Makale

Ergun Özbudun: Yeni anayasa baska bir bahara

‘AnayasaKomisyonu oy birligi sarti ariyor. Radikal Türk milliyetçisi MHP ile radikal Kürt milliyetçisi BDP’nin Kürt sorunu üzerinde ortak bir noktaya gelecegini düsünebiliyor musunuz? Mümkün degil!’

‘Birakin anayasayi tamamlamayi, yeni anayasaya baslayacagimizdan dahi süpheliyim ben. Uzlasma Komisyonu ölü dogdu. Çalismasini düzenleyen 15 ilke, sanki bastan anayasa nasil yapilmasin diye konuldu.’

‘KCK illegal bir örgüt ise ve siddeti tahrik ve organize ediyorsa, bu operasyonlar yapilmali. Nitekim operasyonlari elestirenler de dâhil herkes KCK’nin legal olmadigini kabul ediyor.’

***

NEDEN ERGUN ÖZBUDUN

Meclis’te grubu olan dört parti AKP, CHP, MHP ve BDP bir Anayasa Uzlasma Komisyonu kurdular. Sahip olduklari milletvekili sayisina bakilmaksizin her biri bu komisyona üçer üye verdiler. Komisyon çalismalarina basladi ve yeni anayasanin önümüzdeki yil içinde tamamlanacagi söyleniyor. Bir yil içinde tamamlayabilir miyiz gerçekten bu anayasayi? Tam otuz yil sonra, nihayet darbecilerin 1982 Anayasasi’ndan kurtulmayi becerebilir miyiz? Yoksa halkin temsilcilerinin yapacagi sivil anayasa gene bir baska bahara mi kalir? Biz gene her seçim kampanyasinda oldugu gibi, bundan sonraki seçimleri de, siyasilerin, Darbe Anayasasi’ni degistireceklerine ve Türkiye toplumuna nihayet demokratik bir sivil anayasa yapacaklarina dair o biktirici vaatleriyle mi geçiririz? Meclis’te yeni anayasa için biraraya gelen dört partinin bir anayasa metni ortaya çikarabilmeleri için tam mutabakati gerekiyor. Bu dört partinin esitlige ve özgürlüge dayali çagdas bir anayasa konusunda tam mutabakata varmasi mümkün mü? Tam mutabakat olmazsa ne olacak? Bu dört parti anayasanin degismez maddelerinden Kürtlerin dil ve özerklik taleplerine, herhangi bir konuda anlasabilirler mi? Anayasadan önce, KCK operasyonunda da kullanilan Terörle Mücadele Kanunu degistirilemez mi? PKK’nin statü talebi karsilanabilir mi? Yeni anayasayi yapamazsak, bugünkü yapiyi degistirmezsek, 12 Eylül’den kalan yasalara dokunmazsak ne olacak? Gerçek özgürlügü getirmezsek Türkiye nereye kayacak? Bütün bu konulari, Türkiye’nin en yetkin siyaset bilimcilerinden ve anayasa hukukçularindan olan, 2007 seçimlerinde AKP’ye sivil anayasa taslagi hazirlayan ekibin baskanligini yapan, TESEV’in ve TÜSIAD’in anayasa çalismalarinda yer alan Bilkent Üniversitesi Ögretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun’la konustuk.

Nese Düzel

***

NESE DÜZEL: Yeni anayasanin önümüzdeki yil içinde tamamlanacagi söyleniyor. Bir yil içinde tamamlayabilir miyiz anayasayi?

ERGUN ÖZBUDUN: Ben tamamlamak degil, yeni anayasaya baslayabilecegimizden dahi süpheliyim. Meclis’te partiler arasinda bir Uzlasma Komisyonu’nun kurulmasiyla sanki yeni anayasa için büyük bir adim atilmis gibi bir intiba ve beklenti var toplumda ama… Anayasa Uzlasma Komisyonu bence ölü dogmus bir bebek.

Niye? Yeni anayasayi yapmak için biraraya gelen dört parti tam mutabakat saglayamazlar mi? Esitlige ve özgürlügü dayali çagdas bir anayasa konusunda uzlasamazlar mi?

