Makale

Erdogan cephesinde yeni bir sey yok

TC Basbakani Erdogan Usta 5 Agustos günü katildigi bir televizyon programinda sorulan ‘çanak soru’lara verdigi cevaplarla kendi cephesinde yeni bir sey olmadigini ortaya koydu.

(Erdogan Usta belirlemesi taraftarlarina aittir. Partili arkadaslari, AK Parti kongrelerinde yazdiklari dövizlerde, attigi slogan ve yazdiklari ‘siir’lerle O’nu, ‘Usta’ diye karsiladilar. Ben gazeteci degilim. ‘Çanak soru’ sorulan kisiyi rahatlatan, kizdirmaktan kaçinan ve onun vermek istedigi mesajlara çanak tutan sorulara deniliyor galiba. Haksizlik etmeyeyim. Erdogan Usta’nin sözkonusu televizyon programina katilan bayan gazeteciler, Basbakan cephesinde yeni bir sey olmadigini ortaya koyan sorular da yönelttiler.)

Erdogan, hükümetinin yeni dönemini ‘ustalik dönemi’ olarak niteliyor.

Bildigim kadariyla, mesleginde hiç denecek kadar az hata yapanlara, yüz yüze geldigi sorunlar karsisinda sogukkanli davranan ve eli ayagi birbirine dolanmayanlara, söylediklerini unutmayan kisilere usta deniliyor.

Oysa Erdogan Usta’nin son dönemdeki yaptiklari ve söylemleriyle ‘çiraklik ve kalfalik döneminde’ yaptiklari ve söyledikleri uyusmuyor.

Biliniyor, ‘Çirak’ Erdogan ‘iskenceye sifir tolerans’ ile yola çikmisti.

Elhak, geçmis ile karsilastirildiginda, AB sürecinin de iteklemesiyle bu konuda azimsanmayacak isler basarildi.

Ama devletlûlastigi günümüzde, ‘ben polisimi yedirtmem’ diyerek iskenceci polis sefine sahip çikiyor, kol kanat geriyor.

Dile getirdigi ‘gerekçe’ ise, Basbakan’in tutarsizligini büsbütün ortaya koyuyor.

AK Parti ve çevresinin, iktidarlarinin öncesinde ve ilk dönemlerindeki yargidan rahatsiz olduklari, bir sir degil, biliniyor.

Basbakan sözkonusu programda ‘bundan 10 yil önce Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalar açilabilir miydi?’ diyerek, bir yandan hükümetine hakli bir pay çikartiyor, bir yandan da o dönemde yarginin militarizmin, kemalist ve tekçi devletin hizmetinde oldugunu söylüyor.

Ders kitaplarinda yer alan bir siiri okudugu için mahkemenin kendisini mahkûm etmesine anlam veremedigini, nedenini bilmedigini söyleyerek, dönemin yargisini elestiriyor.

Ayni Erdogan, birkaç dakika önce söylediklerini unutmus olacak ki, koruma ve kollamasi altina aldigi iskenceci polis sefini savunurken, ayni dönemin yargisina basvurmaktan geri kalmiyor. Sözkonusu polisi mahkûm eden bir mahkeme karari olmadigini söylüyor.

Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’nin (AIHM) de iskenceci polis sefi Selim Ay’i mahkûm eden karari bulunmadigini da gerekçelerine ekliyor.

Oysa ortaya çikan belgeler, Basbakan’in sahiplendigi polis sefi ve ekibinin iskence ve kötü muameleden dolayi meslekten men ve hapis cezasi aldigini, o dönemde adet oldugu üzere, zaman asimi için kararin temyiz asamasinda sürüncemeye birakildigini, devletin temel payandalarindan Yargitay’in da hakkiyla bu görevini yerine getirdigini gösteriyor.

Yani Basbakan, degistirmek sözü verdigi ama basina geçtikten sonra kendisinin degisip teslim oldugu sistemin idamesi için, oruçlu agizla dogru söylemiyor, gerçekleri ters yüz ederek zalimin arkasinda duruyor.

AIHM’nin Selim Ay’i mahkûm eden bir karari bulunmadigini söyleyen Erdogan, galiba ‘herkesi kör âlemi sersem’ saniyor.

Basbakan Erdogan, bu tür davalarda AIHM’nin kisiler degil devletler hakkinda karar verdigini bilmesine bilir ama ne yapsin, devlet için ‘eli mecbur.’

Yapilan iyilikler nedeniyle kazanilan sevabin misli ile yazildigi bir ayda, zalimi korumak adina, hem de oruçlu bir agizla gerçekleri ters yüz etmenin günahi da katlanir mi? Dogrusu dini bilgim, bu sorunun cevabi için yetersiz.

(Umarim beni yanlis anlamaz. Taraf gazetesinde yazdiklarini zevkle takip ettigim Ramazan Rasim, eger bu yazimi okur ve bu sorumu cevaplandirirsa çok memnun olurum).

Bildigim kadariyla Basbakan’in sikça bagli oldugunu belirttigi degerler, ‘zulme karsi çikilirken, zalimin ve mazlumun kimligine bakilmaz’ der.

