Makale

Hakkâri Kavakli rezaleti ve heronlar

Hakkâri’nin Kavakli Köyü yakinlarinda, merkeze otuz kilometre uzaklikta büyük bir PKK kampi dagitildi.
Bugüne kadar neden beklendi, anlamakta zorlaniyorum.
Ilginçtir, haber olarak vermediler demiyorum ama, siyasi iktidara hem yakin hem de muhalif basin bu konuyu fazla konusmadi, tartismadi.
Haberi ilk okudugumda, bölgenin uzmani sayilmam, kampin dagitilmasini güvenlik güçlerinin sinir ötesi bir operasyonu olarak algiladim.
Kampta 500 PKK’linin bulundugunu okudugumda haberin detayina gittim ve söz konusu Kavakli kampinin ülkemiz sinirlari içinde bir kamp oldugunu farkettim.
Senelerdir TBMM’den sinir ötesi operasyonlar için izinler aliniyor, kisin en soguk günlerinde askerler bellerine kadar karda Kuzey Irak’ta operasyonlar yapiyorlar, Büyükanit Pasa, Kuzey Irak’in BBG (Biri bizi gözetliyor) evi haline geldigini söylüyor ama uydu sinyalleri kesilince kös kös geri çekiliyor, ama nedense kimse sinirlarimiz içindeki Kavakli kampina dokunmuyor, dokunulmuyor.
Bu nasil bir istir?
Gazete haberlerinde Hakkâri Kavakli kampinin PKK için önemli bir lojistik kamp oldugunu ögreniyoruz da, Kandil’e bayrak dikme tartisilir iken, bu kampin burada varligina neden senelerdir müsamaha edildigini anlamakta zorlaniyoruz.
Bir resmi ifade bu kampin daha önce de dagitilabilecegini ama büyük zayiat verme endisesinden yapilmadigini söylüyor.
Bu ifade de ne anlama gelmektedir, yine anlamakta zorlaniyoruz.
Türk Silahlari Kuvvetlerinin senelerdir, zayiat veririz endisesi ile, ülke topraklari içinde bir kampi seyretmesini hiç anlayamiyoruz.
Bütün bunlarin altinda acaba Cumartesi (15 Ekim) günkü yazisinda Ahmet Altan’in söyledikleri mi yatmaktadir?
Vatanseverlik çigliklari acaba tümüyle parasal rant kaygilari midirlar?
Özet olarak, bu Hakkâri Kavakli meselesini birilerinin bizlere açiklamasi gerektigini düsünüyorum.
Meselenin bir de baska boyutu var.
Ingilizlerin ünlü The Economist haftalik dergisinin bir önceki sayisinda ‘Insansiz hava araçlari’ baslikli küçük bir arastirma yayinlandi.
Benim gibi silah teknolojilerinden bir sey anlamayan biri için gerçekten çok aydinlatici bir küçük arastirma.
Arastirmadan, Israil yapimli Heron’larin yanisira tümü ABD yapimli ve benzer fonksiyonlar yerine getiren MQ-9 Reaper, RQ-4A Global Hawk, RQ-7B Shadow, MQ-1B Predator, Q47-B gibi insansiz hava araçlarinin niteliklerini, neler yapabileceklerini, nelere kadir olduklarini okuyorum, ögreniyorum diyemiyorum ama fikir ediniyorum.
Bir ‘insansiz hava aracinin’ bir günde kaç kilometre kare bölgeyi en küçük detayina kadar nasil taradigini da okuyorum, ögreniyorum.
Ve seytan, yine aklimi karistiriyor.
Bu ‘insansiz hava araçlarindan’ bir türü, Heronlar, elimizde iken, sinir karakollarina yapilan baskinlari anlamakta daha da zorlaniyorum.
The Economist’te anlatilan ‘insansiz hava araçlarinin’ özellikleri, ürettikleri bilgiler ile bizim karakollarda, bölgenin ana ya da dag yollarinda verdigimiz sehitler arasinda anlasilmasi zor baglantilar var.
‘Insansiz hava araçlari’ temin edilirken, ABD üretimli daha yetkin türleri de piyasada iken, neden Heron’lar tercih edilmis?
Bu Heronlarin ihale süreçlerini, geçmise yönelik de olsa, biraz daha saydamlastirmak çok mu zor?
Saydamliktan, aydinliktan yarasalar gibi kaçmak ölen gençlerimizin hayatindan daha mi önemli?
———————————-
Star-17 Ekim

Back to top button