Uzlasamazlar. Komisyon’un çalisma usulleri hakkinda on bes maddelik bir düzenleme kabul edildi. Mesela oybirligi sarti araniyor. BDP’nin ve MHP’nin, Kürt sorunu üzerinde ortak bir noktaya gelebilecegini tasavvur edebiliyor musunuz? Radikal Türk milliyetçisi bir parti ile radikal Kürt milliyetçisi bir partinin ortak bir noktada bulusmasi mümkün degil. Dört partinin oybirligi saglayamayacagi daha pek çok sorun var. Dolayisiyla ‘oybirligi’ sarti, o komisyondan bir metin çikmayacagini zaten gösteriyor. Ayrica Komisyon’un çalismalarini bastan itibaren zora sokan baska ilkeler de var.

Neler onlar?

Mesela bir parti Komisyon’a katilmayi reddederse çalisma duruyor. Diyelim ki, dört partiden biri olan BDP ya da MHP, ‘ben bu iste yokum’ derse Komisyon dagilmis oluyor. Hatta bir parti üç oturama gelmezse, Komisyon faaliyetlerine son veriyor. Bir baska gariplik de, eger Komisyon’da bir anayasa metni olusursa, bu metin, Meclis Anayasa Komisyonu’nda ve Genel Kurul’da degistirilemeyecek.

Ne demek bu? Bu ülkenin yeni anayasasini Meclis degil de on iki kisilik Komisyon mu yapacak?

Meclis’i tamamen devreden çikarmak demek bu. Böyle bir sey mümkün degil. Bu yöntemle, yüzde alti oy alan bir partiye kesin bir veto hakki tanimis oluyorsunuz. Oysa son sözü söylemeye hukuken de, siyaseten de hakki olan Meclis Genel Kurulu’dur. Dolayisiyla Komisyon’un çalismasini düzenleyen 15 ilke, sanki bu anayasa isi nasil olmasin diye konuldu bastan.

Bu dört parti, anayasanin degismez maddeleri konusunda anlasabilirler mi peki?

Çok zor. Mesela MHP ve CHP, bu degismez maddelerin, ‘kirmiziçizgileri’ oldugunu söylüyorlar. Hatta MHP’nin vatandaslik tanimi ve Türk milleti kavrami gibi baska kirmiziçizgileri de var. Eger gerçekten yeni anayasa yapma niyetleri varsa, ise kirmiziçizgilerle baslamamalari gerekir. Üstelik mevcut Anayasa’daki bu degismez maddeler milli iradenin ürünü falan da degil. Bu degismez maddeler, bes darbeci generalin iradesinin ürünü!

Peki, dört parti, Kürtlerin talepleri konusunda da anlasamazlar mi?

Anlasamazlar. Çünkü Kürt siyasi hareketinin talepleri de adeta devlet içinde devlet kurmayi amaçlayan maksimalist talepler. Bu asiri talepleri hiçbir parti ve hükümet kabul etmez.

Kürt siyasetinin, ‘anadilde egitim’ gibi en temel insan hakki talebi de var bu talepler arasinda. Kürtlerin istedigi anadilde egitim hakki ve özerklik bu anayasada yer alabilecek mi?

Bunlarin makul olanlari yer alabilir. Makul ve mesru talepler üzerinde genis bir konsensüs olusabilir. Ama anadilde egitimi ikiye ayirmak lazim. Eger anadilde egitimden kasit, Kürtçenin ve diger anadillerin talep üzerine seçimlik olarak okutulmasiysa, bu mesru bir taleptir. Anayasa degisikligine gerek kalmadan bugün dahi gerçeklestirilebilir bu. Çünkü Anayasa’nin 42. maddesi, Kürtçenin ve gerekiyorsa diger anadillerin devlet okullarinda seçimlik okutulmasina engel degil. Arzu ederse siyasi irade bunu yarin dahi baslatabilir. Ama bazi Kürt çevrelerinin ve onlarin taleplerini sempatiyle karsilayan bazi köse yazarlarinin anadilde egitimden anladiklari sanki bundan farkli.

