Makale

En Kötü Karar Insan’i Kararsizliktan Kurtarir

Baski, zulüm, iskence, demokrasi, hak ve özgürlükler, siyaset, kötülük-iyilik, bagnazlik-hosgörü, savas-baris gibi kavramlarin tümü toplumlarda vuku bulan sosyal olgulardir. Toplum içinde ögrenilir ve uygulanirlar. Demokrasi’nin olmadigi toplumlarda özgürlüklerden bahsetmek mümkün degildir. Özgürlügün olmadigi bir ortamda ise hösgörü, seffaflik ve baris gibi olumlu kavramlardan bahsedemezsiniz. Korku otaminda dayatilan seyler ögrenmekten ziyade geçici kabullenmeyi beraberinde getirir ve ergeç unutulmaya mahkümdurlar. Türkiye böyle bir korku ortamindan geçti ve bu korku ortami halen devam etmektedir.

Bazi tabular kirilmis olsa da henüz demokratik ve hösgörü ortami yaratilmis degildir. Türkiye’nin bu alanda daha çok yol katetmesi gerekir. Ülkeyi bir ahtapot gibi sarmalayan ‘çetelerin’ üzerine gitmek, geçmiste olanlarla yüzlesmek, hak ve özgürlükleri savunmak bunlarin hepsi güzel gelismelerdir. Devletin, vatandasin hizmetinde olmasi gerektigini sadece teoride söylemek yeterli degil. Bunun uygulamalarda hisettirilmesi, din-irk farkini gözetmeden her kesime firsat esitligi verilmelidir. Hösgörü, dayatmalarla degil, uyarma, cezbetmek ve ikna yoluyla saglanir. Iste hükümetin irade zayifligi buradadir. Bir yandan ‘ileri demokrsi’den bahsedeceksiniz, diger yandan da sizin gibi düsünmeyen veya sizi ve politikalarinizi elestirenleri susturmaya çalisacaksiniz. Bu büyük bir çeliskidir. Ve bu çeliskiden kaynakli bir korku ve endise var toplumda. Bunu 1 Kasim 2010 tarihli ‘Halkçi Söylem Otokratik Eylem’ baslikli yazimda da söyle dile getirmistim:

‘Degisim ve dönüsüm her kesimi pozitif sekilde kucaklamalidir. Eger degisim belirli bir kesimin iktidarini saglamlastirmak veya ömrünü uzatmaya yönelik ise bu degisim degil. Söylem ve talepler halkçi ama uygulamalar otokratiktir. Otokratik devlet yapisinda yaptirim gücü, tek kisinin veya onun temsil ettigi grubun hakimiyetindedir. Bunu da kaba güce veya yilginlik ve korkutma yöntemine dayanarak gerçeklestirirler. Çogunluk bende, halk bana yetki vermis diye istedigimi yaparim. Kimse karisamaz….demek demokrasi degildir. Demokrasi, çogunlugun azinlik üzerindeki baskisi da degildir’.

Yaptirim gücü tek kisinin elindedir. Buda sayin Basbakan R. Tayyip Erdogan’dir. Basina yansiyan birkaç örnek verecek olursak; Cumhurbaskani görev süresi siyasi arenada tartisilirken herkes birseyler söyledi. Ama son noktayi Basbakan’in iki dudagin arasinda çikan 7 yil oldu. Bir yasa teklifi ile yasallastirildi. Yine herhangi bir mahkeme bir karar açikliyor. Eger bu karar Basbakan’i pozitif veya negatif anlaminda tatmin etmiyorsa bir sekilde yargiyi yönlendirebiliyor. Buna benzer örnekleri çogaltmak mümkün. Bazilari düsünebilir. Yürütmenin basi olarak karar verme yetkisi var. Bu dogru da olsa Basbakan verdigi kararlari tartistirmadigi gibi bir mutlakiyet olarak görüyor. Buda parlamentosuz bir kraliyet görünümünü veriyor. Bunu hisetmek çok da zor degil.

Devletin yapisinda köklü bir degisim ve dönüsüm var. Yukarda da belirtildigi gibi bu degisim herkesi kucaklayacak bir içerige sahip olmali ve kitlelere güven vermelidir. Kürtçe de halk dilinde ikircikli olan kisiler için söyle deniliyor; ‘Vergo de weno, Qilaçiko de qijneno, wahari de berbino (Türkçesi; Kurtlarla yiyorsun, kargalarla ötüyorsun, sahipleriyle agliyorsun’. Kürtlerin bir kismi Ak Partinin degisim politikalarina büyük destek verdiler. Kürt sorunun çözümü için hükümeti cesaretlendirdiler. Ama hükümet bu konuda kararli davranamadi. Zikzakli politikalar yapti. Böylece sorunun çözümününü istemeyen kesimlerin elini güçlendirdi. Eger bu zikzaklara devam ederseniz bir güven ve hosgörü ortamini olusturamazsiniz.

