Israil ve Hamas: Diplomatik Oyunu Kazanmak
Çeviren: Nizamettin Karabenk
Bugün Filistin/Israil diye adlandirilan cografik alanda olarak bir asirdan beri epeyce siddetli olaylarin yasandigina tanik oluyoruz. Çatismalarin yasanmaya süre geldigi bu cografyada, bu topraklara sahip olma hakkinin kime ait oldugu konusunda Yahudi yerlesimciler ile Filistinli Araplar arasinda, öyle ya da böyle, sürekli olarak kavga veriliyor. Her iki taraf da, bu topraklara sahip olma hakkinin kendilerine ait olduguna dair hukuki gerekçeleri sunmaya çalisiyorlar. Her iki taraf da tarihsel hikâyeleri dile getirmek marifetiyle, davalarini mesrulastirma yarisina giriyorlar. Her iki taraf da dünya toplumuna karsi ‘halkin’ destek gücünü almayi güçlendirmenin yolunu ariyorlar. Ve her iki taraf da dünya kamuoyu destegini kendi yanlarina çekmeye çaba gösteriyorlar.
Degisen jeopolitik realiteden dolayi oyunun oynanma yönteminde de gelismeler yasaniyor. Ingiliz askeri gücü 1917’de Osmanli imparatorlugunu bölgeden çikararak, Filistin adi verilen bu ülkede Manda yönetimini (Mandate) elde etmesi nedeniyle somut hale gelen degisim sonucunda bu topraklari isgal etti. Ingilizler 1917’de Balfour Deklarasyonu olarak bilinen girisimle, Filistin’de Yahudi Vataninin/ Yahudi Devletinin (Jewish National Homme) kurulmasini hedefleyen bir hükümeti de kontrol altina aldilar. ‘Jewish Home’ kavrami pek açik olmadigindan dolayi, anlami özerinden tartismalar o zamandan beri devam ediyor. 1920’lerde alinan bir dizi kararlar sonucunda Manda yönetimi bölgesi ikiye bölündü. Bir bölümü; Trans-Ürdün havzasi (simdiki Ürdün topraklari), bagimsiz bir devlet olarak bugün varligini sürdüren bir Arap devleti olarak Ürdün. Ikincisi ise, bati Ürdün’de Filistin topraklari, simdilerde farkli sekilde yönetilen bölge.
Bati Ürdün bölgesinin, biri Yahudi ve digeri Arap olmak üzere, iki bölgeye ayrilmasindan dolayi, Birlesmis Milletler 1947’de hukukun ihlal edildigi nedeniyle yaptirimi uyguladi. Bu karar temeline dayali olarak, Siyonist liderligi 14 Mayis 1948’de Israil devletinin kuruldugunu ilan etti. Israil devletinin ilanindan sonra Arap devletleri ile yeni Yahudi devleti arasinda, devlet silahli kuvvetlerinin dâhil oldugu savas meydana geldi. Birlesmis Milletlerin ilan ettigi ateskesten farkli sinir hatlariyla bir ateskes zirvesiyle savas sona erdi. Daha sonra, Araplarla Yahudiler arasinda biri 1967 ve digeri ise 1973’te olmak üzere iki savas daha yasandi. 1973’te yapilan savas bati Ürdün topraklarinin bütünü kapsayan bölgede, inisiyatifin fiilen (de facto) Israil’de oldugu, bir kez daha farkli sinir hatlarinda gelisim seyrederek dorugu ulasti.
Çok yönlü bu savas her iki tarafin karakterinde ve aldigi destek yapisinda degisikliklerin olmasina neden oldu. 1947’de yasana savasta Siyonizm’e verilen destegin Yahudilik dünyasi nezdinde azinlik pozisyonunu ifade etmesi nedeniyle, 1967 savas, özellikle 1973 savasi, tutumlarda ve (Israil’e verilen), neredeyse sinirsiz halene gelen destegin yapisinda degisim yarattigi anlasiliyor. Her üç savasin Arap devletleri tarafindan, Israil devletine karsi verildiginden dolayi, Filistin Araplari verdikleri savasin siyasi kontrolünü ele almaya basladilar. Araplarin haber ajansi, Filistin Özgürlük Hareketinin genis kapsamli bir konfederasyonu olan Filistin Kurtulus Örgütü idi (FKÖ) ‘ Palestine Liberation Organization ‘ PLO). Bu konfederasyonun en çok üyesi olan kolu El-Fettah hareketiydi. Lideri Yaser Arafat FKÖ’nün baskani oldu.
FKÖ, Genel Merkezini Beyrut’ta kurdu. Israil silahli güçleri 1982’de, FKÖ’nüm kökünü kazimak üzere Lübnan’a girdiler. Israil ordusu, Bati Beyrut’ta, Sabra ve Satilla’da yaklasik olarak 2000 Filistinli ve Lübnanli Siilere katliam yapan Marunî (Lübnan’da,7.yüzyilda Ortodoks Kilisesinde ayrilan Katolik Hiristiyanlar) bazi organizasyonlarla (Hiristiyan Falanjist milisler) isbirligi yapiyordu. Daha sonra Israil’de kurulan bir komisyon, istifa etmek durumunda kalan Israilli komutan Ariel Sharon’u katliam nedeniyle ahlaki sorumlugu kinamisti. FKÖ liderligi, Birlesmis Milletlerin (U.N) korumasi altinda Beyrut’tan ayrilip, Tunus’a yerlestiler. Bu arada devam eden savas, Lübnan’da daha da güçlenmekte olup, 2006’da yapilan ikinci Lübnan savasinda Israil’in Lübnan’dan çikma zorunda birakan Hizbullah adi verilen bir hareketin dogmasina neden oldu.