Evet… Benim anladigim da bundan farkli. Anadilde egitim hakkina kavusmak demek, okullarda Kürtçenin ögretilmesinin ötesinde, ayni yabanci kolejler gibi, mesela fizikten müzige çogu dersin Ingilizce okutuldugu Amerikan liseleri gibi, egitim dili Kürtçe olan okullarin da açilabilmesi degil mi?

Kimse kusura bakmasin ama matematigin veya fizigin Kürtçe okutulmasi Kürt gençlerine ne fayda saglayacak?

Fayda saglayip saglamayacagina anadili Kürtçe olanlar karar verebilmeli, öyle degil mi?

Göstermelik birkaç saat Türkçe takviyeli bir egitim, birbiriyle iletisim kuramayacak, birbirini anlamayacak iki toplum yaratir neticede Türkiye’de. Bunun dogru olduguna kani degilim.

Dogru oldugunu düsünmüyor olabilirsiniz ama bunun bir hak olduguna kani degil misiniz?

Hak olduguna da kani degilim. Yabanci kolejler istisnai bir durumdur. Çocugun anadili Türkçedir. Çocuk ailesiyle, arkadaslariyla Türkçe konusur. Türkçe gazete, dergi okur. Ama Türkiye’de on bes milyon insanin neredeyse anaokulundan baslayarak kendi anadilinde egitim görmesini kabul ederseniz, o zaman hakikaten bu ülkede iki toplum yaratmis olursunuz. Bu iki topluma mensup fertlerin…

Evet…

Birbirini anlamasi çok zor olur o zaman. Meseleler sablonlar halinde ak ve kara terimleriyle ele alinmamali. Devlet okullarinda Kürtçe ve Arapça, Lazca, Çerkezce gibi diger anadillerin okutulmasi mesru bir haktir. Üstelik bu Kürtçe dili egitimiyle de sinirli kalmamali, Kürt edebiyati ve tarihi de okullarda seçimlik bazda ögretilmeli ama tepeden tirnaga Türkçenin disinda bir egitim bir hak degildir. Toplumu bölecek, birbiriyle anlasamayacak insanlar haline getirecek bir sistem bir hak degildir.

Ya özerlik? Kürtlerin istedigi özerklik, AB’nin yerel yönetimler yapisini kabul ederek karsilanabilir mi?

Özerklik konusunda da ya hep ya hiç, ya ak ya kara sablonlariyla düsünüyoruz. Kürt meselesini eger çözeceksek, bunu ancak Türklerin ve Kürtlerin çogunlugunun destegini alacak makul-orta yol çözümlerle çözebiliriz. Eger özerklikle kastedilen devlet içinde devlet olmak ise, yani bir federe devletin dahi yetkilerini asan yetkilere sahip olmak ise, bu olmaz. Bunun olmayacagini Kürt siyasi hareketi idrak etmeli. Ama eger Kürtlerin istedigi özerklik, AB’nin yerel yönetimler yapisini kabul etmekse, elbette bu olabilir. Buna sonuna kadar taraftarim. Ama su anda görünen, Kürt siyasetinin bununla yetinmeyecegi. Kürt siyasetinin su anda istedigi statü, özerkligin çok ötesinde bir statü. Mesela talep edilen öz savunma gücü nedir?

Nedir?

Öz savunma gücü, özerk birimin kendi silahli kuvvetlerine sahip olmasidir. Bu, yerel özerklikle de, federal sistemle de bagdasamaz. Çünkü bu, özerkligin degil, devlet olmanin bir vasfidir.

Federal sistemde, federe yapinin öz savunma gücü yok mu?

Yok. Sadece mahalli hizmetleri düzenleyen belediye zabitasi türü birimler var. New York devletinin veya Almanya’da Hamburg sehrinin kendine mahsus ordusu yok. Üstelik öz savunma gücünü kimler olusturacak? Büyük ihtimalle dagdan silahlariyla beraber inecek PKK’lilar olusturacak. Bunu hiçbir devlet kabul edemez. Üstelik KCK anayasasi, sadece Türkiye’deki Kürtleri de ilgilendirmiyor. Iran, Irak ve Suriye’deki Kürtlerle de konfederal iliski kurulmasini öngörüyor. Yani Türkiye’deki Kürt yapisi bir anlamda devletin disisleri faaliyetlerinin de bir kismini icra etmis oluyor. New York devletinin Italya’daki Toskana eyaletiyle karsilikli dis iliskiler yürütmesini düsünebilir misiniz? Kürt siyasetinin talepleri, federalizmi de asan talepler. Kabul edilmesi mümkün degil.

