Dünya ve emperyalizm
Kartlarin yeniden karistirilip dagitildigi bir dönemden geçiyoruz.
Ortadogu’da, Birinci Dünya Savasi’nin alelacele çizdigi sinirlar, Soguk Savas döneminin aldirmazcasina belirledigi yönetim sistemleri ‘gerçegin’ tekmesini yiyip sarsiliyor.
Belli ki yeni bir dünya geliyor.
Tunus, Libya, Misir çizgisinden ilerleyen deprem Suriye’yi de sarsip duruyor.
Suriye degisecek.
Ardindan Iran, Pakistan, Çin, Rusya da degisecek.
Ve, kaçinilmaz olarak Türkiye de degisecek.
Bu büyük degisimin niye oldugunu anlamadan sanirim gelecegi kestirmek çok kolay degil.
Bütün bu olanlari ’emperyalizme’ baglayanlar var.
Emperyalistlerin kimlikleri, amaçlari, güçleri pek tarif edilmiyor.
Bir tür ‘kutsal öküz’ gibi bir sey anlatilan, o boynuzlarini kimildatinca dünya degisiyor.
Öyle mi gerçekten?
Bunun için önce ’emperyalist’ ülkeler derken kimlerden söz ettigimizi bir anlamaliyiz.
Sanirim emperyalizmden asil murat edilen Amerika oluyor.
Peki, dünyanin en büyük ekonomisi olma yolunda ilerleyen Çin’i nasil tarif etmemiz gerekiyor.
Elindeki büyük güçle Çin ’emperyalistlerin’ arasinda sayacagimiz bir ülke mi?
Yoksa Amerika’yi korkutan, Avrupa’nin ‘nolur yardim et’ diye kapisinda yattigi Çin de ‘kurbanlar’ arasinda mi?
Çin emperyalist bir güçse, eninde sonunda kendisini mutlaka etkileyecek böyle büyük bir degisim dalgasindan ne bekliyor?
Kapitalizmle, komünizm oldugu iddia edilen iki ayri sistemi bünyesinde barindiran, bir tür siyasi ‘hermafrodit’ olan Çin, emperyalist degilse neden ’emperyalist’ Avrupa’ya yardim ediyor?
Ayni sorulari ‘BRIC’ ülkeleri denen Rusya, Brezilya, Hindistan için de sorabiliriz?
Emperyalist diye kime dedigimizi anlamamiz için bu ülkelerin ne oldugunu iyi tarif etmemiz gerekir diye düsünüyorum.
Eski aliskanliklarla hayati ve dünyayi pek kolay anlayamayacagimizi bu ülkeler hakkinda düsünmeye basladigimizda daha iyi kavrayabiliriz herhalde.
Ardindan, emperyalistlerin bu degisimden nasil bir çikari olacagini sormaliyiz herhalde.
‘Emperyalistler’ neden Ortadogu’nun degismesini istiyor?
Eski zamanlarin klasik cevabini vereceksek, ‘onlarin yeralti servetlerini’ sömürmek için diyebiliriz.
Peki, bir ülkenin yeralti servetlerini sömürmek istiyorsaniz, orada kolayca satin alabileceginiz, silah destegiyle kendinize baglayabileceginiz bir ‘diktatör’ mü iyidir yoksa toplumun bütün katmanlarinin söz sahibi oldugu, her konuyu tartistigi bir demokrasi mi?
Emperyalistler neden ‘demokrasi’ istesin?
Neden diktatörleri desteklemesin?
Diktatörlerin, ’emperyalistlere karsi çikan kahramanlar’ oldugunu söylüyorsaniz, ‘bunlar nasil kahraman ki kendi halkini öldürüyor’ diye sorarim önce, sonra da ‘o ülkelerdeki servetlerin ortaklari diktatörler zamaninda kim olmus bir bakar misiniz’ derim.
Bunlara baktiktan sonra geliriz ’emperyalistlerin’ üretim biçimlerine ve üretim iliskilerine.
Birinci Dünya Savasi bittiginde dünyanin zenginleri kimlerdi, ne üretirlerdi, mal varliklari nelerdi?
Bugün dünyanin en zenginleri kimler, ne üretiyorlar, mal varliklari neler?
Bu basit kiyaslama bize, üretim biçiminin tamamiyla degistigini gösterir.
Su meshur Apple sirketine bakin, elindeki nakit para miktari birçok orta boy ülkenin elindeki nakit miktarindan fazla.
Peki, Birinci ve Ikinci Dünya Savaslari dönemlerindeki o zengin sanayiciler gibi büyük fabrikalari, tersaneleri, çelik firinlari falan mi var?
Yoo.
Bir garajda iki kisinin kurdugu bir sirket.
Telefonla bilgisayari birlestirmis, bilgisayari da cepte tasinacak tablet biçimine sokmus.
‘Emperyalist’ dünyanin bu en büyük sirketinin, Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinden ne tür bir beklentisi var?
Bu sorunun cevabini anlamak için ‘diktatörlüklerle’ yönetilen ülkelerin halklarina bakmaliyiz herhalde.
Genellikle çok fakirler.
Bu ülkelerin ellerindeki servet ‘halka’ dagilmiyor, diktatörler etrafinda kümelenmis bir zümrenin elinde birikiyor.
Halk hem yoksul, hem cahil birakiliyor.
Bu halk ‘iPhone, iPad’ falan alabilir mi?
Alamaz.
Diktatörlüklerin parasi silaha gider, demokrasilerin parasi bilgisayarlara.
Bilgisayarcilar hangisini tercih eder sizce?
Peki, halk için hangisi daha iyidir, paranin kendilerine de dagilmasi, üretimin atmasi ve bilgisayar kullanacak düzeye gelmesi mi yoksa fakir kalip, diktatörlerin silahçilari beslemesini ses çikaramadan seyretmesi mi?
Bu noktada Apple’la Libya halkinin çikari üst üste düsüyor.
Yasanan bu degisim, emperyalizmin siyasi kararlariyla olmuyor, dünyanin ekonomik yapisiyla, üretilen mallarin degismesiyle oluyor.
Bu degisimi durdurabilecek hiçbir güç yok yeryüzünde.
Dünyanin sinirlara, diktatörlere, ordulara ihtiyaci yok artik.
Bir dönem vardi ama o ‘dönem’ bitti.
Yeni döneme hazirlanmayanlar hem toplum olarak, hem birey olarak kaybeder.
Önümüzdeki on ya da yirmi yil içinde herseyin degistigini yasayanlar görecek.
Degisim sadece diktatörleri degil ezberleri de kirip geçiyor.
Insanligin degisim mevsimi geldi, dogadaki mevsimlerin degisimini engellemeye ne kadar gücümüz yeterse, bu sosyal degisimi engellemeye de o kadar gücümüz yeter ancak.
—————————————————
Taraf-29 Mart
Ahmet Altan