Haber

HAK-PAR Heyeti TBMM Baskani’ni ziyaret etti

Basina ve kamuoyuna

HAK-PAR Heyeti TBMM Baskani’ni ziyaret etti

Genel Baskan Kemal Burkay ve dört Parti yöneticisinden olusan HAK-PAR heyeti 4 Aralik Çarsamba günü saat 16.30’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Baskani Cemil Çiçek’i ziyaret ederek makaminda görüstü. HAK-PAR heyetinde Genel Baskan Yardimcilari Fehmi Demir, Resit Deli, Ayse Çelik ve Genel Sayman Dervis Korkmaz da yer aldilar.

Burkay ve arkadaslari, Parlamento Baskani Sayin Cemil Çiçek’e, Ekim sonu ve Kasim basinda yaptiklari, 9 gün süren ve 14 ili kapsayan ”Özgürlük ve Baris Yürüyüsü’ ile ilgili olarak bilgi verdiler, izlenimlerini anlattillar; ayni zamanda ‘Çözüm ve Baris Süreci’nin basariyla sonuçlanmasi, Kürt ve Alevi sorunlarinin çözümü ve Türkiye’nin çagdas anlamda demokratiklesmesi için partilerinin öneri ve taleplerini içeren 6 sayfalik bir mektubu kendisine ilettiler.

Görüsme sicak bir hava içerisinde geçti ve bu arada tikanan son Anayasa degisikligi çalismalari ile diger bazi konularda sohbet edildi.

HAK-PAR Basin Bürosu
5 Aralik 2013

HAK-PAR’in TBMM’ye verdigi çözüm, baris ve demokrasi için önerilerini kapsayan mektup:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Baskanligina,

Sayin Baskan,

HAK ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) olarak 27 Ekim-4 Kasim 2013 tarihleri arasinda 14 ili kapsayan ‘Özgürlük ve Baris Yürüyüsü’nü gerçeklestirdik. 27 Ekim’de Ankara’dan yola çikarak Malatya, Elazig, Tunceli (Dersim), Agri, Van, Bitlis, Batman, Diyarbakir, Mardin, Urfa, Antep, Adana ve Mersin’e ugradiktan sonra Ankara’ya döndük.

Gittigimiz her ilde, parti otobüsümüzden adimizi ve taleplerimizi Kürtçe ve Türkçe anons ederek kent içinde tur attik, yürüdük, Kürtçe ve Türkçe bildiriler dagittik, medyaya demeçler verdik, halkla sohbet ettik; böylece mesajimizi kitlelere ilettik, ayni zamanda yurttaslarin istem ve görüslerini dinledik.

Sunu memnuniyetle belirteyim ki gittigimiz her yerde herhangi olumsuz bir tepkiyle karsilasmadik, engellenmedik ve halktan sicak bir ilgi gördük. Bu da en azindan, ülkemizde var olan agir sorunlarin çözümü için gerekli olan birbirini dinlemeyi, uzlasmayi önemli derecede engelleyen kutuplasmaya, güçlü önyargilara ragmen olumlu bir durumdur ve sevindirici bir gelismeyi isaret ediyor.

Sayin Baskan,

Gezimizin amaci öz olarak adinda ifade edilmistir: ‘Özgürlük ve Baris’. O kanidayiz ki ülkemizin ve toplumumuzun bu asamada gerek duydugu sey özgürlük ve baristir ve dogaldir ki bu ikisi bir arada var olabilir.

Özgürlük denince akla en basta Kürt sorunu, Kürt halkinin onyillardir süregelen hak talepleri geliyor. Ama bunun da ötesinde bugün Türkiye sinirlari içinde yasayan, degisik kimliklere, degisik kültür ve inançlara sahip çesitli toplum kesimlerinin kültürlerini, inançlarini özgürce yasamaya yönelik talepleri var. Kadinlarin ve emekçilerin talepleri var. Bir bütün olarak toplumun çagdas bir demokrasiye olan gereksinimi ve özlemi var. Bu kapsamda özgürlük, çagdas ve ileri bir demokrasinin gerçeklesmesi sorunudur ve ülkemizin tüm insanlarini ilgilendiriyor. Ülkemizin gerilim ve çatismalardan kurtulmasi, toplumsal barisin saglanmasi böylece mümkün olacaktir.

