2006
* Update On The International Criminal Court; International Centre for Criminal
Law Reform & Criminal Justice Policy (ICCLR) ;2002
* Yusuf Aksar; Uluslararasi Ceza Mahkemesi ve Uluslararasi Ceza Usul
Hukuku; Seçkin Yayinevi; 2003
* Yusuf Aksar; Uluslararasi Suçlar, Uluslararasi Ceza Mahkemesi ve Yeni Türk
Ceza Kanunu; Makale; Avrasya Stratejik Arastirmalar Merkezi; www.asam.org
* William Schabas; Uluslararasi Ceza Mahkemesine Giris, Çev. Gülay Arslan;
Uluslararasi Af Örgütü; 2008

Dr. Ali Kiliç

Back to top button