Makale

Ikinci Susurluk mu?

Iran’dan gelen 87 milyar euroyu aklamaya kalkismak kimin akliydi acaba? Devleti, ‘illegal’ bir ise kim soktu, kim yasalarin etrafindan dolanmaya karar verdi ve suçu devletin içine bir bela tohumu gibi ekti?

Aynen darbeci generaller gibi kurnazliklara sapip devleti karisik ve karanlik islere sokmaya kalkarsaniz, hiç sekmeden ve kisa zamanda basiniza yildirimlar düsmeye baslar. Yolsuzluklar, rüsvetler, suçlar devletin içine yayilir.

Susurluk neydi?

Devletin suça bulasmasi ve kendi içinde suç adaciklari olusturmasiydi… O anlayis devleti çürüttü. Suç, devletin içine devlet görevlilerinin eliyle yayildi.

Belli ki bugün olup biten karisik ve karanlik islerin boyutlari da çok büyük… Devlet bankalari, bakanlar, rüsvetler, milyonlarca dolarlar, o dolarlari ayakkabi kutularina koyup bir köseye yerlestirecek pervasizliklar bize çok daha büyük bir yolsuzlugun isaretlerini veriyor.

Basbakanin telasi, hukuku ve anayasal yapiyi parçalayacak kadar gözünü karatmasi da bu islerin boyutunun çok daha büyük oldugu süphesini güçlendiriyor.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Basbakan ve biatçilerine göre ortada büyük bir ‘rüsvet ve yolsuzluk operasyonu’ yok…

Dinlemelerde ele geçen konusma tapeleri de yok…

Para sayma makineleri, yatak odasina dizilmis kasalar da yok…

Ayakkabi kutularina tikistirilan milyonlarca dolarlar da yok…

Adliyeye sevk edilen 71 kisi de yok…

Iddialari ciddiye alarak mahkemenin tutukladigi 24 kisi de yok…

Polis, savci, yargiç, mahkeme yok.

Ne var?
Komplo.

Komplonun ortaya konan bir belgesi, kaniti var mi peki?

Yok… Sadece kürsü kürsü dolasip haykiran bir basbakanin laflari var.

Bizden sayfa sayfa yayinlanan konusmalara, rüsvet pazarliklarina, ayakkabi kutularindan fiskiran milyonlarca dolara, kasalara tikistirilan eurolara, para sayma makinelerine, takim elbiselerin cebine doldurulan dolarlara degil de basbakanin kanitsiz, belgesiz laflarina inanmamizi istiyorlar.

Biz o basbakanin ‘camide içki içtiler’ diye bagirdigini da gördük.

Sikistiginda kendini kurtaracak her lafi söyleyebilen, söylediklerinin dogru olmasina hiç de aldirmayan bir siyasetçi var karsimizda.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Iktidarin, saydamligi, dürüstlügü, aydinligi önemseyen bir siyaset anlayisi olsa Türkiye bu zor günleri saglikli bir biçimde atlatabilirdi belki.

Yolsuzluk ve rüsvet sorusturmasina sonuna kadar sahip çikacak, zanli siyasetçileri sorusturma sonuna kadar kenara koyacak, ahlakli ve demokratik bir tavirdan söz ediyorum.

Öyle bir anlayis yok bu siyasi iktidarda.

Bu açik hirsizligi sorgulamak yerine dosyalardaki fislemelerin isiginda emniyeti hallaç pamugu gibi atan, yargiyi suçlayan ama kendi yolsuzlugunu asla ve kata dile getirmeyen hastalikli bir vurdumduymazligi benimsedi.

Her yaptiklariyla, her söyledikleriyle, belgesiz her suçlamalariyla gün geçtikçe yolsuzlukla daha fazla bütünlesiyor, bütünlestikçe de daha fazla suç isleyip, daha fazla yalan söylemek zorunda kaliyorlar.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

‘Rüsvet ve yolsuzluk var mi, yok mu?’

Bu tek soruyu cevaplamamak için yasalari açikça çignemeyi göze aliyorlar, yasalara aykiri yönetmelikler çikartiyorlar, basini susturabilmek için düzenlemeler yapiyorlar, Istanbul gibi bir sehrin güvenligini bu islerden hiç anlamayan birine emanet ediyorlar.

Ellerindeki siyasi gücü, hukuku çignemek için kullanarak mesruiyet tartismasinin yolunu açiyorlar.
Darbeci generaller, onlarin beline taktigimiz silahlarini hukuksuz bir yönetim için kullanarak bu halkin güvenine ihanet etmislerdi.

Bu iktidar da sandikta onlara verilen iktidari hukuksuz bir yönetim kurmak için kullanarak halkin güvenine ihanet ediyor.