Iste bu nedenle, ülkemizin sorunlarini çözmesi ve barisa ulasmasi için Hak ve Özgürlükler Partisi olarak topluma ilettigimiz ve toplumun çesitli kesimlerinden aldigimiz görüsleri ve talepleri özet olarak bu ülkenin en yetkili kurumlarina; Cumhurbaskanligi’na, TBMM’ne ve Hükümet’e iletmeyi gerekli bulduk.

Kürt sorunu

Bu ülkenin onyillardir süregelmekte olan ve bazi olumlu gelismelere ragmen su anda da devam eden en büyük sorununun Kürt sorunu oldugunda toplumun çesitli kesimlerinde nerdeyse görüs birligi var. Ama sorunun çözümü konusunda ne yazik ki görüs birligi yok. Peki bu sorun nasil çözülebilir?

Açiktir ki, Kürt halki Ortadogu’nun kendine has bir geçmise, dile-kültüre sahip kadim halklarindan biridir. Geçmiste kendi cografyasi üstünde, yani Kürdistan’da ve çevrede birçok devletler de kurmustur. Antik dönemde Kürdistan cografyasinda ortaya çikmis ve dil-kültür olarak Kürtlerin atalari olan Hurriler, Urartular, Kasiler, Medler bir yana, Islami dönemde de Kürtlerin kurdugu bir dizi devlet var. Kürdistan’in kuzey bölgesinin yani sira Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’i kapsayan Seddadiler (951-1199); Güney Kürdistan’da Sarezor-Hemedan-Kirmansah yöresinde Hasnaviler (10-11. yüzyillar); Diyarbakir-Silvan Merkezli Mervaniler (10-11. yüzyillar) ve Selahaddini Eyyubi’nin kurdugu, Kürdistan’in yani sira Suriye, Misir ve Yemen’i de kapsayan genis imparatorluk (12-13. yüzyillar) bunlar arasinda. Ancak daha sonraki yüzyillarda Kürdistan Osmanli-Iran etki alanina girdi ve 1638’de, Kasr-i Sirin Anlasmasi ile ilk bölünme yasandi. Bunu izleyen yari özerk Kürt beylikleri ise 19. Yüzyilin basindan itibaren merkezilesen Osmanli ve Iran devletleri tarafindan ortadan kaldirildi ve Kürtlere yönelik baskilar yogunlasti. Buna tepki olarak Kürt ayaklanmalari basladi, tüm 19. Yüzyil ve 20. Yüzyil boyunca sürdü.

Birinci Dünya Savasi’nin ardindan Osmanli devleti tarihe karisirken Anadolu ve Kürdistan da yeni bir dis isgale ugradi ve buna karsi asil olarak Türk ve Kürt unsuruna dayanan bir direnis basladi. Kurtulus Savasi’nin lideri Mustafa Kemal, kurulacak yeni devletin sinirlarini, ‘Misak-i Milli’ çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin çogunlugunu kapsayacak topraklar olarak niteledi. Yine, Mustafa Kemal’in basinda bulundugu Heyet-i Temsiliye ile Istanbul Hükümeti arasinda yapilan 22 Ekim 1919 tarihli Amasya Protokolü ile Kürtlerin mesru haklarinin taninacagi benimsenip kendilerine iletilmesi kararlastirildi.

