Elbette kozmik odaya girilecek
Ankara Cumhuriyet Bassavciligi Anayasal Düzene Karsi Islenen Suçlar Sorusturma Bürosu Savcisi Tekin Küçük, Bülent Arinç suikasti süphelilerine takipsizlik karari verdi. Böylece, ilk günden itibaren Çukurambar semtinde, Arinç’in evinin yakinlarinda yakalanan 2 subayin (Erkan Yilmaz Büyükköprü ve Ibrahim Göze) oraya Topçu Kurmay Albay Baki Kaya’yi takip için gittikleri iddiasi haklilik kazandi.
Benim zihnimde gene bazi soru isaretleri kaldi. Mesela Bülent Arinç’in adresini gösteren bir pusula niçin subaylarin birinde bulunuyordu? Pusuladaki adres, subaylarin el yazisiyla yazilmamisti. Ama pekâlâ birisi onlara bu adresi vererek görevlendirmis olabilirdi. O günlerde, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun elemani olan donanimli subaylarin, bir adresi zihinlerinde tutabilecekleri ve kâgida yazmayacaklari ileri sürülmek suretiyle, pusulanin sahte olabilecegi üzerinde de durulmustu. Sonuç itibariyle, süphe sanigin lehinedir ilkesi geregi, takipsizlik karari verildi. Çünkü somut delil bulunamadi.
Fakat meselenin bir baska yönü daha var. Bazi gazeteciler ve yayin organlari, hâkim ya da savcinin Seferberlik Tetkik Kurulu kozmik odasina girmesini adeta bir suç gibi takdim ediyor. Genelkurmay eski Baskani Ilker Basbug gene devrede. ‘Biz o odadan tek bir belge çikmasina izin vermedik. Hard disk, Necdet Özel döneminde savciliga teslim edildi’ diyor.
Genelkurmay bir açiklama yapti ve Ilker Basbug’u yalanladi: ’27 Aralik 2009-20 Ocak 2010 tarihleri arasinda hâkim Kadir Kayan aramayi gerçeklestirdi. Arama sonunda, hâkim tarafindan 22 adet yazili belgeye el konulmasina ve incelemeye konu hard disk imajlarinin mühürlenerek Cumhuriyet Savciligi Adli Emaneti’ne teslim edilmesine karar verildi. El konulmasina karar verilen evraktan 7 adeti ve imajlarin içerigindeki bilgiler devlet sirri niteliginde olabileceginden, bunlar savciliga teslim edilmedi ve Ankara Seferberlik Bölge Baskanligi’nda özel bir odada mühürlenerek muhafaza edildi. Ankara 11. Agir Ceza Mahkemesi, 22 adet evrakin savciya verilmesi kararini aldi. 11 Subat 2010’da, 22 evrak sorusturma dosyasina girdi. Hard disk imaji Genelkurmay Baskanligi’nda birakildi. Ankara Cumhuriyet Bassavciligi 25 Subat 2013’te, muhafaza edilmekte olan imajlarin çözülerek metin haline getirilmesine ihtiyaç duydu. TMK’nin 10’uncu maddesiyle görevli Ankara 2 No’lu hâkimligin karariyla imaj Cumhuriyet Savciligi’na iletildi. Imajin Cumhuriyet Savcisi’na teslim edilmesinin sebebi, mahkeme kararinin yerine getirilmesinin yasal bir zorunluluk olmasi.’
Genelkurmay Baskanligi, imajin teslim edilmesini mahkeme kararinin yerine getirilmesi olarak açikliyor. Dogru olan da bu. Bugün ‘darbecilerle hirsizlarin kol kola girdigi’ iklimden istifade ederek, sanki o gün yapilanin yanlis oldugu iddia ediliyor. Bu düsünceye katilmiyorum. Türkiye artik, Veli Küçük ya da Teoman Koman’in TBMM Susurluk Komisyonu’na ifade vermeyi reddettigi günleri geride birakti. Herkes hesap vermeli. Kozmik odalar, bir suç iddiasi varsa, elbette hâkim ve savcilara açilmali.
Seferberlik Tetkik Kurulu
Seferberlik Tetkik Kurulu’nun (STK), Tuggeneral Danis Karabelen tarafindan 1952’de kuruldugu, 1948’de, ABD’ye, “özel harp kurumlari ve strateji egitimi” için gönderilen 16 subayin, STK’nin resmi çekirdegini olusturdugu belirtiliyor. Bu subaylar arasinda Karabelen’in yani sira Turgut Sunalp, Ahmet Yildiz, Alparslan Türkes, Suphi Karaman, Mucip Atakli, Refik Tulga da bulunuyordu. Adi geçenlerin isimlerinin, daha sonra darbelerle birlikte anilmasi sadece bir tesadüf olabilir mi? Turgut Sunalp’i 12 Mart döneminden özellikle Faruk Gürler’i cumhurbaskani seçtirme gayretlerindeki rolüyle, 12 Eylül’de de Evren onayli partisi MDP ile taniyoruz. Digerleri 27 Mayis Milli Birlik Komitesi içinde yer almisti; Refik Tulga ise Celal Bayar’in yaveriyken 27 Mayis yönetimi tarafindan Istanbul Valiligi’ne getirilmisti.
Türk kamuoyunun Kibris davasina dikkatini çekmek için baslatilan 6-7 Eylül olaylarinda da Özel Harp’in parmagi oldugu artik biliniyor.
Seferberlik Tetkik Dairesi komünizmle mücadele diye ise basladi ama komünizm tehlikesi ortadan kalkinca bu yapi, “millilesti”, “Ergenekonlasti.”