Sizce kabul edilebilir olan nedir?

Evrensel demokratik normlara ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Sarti’na uygun bir yerel yönetim reformu ve yerel yönetimlerin yetkilerinin genisletilmesi hem mümkündür, hem de gereklidir. Ama bunun ötesinde devlet içinde devlet olmak kabul edilemez. Türkiye’nin bir bölgesinde ülkenin hukuk düzeninden ve hatta genel ekonomik düzeninden farkli kendi yasama, yürütme ve yargi organlari bulunan, kendi silahli kuvvetleri olan totaliter bir tek parti hâkimiyetine dayanan bir rejim kurulmasina hiçbir devlet izin vermez. Kendi ülkesinin bir bölümü üzerinde bu tür bir rejimin kurulmasina seyirci kalmaz.

Resmî dairelerde iki dillilik bu anayasada yer alabilir mi peki?

Yer alabilmesi için Kürtçenin ikinci resmî dil olarak kabul edilmesi lazim. Çünkü resmî dil nedir? Kamu dairelerinde ve devlet islemlerinde kullanilan dildir. Her kamu dairesinde ve kamu isleminde Türkçenin yaninda Kürtçenin de kullanilmasi, pratikte Kürtçenin ikinci resmî dil olmasi demektir. Türk toplumunun çogunlugunu ikna ederlerse bu olabilir ama çogunlugun böyle bir talebi kabul edecegini sanmiyorum. Sahsen ben de buna taraftar degilim.

Niye?

Iki resmî dili kabul eden ülkeler var. Mesela Israil. Arapça ikinci resmî dil. Israil parlamentosunda Arap milletvekilleri var ve Arapça konusabilirler. Ama Amerika’da on milyonlarca Hispanik var ve Ispanyolca ikinci resmî dil degil. Kürtlerin çogunlugu olusturdugu bölgelerin yerel yönetimlerde, belediyelerin ve il idarelerinin islemlerinde iki dillilik kabul edilebilir. Bu, üniter devlete mani degildir. Mesela Italya’da bir resmî dil var ama Avusturya sinirindaki Alto Adige bölgesinde çogunluk Almanca konusuyor ve orada yerel yönetimlerde Italyancanin yaninda Almanca da kullaniliyor. Ama Italyan parlamentosunda Almanca konusma yapamazsiniz, mahkemelerde Almancayi kullanamazsiniz.

Türkçe bilmeyen Kürt vatandas kendisini nasil savunacak? Vatandasin kendisini anadilinde savunabilmesi temel bir hak degil midir?

Orada mesele çarpitiliyor. Bizim Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, eskisinde de yenisinde de, taraflardan birinin Türkçe bilmemesi halinde ona tercüman saglanmasi gerekliligi var. Ama sizin benim kadar iyi Türkçe bilen birinin, ben Kürtçe savunma yapacagim diye israr etmesi, bir nevi Kürtçenin resmî dil olmasi anlamina gelir ki, o zaman Meclis’te de Kürtçe konusma hakki olsun. Sadece Kürtler degil, Arap kökenli vatandaslar da Meclis’te ve mahkemelerde Arapça konussun. Türkiye’deki tek dil azinligi da Kürtler degil! Çerkesler, Bosnaklar da kendi dillerini konussunlar. Iste bu, fiilen iki resmî dil anlamina gelir.

Iki resmî dile sahip Avrupa ülkeleri hangileri?

Belçika. Ama Belçika yapay bir devlettir. 1815’te Almanya ile Fransa arasinda tampon bir devlet olusturmak için kuruldu. Belçika’da Fransizca konusan Valonlar ve Hollandaca konusan Flamanlar var. Belçika’nin disinda Avrupa’nin hemen hiçbir devletinde iki resmî dil yok. Sadece bazi devletlerin bölgelerinde iki dillilik var. Ama Türk toplumunun çogunlugunu ikna edici bir argüman ileri sürebilirlerse iki dillilik düsünülebilir. Dayatmalarla gerçeklesmez bu.