Ne var ki savasin bitiminde Lozan Antlasmasi’yla Kürdistan bir kez daha bölündü, Güney Parçasi yeni kurulan Irak ve Suriye topraklari içinde kalirken, Kuzey parçasi da Türkiye sinirlari içinde kaldi ve Kürtlere vaat edilen özerklik gerçeklesmedi. Tam tersine, Cumhuriyet yönetimi, Türk etnik grubunu esas alan bir ulus insasi projesiyle diger farkli kimlikleri, dil ve kültürleri yok saydi ve zoraki bir asimilasyon politikasiyla yok etmeye çalisti. Bu da bilindigi üzere, Kürt halkinin ardi arkasi kesilmeyen direnislerine yol açti. Böylece, Cumhuriyet dönemi boyunca izlenen bu yanlis politika ile Kürt sorunu çözülmedi, aksine daha da büyüyerek bugünlere kadar geldi, ülkeye ve bu ülkede yasayan tüm halklara çok büyük bedellere mal oldu.

Son olarak 1980’li yillardan bu yana 30 yil süren bir çatisma dönemi yasadik ve bu da 50 bin cana, Kürdistan’in alt-üst olmasina, büyük kaynaklarin israfina yol açti ve Türkiye’de demokratik yasamin yerlesmesine engel oldu.

Gelinen asamada bu politikanin çikmazi artik, basini kuma gömmekte israr eden bazi kesimlerin disinda, toplumun çogunlugu tarafindan anlasilmis bulunuyor. Bu nedenledir ki son yirmi yilda hem Kürtlerin ve Kürt dilinin inkâri gibi abes bir söylemden vazgeçildi, hem de son yillarda sorunun barisçi çözümü için yol ve yöntemler araniyor. Bu arada Kürt sorununun serbestçe tartisilmasi, Kürtçe yayinlarin serbest birakilmasi, TRT’nin bir kanalinin Kürtçe yayin yapmasi, bölgede bazi üniversitelerde Kürt dili bölümlerinin açilmasi gibi olumlu gelismeler de yasandi.

Ne var ki bu olumlu degisim sinirlidir ve sorunu çözebilmis degildir. Çözüm için sorunun boyutlarina uygun kapsamli ve cesur projeler gereklidir.

Bize göre bu esitlik temelinde bir çözümdür. Kürt halkinin tüm temel haklari taninmalidir. Bunun biçimi federasyondur. Kürt halki nüfusun çogunlugunu olusturdugu cografyada, yani Kürdistan’da federal bir yönetim biçimiyle kendi kendini yönetebilmelidir.

Dünyanin baska yerlerinde de benzer sorunlar federal biçimde çözülmüstür. Dünyamizda Amerika, Rusya, Çin, Hindistan, Almanya gibi büyük devletler dahil, uygar ve demokratik ülkelerin çogu federal biçimlerle yönetilmektedir.

Sinirlari içinde Kürdistan’in bir parçasini barindiran komsumuz Irak da federaldir ve Irak Kürdistani federe biçimde yönetilmektedir. Bu diger parçalar için de olumlu bir örnektir.

Biz Kuzey parçasinda da Kürt halkinin, hakki olan tüm hak ve özgürlüklere kavusmasi halinde Türk halkiyla ve toplumun geriye kalaniyla birlikte baris içerisinde yasayabilecegi kanisindayiz ve bunu istiyoruz.

Kürtçe de Türkçenin yani sira resmi dil olmalidir. Pek çok ülkede (örnegin Isviçre’de, Belçika’da, Ispanya’da, Kanada’da, Rusya’da, Hindistan’da, Güney Afrika’da, Irak’ta) birden fazla resmi dil bulunmaktadir.

Anadilde egitim hakki ilkokuldan üniversiteye kadar taninmalidir.

Kürdistan cografyasinda ve ülkenin diger bölgelerindeki Kürt nüfusunun 25 milyon dolayinda oldugu tahmin ediliyor. Bu, toplam Türkiye nüfusunun yaklasik üçte biridir. Böylesi büyük boyutlu bir sorunun çözümü, ancak uluslararasi hukuka uygun biçimde, esit haklar taniyarak, yani ciddi ve köklü adimlarla mümkündür.

