Kiminle neyin müzakeresi
BDP Esbaskani Gültan Kisanak, ‘Kürt sorununu müzakereci bir yöntemle çözmek istiyorsaniz buna BDP de, Kandil de, Imrali da hazirdir’ dedi.
Kimileri iyi niyetiyle, BDP’nin arabuluculuk rolüne hazirligindan umutlaniyor.
Kimileri ise hakli çiktigini ilan etti bile. Her ortamda ‘çolugun çocugun’ ya da bazi ‘imtiyazsizlarin’ bu konuda fikir belirtmesinden rahatsiz oldugunu söyleyen Cengiz Çandar da ‘Kürt sorununun çözümü için BDP’nin muhatap alinmasi gerektigine iliskin dilimizde tüy bitti, yazdigimiz yazilarin mürekkebi tükendi’ diye yakinarak yine ufkumuzu açiyor!
Ancak ortada, görülmemeleri imkânsiz oldugu halde, pozisyon koruma kaygisiyla bir türlü dillendirilmeyen ciddi soru isaretleri var.
Neyin müzakere edilecegi konusuna girmeden önce, egemen Kürt siyasal hareketi cephesinde fiilen müzakere ehliyetinin kimde olduguna bir bakalim.
Tabandaki prestijine karsin Abdullah Öcalan’in örgüt üzerindeki etkinligi tartisma konusu. Kandil’in Öcalan’in direktifleri dogrultusunda hareket etmedigine dair ciddi göstergeler var. Resadiye saldirisi sonrasinda oldugu gibi, Öcalan’in bizzat kendi yaptigi açiklamalar da bu tesbiti dogruluyor.
Kandil’in farkli zirvelerinden gelen her açiklamada illa ki Öcalan’a bagliligin zikredilmesi kafanizi karistirmasin. Bu jest, taraflarin, etkinligi sifira indirgenmis içi bos lider kültünün mesruiyetinden yararlanip örgüt içindeki iktidar mücadelesinde elini güçlendirme araci. Kandil’in komutanlari için Öcalan, tipki Türk ulusalcilari gibi, adi anilarak ‘izinden yürünülen bir Atatürk’.
Dolaysiyla PKK’nin silah birakmasi ve Kürt sorunu konusunda Öcalan’in ikna edilmesi pratikte hiçbir sey ifade etmiyor. Ankara da bu durumun farkinda.
BDP cephesi ise, partinin kurmaylarindan son dönemde gelen açiklamalara ragmen özerk bir irade odagi degil. Koltuklarinin bekasinin ve geleceklerinin Kandil’in komutanlarinin iki dudaginin arasinda oldugunu bilen BDP’lilerin, dagin tasfiye kâbuslarindan siyrilip özgün bir müzakere politikasi üretmelerini beklemek hayal.
Evet, geriye kaliyor Kandil. Devletin, silahlarin susmasi için müzakereye niyeti varsa, ortadaki tek aktör o. Ne Öcalan ne de BDP, örgütü silah birakmasi noktasinda ikna edebilir. Hatta Ahmet Türk’ün dedigi gibi bunu ‘söyleyemezler’ bile.
Ne var ki sorun, açik yüreklilikle ehliyetli müzakerecinin adresini vermekle de bitmiyor. Zira o adreste bir apartman var ve her dairede de basina buyruk kat malikleri. Karayilan, Karasu, Hüseyin… Birbirlerini zaman zaman ‘gözaltina alacak’ kadar siki bir iktidar mücadelesi veren komutanlarin, rakibinin eline koz verecek bir müzakere inisiyatifi riskini göze almasi ne kadar mümkün, varin siz söyleyin.
Bakin, BDP’lilerin agzindan ürkek de olsa ‘müzakere’ lafi çikar çikmaz, ‘güvercin’ Murat Karayilan ANF’ye ne diyor: ‘Her seyden önce Önder Apo agir bir tecrit altinda iken hangi Kürt siyasetçisi ya da devrimcisi gidip de Türk devletiyle müzakere yapabilir ki? Bunu hiç kimse kabul edemez ve hiç kimse göze alamaz.’
Simdi de, bir hava operasyonunda yaralaninca solugu, memleketindeki Kürtlerin en temel haklarini bile vermeyen Esed’in Suriye’sinde, evinde alan Feyman Hüseyin’i dinleyelim: ‘Bu yil savas yilimiz, soluk aldirmayin!’
Hani kizimiz olacakti?
Gelelim neyin müzakere edilecegi konusuna. Kisanak müzakerelerin ‘Kürt sorunu’ için yapilmasi gerektigini söylüyor.
Silahli gücüne, yaygin örgütlülügüne ve küçümsenemeyecek tabanina ragmen egemen Kürt siyasal hareketinin, Kürt halkinin tamaminin iradesinin üstlenicisi olmadigi ortada. Bu durumda, Kürt sorunu dedigimiz ve özünde tüm Türkiyelilerin demokrasi problemi olan bir konunun çözümü için müzakere teklif etmek, dahasi bunun için kendini adres göstermek de ne oluyor?
Bir Türkiyeli olarak elbette ki Kürtleri de kapsayan demokratik haklarimizin müzakere konusu edilmesini, üstelik de bunun için bir cepheyle masaya oturulmasini kabul edebilir misiniz?
Ne yani anlasamazsaniz demokratik haklarimizi alamayacak miyiz?
O halde yapilmasi gereken ne?
Hükümet;
‘PKK sorununda’ öncelikle örgütün üst düzey yöneticilerinin üçüncü ülkelerde ikameti, siyaset yapma hakki, af ve benzeri radikal yöntemlere odaklanmali.
‘Kürt sorununda’ da es zamanli olarak, anadilde egitim, her türlü ayrimci uygulamalara son verilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yeni anayasa, ceza kanunlarinin iyilestirilmesi gibi temel adimlari demokratiklesme perspektifiyle bir an önce atmali.
Ancak bu konuyu ‘müzakere’ konusu yapmadan ve yalnizca BDP ile degil parlamentodaki tüm partilerle diyalog kanallarini sonuna kadar açik tutarak. Bunu da ‘açilim’ falan diye ilan etmenin geregi yok. AK Partili bir bölge milletvekilinin dedigi gibi, demokratiklesme adimlari hükümetin rutini haline gelmeli ve bir dönemle sinirlandirilmamali.
Üçüncüsü ise süreci yalnizca bölge vekilleri ve bürokratlarla degil, çözümün birincil aktörü olduklari halde hükümet nezdinde bir türlü muhatap kabul edilmeyen bagimsiz ve demokrat Kürt aydinlarinin katkilarini isteyerek yürütmek sart.
Gerçekçi olalim, imkânsizi istemiyoruz.
30 Mar. 12, Taraf
Melih Altinok