Peki, anayasadan önce Terörle Mücadele Kanunu’nu, Siyasi Partiler Yasasi’ni degistirmek, anayasa için daha yol açici olur mu?

Yüzde yüz olur. Benim her zaman savundugum fikir bu. Anayasa degisikligini veya yeni anayasayi beklemeden de yapilabilecek pek çok sey mevcut. Özellikle Siyasi Partiler Kanunu çagdisi, trajikomik yasaklarla dolu. Bunlar bir an evvel tasfiye edilebilir. Ayni sekilde ifade hürriyeti üzerinde evrensel normlarla bagdasmayan kisitlamalar da normal kanun degisiklikleriyle kaldirilabilir. Anayasa degisikligini beklemeden bunlari çok daha kolay yapabiliriz.

Bir KCK sorusturmasi var sizin de geçenlerde yazdiginiz. Bu KCK sorusturmasi sirasinda birçok insan Terörle Mücadele Kanunu’ndaki maddeler nedeniyle KCK’yla iliskilendirilerek tutuklaniyor. Terörle Mücadele Yasasi degistirilse bu tür operasyonlar daha adaletli olmaz mi?

Olur. Sadece Terörle Mücadele Kanunu’nda degil, Türk Ceza Kanunu’nda da yapilmasi gereken sudur. Münhasiran fikir açiklamasi niteliginde olan eylemler ile siddete tesvik ve tahrik niteligi tasiyan eylemler arasinda çok daha açik bir sinir çizilmeli. Siddeti tahrik ve tesvik hiçbir medeni memlekette mesru degil. Ama bizim kanunlarimizda bu sinir açik degil. Ayrica yargi da kanunu kati uyguluyor ve siddete yönelik olmayan fikir açiklamalari kovusturma konusu oluyor. Yargida ciddi ulusalci ve devletçi egilimler var. Bu zihniyet, zaten kati olan hükümlerin daha da kati uygulanmasina yol açiyor. Zihniyeti bir günde degistiremeyeceginize göre, Kanunlari degistirmek ve hâkimlerin o konudaki takdir hakkini sinirlandirmak lazim.

KCK operasyonlari hakkinda ne düsünüyorsunuz?

Operasyonlarin yapilmasi esas itibariyla dogru. Eger KCK illegal bir örgüt ise ve siddeti tahrik ve organize ediyorsa, bu operasyonlar yapilmali. Nitekim operasyonlari elestirenler de dâhil, hemen herkes KCK’nin legal bir örgüt olmadigini kabul ediyor. Gerçekten bazi eylemler var ki, bunlari ancak PKK’nin sehir örgütü düzenleyebilir. Mesela esnafin kepenk kapatmaya zorlanmasi, kapatmayanlarin tehdit edilmesi, bölgede kendileri gibi düsünmeyenleri ikna kamplarina alip, orada bunlarin ‘ikna edilmeye’ çalisilmasi, mahkemelerin kurulmasi, infazlarin yapilmasi, bölgede esnaf ve tüccardan haraç alinmasi… Bunlar legal faaliyetler degil ve bunlari Merih’ten gelen insanlar yapmiyor. KCK’yi masum siyasi faaliyette bulunan bir örgüt olarak telakki etmek mümkün degil.

Bu operasyon yapilirken bazi hatalarin yapildigini da düsünüyor musunuz?

Olabilir. Ama burada sirf intibalara dayanarak, surada haksizlik yapildi ya da tanirim iyi çocuktur tipi beyanlari da sorumlu bir davranis olarak görmüyorum. Burada yargi sürecine itimat etmek lazim. Yargi hata yapmaz mi? Kiyamet kadar hata yapiyor fakat burada devam etmekte olan bir yargi süreci var.