Tarihin bu asamasinda, dünyamizda ve bölgemizdeki bunca degisimin ardindan, Türkiye de artik bu sorunun çözümünü ertelememeli. Ülkeyi yöneten ve sorumlu konumdaki politikacilar, iktidari ve muhalefetiyle artik bu gerçegi görmeli ve daha fazla oyalanmamalilar. Büyük sorunlar büyük adimlarla çözülebilir.

Sorunun böylesine adil bir çözümü ülkeye baris getirecek ve böylece hem diger sorunlarin çözümü kolaylasacak, hem de kaynaklar yapici alanlara yönelecek ve ülke hizla gelisip demokratiklesecektir.

Ülkenin diger bir önemli sorunu Alevi sorunudur.

Nüfusu bu ülkede 15-20 milyonu buldugu tahmin edilen Alevi inancindan insanlarimiz da geçmisten beri büyük acilar çektiler. Zaman zaman kiyimlara ugradilar, inançlarini gizlemek zorunda kaldilar.

Son zamanlarda bu alanda da kimi olumlu degismeler var. Aleviler artik kimliklerini gizlemiyorlar, dernekler, cemevleri kuruyorlar, ayinlerini açik biçimde yapiyorlar. Ama Alevi sorunu hâlâ çözülmüs degil. Cemevlerine statü talebi henüz karsilanmis degil. Devlet din alanini düzenleme gibi bir toplum mühendisligi çabasindan vazgeçmiyor. Milli Egitim Bakanligi büyüklügündeki Diyanet Isleri Baskanligi resmi bir kurum olarak bu rolü oynuyor. Okullarda, Sünni Islam’a göre düzenlenmis zorunlu din dersleri de bu uygulamanin bir parçasi.

Alevi sorununun çözümü de ülkenin demokratiklesmesi ve lafta degil, gerçek anlamda bir laiklesmenin saglanmasi ile mümkündür.

Cemevlerinin statüsü taninmali. Bunun yolu, son zamanlarda yapilmak istendigi gibi cami-cemevleri ortak yapilari olusturmak degildir.

Diyanet Isleri Baskanligi bir devlet kurumu olmaktan çikarilmali, özel bir kuruma, vakfa dönüstürülmeli.

Devlet din alanindan elini çekmeli; her inanç grubu dini kurumlarini, mekanlarini olusturmakta serbest olmali, gerekli giderleri kendisi karsilamali.

Hiristiyanlar, Museviler, Êzdi Kürtler ve diger farkli inanç gruplari da inançlarini özgürce yasayabilmeli, hiçbir baski ve ayrimciliga tabi olmamalilar. Devlet hiçbir inanca baski yapmamali, hiçbirine imtiyaz tanimamali.

Demokratiklesme, degisim ve Yeni Anayasa

Ülkenin iki önemli sorunu olan Kürt ve Alevi sorunlarinin çözümü ülkeye barisçi bir ortam getirecek ve demokratiklesme, Avrupa Birligi ile bütünlesme sürecini hizlandiracaktir.

Biz HAK-PAR olarak AB üyeliginden yanayiz; bunun için Türkiye ev ödevlerini bir an önce tamamlamali.

AB standartlarinda bir demokrasiyi savunuyoruz. Bunlar arasinda insan haklarinin tam olarak benimsenmesi ve hayata geçirilmesi var. Kadin ve isçi haklari, çocuk haklari da bunlar arasindadir.

Doganin ve çevrenin korunmasina, insanimizin mutlulugu ve gelecegi için büyük önem veriyoruz. Kentler dogayla uyum içinde, gerekli alt yapi düsünülerek planli sekilde insa edilmeli, dogal güzellikler, tarihi eserler titizlikle korunmali.

Sayin Baskan,

Gerek Kürt sorunu ve Alevi sorununun çözümüne, gerek her alanda çagdas bir demokratiklesmeye zemin hazirlamak için Türkiye’nin en basta çagdas ve demokratik bir anayasaya ihtiyaci var.