Artik siyasi bir iktidarin siyasi hatasindan degil, siyasi bir iktidarin yasalari çignemesinden, hirsizliklari saklamak için yarginin bagimsizligini yok ederek suç islemesinden söz ediyoruz.

Siyasi hata ve hukuki suç birbirinden çok farkli iki kavramdir.

Siyasi hatanin hesabi sandikta görülür ama suçun cezasi mahkemede verilir.

Eger siyasi bir iktidar, kendi mensuplarinin isledigi suçlarin hesabinin mahkemede görülmesini siyasi güçle engellemeye kalkarsa orada mesruiyet sorunu ortaya çikar.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Basbakanin ve AKP iktidarinin yarginin bagimsizligindan ve denetimden hiç hoslanmadigini görüyoruz.

Kamu ihale Yasasi’ni defalarca degistirip delik desik etmeleri yetmedi, bu haliyle bile devre disi birakiyorlar…

Sayistay’in kolunu kanadini kirdilar…

Deniz Feneri’ni sorusturmak isteyen savcilari büyük bir piskinlikle sanik haline getirdiler.

Denetimsizlik arzusu sadece para, pul islerinde degil…

27 Nisan e-muhtirasi büyük bir çaba sarf edilerek yargidan uzakta tutulmakta…

Bu hafta sonu ikinci yilini dolduracak olan Uludere Katliami hala Genelkurmay askeri mahkemesinde uyuyor… Siyasal iktidar var gücüyle bu katliamin faillerini sakladi, sistemi bile bile felç etti.

Hrant Dink cinayeti aydinlatilmadi.

Reyhanli saldirisinin üstü örtüldü.

El Kaide’ye silah gönderilmesini kimin organize ettigi ortaya çikarilmadi.

Bunlar siyasi hatalar degil, bunlar mahkemede görüsülmesi gereken hukuki suçlar.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Bir siyasi iktidar, hukuk sinirini geçip hukuksuzluk alanina doludizgin daldiginda artik bir suç sarmalina girmis demektir. Isledigi her suçu örtmek için yeni suçlar isleyecektir.

Siyasal iktidar, yolsuzluk ve rüsvete karistigini iddia eden bir sorusturmanin önünü kesmek ve daha da büyümesini önlemek için ‘polis ve yargiyi’ çete ilan etmekle kalmayacak daha öteye geçecektir.

Geçiyor da zaten.

Adli Kolluk Yönetmenligi’nde akil almaz ve kabulü mümkün olmayan degisiklikler yapiyor.

Bu düzenlemelerle yargiyi yürütmeye baglamaya kalkiyor… Devleti devlet yapan güçler ayriligini fiilen ortadan kaldiriyor.

Yarginin yürütmeyi denetlemesi gerekirken, yürütmenin yargiyi denetleyip yönetecegi bir düzen kuruyor.

Anayasaya ve yasalara aykiri bir sekilde yarginin yürütmeye baglandigi bir devlet yapisi olusturuyor.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Hukuka savas açan, yargiyi hükümete baglamak gibi çok vahim bir suçu islemekten çekinmeyen bir siyasal iktidar ile karsi karsiya kalan bir ülke ister istemez belaya sürüklenir.

Iktidar, kendi suçlarini saklayabilmek ve kendine oy verenleri kandirabilmek için içte ve dista sürekli yeni düsmanlar icat edecektir, baska hiçbir çaresi yok. Islenen suçlari sirtina yikabilecegi ‘düsmanlara’ muhtaç.

Hukuki çerçevesi parçalanmis, anayasasina ve yasalarina siyasi iktidarinin uymadigi, sürekli ‘düsmanliklarin’ ve savas anlayisinin körüklendigi bir bela dönemine girdik.

Hukuk sinirlari bir iktidarin nerede duracagini bilmemizi saglar ama hukuk sinirlari çignendikten sonra artik siyasi bir iktidarin nerede duracagini, durup durmayacagini kimse bilemez, zaten kaos denilen de bu bilinmezlik ve suç alanlarindaki bu denetimsiz kosturmadir.

Türkiye, bu anlayisla gögsünü her türlü belaya açti, toplumu belalardan koruyacak hukuk çerçevesi parçalandi.

Bu toplum kararli bir sesle bu iktidari durdurup yeniden hukukun içine dönmesini saglayamazsa, bedeli herkes için çok agir olacak kötü günler yasamak zorunda kaliriz.
Susurluk Çetesi’ni yaratan zihniyetin Türkiye’yi ne hale getirdigini unutmayin. Onlar da Türkiye’yi herkesten fazla sevdiklerini ve herkesten daha akilli olduklarini iddia ediyorlardi.

————————————————–

Gazete 360.com

Mehmet Altan

Back to top button