Devam etmekte olan bir yargi süreci elestirilemez mi? Itimat etmeliyiz dediginiz yargi süreci bu ülkede yillarca sürüyor ve uzun hapislik süreleri ve büyük haksizliklar yaratiyor. Hatalara dikkat çekmeyi acilen gerektiren bir yargi süreci yasaniyor ülkemizde…

Elbette uzun tutukluluk süreleri sinirlandirilmali, yargi süreci kisaltilmali. Hâkimler de tahliyeyi reddederken hangi somut gerekçelere dayandiklarini açiklamali. Tutukluluk ancak zaruri hallere inhisar ettirilmeli. Yalniz su var. Uzun tutukluluk süreleri ve haksiz tutukluluklar bugüne has bir olay degil. On yil, 20 yil sürmüs davalar biliyoruz biz. Bunlara ses çikarmayan çevreler, bugün baska kisiler hakkinda ayni haksiz muamele uygulandiginda bunu elestiriyorlar. Tutarsizlik var. Ayrica yargi sürecini etkileyecek tarzda elestirmek de dogru degildir. Çünkü delillere vâkif degilsiniz. Sifati ve konumu ne olursa olsun kimsenin suç isleme imtiyazi yoktur.

PKK sorunu demokrasi ve hukuk çerçevesinde nasil çözülür?

Eger makul bir çizgiye gelirlerse, af dâhil her sey gündeme gelebilir. Makul çizgi, ‘yerel yönetimlerin yetkilerinin genisletilmesi, vatandaslik taniminin degistirilmesi, anayasadaki Türk vurgusunun kaldirilmasi, Kürtçenin devlet okullarinda seçimlik okutulmasi, Kürtçenin yerelde kullanimi’ gibi evrensel demokratik normlar çerçevesinde bir çözümdür. Türkiye’nin çok kültürlü bir ülke oldugunu zihniyetimize artik yerlestirecegiz. Türkiye dogasi, cografyasi ve tarihî geregi tek kültürlü ve tek tip insanlardan mürekkep bir toplum olamaz. Mesela Türkiye’de Arapça konusan bir milyon insan var. Burada mesele sadece Kürtlerin meselesi degil. Mesele, gayrimüslimler dâhil herkesin esit olmasi meselesi.

Yeni anayasayla ayrilikçi parti kurulmasi özgür birakilabilir mi?

Birakilabilir. Avrupa’nin birçok ülkesinde barisçi yöntemler kullanmak kaydiyla ayrilikçi partilere müsaade ediliyor. Kanada’da, Küçük Makedonya’da, Ispanya’da ayrilikçi parti var. Bakin… Ayrilikçi parti, ayrilma talebini toplumun çogunluguna kabul ettirdigi takdirde amacina ulasabilir. Siddet, devrimci halk savasi baslatma tehditleriyle amacini dayatamaz. Siyaset ya da silah! Birinden birini seçeceksiniz! Hiçbir sekilde siddete bulasmamak kaydiyla her parti kurulabilmeli. Venedik Komisyonu’nun kriterleri de böyle. Bir parti ancak iki durumda yasaklanabiliyor. Bir, siddet araçlarini kullanmak, iki, siddet araçlari kullanilmasini savunmak.

Gerçek özgürlügü getirmezsek Türkiye’nin gelecegi ne olur?

Böyle düse kalka gideriz iste Yerlesik demokrasiler ile otoriter rejimler arasinda gri bölgede kalan pek çok rejim var dünyada. Bu yari demokrasiler uzun zaman yasayabiliyorlar. Temenni edilecek bir sey degil ama, Türkiye ileri standartlarda bir demokrasiye kavusmadan bu sartlarda devam edebilir. Bu sartlari degistirmek için… Anayasa degisikligi su asamada gerçeklesemiyorsa, hiç degilse kanunlar düzeyinde anlamli iyilestirmeler yapmak ve Türkiye’yi bugünkünden daha özgür hale getirmek mümkün. Siyaset, mümkün olabilenin sanatidir. Biz de simdilik mümkün olabilen üzerinde yogunlasalim. Çünkü yeni anayasa yapmak su anda mümkün degil!

21 Kas. 11, Taraf

Nese Düzel

Balkêş e ?
Close
Back to top button