Oysa Usta Erdogan, Selim Ay’i savunmak için bu degerini de ayaklar altina almaktan çekinmiyor. Tecavüz iddialarini yeniden gündeme tasiyan, Türkiye’yi AIHM’sinde mahkûm ettiren ‘mazlumenin’ siyasi kimligini gündeme getiriyor, ‘devlet karsiti, terör örgütü üyesi’ oldugunu, ‘pismanlik yasasindan’ yararlandigini belirtiyor. Selim Ay’in Diyarbekir’de görev yaptigini belirterek, ‘niçin bugüne kadar beklendigini’ soruyor, yasananlarin bir ‘tezgâh’ oldugunu söylüyor.

Ne yani Erdogan Usta, ‘devlet karsitlari, komünist ve de terörist olurlarsa, onlar her türlü zulmü hak ediyorlar’ demek mi istiyorsunuz? Ya da Diyarbekir’de güvenlik mensubu olarak devlete hizmet etmenin karsiligi, geçmiste isledikleri insanlik suçlari yeniden gündeme geldiginde üstünün örtülmesi midir?

Bu tavri ve ‘Kürd sorunu benim de sorunumdur, daha fazla demokratiklesme ile çözülecektir’ söyleminden ‘Kürd sorunu yok, benim Kürd vatandaslarimin sorunlariyla PKK terörü var. Terörle mücadele, siyaset ile müzakere’ noktasina kadar geçen sürede yasananlar, AK Parti ve Baskani’nin nasil devletlûlastigini, Kürd sorunu konusunda kemalist devlet reflekslerine nasil sarildiklarini ortaya koyuyor.

Kürd sorununu doguran PKK’nin siddet eylemleri degil, TC devletinin, bu ülkede yasayan Türk ve Sünni Müslüman disinda kalan tüm dini ve etnik guruplarin inkâri, asimile ve imhasini hedefleyen resmi politikasidir. PKK ve siddeti de bu politikanin ürünüdür.

PKK’nin, bölgesel ve uluslar arasi sartlara uygun olmayan, sömürgeci ülkelerin fazlasiyla faydalandiklari ‘devrimci halk savasi stratejisi’ ile son kullanma tarihi geçmis olan silahli mücadelede israr ederek, siddet sarmalinin güçlenmesine katki sundugu bir gerçek.

BDP’nin de ‘siyaset ile müzakere’ seçeneginin güçlendirilmesi konusunda yeterince istekli olmadigi da bir baska gerçektir.

Ama tüm bunlar AK Parti hükümetinin Erdogan’in adi geçen programda defalarca dile getirdigi ve sürdürme konusunda kararli davranacaklarini belirttigi ‘güvenlikçi’ politikaya haklilik kazandirmaz.

Son aylarda yasananlar, AK Parti hükümetinin, 1990’li yillari animsatan kararlari, uygulamalari ve söylemleri de, Kürd sorunu konusunda Erdogan cephesinde yeni bir sey olmadigini ortaya koyuyor: ‘Terörle sonuna kadar savas’ ve ‘siyaset ile müzakereyi’ bu savastaki basariya baglamak. Oysa bu savasin galibi yok ve olmayacak ta…

Demokrasi ve Kürd sorunu konusunda adim atmayi siddetin sona erdirilmesine baglamak, bu konularda ipe un sermenin bir baska biçimde ifadesidir. Tecrübe ile sabittir ki, bu politika, hükümetler mezarligina çikan bir sokaktir.

Erdogan Usta, ayni programda ‘benim bildigim Alevilik Hz. Ali’yi sevmektir. Ben de Hz. Ali’yi çok seviyorum, ben de Aleviyim’ diyerek, Aleviligi tarif etme hakkini kendinde buluyor. Aleviligin devlet tanimini yaparak cem evlerinin ibadet yerleri olarak kabul edilmesi talebini reddediyor.

Cemevlerinin kültür kurumlari oldugunu iddia eden Erdogan Usta, Alevileri ibadet için camilere çagiriyor. Karaca Ahmet Cemevi’ni ‘ucube’ olarak niteleyerek Alevilerin hislerini dikkate almadigini bir kez daha ortaya koyuyor.

‘Kalfalik döneminde’ Dersim Katliami nedeniyle özür dileyerek, Alevi kurultaylari düzenleyerek devletin bu alanda çizdigi sinirlari zorlayan Erdogan Usta, devletlûlasmanin geregi olarak zorladigi sinirlarin bekçisi kesiliyor.

Uzun lafin kisasi, sözkonusu programin da ortaya koydugu gibi Erdogan cephesinde yeni bir sey yok.

Erdogan ve arkadaslarinin, geçmiste yapmis olduklari reformlar sonucu ilerici, demokrat ve liberaller nezdinde kazandiklari bonuslari, ustalik dönemindeki uygulamalariyla tükettiklerini bilmeleri, en basta kendi çikarlarinadir.

Usta Erdogan bu çevrelerden yeni bonus kazanmak istiyorsa eger, yeni seyler söylemesi gerekiyor ki dogrusu gönlüm böyle olmasini isterken, aklim çok da umutlu olmamam gerektigini söylüyor.

06 Agustos 2012

Mesud Tek

Balkêş e ?
Close
Back to top button