Türkiye 30 yili askin süreden beri 12 Eylül rejiminin topluma biçtigi bir deli gömlegi olan 1982 Anayasasi ile yönetiliyor. Bu anayasa zaman içinde bazi rötuslara ugrasa da esaslari degismedi. Bir yili askin zamandan beri parlamentoda yeni bir anayasa yapma çalismasi var. Ama ne yazik ki bu çalisma da umulani vermedi. Bazi partiler statükonun devamini istiyor ve mevcut anayasanin degismesine karsi çikiyorlar. Bazilari ise yine rötus kabilinden bazi degisikliklerle yetinmek istiyorlar. Mevcut Anayasa’nin ilk üç maddesine dokunmama egilimi ise güçlü.

Oysa Türkiye sorunlarini çözecekse, bu ülkede çagdas bir demokrasi insa edilecekse, buna uygun gerçekten demokratik bir anayasaya ihtiyaç var. Bunun için ‘devletin bir cumhuriyet ve demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olma prensipleri disinda- dibacesi ve ilk üç maddesi de dahil, mevcut Anayasa’nin hiçbir hükmü tabu kabul edilip degismez sayilmamali.

Yeni anayasa bir yasaklar demeti degil, özgürlükler demeti olmali ve sorunlarin çözümüne zemin hazirlamali. Bu nedenle su esaslarin yeni anayasada yer almasini gerekli ve hayati görüyoruz:

· Yeni Anayasa bu ülkede herkesi Türk sayma gibi tarih ve toplum gerçegini hiçe sayan bir anlayistan vazgeçip farkliliklari gözeten, herkesi kucaklayan bir vatandaslik tanimi yapmali;

· Üniter devlet saplantisi gibi, yine toplumsal gerçegi yok sayan bir anlayistan vazgeçip federal çözüme olanak verecek ademi merkeziyetçi bir devlet yapilanmasi benimsenmeli;

· Anadilde egitim hakki yeni anayasada yer almali;

· Diyanet Isleri Baskanligi anayasal bir kurum ve devlet kurumu olmaktan çikarilmali, vakfa veya benzer bir özel kuruma dönüstürülmeli;

· Okullarda din dersi zorunlu degil, seçimlik olmali.

Bunun yani sira, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, TCK ve TMK basta olmak üzere tüm yasalar anti demokratik hükümlerden ayiklanarak demokratiklestirilmeli.

· Seçim baraji kaldirilip nisbi temsil sistemi getirilmeli; böylece Parlamento’nun temsil kapsami genislemeli.

· Düsünce ile siddet eylemi ve hakaret arasinda net bir ayrim yapilarak, düsünce özgürlügü güvenceye kavusturulmali.

· Örgütlenme özgürlügünün önünde hâlâ süregelen tüm engeller kaldirilmali; Venedik Sarti’na uygun olarak siddeti dislayan tüm görüsler adlari ve programlariyla serbestçe örgütlenebilmeli.

Sayin Baskan,

Dünya degisti, toplum degisti ve mevcut sistemin de ciddi bir degisime ihtiyaci var. Türkiye artik bunu basararak sorunlarini çözmeli, uygar dünya ile arasindaki mesafeyi kapamali.

Parlamento’nun, siyasi partilerin ve liderlerin, kisir çekismeleri asarak bu onurlu ve tarihi degisimi basarmasini diliyoruz.

Hükümetin bu kapsamda girisimde bulunmasini ve söz konusu cesur adimlara öncülük etmesini istiyoruz.

Sayin Cumhurbaskani’nin bu konuda kendisine düsen tarihi rolü oynamasini istiyoruz.

Ana Muhalefet Partisi CHP’yi ve sorumluluk duyan tüm siyasi aktörleri, aydinlari, ülkenin ve toplumun önünü açacak böylesi tarihi bir degisim ve dönüsüm için çaba göstermeye çagiriyoruz.

Ya bunu basarip düze çikacagiz, ya da toplum, çözülmemis sorunlari ile aci çekmeye ve yanlis politikalarin agir bedellerini ödemeye devam edecek.

Kemal Burkay
Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Baskani

4 Aralik 2013

Dengê Kurdistan

Back to top button