Makale

Esitlik zayiflik degil, vicdanin huzura kavusmasidir

Bir ülkenin yönetim seklini, anayasasini baskiyla ve süngü zoruyla dayatirsa yönetenler, baskiyla süngüyle de o anayasayi ve devleti korumak zorunda kalirlar. Seffaf, demokratik bir yönetim ve anayasa korunmak için süngüye, baskiya ihtiyaç duymaz; o ülkede yasayan tüm insanlarin korumasi altinda olur, gözü gibi bakarlar.

Ülke, Terörün, çatismalarin, darbe kalkismalarinin ve kamplasmanin hüküm sürdügü bir süreçten geçiyor. Yasananlarin çogu ülkedeki çözülmeyen sorunlardan kaynaklidir. Sorunlar çözülmedigi, ötelendigi için, yaralari kasiyan ve kendine vazife çikaran kirli eller çogaltti.

Yasanan bu sisli, puslu ve kanli sürece ragmen, baskanlik sistemi ve yeni bir anayasa tartismalari var. Bunun yaninda, toplumda yapilacak anayasa çalismalarina kuskuyla bakan, güven duymayan büyük bir kitle de var. Açikçasi siyasi tabloya baktigimizda, son günlerdeki beyanatlara, davranislara, siyasetçilerin, ülkeyi yönetenlerin söylemlerine, takindiklari tavra ve bu ülkede yasananlara, yansiyana baktigimizda, durum hiçte iç açici degil. Çogunuzun oldugu gibi, benim de bu konuda çekincelerim var.

Iktidara hâkim olan siyasi erkin ve anayasa yapilmasinda ortaklastigi siyasi partinin ajandasina baktigimizda, tutumu, davranisi toplumsal uzlasmaya cevap veremeyecek konumdadir. Toplumun tüm katmanlarinin endiselerini giderecek ve uzlasacagi yerine kamplasmayi bir yöntem edinmisler.

21. yüzyilda ülkeyi tekrar geçmisin sorunlu dehlizlerine hapseden, bogmaya çalisan kati milliyetçi, kutsal devletçi anlayista israr edildigi ortada; bu anlayisla yapilacak bir anayasa, toplumsal mutabakata cevap vermez.

Isin rengi degismedikçe; yüzyillik kronik sorunlari çözmeyecekse, bu ülkede çatismalara, kaosa neden olan sorunlara köklü çözümler üretmedikçe, ülke daha da beter bir gelecege gebe kalacaktir. Demokratik bir anayasa yerine, öncelik devletin yönetim sekline odaklanmis. Bir ülkede demokrasi sorunluysa, ha baskanlik getirilmis, ha parlamenter sistem olmus, bir sey degistirmeyecektir.

Maalesef siyasi erkin söylem ve davranislarina baktigimizda, hi de geçmisten ders çikarmisa benzemiyorlar. Ayni nakarat, baska bir renge bürünerek devam ediyor. ”Tek devlet, tek bayrak, tek millet” üzerine kurulu devlet anlayisi dayatildigindan beri sorunluydu. Farkliliklari yok sayan bu anlayis, ülkede yasanan kaosun, çatismalarin tek sebebidir. Anlasiliyor ki bu yanlisi devam etmede de israr var.

Peki, bu yanlis tutumda israr edildikçe, kronik sorunlar çözülecek mi?

Oysa sorunlar bellidir!

Bu ülkenin sorunlarini en iyi bilen devletin ta kendisidir. Çünkü yasakladigi, gasp ettigi, inkâr ettigi, engelledigi özgürlükleri en iyi kendisi bilir.

Buna kesin çözüm lazim; ama mevcut siyasi erke, iki parti kendi arasinda uzlasildi diye sunulan anayasa taslagina bakildiginda, geçmisin kati devletçi anlayisinda israr var; sorunlari palyatif çözümlerle geçistirmeyle yapilan anayasayi yamalayarak yol almak istiyorlar. Oysa, kalici ve her kesimin özgürce iradesini beyan edecegi, demokratik bir anayasaya ihtiyaç var.

Bu ülkenin en büyük sorunu, Cumhuriyetin ilk yillarindan beri süre gelen baski, ret ve asimilasyon politikalarinin canindan bezdirdigi Kürtlerdir. Zaman zamanda devlet tarafindan haklarini istiyorlar diye, sindirmek istendi ve katliamlara maruz kaldilar. Bütün bunlara ragmen Kürtler haklarindan vazgeçmediler. Bu ülkenin kurulus asamasinda, Kürtlere verilen asli unsur hakki olan esit yurttaslik haklarini istiyorlar. Resmi dil Türkçenin yaninda, kendi dillerini, egitim haklarini ve yasadiklari bölgelerde kendi kimlikleriyle yönetilmek istiyorlar. Bütün bu yok sayma ve dislanmalarina ragmen, birlikte yasayarak bu soruna çözüm istiyorlar.

Kürtler, gasp edilmis temel haklari yüzünden bu devletin içinde kendilerini dislanmis ve yok sayilmis gördüler. Haliyle devletle barisik olamadilar, güven duymadilar. Hatta çatisma içinde oldular. Bu ülkede yapilan tüm anayasalar, Kürtleri yok sayma üzerine kurgulandi ve sekillendi.

Yapilacak anayasa demokratik olmali, bu öncelikli talebimizdir; ama ülke yönetim sekli, biçimi biz Kürtleri baglamaz, açikçasi en azindan sahsimi. Kroniklesmis sorunlara çare ve çözüm olacak mi, ona bakmaliyiz. Yoksa, geçmisin acilarini katmerlestirecekse, ha baskanlik, ha parlamenter sistem, çok ta fark etmiyor. Tercih umariz iyi yönde, dogru yönde yapilir.

Hakli talebimizi, haykirisimizi bizler gibi, aykiri sair Sükrü Erbas’in siiriyle dile getirerek yazima son veriyorum.

”…Ey gülerken isiran iyilik, asagilayan özveri, cezasiz suç. Ey daglari düzlükle ölçmeye kalkan siglik. Çokluguna güvenen yanlislik. Bir suçu, daha büyük bir suçla hafifleten tükenis. Kendinden korkan öfke. Kan ter uykulara yastik olan tas. Ey baskasinin bahçesindeki gergedan. Bir halkin türküsünü odalarda bogacagini sanan sagirlik.

Çok degil, bizim size duydugumuz saygi kadar saygi istiyoruz. Ölüm korkusuyla, yasama sevincini unutan insan, dünyaya nasil iyilikler katabilir. Birine korku verenin korkusu daha büyüktür. Hiçbir yanlislik susarak çözümlenmez. Sizin özgürlügünüz bizim ‘BARIS’imizdan geçiyor, tutsakliginizi görmüyor musunuz?

Esitlik zayiflik degil bilgeliktir. Iyi olmaktan bu kadar korkmayin. Bir kez olsun sevgiyle bakmayi deneyin dünyaya. Hiçbir halk sonsuza dek efendi, hiçbir halk tutsak olarak yasayamaz. Esitlik, baris hepimizi onurlu ve özgür yapacak tek olanaktir.”

Ilhan Çetin

Balkêş e ?
Close
Back to top button