Baska tehditleri (!) bertaraf etmeye yöneldi. Bu tehditler “irtica” ve “bölücülüktü.”
Psikolojik harp ile tehdidi abartmaya yönelik eylemler yapildi, bu konuda çesitli andiçlar devreye girdi.
Kibris Baris Harekâti dolayisiyla ABD’den gelen para kesilince o tarihte basbakan olan Ecevit ilk defa Özel Harp’in ismini duymus, daha sonra teskilatta, sivillerin de kullanildigini ögrenmisti. Hatta Tümgeneral Sabri Yirmibesoglu ile Kars’in Sarikamis ilçesinde yaptigi bir konusmadan söz edilir.
Ecevit Yirmibesoglu’na sordu: “Farz- i muhal, buradaki MHP il baskani, ayni zamanda Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantisindaki gizli elemanlardan biri olamaz mi?” Yirmibesoglu samimiyetle cevap verdi: “Evet, öyledir ama kendisi çok güvenilir, vatansever bir arkadasimizdir.”
12 Eylül öncesindeki kavganin atesleyicileri arasinda da bu yapi gösterilmektedir.
Italya ve Gladyo
Gladyo, Italya’da çok faaldi. Çünkü bu ülkede Komünist Parti’nin iktidara yakin bir konumuna gelmesi Amerika’nin hosuna gitmiyordu. Italya’da da terör eylemiyle, askeri müdahale için gerekçe saglamaya çalisilmisti.
Italyan Savci Felice Casson, ülkesinde yürüttügü Gladyo operasyonuyla efsane haline geldi. Aralarinda siyasetçi, general ve isadamlarinin da bulundugu yüzlerce kisiyi hâkim karsisina çikartti. Italya’da amaç, Komünist Parti’yi iktidardan uzakta tutmakti. Çesitli eylemlerle bu partinin büyük bir tehdit olusturdugu izlenimi yaratilmak isteniyordu. Istihbarat servislerinin -Komünist Parti’yi revizyonist olarak gören- Kizil Tugaylar’dan da yararlandigi söylenir. Kizil Tugaylar’in dünyada büyük yanki uyandiran bir eylemi, Italya’nin basbakanlarindan Aldo Moro’nun 1978’de kaçirilmasi ve ardindan öldürülmesiydi. Moro, Italyan Komünist Partisi Genel Sekreteri Enrico Berlinguer ile yakin iliski halindeydi ve yükselen krizle basa çikabilmek için, Komünistler’in de içinde olacagi Ulusal Birlik hükümetini olusturmayi arzu ediyordu.
Komünistler’i, Avrupa’nin göbegindeki bir ülkede iktidarda görmek, basta Amerika olmak üzere çok sayida ülkeyi tedirgin ediyordu. Tabii, Italya’daki P2 Mason Locasi ile asiri sagcilar ve asiri solcular da bundan büyük rahatsizlik duyuyordu. Iste böyle bir dönemde, 13 Mart 1978’de, Aldo Moro Kizil Tugaylar tarafindan kaçirildi. 2 aya yakin bir süre tutuklu kaldiktan sonra, öldürülmüs olarak bir arabada bulundu. Görünüste Moro’yu öldüren Kizil Tugaylar’di ama bu asiri sol örgütün Italya’nin derin güçleri tarafindan kullanilmis olabilecegi süphesi devam etti.
MAK’in faaliyetleri
Seferberlik Tetkik Kurulu ve faaliyetleri tam bir muamma. Nitekim TBMM Darbe Komisyonu’na MIT tarafindan gönderilen 6 ihbar mektubu, bu tespitimi dogrular mahiyetteydi. O mektuplarda, Seferberlik Tetkik Kurulu’na bagli Muhabere Arama Kurtarma (MAK) diye bir olusumdan söz ediliyordu. Herhalde, MAK’in yasalar dahilinde kabul edilebilecek mesru bir görevi var.
Ama ihbar mektuplari, bu birimin görev alanina girmeyen, devlet ihtiyaci disi islerde de kullanildigini gösteriyordu. Mesela iddiaya göre, 2007 Kösk seçimi öncesi Abdullah Gül, Bülent Arinç ve Türkan Saylan’a suikast planlanmisti.
Ayrica MAK, kritik bölgelerdeki halki “yararli”, “zararli”, “kullanilabilir” diye 3’e ayiriyordu. (Zararli olarak belirtilen listede gayrimüslim ve BDP’lilerin isimleri mevcuttu.) Kendileri de “beyaz”, “siyah”, “turuncu” ve “yesil” kuvvetler olarak 4’e ayriliyordu.
MAK’ta subaylarin haricinde 650 sivil istihdam ediliyordu. Gene MIT’in Meclis Darbe Komisyonu’na gönderdigi bilgilere göre, 100 ayri yere askeri mühimmat gömülü bulunuyordu. Bunlarin arasinda el bombalari, uzun namlulu silahlar, çok sayida mermi ve tabanca vardi. Tabii bütün bunlarin ne anlama geldigini çözmek kolay degil. ‘Nasil çözülür’ diye sorarsaniz, bütün kozmik bilgilerin denetime tâbi tutulmasiyla. Bir yandan faili meçhullerden ve kontrgerilladan yakinacaksiniz, bir yandan da sorusturmanin geregi olarak Seferberlik Tetkik Dairesi’ne girilmesini ‘tuzak’ olarak degerlendireceksiniz. Ne yaman çeliski!
———————————————–
Bugün-14 Mart
Nazli Ilicak