Isgal altindaki Filistin de, Israil’in bastirilmasinda zorluk çektigi (Intifa’da adi verilen) iki ayaklanma meydana geldi. Bütün bu gelismelerin temelinde, halen devam etmekte olup, uzun süre daha devam edecegi anlasilan, Israil ile Hamas arasinda meydana gelen savasin arka plan genel durumu (background context) yatmaktadir. Hamas örgütü askeri açidan Israil’e ciddi bir tehdit teskil etmez. Israil’in Gazze’de uyguladigi blokaj politikasi nedeniyle Gazze’de her türlü ihtiyaç maddesi kitligina yol açtigi hususu dikkate alindiginda, Israil ekonomik açidan da makul bir durumunda hayatini idame ediyor. Ancak, Israil ile Hamas arasinda, esas olarak, diplomatik çevrelerde kavga veriliyor. Terazinin kefesi, meydana gelen gelismelere göre, diplomatik alanda agir basan tarafi gösteriyor.
Israil pozisyonu gayet net görünüyor. Israil yönetimi, Israil Askeri Istihbarat eski sefi Amos Yadlin’in New York Times gazetesinde çikan, gazetenin resmi görüsü tersine olabilecek (the op-ed piece) basyazi makalesinde yer alan deyimle ‘Hamas’i’ yok etmek amaciyla askeri gücünü kullaniyor. Birlesik Devlerde (ABD) simdiye kadar görev yapan Israil Büyükelçileri arasinda, Micheal Oren (Israil tarihçisi, Israil’in ABD’deki eski bir Büyükelçisi) Washington Post gazetesine verdigi basyazi makalesinde (the op-ed piece) yaptigi analizde en lafini esirgemeyen kisi oldu. Makale yazari Oren, Israil’in Batili dostlarina bu ise karismalarini ve her seyden önce de, Israil’in gerekli olan isini tamamlayincaya kadar taraflar arasinda ateskes saglama çabasina girmemelerini salik veriyor.
Hamas’in pozisyonu da bir o kadar açiktir. (Filistinli siyasetçi, Islami Direnis Hareketi siyasi lideri) Halid Mesal, ‘dünyanin en büyük Açikhava Hapishanesi haline gelen Gazze’de insanlarin yavas yavas ölüme terk edildigi’, sekiz yildan beri devam eden blakaj kaldirilincaya kadar herhangi bir ateskes olmayacagini söyledi. Hayatini kaybeden Filistinlilerin orantisiz derecede büyük olan sayisiyla ve Gazze’de meydana gelen kitlesel imha olaylariyla birlikte, bu savasta hayatini kaybedenlerin sayisinda sürekli artis olmasi, Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyinde oybirligiyle karar alinmasina yol açmasi gibi, dünya çapinda ‘insani ateskes’ yapilmasi çagrisina neden oldu.
Oynanmakta olan diplomatik oyun; kimin kiminle görüsme yaptigina bagli olarak gelisme gösterir. Ilk baslarda, (Hamas’a her zaman karsi duran) Misir yönetimi, Hamas’a bilgi vermeden Israil ile görüsmeler yaptiktan sonra, ateskes süresini ilan etti. Daha sonra dünya güçleri, Misir’i bu sürecin disinda tutmak marifetiyle, Türkiye ve Katar üzerinden Hamas ile görüsmelere basladilar. ABD Disisleri Bakani John Kerry’nin girisimi destegi Israil’in bu ‘ihanetinden’ vazgeçmesine neden oldu.
Her iki taraf da dünya kamuoyu destegini kazanma oyununu oynuyorlar. Israil tarafi, Filistin topraklarinin fiilen (de facto) olarak isgal edilmesinin kabulü konusu hesabini yapiyor. Israil Basbakani Benjamin Netanyahu, Hamas örgütünün ‘askerden arindirilmasi’ konusuna vurgu yaparak, Lübnan ve Suriye sinirlarinda görev yapan askeri birliklerin daima yerlerinden kalacaklari yönündeki niyetlerini tekrar ilan etti. Hamas ise, yasanan gelismeler karsisinda, dünyanin Israil’e olan desteginde düsüs olmasi üzerine hesabini yapiyor. Konuya analitik olarak bakildiginda,Hamas’in diplomatik oyunda, orta vadede, kazançli çikacagi net olarak görünüyor.Israil’in ise bu sürede yalnizca siper kazip, saf tutacagi da açik.
Hamas tarafi ima edilen iki devletli çözüm yolunu kabul ederken, Hamas ve Filistin yönetimi (Palestine Authority) arasinda yeni hareket anlasmalarina tezahürat etmesi yerine, Israil tarafi intikam alarak, tek devletli çözüm yolu hedefine ulasma çabasini gösterecek. Israil’in, organizasyon faaliyeti açisindan, Hamas’i alt etme ihtimali var. Filistin tarafinin bu süreçte olmasini istedigi sey, uysal Filistinler toplulugu degil, ama Islami halifeligini savunan Filistinliler toplulugudur. Ancak, böylesi bir topluluk, henüz gerçek anlamda, Filistin’de mevcut degil.
Kaynak: http://www.iwallerstein.com/hamas-vs-israel-winning-the-diplomatic-game/
Immanuel Wallerstein