Hani biz çok misafirperverdik?
Asagidaki alintilar sosyal medyadan… Halkimizin bir kisminin Suriyeli mültecilerle ilgili duygu ve düsüncelerini yansitiyor:
‘ Eee elin itini, köpegini ülkeye doldurursan böyle olur… Yüz verirsen Ali’ye Ali pisler haliya…
‘Esed’in attiklarini topluyorlar getiriyorlar. Milletin parasini bu kiçi kirik Suriye barbarlarina AKP yedirdi. Millet de aç, perisan ABD hatirina…’
‘Alin iti köpegi adam diye besleyin. Hadi simdi yiyorsa bu soysuzlari geri gönderin. Basimiza bir sehir dolusu kalabaligi bela aldik. Buyur RTE eserini izle.’
‘Gönderelim bu nankörleri gerisin geriye’.
‘Bu soysuz irki Türkiye’ye hâlâ toplayan ve yemek veren eli isirsinlar. Nankörler…’
Sosyal medyanin böyle bir tarafi var iste. Anonim bir kimligin arkasina siginip, çarsida pazarda, kahvede cafede asla söyleyemeyecegin seyleri hiç utanmadan, sikilmadan söyleyebiliyor; en hakiki duygularini, ruhunun en kirli taraflarini böyle sere serpe ortaliga dökebiliyorsun.
Avrupa’daki Neo Naziler’i ayiplamak kolay
Sosyal medyada epeydir dile getirilen bu düsmanlik büyüdü büyüdü ve sonunda sosyal medyaya sigamayip sokaklara tasti. Bazi illerimizde göstericiler Suriyeli mültecilerin dükkanlarina saldirdilar, tabelalarini söküp camlarini kirdilar. Içinde Suriyeli bir ailenin oldugu otomobile saldirip tahrip etmeye çalistilar. Hatta linç girisimleri bile oldu.
Ve biz bu vesileyle hiç bilmedigimiz bir yüzümüzü gördük. O yüze utançla ve saskinlikla bakakaldik.
Çocuklugumuzdan beri övündügümüz geleneksel misafirperverligimize ne olmustu? Can havliyle kapimiza gelen insanlari celladina teslim etmek için tempo tutan bu kalabalik nereden çikmisti?
Yillardir Avrupa’da ortaya çikan yabanci düsmanligini ayiplayan, en affedilemeyecek suç olarak gören bizdik. Haklarini yemeyelim, onlar bu tepkileri göçmenler ülkelerine geldikten birkaç kusak sonra göstermeye basladilar. Suriyeliler’in gelisi ise dün bir, bugün iki… Üstelik Avrupa hükümetleri gibi bedava evler, siskin sosyal yardim çekleri de veremedik ki, daha kötü durumda olanlar isyan etsin.
Bütün verdigimiz baslarini sokacak bir çadir ve karinlarini doyurmak…
Ülkesinde isi gücü, evi barki, gelecege iliskin güzel hayalleri olan bu insanlar simdi sokaklarimizda dileniyor; yikilmak üzere olan harabelerde yari aç yari tok yasiyor ve biz vicdanimiz sizlayacagina onlara bunu bile çok görüyoruz.
Içlerinde biraz parasi olanlar kimseye yük olmadan yasamak için bir dükkan açip burada tutunmaya çalisiyor. Onlari takdir edecegimize ‘ekmegimizin düsmani’ gibi görüp dükkanlarini tahrip ediyoruz.
Hiç düsünmüyoruz ki, Sykes Picot Antlasmasi’ni hazirlayanlar, siniri biraz yukaridan geçirseydi, Hatay’da, Antep’te, Maras’ta oturan herkes o zavalli mültecilerin yerinde olabilirdi.
Yaslanan Türkiye’ye çare olamaz mi?
Ayrica, meseleye söyle de bakamaz miyiz:
Son yillarda düsen dogum hizimiz konusunda fena halde endiselenmiyor muyuz? Yarin öbür gün Türkiye de Kuzey Avrupa ülkeleri gibi olacak, yaslilara bakacak genç nüfus kalmayacak diye, dogum hizini artirmak için çareler düsünüp durmuyor muyuz?
Iste size, genç, dogurganlik hizi da gayet yüksek 1 milyonluk bir ilave nüfus… Biraz ellerinden tutun, çocuklarini okula yollayin, çalissinlar, kazansinlar, üretsinler ve üresinler.
Türk analarin dogurmasini istedigimiz 3. çocuklari yetistirmek, okutmak için harcayacagimiz parayi Suriyeli çocuklara harcamak çok mu ters geliyor size?
‘Yaslanan Türkiye’ye bakacak, onun için üretecek, çalisacak insanlarin ille de Türk kani tasimasi mi gerekiyor?
Yoksa onlarla karisip gitmekten, ‘damarlarimizdaki asil kanin’ bozulmasindan mi korkuyorsunuz?
————————————————–
Bugün-16 Temmuz
Gülay Göktürk