Kararsiz kalmaktansa en kötü kararla devam etmeyi öneririm hükümete.

Biz, Kürttlere gelince; Kürtler arasinda bir hösgörü ve geven ortami var mi? Maalesef böyle birseyin kirintisi bile yoktur. Son dönemlerde çesitli televizyon kanallarina çikan ve yillarca savundugu görüslerini açik bir sekilde kamuoyu önünde dile getiren sayin Kemal Burkay’a yönelik hakaretler, siyasi kültürden uzak söylemler insani ürkütüyor. Sayin Burkay, bu görüslerini ilk olarak söylemiyor. Yillarca kendi dogrularini savundu. Tek fark; bu görüslerini, kamuoyu önünde daha genis kitlelere duyurma firsatini buldu. Buda bazi kesimleri çok rahatsiz etmis görünüyor. Tabii durum kahve ve dernek köselerinde de olumlu-olumsuz tepkileri duymamiza neden oldu. Kimilerine göre Burkay’in ülkeye dönüsü hükümetin projesidir. Bu planli bir proje olsa bile beni rahatsiz etmiyor. Zira Türkiye 30 yil önceki Türkiye degil. Artik bazi seyleri açik açik tartisabiliyoruz. Yeterli mi? Tabii ki hayir. En azinda baslangiç için olumludur. Önemli olan sayin Burkay’in yillarca savundugu görüslerin arkasinda durmasidir.

Devlet ve devlet’in kurumlari PKK ile görüstüklerini biliyoruz. Ama bu görüsmelerin içerigini yalnizca Kürt halki bilmiyor. Hangi pazarliklar yapiliyor? Kimse bilmiyor. Bunun hesabini sorma geregi bile duyulmuyor. Kürt halki adina yapilan gizli görüsmeler ve pazarliklar neden gizleniyor? PKK ile yapilan gizli görüsmeleri neden Türk ve Kürt kamuoyuna açiklanmiyor? Kapali kapilar ardinda görüstügünüz zaman iyi oluyor da, birileri kamuoyuna açik ve seçik bir sekilde görüs belirtiginde hakaretlere ve tehditlere maruz kaliyor. Bunu anlamak mümkün degil. PKK’nin, çok seslilige tahammül etmedigi bir gerçek. Ama bunu ögrenmek zorundadir. Eger demokrasi, hak ve özgürlükleri, farkliliklari savunup içine sindirmek istiyorsa.

Olaylara objektif bakildiginda kimlerin Kürt halkinin özgürlük mücadelesine katki sundugunu açik bir sekilde görülmektedir. PKK’nin, sayin Burkay’a karsi tutumu benim için sürpriz degildir. Bu tutumlari acizligin ve çaresizligin bir göstergesidir.

Bir zamanlar; ‘devlet adam öldürüyor’ sorusuna Demirel söyle yanit veriyordu; ‘kimse bana,devlet vatandasini öldürüyor dedirtemez’. Sonuç ne oldu? Itiraflar ve intiharlar basladi. Itiraflar isiginda cezaevi ve karakol bahçelerinde kazilar yapildi ve onlarca kafatasi çikarildi. Bu olan biteni, biz, Türk halkina inandiramadik. Ama bugün asker ve polis içinde silahli çetelerin olustugunu biliyoruz. O dönem ülkeyi yöneten yetkililer olanlari örtbas etmeselerdi, suçlular, kollama ve koruma altina alinmasaydi, gerçekler kamuoyu ile paylasilsaydi, bugün 17500 ‘faili mehçul’ dosyadan bahsetmeyecektik.

Elinde silahli güç bulunduran örgütler veya askeri kurumlar her zaman kendi içlerinde bir muhalif grubun olmasi büyük olasiliktir. Bu nedenle bu tür örgütlerde demokratik mekanizma çalismaz. Ya taraf ya da bertaraf olursunuz. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

Gerçekler bazen çok acimasiz da olsa birilerin çikip bunlari söylemesi gerekiyor. Yok efendim yeri ve zamani degil. Böyle diye diye yanlislarin bir kar topu gibi büyümesine göz yumduk. Bu hatalar silsilesinde Kürt ve Türk aydinlarin suçu yok mu? Yukarda yazdigim Kürtçe cümle ikircikli olan aydinlarimiz için de geçerlidir. Umarim çok geç kalmadan bu kar topunun erimesine katki sunarlar ve gerçeklerle yüzlesme cesaretini gösterirler.

29 Ocak 2012

Veli Yarar

Back to top button